Bir Expat ile Söyleştik: Fatma Nur İbaoğlu
Biz tabii ki seni çok iyi tanıyoruz Fatoş. Ancak okuyucularımıza biraz kendini tanıtır mısın? Fatma Nur İbaoğlu kimdir?
1973 yılında İzmir’de doğdum. İzmir Amerikan Koleji’ni bitirip Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümünü’nden mezun olduktan sonra Atlanta’da State University of West Georgia, West Georgia Devlet Õniversitesi’nde MBA, İşletme Yüksek Lisans öğrenimi gördüm. Bu dönem benim için öğrenim görmenin yanı sıra bir kültürel gelişim dönemiydi. İstanbul’da Türk Rotary’sinin seçim süreçlerine tabi tutulduktan sonra, Georgia Rotary Student Program adı altındaki bir “Kültür Elçiliği Ödül Programı” tarafından burs kazandım. Dolayısıyla bir taraftan yüksek lisansımı tamamlarken, bir taraftan da “Kültür Elçisi” unvanı ile Türkiye’yi temsilen Rotary toplantılarında Türk kültürünü, insanını tanıtan sunumlar ve konuşmalar yaptım. Bu benim için mükemmel bir deneyim oldu. Dünyanın 78 ülkesinden değişik kültürlerden arkadaşlarım oldu. Hala birçoğu ile yazışıyorum.
Daha sonra Türkiye’ye döner dönmez, Boğaziçi’ni bitirdiğim yaz staj yapmış olduğum Prometheus İnsan Kaynakları ve Yönetim Danışmanlığı şirketinde Proje Yöneticisi olarak çalışmaya başladım. Aynı zamanda Human Resources Dergisi’nin de Proje Geliştirme Danışmanlığını ve Yardımcı Editörlüğünü yaptım. Prometheus’da çalıştığım dönemde Akademi İstanbul’da Yüksek Okul, Çağdaş İşletme dersleri verdim.
Prometheus’daki işimden son derece keyif aldım ve gelişme fırsatı elde ettim. Ancak danışmanlık yerine şirket tarafında tecrübe kazanma isteği ile Gillette İnsan Kaynakları Planlama ve Geliştirme Departmanı’nda İşe Alma Sistemlerini kurmak ile görevlendirildim. 6 aylık son derece keyifli bir tecrübeden sonra, şu andaki şirketim olan Philip Morris Sabancı Pazarlama ve Satış A.Ş.’ne transfer oldum. İki buçuk yıla yakın bir süredir Philip Morris Türkiye Merkez Ofisi’nde Yönetim ve Organizasyon Geliştirme ve İşe Alma Departmanı’nda uzman olarak çalışıyorum.
1 şubat 2001 itibariyle İsviçre Lozan’a transfer oluyorsun. Bu transfer nasıl gerçekleşti? Biraz bilgi verir misin?
Philip Morris CEMA HQ’a Orta Avrupa, Orta Doğu, Afrika bölgelerini içeren Bölge Merkezi uzman olarak ve bir expatriate görevi ile transfer oluyorum. Bunun gerçekleşmesi de şu andaki şirketimin bana sağladığı imkan ve yarattığı fırsat ile mümkün oldu.
Kültür Elçiliği görevim ile başlayan yabancı kültürlere duyduğum ilgi, iş hayatında çokuluslu bir şirkette çalışmanın sağladığı olanaklarla pekişti. Yurtdışı eğitimlere, seminerlere, konferanslara çok sık katılıyorum. Hatta tüm CEMA bölgesi ülkelerinden arkadaşlarım ile 1 yıldır HR 2000 adı verilen özel bir eğitim programı çerçevesinde Lozan, İsviçre’de oldukça kaliteli eğitim programlarına katılıyor ve kariyerimizi planlama yönünde yoğun destek alıyoruz. Bunun yanı sıra bölgesel çerçevede yürütülen, ülkelerarası işbirliği gerektiren birtakım projelerde yer alarak, liderlik yapma fırsatına sahip oldum. Tüm bu çalışmalar yürürken, CEMA Bölgesi Genel Mer kezi’nin İşe Alma Bölümü ile çok yakın çalıştım.
Türkiye’de İnsan Kaynakları Bölümümüz kişilerin gelişimine önem veren bir anlayışla yönetiliyor. Bu misyon içerisinde önümüzdeki dönemlerde “Ülkemizi ve şirketimizi temsilen yurtdışına daha fazla Türk çalışanımızı gönderebilmek” de bulunuyordu. Yöneticilerimizle her yıl yaptığımız performans değerlendirme, kariyer planlama görüşmelerimizden dolayı kariyer beklentilerim ile ilgili bilgisi vardı. Şirketimin ve benim kariyer arzumun örtüştüğü bu noktada böyle bir fırsat bana teklif edildi. Bende hiç duraksamadan kabul ettim.
Bir çalışan olarak bu konuda neler hissediyorsun?
Son derece heyecanlı ve mutluyum. Başarılarımın takdir edildiğini görmek çok tatmin edici bir duygu oldu. Bu sadece benim için değil, Philip Morris SA bünyesinde çalışan başarılı performans gösteren her arkadaşım için geçerli. Performans değerlendirmenin ve kariyer planlamanın bu kadar ciddiye alınarak ve çalışanın gelişimi ön planda tutularak yapıldığı bir şirkette çalışıyor olmaktan dolayı kendimi çok şanslı hissediyorum. Philip Morris SA’da tam bir “Kariyer Ortaklığı” anlayışı hakim ve bu da beni bir çalışan olarak son derece tatmin ediyor. Kariyerim planlanırken hedeflerim, isteklerim, ilgi alanlarım, gelişme planım dikkate alınıyor. Bu bir çalışan için işvereninde arayacağı çok önemli bir unsur.
“Expatriate” görevi ile gidiyorum dedin. Expatriation ile ilgili kısa bir bilgi verir misin?
Expatriate/Expatriation kelimelerinin tam olarak Türkçe karşılığı bulunmuyor. “Uluslararası, global çalışan” diyebiliriz. Bu statü süresiz bir statü olabildiği gibi gidilen ülkeye, pozisyona bağlı olarak belirli süreli de olabiliyor. Expatriate olarak belirlenen çalışanların bu statüsü, Philip Morris operasyonlarının bulunduğu, dünyanın herhangi bir ülkesinde, şirketin herhangi bir kuruluşunda (tütün, gıda, biracılık, yatırım) değerlendirebileceği anlamına geliyor. Bu durumda expat görevi ile yurtdışına gönderildiğinizde, mobil bir uluslararası insan kaynağı olmayı kabul etmiş oluyorsunuz.
Peki bu kadroların yerel kişiler tarafından doldurulması tercih edilmez mi?
Philip Morris şirket hedeflerinin, objektiflerinin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesinin organizasyonuna ve insan kaynaklarının kalitesine bağlı olduğuna inanır. Dolayısıyla yerel operasyonlarda yönetim kadrolarının, profesyonel ve teknik kadroların çoğunluğunun yerel kişiler tarafından doldurulması beklenir. Bölge Merkez ofislerinde ise durum biraz daha farklıdır. Bu ofislerde tam anlamıyla çok çeşitli kültürlerden gelen kişilerin oluşturduğu bir ortam hakim.
Çalışanlar için uluslararası görevler iki amaçlı olabilir:
1) Gelişim fırsatlarının teşvik edilmesi,
2) Belirli bir kadronun o anda yerel kişiler tarafından doldurulmasının mümkün olmadığı veya tercih edilmediği durumlarda (Daha çok merkezden yerel operasyonlara yapılan atamalar için geçerli.).
Uluslararası görevler sadece Expatriate statüsü ile olmayabilir. Eğitim amaçlı, 3 ay, 6 ay ve 1 yıllığına diğer Avrupa ülkelerine veya Lozan merkez ofise gönderilen arkadaşlarımız da bulunuyor. Bu görevlerin birincil amacı kişilerin gelişimi olmakla birlikte, bilgi paylaşımı ve değişik uygulamaları görmek açısından da oldukça değerli tecrübeler olarak görülüyor.
Şu an çalıştığın şirket olan Philip Morris/Sabancı’da yurtdışı organizasyonlara dahil olan başka “Expat”lar var mı?
Şu an Finans, Bilgi Sistemleri ve İdari İşler Direktörümüz Macar asıllı bir Amerikalı, Pazarlama Direktörümüz bir Lübnanlı, Ücretlendirme ve Sosyal Haklar Müdürümüz ise bir İsviçre’li. Daha önceki Ücretlendirme Müdürümüz ise Polonya asıllı bir Avusturya’lıydı. Kendisi şimdi Philip Morris Romanya’da İnsan Kaynakları Direktörü pozisyonuna terfi etti.
Ayrıca takım arkadaşlarımdan bir tanesi 1 Ocak itibariyle, yine merkez ofis CEMA HQ’ya Yönetim ve Organizasyon Geliştirme şefi olarak atandı. Geçtiğimiz yıl Õrün Müdürü arkadaşımız CEMA Bölgesi Reklam Müdürü pozisyona atandı ve şu an Lozan’da çalışıyor. İnsan Kaynakları’ndan bir Türk arkadaşımız ise Philip Morris International, New York’da Dünya Merkez Ofisi’nde Ücretlendirme Müdürü olarak görev yapıyor.
Bunlar gibi daha birçok örnek sayabilirim ve önümüzdeki yıllarda bu örneklerin daha da çoğalacağına inanıyorum.
Oldukça genç olmana karşılık böyle bir başarıya sahipsin. Bunun altında yatan nedenler nelerdir?
Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu başarının altında yatan iki sebep var:
1) Hedeflerini ve ne istediğini bilmek ve adımlarını ona göre atmak,
2) Doğru organizasyonda olmak.
Çalışmaya çok erken yaşta başladım. Çok erken yaşta hangi alanda çalışmak istediğimi belirledim ve ondan sonraki her adımı o hedefle bağlantılı olarak attım. Philip Morris gibi profesyonel ve kurumsal çokuluslu bir organizasyona da 25 yaş gibi çok genç bir yaşta adım attım. şunu belirtmeliyim ki siz istediğiniz kadar iyi olun, çaba gösterin; eğer çalıştığınız ortam performansınızı en iyi şekilde ortaya koyabileceğiniz fırsatı size yaratmıyorsa, birlikte çalıştığınız yöneticiler, iş arkadaşlarınız, iç müşterileriniz sizi gelişiminiz yönünde desteklemiyorsa potansiyelinizi ortaya çıkartamayabilirsiniz. Ben hem daha önce çalıştığım yerlerde hem de özellikle şu anki işyerimde bu açıdan her zaman çok şanslı oldum.
“Çalışmaya çok erken yaşta başladım” dedin. Bize biraz o tecrübelerinden bahseder misin?
Lise birinci sınıfta, 16 yaşında, İzmir’de Sancar Maruflu’ya ait Hisdaş adlı Halkla İlişkiler şirketinde, organizasyon elemanı olarak çalışmaya başladım. Üniversitenin ilk yılında Hisdaş’ın İstanbul şubesini açması ve benim de üniversite amacı ile İstanbul’a taşınmam ile birlikte Merchandiser/Bölge Temsilcisi olarak çalışmaya devam ettim. Üniversitedeki ilk yılımın Mart ayında ÇEVKO ile tanıştım ve daha sonraki üç yıl boyunca burada çalıştım. Yönetim Kurulunu büyük şirketlerin üst düzey yöneticilerinin oluşturduğu bu Endüstri Vakfı’nda iş yaşamına gerçek anlamda adım attım diyebilirim. Halen Vakfın Genel Sekreteri olan Dr. Erol Metin’in ve o dönemdeki Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Beba’nın da sayesinde esnek çalışma programı ile neredeyse tam güne yakın çalışıp, değişik projelerde görev aldım. 19 yaşımda iken Proje Lideri, daha sonra Proje şefi ve Proje Müdürü oldum. Tüm bunlar her ne kadar okul döneminde yapılmış işlerde olsa, çok uzun dönem sürdükleri ve işin naturü nedeni ile sürekli değişik firmalar ve yöneticiler ile çalışmamı gerektirdiğinden, iş hayatına hazırlanmam açısından da çok faydalı oldu.
İnsan Kaynakları’nda çalışma isteğin nasıl doğdu?
Lise ikinci sınıfta dershanede Psikoloji öğretmenim, psikolojinin alt dallarından Endüstriyel Psikoloji’yi anlatırken “İşte yapmak istediğim iş bu” dedim! O anı çok net hatırlıyorum. Ondan sonra hedefimi her zaman bu amaca göre belirledim. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’ne girdim. O dönemde, okulumda Endüstriyel Psikoloji alanında uzmanlaşma fırsatım olmadığını öğrenince, bu konuyu kütüphaneler, kitaplar ve eski tezler vasıtasıyla öğrenmeye çalıştım. Üçüncü sınıfa geldiğimde İnsan Kaynakları Yönetimi kavramı ile tanıştım. Endüstriyel Psikoloji kavramı ile çok paralel olan bu kavramın ilgimi çekmesi çok uzun zaman almadı. İşletme Bölümü ve İş İdaresi Bölümü’nde İnsan Kaynakları dersi veren Bülent Himmetoğlu’ndan dersler aldım. Bendeki yoğun ilgi, Bülent Bey’in mükemmel hocalığı ile birleşince, İnsan Kaynakları kavramı bu kadar yaygınlaşmadan çok önceleri bir İnsan Kaynakları aşığı olup çıktım!
Amerika’da MBA’e bile ne istediğimi bilerek devam ettim. İleride bir İnsan Kaynakları profesyoneli olacak ve şirketimde birçok değişik fonksiyona hizmet vereceksem, değişik birimlerin ne iş yaptığını öğrenmeliyim diye düşündüm. Onların iş alanlarını ne kadar iyi bilirsem vereceğim servisin kalitesinin o kadar iyi, seviyesinin de çok daha tatmin edici olacağını düşündüm. Haklı olduğumu şimdi çok daha net olarak görebiliyorum.
Yurtdışında yaşayacağın bu deneyimden sonra çalışma hayatın açısından düşüncelerin neler? Türkiye’ye yönetici olarak dönmeyi düşünüyor musun, yoksa farklı bir ülkede mi çalışmak istiyorsun?
Her zaman kendimi “tam anlamıyla mobil” bir çalışan olarak gördüm ve öyle görmeye de devam edeceğim. Kariyerimin bir noktasında, kendi ülkemde veya bir başka ülkede yönetici olmayı arzu ediyorum. Nerede ve ne şekilde olacağını, şu an da öngörebilmem mümkün değil. Bildiğim; İnsan Kaynakları alanında, çokuluslu bir ortamda, Philip Morris’de olduğu gibi çalışırken eğlenebileceğim, dinamik, yenilikçiliği ve yaratıcılığı destekleyen, inisiyatife ve yeni fikirlere açık, sınırsız destek, takdir ve geribildirimin olduğu, “kariyer ortaklığı” anlayışı yerleşmiş bir şirkette olmayı arzuladığım. Bence kişi yatay gelişimine önem verdiği sürece, dikey gelişimler beraberinde gelecektir. Dolayısıyla kendime bu konuda net ve katı hedefler koymuyorum. Biraz sabırlı olmak gerektiğine inanıyorum.
Fatoş’u biraz da özel yaşamı ile tanımak isteriz. Bildiğim kadarı ile sosyal yaşamında da oldukça aktifsin. Neler yapıyorsun?
Tiyatro’yu çok seviyorum. 1 yıl kadar Şahika Tekand’ın tiyatro okulunda oyunculuk eğitimi aldım. İş temposu ile birlikte yürütemedim. Ancak o 1 yıl bile bana son derece çok şey kattı. Oyunları izlerken çok daha farklı bir bakış açısı ile izliyorum. Umarım bir gün kendim de aktif olarak tiyatro yapabilirim. Bunun yanı sıra en büyük ve en keyif aldığım hobimi Latin dansları oluşturuyor. Bu merakım 1995’te Amerika’daki Panamalı, Kolombiyalı ve Arjantinli arkadaşlarım sayesinde başladı. 2 yıldır dans dersleri alıyorum. Annem ile sohbet etmek de en keyifli uğraşlarım arasında yer alıyor. Her konuda ve istediğim derinlikte sohbet edebildiğim bir annem var. Babamı 1997 yılında kaybettim ancak onun bana yazdığı mektupları okuyarak, onunla da sohbet edebiliyorum. Amerika’da Psikoloji Masterı yapmakta olduğu için uzaklarda ama her an kalbimde olan mükemmel bir kardeşim ve bir de köpeğim var... Adı “şans”! Gördüğün gibi aile açısından da çok şanslıyım...
Hayat felsefeni bize özetler misin?
Buddha’nın bir sözü vardır: “There is no way to happiness happiness is the way” “Mutluluğa giden yol yoktur, mutluluk yolun kendisidir”. Benim hayat felsefem her zaman bu oldu.
Hedeflerime ulaşırken gitmem gereken yolu elimden geldiği kadar keyifli, doyurucu yapmaya özen gösterdim. Bu doğrultuda birlikte yol aldığım kişileri, ailemi, hocalarımı, bana destek veren iş takım arkadaşlarımı, yöneticilerimi, iç dış müşterilerimi, dostlarımı unutmamaya çalıştım. Yapmaya çalıştığım şey; “Sonuç”a ulaşmak için “Süreç”i hiç bir zaman ihmal etmemeye çalışmak” tı.
Çünkü bugünkü Fatma Nur’u kendime ve kendi çabalarıma olduğu kadar, en az bir o kadar da tüm bu kişilere borçluyum. Hepsine bu vesile ile en içten sevgi, saygı ve teşekkürlerimi sunarım!
Biz teşekkür ederiz... Sana mutluluklar ve bol şans. Bizleri unutma!
Hazırlayan: Hande PATIR