İK öldü… Çok yaşa İK!
İK fonksiyonunun aktif ve güçlü olduğu şirketlerde finansal sonuçların gerçekten de etkileyici olduğunu kabul etmek gerek. Araştırmalar, etkili İK uygulamalarına sahip şirketlerin yatırımcı getirisinin, bu tür uygulamaları olmayan şirketlere oranla üç katı daha fazla olduğunu gösteriyor.
Bu tür kanıtlar ve bazı yöneticilerin İK’nın potansiyeline ilişkin güçlü inancına karşın, fonksiyonun geleceği hakkında net bir fikir yürütebilmek çok da kolay değil. İK gerçekten de geleceğin bilgi yoğun şirketlerinin lideri mi olacak? Bu fikri yürütenler haklı mı? İK her zamankinden daha vazgeçilemez ve önemli bir hale mi geliyor? Yoksa İK yok olmak üzere mi?
Önce, kötü haber
Eğer İK’nın parlaklığının yavaş yavaş söndüğüne inanan kötümserlerdenseniz, bu fikrinizi destekleyecek pek çok kanıt bulabilirsiniz. Bu kanıtların en temeli dış kaynak kullanımına dayanıyor. Günümüzde işe alım, bordrolama, eğitim, çalışan ilişkileri ve ücretlendirmeyi yöneten pek çok hizmet sağlayıcı bulunuyor.
ABD’de 1980’lerde basit bir bordrolama dış kaynak kullanımı olarak başlayan uygulama, artık İK’nın her alanına uzanan 32 milyar dolarlık bir hizmete dönüştü. Sadece son iki yılda, iş süreçlerinde dış kaynak kullanımı endüstrisinin değeri yüzde 20 arttı. Dış kaynak hizmet sağlayıcısı Exult birkaç yıl içinde, bir avuç çalışandan 1500 kişiye ulaştı, yıllık geliri 400 milyon dolara erişti. Şimdilerde özellikle büyük şirketlerin İK etkinliklerinde dış kaynak kullanımına gittiğini belirten uzmanlar, bu hizmetlerden yararlanmak isteyen orta ölçekli şirketlerin sayısında da ciddi bir artış olduğunu belirtiyor.
Dış kaynak kullanımının batıda bu denli popüler olmasının nedeni, şirketlerin hizmetleri dış hizmet sağlayıcılara aktarmayı çok daha az maliyetli ve etkili bulması… BP, ABD ve Birleşik Krallıklar’daki 63 bin çalışanının (bordrolama, işe alım, kayıt yönetimi ve yeniden yerleştirmenin de aralarında bulunduğu) bir dizi hizmeti için 1999 yılında Exult ile anlaştı. Artık şirket içinde gerçekleştirilen tek uygulama BP’nin ABD’deki eğitim ve gelişim programı…
Şirket bu anlaşmanın meyvelerini uzun zamandır tüketiyor. Bordrolama süreci artık daha doğru ve zamanında gerçekleşiyor. Çalışanlar konuyla ilgili sorularına daha hızlı yanıt alabiliyor. İK süreçleri şirket içinde standart hale geldi. Ve BP, tarihinde ilk kez İK uygulamalarının etkinliğine ilişkin ölçülebilir veriler elde etmeye başladı.
Öte yandan, BP artık rutin uygulamaları şirket içinde gerçekleştirmediği için pek çok İK çalışanı “gereksiz” hale geldi. Sonuç olarak İK çalışanlarında yüzde 65 oranında kesintiye gidildi; kadro 100 kişiden 35’e indirildi.
Exult yöneticileri dış kaynak kullanımı anlaşmalarında, bu tarz eleman azaltma uygulamalarının yaşandığını belirtiyor: “Şirketler dış kaynak kullanımına yöneldiğinde genellikle İK departmanlarındaki işlerin üçte ikisi ortadan kalktığı için çalışan fazlalığı yaşanmaya başlayabiliyor.”
Dış hizmet sağlayıcılar rutin İK işlerini kotarmakta öylesine başarılı oldu ki, bu anlaşmalara imza atan şirketlerin sayısı giderek artıyor. Son birkaç yıl içinde Sony, Prudential ve American Express dış kaynak sağlayıcılarla el sıkışan şirketler arasında yerini aldı.
Peki ya strateji?
İK uygulamalarını dış hizmet sağlayıcılara devretmenin çok temel bir nedeni var: Rutin görevlerden kurtulmak, İK profesyonellerinin sonuçlara etki eden stratejik konulara odaklanabilmesini sağlıyor. Ancak stratejik ortak haline gelmek konusundaki tüm tartışmalara karşın araştırmalar, İK çalışanlarının büyük bölümünün bu rolün gereklerine sahip olmadığını gösteriyor.
İK’nın etkinliği üzerinde uzun süredir çalışma yapan araştırmacılar, İK profesyonellerinin zamanını nasıl değerlendirdiği konusunda yıllar içinde pek az değişim olduğunu ortaya koyuyor: “İK, çalkantılı dönemlerde hemen tepki verebilecek merkezi bir stratejik ortak rolüne hazırlanmak yerine statükoyu korumaya çalışarak zaman yitiriyor.”
Bu bulgular İK profesyonelleri arasında yapılan anketlerde de doğruluğunu kanıtlıyor. Society for Human Resources Management (SHRM) tarafından yapılan bir ankette İK’cılardan, mesleklerini etkilemesini bekledikleri iki ya da üç trendi belirtmesi istendiğinde sadece yüzde 7’si “stratejik iş ortaklığını” kilit trend olarak aktarıyor. Listenin üst sıralarında ise farklılıklarının yönetimi ve sağlık harcamalarının idaresi yer alıyor. Oysa şu çok açık: Eğer İK profesyonelleri bu yeni rolü benimseyemezse, fonksiyonda bir dönüşüm sürecinin yaşanması asla mümkün olmayacak.
Bu sorunun nedenlerinden biri İK çalışanlarından çoğunun stratejik olmanın anlamını bilememesi… “İK Mesleğinin Geleceği” başlıklı, yine bir SHRM çalışmasında önde gelen danışmanlık firmalarından İK’nın bugünkü ve gelecekteki durumunu değerlendirmesi istendi. Görüşlerden ortaya çıkan temalardan birini; pek az İK profesyonelinin hem ticari zekaya hem de fonksiyonel deneyime sahip olduğu oluşturuyordu. Oysa bu iki faktör, şirketlerin ve İK mesleğinin ileriye taşınabilmesi için olmazsa olmaz olarak tanımlanıyor.
Şirketlere üst düzey İK yöneticileri bulmakla görevlendirilen danışmanlar da aynı fikirde… Onlara göre “A sınıfı” İK profesyonelleri; sadece İK fonksiyonunu net bir biçimde anlamakla kalmıyor, aynı zamanda finans, satış, pazarlama ve üretim konusunda da bilgili isimler… Elbette bu kişilerin, şirketlerin hedeflerine ulaşması için İK’nın nasıl bir katkısı olacağını bildiğini söylemeye de gerek yok.
İK profesyonelleri arasında görülen ticari yetenek yoksunluğu, giderek daha çok şirketin bu pozisyonu doldururken farklı bir pencereden bakmasına neden oluyor. Pazarlama, imalat, finans ve diğer operasyonel alanlardan gelen İK profesyonellerinin sayısı bu nedenle her geçen gün artıyor. Peki eğer “dışarıdan” gelen kişiler tarafından yönetilecekse, İK mesleğinin geleceği konusunda gerçekten umutlu olunabilir mi?
Aslına bakarsanız bu konuda sadece İK’yı suçlamak da çok doğru değil. Tepe liderler İK’nın oynayabileceği rolün farkında olarak, gerekli değişiklikleri yapabilmesi için İK ekibine gerekli zaman ve kaynakları sunabilmeli. Ne yazık ki CEO’ların çoğu stratejik işgücü planlaması ve yönetiminin sürekli bir çaba gerektiğinin farkına varamıyor. Üst düzey stratejik İK çalışanlarını şirkete katan CEO’ların yerine yenisi geldiğinde, sahip olduğu farklı bakış açısı nedeniyle İK’yı bir değer değil idari bir fonksiyon olarak görmeye başladığını belirten uzmanlar, stratejik değişimi yaratmaya çalışan kişilerin bir süre sonra kurumla bağlarını kopardığına dikkat çekiyor.
Neyse ki, İK’nın oynayabileceği rolü anlayan kurumsal liderler, bu değişimleri hayata geçirebilmenin aynı zamanda çok fazla zaman ve ciddi emekler gerektirdiğinin de farkında.
General Motors, küresel İK uygulamalarından sorumlu bir başkan yardımcısını göreve getirdiğinde şirketin tarihinde ilk kez bir İK çalışanı doğrudan CEO’ya bağlanmış oldu. Kathleen Barclay şirket genelinde bir İK dönüşüm sürecini başlattı. Bu süreç uygulamaların standardizasyonunu, İK Mükemmeliyet Merkezleri’nin kurulmasını ve rutin etkinliklerde dış kaynak kullanımına gidilmesini içeriyordu.
58 ülkede 362 bin çalışanı bulunan bir şirket için bu büyüklükteki bir değişim süreci elbette zaman aldı. Sürecin tamamlanmasının üç yıldan uzun sürebileceğini belirten yetkililer, CEO’nun değişime olan inancının önemine vurgu yapıyordu.
GM’nin küresel İK dönüşüm sürecinin kilit noktalarından birini, İK çalışanlarını geliştirerek iç danışmanlar haline gelmelerini sağlamak oluşturuyordu. Yetkililere kulak veriyoruz: “Çalışanlarımızın İK’da neyi başarmaya çalıştığımızı, dönüşümün onlar için ne anlama geldiğini ve İK topluluğu olarak nereye gitmeye hazırlandığımızı anlamasına yardımcı olacak küresel bir İK müfredatımız var. 15-20 dersten oluşan bu kursa tüm İK profesyonellerinin katılmasını zorunlu tutuyoruz. Bu kurslar İK profesyonellerinin ticari zekalarını, değişim yönetimi becerileri ve organizasyon içinde ilişki kurma yeteneklerini geliştirmeyi amaçlıyor. Sonuç olarak, gelecekte iş birimlerinden biri hedeflerini gerçekleştirmek konusunda sıkıntı yaşarsa GM’in İK çalışanları sorunu teşhis etmek için bu birimle çalışabilecek. Sorunun sebebi yeteneklerin yetersiz ya da hedeflerin yeterince iletişime açılmamış olması olabilir. İK çalışanlarının bu tür ticari konuları anlamasını sağlayarak fonksiyonun işleyiş şeklinde dönüşüm yaratıyoruz.”
GM’de eğitilenler sadece İK çalışanları değil: Sahadaki yöneticiler de, İK’nın artık stratejiye nasıl katkıda bulunduğunu anlayabilmek için eğitimden geçiyor. Küresel İK web sitesi sayesinde İK çalışanları operasyon yöneticileri ile birlikte çalışabiliyor. Burada pek çok doküman var. Operasyon liderleri İK’nın nasıl değiştiğini, neden değişmesi gerektiğini ve bunun şirket için ne yönden iyi olacağını anlayabiliyor. Pek çok diğer şirketteki gibi GM’deki İK dönüşümünün bir bölümü de, teknolojinin yardımıyla İK etkinliklerinin sorumluluğunun birim yöneticilerine aktarılmasıyla sağlanıyor.
Elbette bu tür bir değişim tüm organizasyonlar tarafından kolaylıkla kabul görmüyor. Saha yöneticileri, dostane İK çalışanları ile bugüne kadar süre gelen yakın ilişkilerden kopmaya pek yanaşmayabiliyor.
Ancak bu konuda sadece gergin saha yöneticilerini ve kararlı olmayan CEO’ları suçlamak çok da doğru değil. İK profesyonellerinin de yeteneklerini/yeterliliklerini geliştirmek ve iç danışmanlar haline gelebilmeleri için uzun bir yolculuğa çıkmayı göze almaları gerekiyor. Bu olana kadar İK’nın geleceği belirsizliğini koruyacak gibi görünüyor.
Son olarak, iyi haberler
İK için sınırsız bir gelecek gören bir iyimserseniz, sizi de umutlandıracak pek çok neden var.
Öncelikle dilerseniz dış kaynak kullanımı konusuna geri dönelim… Evet, dış kaynak kullanımına giden şirketlerde İK çalışanlarının sayısında azaltma yapmak bir seçenek olabilir. Ancak bunlar genellikle alt kademe idari ya da teknik pozisyonlardır. Bu konuda iyi bir haber olduğunu da belirtmek gerekiyor: Dış Kaynak Kullanımı sayesinde artık üst düzey İK profesyonelleri stratejik işgücü sorunlarının üstesinden gelebilmek için ihtiyaç duydukları zamana kavuşabiliyor. Daha da iyisi, pek çok farklı nedenle bu stratejistlere yönelik talep her geçen gün biraz daha artıyor.
Temel olarak, demografik değişimler şirketlerin kalifiye çalışan bulup elde tutmasını giderek daha fazla zorlaştırıyor. Şirketin hedeflerine ulaşabilmesi için hangi tür yeteneklere ihtiyacı olacağını belirlemek ve buna uygun işe alım programları hazırlamak da İK’ya düşüyor. İkincisi, teknoloji sayesinde şirketler artık merkezilikten daha kolay uzaklaşabiliyor. Çalışanlar daha geniş coğrafi bölgelere dağılıyor. Bu “dağınık” çalışanların kurumsal hedeflere bağlılıklarını sağlamak da yine İK’nın görevi…
Üçüncüsü; dış hizmet sağlayıcılar her ne kadar rutin işlerin üstesinden gelmek konusunda kendini kanıtlamış da olsa, iç İK danışmanlarına hala ihtiyaç duyuluyor. Maaş, ek yarar ve eğitim olanakları gibi bileşenlerin çalışanlar için nasıl bir araya getireceğini belirlemek için gözler yine kurum içindeki İK departmanlarına çevriliyor. Son olarak, dış kaynak kullanımı rutin işlerin tümünü ortadan kaldırsa da hem İK hem de ticari bilgisi olan kişilere hala ihtiyaç duyuluyor: Özellikle milyon dolarlık hizmet sağlayıcı sözleşmelerini yönetmek için… Çalışan ilişkilerinin hızı ve doğruluğundan sorumlu olan her zaman İK olacak; işi kim yaparsa yapsın…
Uzmanlar, İK alanında temel olarak bir “ikiye ayrılma” durumu yaşandığını belirtiyor. İşlerin birinci yarısını giderek daha otomatik ve rutin hale gelen ve dış hizmet sağlayıcılara yönlendirilen idari çalışmalar oluşturuyor. İkinci yarıda ise İK’nın organizasyonel hedefler belirlediği, bu hedeflere ulaşmak için hangi yeterliliklerin gerektiğini tespit ettiği, ardından bunların hayata geçirileceği İK uygulamalarının yaratıldığı işler yer alıyor.
Tüm bu verileri bir araya getirdiğimizde İK’nın inanılmaz bir dönüşüm sürecinin ortasında yer aldığını görüyoruz. Fonksiyonun, ileriki yıllarda şimdikinden çok daha küçük ve farklı olması bekleniyor. Ancak zorlayıcı işlerde asla azalma olmayacak. İK profesyonelleri şirketleri üzerinde etki yaratabilir.
Peki İK bu göreve hazır mı? General Motors gibi şirketler için, bu sorunun yanıtı kesinlikle evet. Ancak araştırmaların gösterdiği gibi, iş İK’nın geleceğine geldiğinde arzu ile gerçek arasında büyük bir açık var gibi görünüyor.
İK vazgeçilmez hale mi geliyor, yoksa modası mı geçiyor? Bu sorunun yanıtını sadece, bu alanda çalışanlar biliyor. Eğer bu kişiler İK çalışmaları ile kurumsal hedefler bir ilişki kurabilirse vazgeçilmezlikleri kesinlik kazanır. Eğer yapamazlarsa, yakın gelecekte iş arayan İK profesyonellerinin sayısında artış görebiliriz.
Bu çalışmanın hazırlanmasında “HR is Dead… Long Live HR” ve “What are the Competencies Needed for Next-Generation HR Professionals?” adlı makalelerden yararlanılmıştır. (www.workforce.com)
BU YETERLİLİKLERE DİKKAT!
Uzun yıllardır İK yeterliliklerini araştıran uzmanlar, yüksek performans gösteren firmalarda görev yapan İK profesyonellerinin sahip olduğu özellikleri şöyle sıralıyor:
Stratejik katkı: Yüksek performans gösteren şirketlerdeki İK profesyonelleri kültürü yönetiyor, “hızlı değişim”e liderlik ediyor, stratejik karar alma sürecine dahil oluyor ve piyasa odaklı bakış açılarını asla kaybetmiyor.
Kişisel itibar: Bu İK profesyonelleri hem İK’da görev yapan meslektaşları hem de hizmet verdikleri saha yöneticilerinin gözünde itibar sahibi… Etkili yazılı ve sözlü becerilere sahipler.
İK odaklılık: Stratejik İK profesyonelleri geleneksel İK etkinliklerinin dört kilit alanına odaklanıyor: işe alım, geliştirme, performans yönetimi, küresel İK uygulamalarının etkisinin yönetimi ve ölçümü…
Ticari bilgi: Firmanın nasıl servet yarattığı, yatay entegrasyonu (örneğin satış ve pazarlamanın üretim ile bağlantısı), sektördeki sorunların neler olduğu; bir İK profesyoneli için ticari bilginin en önemli alanlarını oluşturuyor.
İK teknoloji bilgisi: İK profesyonellerinin İK uygulamaları ile ilgili teknolojilere aşina olması ve değer yaratabilmesi için e-İK / Web tabanlı kanalları kullanabilmesi gerekiyor.
HERKES HEMFİKİR:
EN ÖNEMLİSİ YETENEK YÖNETİMİ
İK’nın bugünkü ve gelecekte gelmesi beklenen konumu geçtiğimiz aylarda New York’ta düzenlenen bir panelde de gündeme geldi. Uluslararası kurumların İnsan Kaynaklarından sorumlu üst düzey yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşen toplantıda İK’nın geleceği ile ilgili herkesin hemfikir olduğu önemli nokta vardı: “Her şey yetenek yönetimi ile ilgili…”
Çanların yetenek yönetimi konusunda giderek daha hızlı çaldığını belirten konuşmacılar, İK’nın gelecekteki kilit rolünün yeteneklerin bulunması, şirkete katılması, geliştirilmesi ve elde tutulması ile ilgili olduğunu dile getirdi. Konuşmacılara göre, yetenekleri kazanmak için gerekli değişim çalışmalarına liderlik etmek geleceğe hazırlanmak isteyen İK departmanları için kilit bir konu olacak.
Toplantıda İK’nın bugünkü durumuna da değinen konuşmacıların tespitleri şöyleydi:
• İK profesyonelleri rolleri ve beklentileri konusunda büyük bir çatışma içinde.
• İK’nın algılanışı ile realite arasında bağlantısızlık var.
• İK’nın öz değerlendirme yapması büyük bir ihtiyaç haline geldi.
Katılımcılar, İK profesyonellerinin şirketlerinin performansına daha fazla katkıda bulunabilmesi için yapmaları gerekenleri de şöyle sıraladı:
1. Sonuç bazlı insan kaynakları uygulayın: İK’nın tüm işlerini ölçülebilir sonuçlara dönüştürebilmesi, bu sonuçların da ekibin geri kalanı tarafından anlaşılabilmesi gerekiyor.
2. İK, organizasyonun geri kalanının anlayabileceği ve ilişki kurabileceği bir dil konuşmalı: Kendinizi sadece finansal verilerden söz etmekle sınırlandırmayın. İK profesyonellerinin şirketin nasıl para kazandığını ve kilit üretim hatlarını çok iyi bilmesi gerekiyor. Kimlerle öğlen yemeği yiyorsunuz? İşi öğrenmek adına zamanınızı nasıl geçiriyorsunuz?
3. Masadaki en iyi işadamı olmalısınız: İK profesyonellerinin, ekonomi ve finans konusunda diğer herkes kadar donanımlı hale gelmemesi için hiçbir neden yoktur. Kısacası, İK’nın şirketin ticari unsurlarını daha iyi anlayabilmesi ve İK’nın bunları nasıl destekleyebileceğini bilmesi gerekiyor. Eğer MBA yapamıyorsanız, daha fazla ticari ve finansal eğitim almak için elinizden ne gelirse yapın.
4. Yatırım getirisinin ilerisine gidin ve güvenilir bir danışman statüsü kazanın: İK deneyimi ile ticari deneyimi birleştirmeniz gerekiyor. Bu da ticaret konusunda öğrenci haline gelip hem ticari ilkeler hem de İK’yı temel alarak güçlü değerlendirmeler yapabilmeniz anlamına geliyor.
5. İK, “yeni yetenek savaşı”nı kazanmak için çalışmalı ve yeni nesil yetenekleri şirkete kazandırarak ayakta kalmalı.
6. Verimlilikten sürdürülebilir değere doğru geçişi yönetebilmelisiniz: Verimlilik artışı sadece finansal ölçütler baz alınarak, maliyetler kısılarak sağlanmaz. İşgücünden yararlanarak sürekli bir rekabet avantajı kazanmak için büyük fikirlerin peşinde koşmalısınız. Diğer bir deyişle bu sadece maliyet kesintisi ile değil, büyüme ile de ilgilidir.
7. İK, “küresel”i bir yaşam yolu haline getirmelidir: Küresel faaliyet göstermenin artık daha gerçekçi bir tanımı olmalı. İK, bu tanımın oluşturulmasında rol oynayabilir.
8. İK’nın her zaman “sırada ne var?” diye sorması gerekir: En moda kavramların peşine düşmek yerine (bu durum sizi dalgaların arkasında bırakır), zekice düşünerek bir sonraki önemli gündem maddesinin ne olacağı konusunda kafa yormalısınız. Starbucks’ın CEO’su, İK’dan ne beklediği sorusuna şu yanıtı veriyor: “Büyümenin önünde gitmeli…” Konuşmacılar, dünyanın dört bir yanındaki İK profesyonelleri için bunun kilit bir rol olduğunda fikir birliğine vardı.
Tüm bunların yanı sıra konuşmacıların hemfikir olduğu bir başka konu daha vardı: “İK çalışanları yeterince zafer ilan etmiyor. Pazarlamacılar her şeyden itibar kazanır. İK’cıların da biraz daha fazla çaba göstermesi gerekiyor.”