Zorbalık mağduru “Yeniden Başlamak” için ne yapmalı?
“Maddi olarak çalışma zorunluluğum olmasaydı dayanma gücüm bu kadar esnek olmazdı. İstifa eder giderdim. Düşündüğümde, o sıralarda bazen olayları paylaştığım arkadaşlarımın bana inanıp inanmadıklarını bilmiyorum. Olaylar aktarılma sırasında anlamsızlaşıyor ve neden aranabiliyor. Birileri size acıyarak bakıyor veya öyle yorumluyorsunuz. Böyle şeyleri yaşamadan anlamanın çok zor olduğunu, belki bir hatanız nedeni ile hedef olduğunuzu düşünüyorsunuz. Özeleştiri yapmaya başlıyorsunuz. Sonuç: Depresyon ve hiç sevmediğiniz ilaç tedavisine başlangıç...”
Bu sözler Günsel’e, yasal süreçte haklılığı kanıtlanmış ve haklarını kazanmış bir bankacıya ait. Aldığı yaraları para saramıyordu yine de... Tanıştığımızda zorbalık sürecinde yaşadığı duygusal travma sürüyordu. Yirmibeş yıllık saygın bankacılık kariyeri aniden sonlandırıldığında yeni bir darbe almış, uzun yasal süreç boyunca maddi sıkıntı çekmiş, sonuçta bunalıma girmişti. İlaç kullanıyordu ve yaşam sevincini, kendine olan güvenini yeniden kazanması için bir yol bulması gerekiyordu. Terapi alacak maddi kaynağı da yoktu. Öğrendiği kendine yardım yöntemleriyle durumu kabullenebildi, bunalımını aştı, dengeli ve mutlu yaşamaya yeniden başladı.
Workplace Bullying and Trauma Institute (WBTI, ABD, 2000) araştırmasına göre; Zorbalık kurbanlarının yüzde 82’si işlerini kaybediyor, yüzde 41’i depresyona giriyor, yüzde 80’den fazlası kaygı, uyku bozuklukları, başağrıları vb. yüzünden verimliliklerini kaybediyor, yüzde 22’si intiharı, bir o kadarı da şiddeti aklından geçiriyor. Kadınların yüzde 31’i, erkeklerin yüzde 21’i travma sonrası stres bozukluğu belirtileri gösteriyor. İş travması gerçek ve çok ciddi bir olgu…
Bu yazının amacı, mağdurların kendilerini anlamak, gerçekçi bir durum değerlendirmesi yapmak, kendilerini korumak ve yaralarını sarmak ve var güçleriyle yeniden başlamak için ne yapmaları gerektiği konusunda bilgi vermek olacak.
Öncelikle bir tanımı açmak gerekiyor: “Kurban”, “mağdur” ya da “hedef” seçilen kişi, neden bu şekilde tanımlanıyor? Bu zavallı bir insan mı? Silik, kendine güvensiz, pısırık biri mi? Aslında, hayır. Bu kişi işini çok iyi yapan, çalışkan, dürüst, iş arkadaşları tarafından sevilen, yüksek etik değerlere sahip ve en önemlisi, nitelikleri üstün bir çalışan...
Tek kusuru var: Adanmışçasına işini yaparken iş arkadaşlarına ya da üstüne tehdit oluşturabilecek keşiflerde bulunuyor, hataları tespit ediyor, bazı hasıraltı edilmiş raporları bulup gün ışığına çıkarıyor, üçüncü partiler ile süregiden çıkar ilişkilerinin farkına varıyor, eski köye yeni adetler getiriyor, sistemi eleştiriyor ve çok etkili yeni sistemler kurabilecek bilgiye sahip olduğunu hissettiriyor. İşini, işe olan katkısını önemsiyor, işine sahip çıkıyor, hatta işiyle özdeşleşiyor. Çalışmalarıyla kurumuna sadakatini kanıtlıyor: Keşiflerini üstüyle ya da üst düzey yöneticiler ile paylaşıyor. Sorun da tam bu noktada başlıyor! Bu bilgilendirme ya da öneriler etik olarak doğru bir davranış olsa da, pek çok kişinin hiç hoşuna gitmiyor! Şu ya da bu şekilde yürüyen sisteme, işleyen çarklara çomak sokmuş olduğu için, “ispiyoncu” ya da “potansiyel tehdit” olarak etiketleniyor. Üstün nitelikleri ve çalışkanlığı birilerinin mevkiini tehdit ediyor.
Bu kişinin işiyle özdeşleşmesinin getirdiği başka sonuçlar da var: İşi sayesinde takdir görmeye alışmış, işte başarıyı hayatının önemli bir güdülenme kaynağı haline getirmiş ve yaşam stratejilerini iş yaşamında başarı üzerine kurmuştur bu kişi. Sorumluluk bilinci yüksektir. İşi onun bir parçasıdır, kendini aşmak için kendini acımasızca eleştirir, başkalarının kendisi hakkındaki en küçük eleştirisini ciddiye alır, hata yaparsa büyük utanç duyar, düzeltmek için elinden geleni yapar. Bilinçaltında, yaptığı işteki başarısının, titrinin, ona duyulan sevgi ve saygının temeli olduğuna inancı sağlamdır. (1)
Bir gün, bu çalışan ile çoğunlukla üstü ya da eşitleri arasında bir anlaşmazlık ortaya çıkar. Zorba (ya da çete), keser atar: Onun dediği olacaktır, şimdiye kadar böyle yapılmıştır, bundan sonra da böyle yapılacaktır. Zorba, çalışanın yarattığı tehdidin farkına varır, onun yeniliklerine, başarısına ve popülerliğine pabuç bırakmayacaktır. Çalışanı hizaya getirmek için karar alır. Değişik stratejilerle baskı uygulamaya, duygusal tacize başlar ve işi doğru dürüst yapamaması için iş süreçlerini ya da iş tanımlarını değiştirir. Bu tartışma sessizce uzar, iki taraf da uzlaşmak yerine haklılıkları üzerinde ısrarcıdır.
Bir zorba ya da çete, kurbanını en can alıcı yerinden vuracaktır: İşiyle özdeşleşmiş kişinin eğitimini, iş yapış şeklini, işyerindeki davranışlarını eleştirir, aşağılar; başarısını engellemek için elinden geleni yapar. Hedefin kendinden şüphe etmesini sağlamak, özgüvenini yıkmak ana amaçtır.
Zorbalığa maruz kalan bilir: Uzun bir süre sistematik olarak aşağılanır; dışlanır, hakkında asılsız dedikodular çıkarılır, görev tanımı dışında aşırı yük verilir, yetkileri elinden alınır, yüksek performansı kasıtlı olarak düşük değerlendirilir. Bu yoğun baskı sonucu önce ruh sağlığı zarar görür, sonra da bedensel olarak zayıf düşer. İş ortamı cehenneme döner. Nasıl davranması gerektiğini artık bilmiyordur. Yalnızca “para kazanmaya mecbur olduğunu” düşünür; kendisi de, yakın çevresindekiler de “dayanması gerektiğini” söylerler.
Böylece kısır döngü devam eder ve bir an gelir, zorbanın istediği olur: Kurbanın işi biter. Çalışamayacak kadar dengesi bozulmuştur, istifa eder ya da işten çıkarılır. Mağdurların birçoğu ağır yara alır, yeniden işe başlamak onlara çok zor gelir. Kendilerini toparlamaları zaman ister, kimi asla toparlanamaz. Eğer cesaret edip yeni bir işe başlarlarsa, korunmayı bilmeleri, yeni işte yaralarının yeniden açılmasını engellemeleri gerekir.
Öncelikle kurban (ya da hedef) grubunu üçe ayıralım. Aslında tüm öneriler, tüm gruplar için olacak:
1. Henüz süreçten yeni etkilenmeye başlayanlar (A),
2. Altı ayı aşan bir süredir hedef seçilmiş olan, dengeleri ve sağlıkları bozulan, ama halen görevlerini sürdürenler (B),
3. İşini kaybedenler ve ağır yara alanlar (C).
Birinci adım, her üç grubun da kendilerine uygulanan sistematik tacizin adını koymaları, inanamasalar da, hak etmeseler de büyük bir eziyetin hedefi ya da kurbanı olduklarını kabul etmeleri gerekiyor. Araştırmalar bu kabulun büyük bir rahatlama sağladığını, “suçun” kendilerinde olmadığını kavrayan ve bu sürecin kişiliklerine ve özgüvenlerine kasıtlı bir saldırı olduğunu anlayanların, yönlerini daha kolay belirleyebildiklerini gösteriyor.
Zorbalığa uğrayan kişi, iki temel duygu ile boğuşur: Öfke ve utanç. Öfke, hem zorbaya karşıdır, hem de bir şey yapamadığı için kendine… Aslında bu öfke altında başka duygular barındırır: İncinme, hayal kırıklığı, üzüntü, acı, kabul edememe, umutsuzluk, haksızlığa karşı çaresizlik, kaygı... İçinde sürekli gelecek endişesi vardır. Zorbanın “zorladığı” sınırlarda kurban dayanamaz, patlar. Öfke patlamaları zorbanın ekmeğine yağ sürer, bu anları haklılığını ispat için kullanır. Ya da kurban bunları içine atar, bastırır. Bedensel rahatsızlıklar uzun süreli bastırılmış streslerin sonucudur.
Utanç duyması ise “herkese rezil olmak” kaygısı ile ortaya çıkmıştır, şimdiye kadar hep övgü almış bir insanın işten çıkarılması ya da pes edip ayrılması onurunu kırar. Kendisini değersiz hisseder. Genellikle çocukluğundan bu yana başarıyı bir sevgi alma stratejisi olarak benimsemiş olduğu ve değerini dışsal verilerle, başkalarının değer yargılarıyla belirlemeye alıştığı için, başkalarının ne diyeceği çok önem taşır.
Hedef kişi; eleştiri aldığında, içselleştirmeden değerlendirme yapmalı, bu eleştiriye inanmak ve kendinden şüphe etmek yerine gerçekçi olarak eleştiriyi değerlendirmeli, ne başkasının ne de içsel sesinin özgüvenini yaralayacak yorum ve davranışlarına izin vermemelidir. Haklı ve yapıcı eleştiri ile yıkıcı taciz arasındaki belirgin farkın ayrımında olmalıdır.
A grubunun işi diğerlerine oranla daha kolaydır, çünkü dengeli bir biçimde düşünebilirler ve henüz özsaygıları alaşağı edilememiştir. Sınırlarını iyi belirlemeleri, yerinde “Hayır” diyebilmeyi, dediğinde direnmeyi öğrenmeleri önkoşuldur. Kendilerine güvenleri sağlamlaştığında yazılı delil toplayarak, şahitleri ikna ederek, bir gizli kayıt cihazı çalıştırarak zorba ile yüzleşebilir, onu zayıf yerinden yakalayarak, sert bir dille “Güçlüyüm, yolumdan çekil!” mesajını verebilirler.
B grubundakiler için hepsinden daha fazla güçlük vardır, özgüvenlerini yitirmiş, kendilerini değersiz bulmaya başlamış, çıkış yolunu göremeyen, sağlıkları bozulmuş çalışanlar düzgün düşünemezler. Düzgün çalışamazlar.
Bu kişiler mutlaka yardım almalıdır. İşyeri zorbalığını bilen ve duygusal bir travma olarak değerlendirebilen bir terapist ile, hızlı çözüm yolları bulunmalıdır. Kişisel önerim, özgüven ve özsaygıyı güçlendiren çalışmaların yanı sıra, travmayı giderebilecek yöntemlerin uygulanmasıdır. Önerilen en iyi yol, yeni bir iş bulabilmek için elinden gelenin yapılmasıdır. Uzmanlar “Çıkış planı” hazırlanmasının zihinsel ve bedensel sağlığın yeniden sağlanması için de yararlı olduğu konusunda hemfikirler.
B ve C grubunu oluşturan kurbanların çoğu duygusal travma almış olduklarını bilmezler, tepkilerinin abartılı olduğunun farkında değildirler ya da kontrollerini kaybetme kaygısı yaşamalarına rağmen, bulundukları ortamda iyileşmelerinin olanaksız olduğunun bilincine varamazlar. Karar alamazlar. Asıl sorun, terapiste gittiklerinde ortaya çıkar. Mobbing olgusunu dünyaya tanıtan araştırmacı endüstriyel psikolog Leymann, “Psikoterapistin, zorbalığın tanımını iyi bilmemesi durumunda, travma öncesi kişiliği tanımlayamaması, durumunun sonradan oluştuğunu belirleyememesi sıklıkla görülür, terapist kendisine gelen hastaya yanlış teşhis koyar” diyor.
Duygusal travmanın belirtileri:
• Yüksek gerginlik, tetikte olmak, paranoya,
• Kabuslar, kötü anıların tekrar tekrar yaşanması,
• Düşünceleri ve duyguları uyuşturma, travma geçirilen yerde bulunmaktan kaçınma
olarak temel üç belirti grubunda toplanabilir. Travma, onarılması güç bir durumdur; örneğin depremde enkaz altında kalanların, trafik kazasında yakınını ya da savaşta arkadaşını bir anda kaybedenlerin şahit oldukları olayı kabul edememeleri nedeniyle çok uzun süre dengelerini yitirmeleri söz konusudur. Enerji psikolojisi yöntemleri ile duygusal travma çok kolayca ve kalıcı şekilde ortadan kaldırılabilir. Yine bu yöntemler ile kurbanın kendisini iyileştirmesi ve yeni bir yol haritası çıkarması mümkündür. Bugün birçok yeni yöntem geliştirilmiştir ve bütçesi kısıtlı olan kişiler de ilerleme olanağı bulmaktadır. Aynı yöntemler, psikoterapistler tarafından da uygulanmaktadır.
Yine WBTI araştırmasında belirtilen, iyileşme sürecindeki en etkili altı faktör şöyle:
1. Kararlılık, azim, kişiliğini kavramak, duygusal dayanıklılık (%63)
2. Ailenin verdiği sevgi (60%)
3. Kişisel inanç (50%)
4. İş dışındaki arkadaşlar (49%)
5. Meydan okumaya karar vermek (47%)
6. Zorbanın bulunduğu mekandan ayrılmak (46%)
Ayrıca; zihinsel sağlık desteği, (26%); doktor (25%); zamanla geçti (34%).
Tanıştığım ya da eğitimlerime katılan birçok kurban, bırakıp gitmenin zorba için zafer olacağını, kalıp savaşmak istediklerini belirtiyorlar. Haklı oldukları kesin, ama zorluklarla başa çıkabilecek gücünüz var mı? Gerçekten savaşmanız gerekiyor mu? İyi hesap yaparak karar verin. Seçim sizin.
Kolay çıkış yolunun, sağlığınız ve dengeniz daha fazla bozulmadan, masraflarınız artmadan; o ortamdan ayrılmanız, depresyonunuzu tedavi etmeniz, hatta belki de yeniden başlayabilmek için çalışmaya ara vermeniz olduğunu belirten uzmanlar var. Maddi sorumluluklarınızı karşılamak için iş yerinde sağlığınızı ve ardından geleceğinizi kaybetmenizin akıllıca bir yol olmadığı kesin. Bunu sessiz sedasız yapmanız gerekmiyor. Yalnızca işten ayrılmanızın iyi planlanması gerekiyor. Çalışmanızı takdir edenlerden birçok referans alarak, hatta zorbayı sizi öven bir mektubu imzalamaya “ikna” ederek, delillerinizi toplayarak, yasal hakları çok iyi çalışıp çıkabilecek tüm sonuçları bilerek iplerin sizin elinizde olduğu bir çıkış planı yapabilirsiniz. Yeni iş görüşmelerinizde faydalı olacağını tahmin ettiğiniz her adımı atmanız önerilir. Tam ayrılırken size bütün haklarınızdan feragat ettiğinizi belirten bir yazı imzalatmaya kalkışan İK yöneticinizi hayal kırıklığına uğratın, hiçbir şey imzalamayın.
Kurum içi şikayet genelde pek sonuç vermez. Seçiminiz yasal yollara başvurmak ise, maddi, manevi ve yasal yönden çok iyi hazırlanmalısınız. Bu kişiye “Dur!” diyebilmek ve intikamınızı almak, rahatlamanızı ve saygınlığınızı yeniden kazanmanızı sağlayacaksa, iyi bir plan yapmalısınız. İş hukuku alanında uzmanlaşmış bir avukat size kılavuzluk edebilir. Kazanan kurbanlar ve vekilleri ile irtibata geçin. Bu seçimi yaparken bilin ki, kurumunuz haksız yere çıkarılan çalışanlara büyük tazminatlar ödemek istemez. Yeni iş kanunumuz çalışan yararına karar alınmasına olanak tanıyor. Kurum avukatlarının masrafları da az değildir. Öte yandan, kurum avukatlarının deneyimleri de az değildir. Bu yol uzundur, çetrefillidir ve pahalıdır. Mücadele etmeniz, takım arkadaşları gerektirecektir. Zorbanın ya da çetenin sinsi saldırılarını izleyenler, olan bitenin zaten farkındalar, ama sizin yardımınıza koşmak onların da işlerini tehlikeye atmaları anlamına geliyor, sizden uzak durmayı tercih ediyorlar. Eğer gerçekten size destek çıkanlar varsa, ki bunlar %15 oranındadırlar, ne mutlu size, çünkü onların yönetim ve hakim önündeki tanıklığı sizin için tek çıkar yol… Kanıt toplayın, mümkün olduğunca yüksek tazminat almaya çalışın, ama kurumun zorbayı cezalandırmasını ummayın.
Bir öğrencim, adı Gaye olsun, beni bir geceyarısı telefonla aradı, ağlıyordu ve benden başka konuşacak kimsesi olmadığını söyleyerek anlattı: “Muhasebede çalışıyorum, işimi çok iyi yapmama karşın, sürekli yersiz eleştiri almaktan bunaldım. Kıyafetim, gülüşüm, işime bağlılığım, her şey… Dört gün önce sokakta düştüm ve bacağım şişti, çok ağrıdı, ama ben dört gün doktora gidemedim, çünkü eleştiri almaktan korktum, izin istemedim. Bu akşam ağrıya dayanamayıp gittiğimde, bacağımın kırık olduğu ve yanlış kaynamaya başladığı ortaya çıktı. Şimdi ameliyat olmam gerekecekmiş, belki de hafif topallamam söz konusu olacakmış. Ya sakat kalırsam? Ailemde tek para kazanan benim, işimden olursam ne yapacağım?” diye ağlayan Gaye, oraya kendisinin atanmasını sağlayan kişinin bile kendisini korumadığını söyledi. Bacağı kırık olsa da, eleştiri alma ve işini kaybetme korkusu ile işe giden kişi travmaya maruz kalmıştır.
Böyle bir ortamda Gaye’nin yapabileceği en iyi şey, önce sağlığına kavuşmak, zihinsel ve duygusal açıdan güçlenmek ve yeni, sağlıklı bir iş ortamına geçmektir. Yeni bir kuruma başlamak çok zor geliyorsa ve mümkün olursa, kurum içinde yeni bir bölüme atanması iyi olabilir, ama kurum kültürünü iyi değerlendirmeli, bir kez daha bu yaraların açılmasına asla izin vermemelidir.
Özetle, zorbalıktan hangi derecede etkilenirseniz etkilenin, yapabileceğiniz çok şey var. Öncelikle yapılması gereken tek şey, bir karar vermek ve bunu hak etmediğinizi, layık olduğunuz davranışların bunlar olmadığını kendinize hatırlatmak... Sizin değerinizin yaptığınız iş ile bir ilgisi yok, herkes aynı oranda değerli. Kendinize öncelik tanıyın, zaman ayırın. Her yeni gün kaderinizi belirleyebileceğiniz bir gündür. Yeniden başlayın.
(1) Doğaldır ki bu genel bir tanım, yine de oldukça belirgin özellikler taşıyor. ABD’de Gary Namie başkanlığında 2000 yılında yapılan zorbalık konusundaki araştırma, bu tanımı derinleştiriyor: Hedef seçilen iş odaklı çalışanların %77’si kadın. Ortalama yaşları 41 ve erkekler bu kadınlara %69 oranında zorbalık gösterirken, kadın zorba oranı %84!
Aynı araştırma kurban seçilen kişinin eğitim düzeyini de belirliyor: %63’ü üniversite ya da yüksek okul mezunu, %17’si daha yüksek eğitim görmüş. Bu da “Beceriksiz” ya da “tembel” bir kişi olduğu için kötü muameleyi hak etmediğini, tam tersine iyi eğitimi ve işe bağlılığı yüzünden zorbanın kıskançlığına kurban gittiğini kanıtlıyor” diyor Namie. U.S. Hostile Workplace Survey 2000.
İnsan Kaynaklarında Zorbalık
Bilmelisiniz ki, İK departmanlarında bile zorbalar kol geziyor! Bir orta kademe İK yöneticisi Derya’nın öyküsüne kulak verelim:
“Devlet memuru bir ailede, dürüstlük ve ilkeli davranışın yaşamda ‘olmazsa olmazı’ ifade ettiği bir ortamda, DMO kalemlerinin babamın bürosundan çıkmasının bile dürüstlükten uzak bir davranış olacağını düşünerek yetiştim. Üniversite mezunuyum ve İnsan Kaynakları alanında uzmanlaştım. İşyerinde zorbalık olgusunu biliyordum, ama bana da uygulanabileceğini hiç aklıma getirmemiştim; üstelik hem üstüm hem de astlarım tarafından… İşi tam bilmeyen bir ortama, bilgim ve deneyimim nedeniyle başka kurumdan getirilmiştim.
Ne yaşadım?
Başlangıç: Göreve başladığım firma, kaliteli hizmet arayışında olduğu, yetkin bir kişi tarafından süreçlerin takip edilmesine ihtiyaç duyulan ve daha önce bilmedikleri süreçlerin tasarlanıp, uygulanacağı bir döneme giriyorlardı. Mevcuttaki “yetkili” unvanındaki kişiyle İK Direktörünün arasında problemler mevcuttu. Yetkili düzeyindeki kişinin işleri seçerek yaptığından, istenilen kalitede gerçekleştirmemesinden şikayetçilerdi.
Göreve başladığımda çok fazla sayıda çiçek gönderen oldu. Çiçekler şirkette herkesin dikkatini çekip, fazlasıyla övgü aldı. Bunun üzerine direktörüm bana “Bayan olduğun için normal tabii” gibi bir yorum yaptı. Ön planda olmaktan fazlasıyla hoşlandığı için dikkat çekmemden çok rahatsız olmuş görünüyordu.
İlk ay: Mevzuata ve İK’nın uygulaması kadar, teorisine de fazlasıyla hakim olduğum süreçlerde bilgim ve deneyimim dikkat çekmeye başladı. Verilen işler, beklenilenin çok üzerinde bir performansla, yönlendirilmeme gerek kalmadan gerçekleşiyordu.
Birinci ayım dolmadan bir akşam yöneticim bana “Kızları yönetemiyorsun!!!” şeklinde bir yorum daha yaptığında, yöneticime “Bilgileri direkt bana aktarmazlarsa zaten göreve başlamama fazlasıyla direnç gösteren kızları ne şekilde yönetebilirim?” diye sordum. Verdiği cevap, “Herşeyi sana aktarırım, ama işin altında ezilirsin” olurken hırslanıp, işin altında ezilmemi kendine görev edindiği çok belli oldu.
Bunun sonucunda Direktörüm, konuyu daha da abartarak, bana bağlı ekipteki iki kişiyle konuşmayarak işleri benim üzerimden götürmek gibi taktik izlemeye başladı ama bana sürekli “Kızları çok iyi yönetmen gerekiyor, bu işin altında boğulacaksın” telkinleri yapılmaya başlandı.
İkinci ay: Daha önce hiç bilmedikleri bir süreci tasarladım, tüm bağlantılarımı devreye sokarak, çok kısa sürede uygulamaya soktum ve etraftan yine konu hakkında övgüler gelmeye başladı. Yöneticim sürekli olarak beni konular bazında deniyor ve konu hakkındaki başarım onu oldukça rahatsız ediyordu. Bana bağlı ekip, açığımı kollayıp, detaylara bakış açımdan rahatsız olduklarını, özellikle mevzuata yönelik konularda anlamsızca titiz olduğumu sürekli söyleyip, ara sıra dalga geçmeye çalışarak ya da verdiğim işleri yapmama konusunda ellerinden geleni yaparak direnç göstermeye devam ediyorlardı. İş ağırlaşıyor ve sürekli her konuda yalnız kalmam sağlanmaya çalışılıyordu, hem yöneticim hem de ekibim tarafından…
Bu sıralarda, yöneticimin kendi performansını yüksek göstermek amacıyla, düşük çıkması için personel devir oranı formulü ile oynadığını fark edip, düzeltilmesi yönünde kendisini uyardım. İlk patlama noktası bu oldu.
Üçüncü ay: Toplu mülakat süreçlerinde alımını yaptığımız elemanlar İK yöneticisi olarak beni tanıdıkları ve süreçlerde onlara destek olduğum için sürekli beni aramaktaydılar. Onların eğitimleri dahil her konuyla bire bir ilgileniyordum. Eğitim planlaması sırasında uygun olmayan ve pahalı bir eğitim zorla programa dahil edilmişti ve ben yöneticime bu konuda itiraz etmiştim. Yöneticim, karışmamamı, buna kendisinin karar vereceğini söyledi. Sonrasında eğitmen ile aralarında çıkar ilişkisinin farkına vardım, ancak yöneticim artık beni hedef olarak belirlemişti.
Orta kademe yönetici olma hayali benim gelişimle suya düşen Yetkili ve beni tam bir tehdit olarak algılayan Direktörüm, aleni olarak bana karşı bir tavır sergilemeye özellikle bu olaydan sonra başladılar.
Yapılanlar;
Her gün iş yapış şeklim, dinlediğim müzik (caz), iş yapış süratim sürekli sorgulanmakta ve bulunan her ufacık hata ya da kendilerince uygun olmayan tarz çirkin bir şekilde yüzüme vurulmaktaydı. İşlerin altından kalkamadığıma karar verildi, görev tanımım daraltıldı. Birkaç defa anlamsız ve ilgim dahi olmayan konularda yüzüme kağıtlar fırlatıldı. “Yavaşsın ve iş üretemiyorsun” şeklinde günde en az 2-3 defa azarlandım...
Duygularım;
Kızgınlık, şaşkınlık, huzursuzluk, endişe, sürekli kaygılanma, güven sarsılması, “Yavaş mıyım gerçekten?” diye kendimden şüphe… Son noktada; mide krampları, sürekli hastalanma, depresyon, yılgınlık, konsantrasyon problemi, “Bir işe yaramıyorum” duygusu, “Değersizim” duygusu vb sıkıntılar ile, altıncı ayımda işten ayrıldım, çünkü çekilmez olmuştu. Psikiyatriste gidiyordum, ilaç kullanmaya başladım. Toparlanmam uzun sürdü, sonra kendine yardım teknikleri uygulayarak altı ay sonra yeniden işe başlayacak hale geldim, ama içimdeki kırgınlık ve değersizlik duyguları ile hala uğraşıyorum. Halen saygın bir kurumda, yine İK’da çalışıyorum, burada da zorba var, herkes yakınıyor, ama ben kendimi korumayı başardım.”
Derya ile durum değerlendirmesi yaptığımızda, iki taraflı bir çete ile başa çıkamayacağının farkındaydı. Bunun bir yenilgi olmadığını, kendini korumak yönünde bir seçim yaptığını biliyordu. İşten ayrılmadan önce işyeri zorbalığı konusunda bilgilendi, Direktörüne kendisi hakkında övgüler ile dolu, kendi hazırladığı referans mektubunu imzalatmayı başardı. Böylece arkasından çıkarılabilecek ve iş bulmasına sorun olabilecek dedikoduları engelledi.
Yeni iş aramaya başlamadan önce EFT: Duygusal Özgürleşme Teknikleri ve benzeri teknikler uygulayarak bu zorbalık dönemi ile ilgili tüm kötü anıları, yanlış inançları, kendini suçlama ve umutsuzluk duygularını temizledi. İş bulamama korkusunu yok etti, zorbaya karşı öfkesinin yanıbaşındaki fırsatlardan kendisini nasıl uzaklaştırdığını fark etti ve bu öfkeyi duyarsızlaştırdı. Sonra değersizlik duygusunun altında yatan temel sorunu, anne ve babasına kendini sevdirme çabasını, çocuk kalma isteğini buldu. Birkaç ay boyunca sürekli çalışma ile, içindeki örselenmiş çocuğun yerini dengeli bir yetişkin aldı. Süregelen içsel gelişimi, ona yeni bir iş başvurusu yapabilme, yeniden başlama olanağı tanıdı. Üstelik departmanındaki herkesten çok daha yüksek bir maaş için ısrar etti, onaylattı!”