Yemek ve iş hayatının sır dolu ilişkisi: Dengeli beslenme... Dengeli iş ilişkileri... Dengeli gelişim...

 
Artık, iş arkadaşlarımızla dostluk yapmak için vaktimiz yok. Kendimizi ofis ve paravanlarımızdaki kafeslerde garanti altına alıyoruz. İzolasyona dayalı bir yerden gelen kişiler olarak; iş arkadaşlarımız telefonlarımıza yanıt vermediğinde, kısa ve sert e-postalarla cevap yazdığında ve bize yardım etmek için kurumsal yaşamın bürokratik labirentlerine yönlendirdiğinde şaşkınlığa düşüyoruz.

İş arkadaşlarımız bizi tanımadığında, bizimle vakit geçirmediğinde ve beraber yemek yemek için bizi asla davet etmediğinde, bu beklenebilir. Her yeni MBA mezunun bildiği gibi: ticaret tamamen ilişkilerle ilgilidir. Eğer sizi tanımıyorsam, sizden hoşlanmıyorsam ya da sizinle kişisel bağlantım yoksa kendi yolumdan ayrılıp denemek ve size yardım etmek gibi niyetim de olmaz. İş arkadaşlarımızla bir öğün paylaşmayarak, bir tür kurumsal anoraksiya yarattık.

Kendimizi, sosyal bağlantı konusunda açlığa mahkum ediyoruz. Ticaret bundan zarar görüyor. Verimlilik aniden düşüyor. Kariyerimiz zayıflıyor. Ve şaşırtıcı olmayan bir biçimde, artık bizimle çalışmak eğlenceli değil. Eğer sürekli tek başımıza yemek eğilimine karşı koyabilseydik ve öğlen yemeğinde iş arkadaşlarımıza katılsaydık, her şey düzelebilirdi. Ama fast-food restoranlarından uzak durmak gerekiyor. Salatalar (elbette düşük kalorili sosla) kesinlikle teşvik ediliyor.

Tepe yönetim konusunda sızlanmak da kalbiniz için zararlıdır ve uzak durulması gerekir. Kişilerin yeteneklerine odaklanan diyaloglar hızla yayılır ve zararlı doymuş yağların organizasyon içindeki dolaşımını azaltır.

Hayatımız boyunca yaklaşık 45 bin saatimizi iş ortamında harcıyor, çoğu zaman bitmek bilmeyen işler nedeniyle de öğle tatillerinde bile yerimizden kıpırdayamıyoruz: Zaman kısıtlı olunca, guruldayan midemizi bastırmak için hemen telefona sarılıyor; lokantadan, fast food mekanlarından veya büfeden, alelacele karar verdiğimiz bir yemeği sipariş ediyoruz. İyi ama doğru mu yapıyoruz? Çünkü yapılan araştırmalara göre; sağlıklı beslenmek başarılı bir iş hayatında anahtar rol oynuyor.

Kilo hakkında bilinç sahibi olan kişiler için, aşırı yemek yemek uzun süredir bir problemdir. Aslında yalnız yemenin de aynı boyutlarda sinsi bir tehlikesi vardır. Sonuç olarak yiyecek, toplumsal bir etkinlikten çok kişisel bir olay haline gelir. Bu tekbenci eğilim iş yaşamlarımızda da kendini gösterir. Görünen o ki, küresel ekonomide rekabet etme çabaları içine girdiğimiz için öğlen yemeklerini kendi masamızda, genellikle kendi başımıza yediğimiz bir noktaya ulaştık. Giderek daha fazla bir biçimde, bu gün ortası öğünü tamamen terk edilen bir şey haline geliyor.

Araştırmalar, çoğumuzun işyerinde aşırı derecede su kaybetmiş biçimde dolaştığını gösteriyor. Bu nedenle sıvı alımımızı artırmamız gerekiyor. Tercih edilen içecek sudur çünkü kahve, çay ve kola kişinin hidratasyonunu ikiye katlar. Üstelik ucuzdur; dilerseniz musluktan, dilerseniz su makinesinden edinebilirsiniz. Bol bol su içmenin, çalışan bağlılığının iki önemli merkez üssü olan stratejik pozisyonlara daha sık ulaşabilmeniz konusunda da yararları vardır: lavabo ve su sebilleri…

Her iki lokasyonda da çalışanlar açık biçimde konuşmak ve gerçekleri söylemenin antik törelerini hayata geçirmek konusunda kendini özgür hisseder. Buralara sık sık uğramak, dedikodu değirmenleri ile sıkı ilişki kurma ve çalışanların gerçekten nasıl hissettiği konusunda emin olma şansı verir.

Bu etkinlikler ayrıca maliyet kesintisi yaratan faydaları da beraberinde getirir. Çalışanların endişelerini öğrenmek için artık sadece çalışan memnuniyeti araştırmalarına ya da fokus grup çalışmalarına odaklanmanız gerekmez: Bu durum da zaman ve maliyet avantajı yaratır. Sadece etrafta dolaşıp sessiz kalın. Çalışanların şikayetlerini dinlemek; düzeltici adımlar atmanız ve yanlış anlamaların çaresine bakmanız için size değerli bilgiler verir. Ayrıca kurumsal yanlış bilgileri ve yıkıcı dedikoduları dengelemek amacıyla yeni bir başlangıç yapabilirsiniz.

Bir adımsayar alın, belinize iliştirin ve işyerinde dolaşmaya başlayın. Adımlarınızı arttırdıkça yumuşak bedeniniz sıkılaşacak ve ticari zihniniz daha iyi bilgilerle dolacaktır.

Organizasyonda nelerin işe yaradığına özellikle dikkat edin ve çalışanların iyi emekleri konusunda iltifatta bulunun. Düzenli olarak mükemmel performans gösteren ama çok az takdir gören çalışanlarınızı ziyaret etmek için özel girişimlerde bulunun. Onlara en kalpten teşekkürlerinizi sunun ve katkılarının görmezden gelinmediğini anımsatın. Sebepsiz yere dağıtmak için yanınızda bir kutu düşük kalorili kurabiye bulunsun.

Ofis dışı ziyaretlerde bulunmayı da düşünün, hatta bazı kilit iç ve dış müşterileri görmeye gidin. Sunduğunuz hizmetlerden memnun olup olmadıklarını sorun ve müşteri tatminini artırmak için öneri isteyin.

Eğer son zamanlarda sizden daha fazla kilo vermiş ve sizden daha iyi görünen biri olduğunu fark ederseniz, kişisel kıskançlığınızı bir yana bırakın ve kişiyi nazikçe kutlayın. Her ne olursa olsun, diyetinize bağlı kalmayacak kadar disiplinsiz, ihmalci ve haylaz olduğunuz için kendinize kızma eğilimine karşı koyun. Acil durumlarda şu sloganı tekrarlayın: “Oprah kişisel kırbaçlamayı asla bağışlamazdı”.

İspanyolların bir sözü vardır: “Alışkanlıklar önce örümcek ağıdır, sonra kablo haline gelir.” Bu nedenle neler yaptığınızı, gittiğiniz yerleri ve kimlerle etkileşim içine girdiğinizi yakından gözlemleyin. Hem bel ölçüsünü düzeltmek hem de organizasyona liderlik etmek konusunda verilen sıkıntılar pek boldur.

Uzak durulması gereken kişisel tehlike unsurları arasında “tatlı olan her şey (ürün ya da kişiler)”, “gurme öğünleri” ve “çikolataya batırılmış her şey (ürünler ya da kişiler)” yer alır. Onlar ilk anda mutlu edici görünse de asıl tehlikeler yüzeyin altında ustaca saklanmaktadır.

Kurumsal tehlike unsurları arasında ise “tepe yönetim katı”, “şirket kafeteryaları” ve “öncü lider’ gibi terimlerle uygulanan ticari girişimler yer alır.

Yapılan son araştırmalar, aşırı beden ağırlığını outsource etmenin, şirketin çağrı merkezini kendisinin halletmesinden çok daha eğlenceli olduğunu gösteriyor. Ne yazık ki hala, masanızdaki kocaman limonlu pastayı tek başına tüketmek yerine bu kalorileri Hindistan’daki aç, düşük maaşla çalışan bazı profesyonellere göndermenizi sağlayan pratik bir iş süreci bulunmuyor. Tom Friedman’ın bir sonraki kitabı The World is Flat… but My Belly Isn’t’ın (Dünya Düzdür… ama Benim Belim Değil) bu belalı duruma açıklık getireceğini tahmin ediyorum.

Bu kişilerin dünya üzerinde önemli bir yeri olsa da, bu yer size 10 adımdan daha yakın olmamalı. Çıkarcıların, sızlananların ve şeytanın avukatlarının sunacağı değerli bir şeyler olabilir, sadece bunu başka birilerine sunmasını sağlayın. Hem kendinizin hem de şirketinizin sağlığı için gelişimlere imza atmaya çalışırken yerine getirmeniz gereken ilk görev, kulağınızda çınlayıp duran kasvet ve kıyamet seslerine kulak vermemektir. Bu tazeleyici ruhların katkıda bulunduğu “gerçekler” başka bir güne saklanmalıdır.

Bunun yerine, yapmaya çalıştıklarınızı anlayan, sizinle benzer zihinsel yapıya sahip olan, tutku ve önerilerini başarılı sonuçlar için sunmayı arzu eden kişilerden oluşan bir destek grubu yaratın. Pozitif enerji, bedensel ve mali her türlü değişim programının önemli bir parçasıdır. Eşler ve güvenilir meslektaşlar bu konuda inanılmaz değer yaratabilir. Bir boşanma sürecinden geçenler ya da yakın zamanda terfi alamayanlar için aynı şeyi söyleyemeyiz. “Yüksek potansiyelli” çalışanlardan ya da aşırı derecede zayıf kişilerden uzak durun.

Ne yiyorsak oyuz!

Ne yiyorsak oyuz. Ancak görünen o ki, aynı zamanda okuduğumuz her şeye inanıyoruz. Bu yüzden Cosmopolitan, GQ ve diğer parlak dergilere bakmaktan vazgeçin. Çünkü onlar doğal olmayan bedenleri ve gerçekçi olmayan yaşam tarzlarını ortaya koyar. Önerdikleri yeni yetme diyetler işe yaramaz, aşırı basit ve temel besinlerden çok şöhretlere özgü unsurları içeren modellerdir.

Aynı şey, En İyi Uygulama örneklerini içeren pek çok iş dünyası yayını için de geçerlidir. Diğer şirketlerin halihazırda yaptıklarına yönelik duyulan itaat ve saygı duygusu, kurumsal yaşamın en büyük felaketlerinden biri haline geliyor.

Hepimiz ergenlik döneminde, tamamen diğer kişiler gibi davranarak farklılığımızı ortaya koymaya çalışırdık. En İyi Uygulamalar, bu modele dönüş anlamına gelmektedir: “IBM’i birebir taklit ederek siz de dünya sınıfında bir şirket olabilirsiniz.”

General Electric’te işe yarayan bir şeyler, sizin şirketinizde işe yaramayabilir. Eğer iş bu kadar basit olsaydı, tek yapmanız gereken Jack Welch’in ilk kitabını satın almak olurdu. Oysa şu anda piyasada, şirketinizi geliştirmek için sunulan “yeni ve geliştirilmiş” bakış açılarını da içeren ikinci kitap satılıyor. Dedikodulara bakılırsa üçüncüsünü yazmak için de imzayı atmak üzere. Stephen Covey bile Etkili Kişilerin 7 Alışkanlığı’nda durmadı.

Burada bir trend dikkatinizi çekiyor mu? Eğer kilo vermek ya da günümüz piyasalarında başarıyla rekabet etmek konusunda hızlı bir yanıt arıyorsanız, Gertrude Stein ağırbaşlı bazı öneriler sunuyor: “Hiçbir yanıt yok. Hiçbir zaman yanıt olmayacak. Hiçbir zaman yanıt olmadı. İşte yanıt bu!”

Hayatın bize getirdiği gibi; hepimiz sahip olduklarımızla çalışmak, elimize dağıtılan kartlarla oynamak ve işyerlerimizde çalışan kusurlu insanlarla birlikte değişimi uygulamak zorundayız. Başkasının gözlerinden bakarak yanıt aramaya son verin. Bilgilik kişinin içinde yatar. Bize dışarıdan bazı gurular tarafından satılan En İyi Uygulamalar ile çalışanlarımızı kucaklamak yerine, ortalama bir iş sürecini uygulamaya çalışırsak daha iyi olur.

İyisi mi, gece yarısı reklamlarının bize sunduğu bedenlerin peşinde koşmak yerine Tanrı’nın bizlere bahşettiği çok da mükemmel olmayan bedenlerimizle dost olalım.

Ayrıca, eğer gerçekten o kadar sıkı ve heykel gibi yontulmuş olsaydınız insanlar size sadece görüntünüze bakarak yanaşabilirdi. Neyse ki, bu çoğumuzun endişelenmesi gereken bir şey değil.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)