Yaşayan İnsan
Kendimizi sürekli acabalarımızla yargılayıp, keşkelerimizle mi destekliyoruz? Durum eğer öyleyse işte o zaman durup düşünmekte fayda var... Bir karar verme aşamasında ilk önce kendimizi düşünmemiz gerekir. Bizler “kararlarımızı verirken ilk şunu düşünürüz” diyemiyoruz çünkü karar verebilmek için bile bir karar almayı bekliyoruz.
Yaşamımızda övgüye değer (kendimiz adına) neler yapıyoruz? Kendimizi mutlu etmek adına kaç defa lunaparka gidebiliyoruz? Kaç defa deniz kenarında tek başımıza denizin sesini içimizde hissederek yürüyebiliyoruz? Bu ve bunun gibi sorulara eğer bir tane bile “evet” cevabınız varsa sizler, en az bir kere kendiniz için birşeyler yapabilmişsiniz demektir.
Yağmur yağarken dışarıya bakın: Kim keyifle, alabildiğince özgür, kollarını sallaya sallaya gökyüzüne bakarak ve yağmuru ta içinde hissederek yürüyor. Siz yapmıyor musunuz? Ne kadar isteseniz de bu zevki sürekli erteliyor musunuz? Gündelik hayatta ister çalışan, ister çalışmayan insanlardan olun hep bir koşuşturma, sürekli bir yerlere yetişme ve dar zaman içinde, çok iş yapma telaşındayız. Yaptığımız işler mutlaka bir başka işi de peşinde getirir ve akşam olduğunda uyku vaktimizi bile belli bir zamanın gelmesini bekleyerek ayarlarız. Sanki saat 21:00’den önce uyunmaz ya da akşam kahvaltı yapamazmışsınız gibi.
Eskiden ailemizden öğrendiklerimizi, şimdilerde çocuklarımıza satıyoruz. “Sakın yemekten önce şeker yeme, iştahın kesilir!” Niye ki yesin, çocuk belki şimdi yemek istiyor. Büyüyünce çocuklarınızın da sizin gibi yapmak istediği şeyleri ertelemesini mi istiyorsunuz? Tamam belki çok şeker yerse dişleri çürüyebilir ama siz ona dişlerini fırçalamasını öğretmelisiniz, şeker yememesini değil.
“Kendime ayıracak zamanım yok!” Çünkü yaptığınız diğer işler sizden daha önemli, öyle mi? Tamam çalışıyorsunuz ve bu sizin için önemli, haklısınız akşam az ya da çok da olsa evinizde de çalışmak zorundasınız, evet yine haklısınız. Şimdi yavaş yavaş ve sakince birde kendinize sorun bakalım; siz, kendiniz için ne kadar önemlisiniz? Tahmin ediyorum ki hepiniz “tabii ki çok önemliyim” diyeceksiniz. O zaman ne duruyorsunuz, mesala hemen bugün kendiniz için birşey yapın. Çok çalışanlar, bugün yemek yerken istediğiniz bir müziği dinleyin ya da amaçsızca sokakta uzun bir yürüyüş yapın. Sadece kendiniz için. Göreceksiniz işinize ya da evinize döndüğünüz zaman daha verimli istekli olacak, daha başarılı imzalar atacaksınız. En önemlisi etrafınızdakilere onları çok mutlu edecek bir şey vereceksiniz; tebessüm. Bu, kendiniz için beklediğiniz mutluluğun dışa vurumu değil mi?
Hergün yaşadığımız monotonluk içinde kendimizi kaybediyoruz. Bu koşuşturma içinde maratondaymışız gibi üzerimize düşen sorumluluklarımızı yerine getirebilme savaşındayız. Savaş her zaman devam etmek zorunda çünkü sonunda ne kazanan ne de kaybeden yok. Burada yapmamız gereken monotonluğun dengesini bozmadan çalışarak, yaşamamızı sağlayacak unsurların dengelerini tıpkı bir yap boz gibi hergün aynı şekiller üzerine oturtturmak ve tekrar ertesi gün akşamdan bozulan şekillerin düzeltilmesi için aynı savaşın içine girmek.
Günümüz şartlarında yaşamın zorluğu, bulunduğumuz yer bakımından çok da iç açıcı bir durumda olamayabiliyor. Hepimiz haklıyız, hepimiz daha iyi şeyler hakediyoruz. Yapmamız gereken kendimizi doyuma ulaştıracak şeyleri gerçekleştirmek. Hayatımızda iyi ya da kötü giden olaylarda kendimiz için yaptıklarımız, yaşamımız da bizi nerelere getirip ne gibi doyumlar yaşatabilir sorularının cevapları önemlidir. Bu soruları kendimize sorduğumuzda eğer düşünmeden cevap verebiliyor ya da bu soruları kendimize sorma ihtiyacı duymuyor isek ne mutlu bizlere...
Para; evet herşey o kağıt parçasına bağlı malesef. Ancak sağlık, aile, mutluluk, huzur, yaşam, sevgi, arkadaşlık gibi konulara ne olacak? Tüm bunları o kağıt parçası ile alabilir misiniz ? Hayır dediniz...
“Yaşam için para kazanıyorum” diyenleri duydum. Haklılar, para gerçekten yaşamak için gerekli ama sadece yaşa mak için. Çok fazla kazanıp, daha fazla kazanmaya çabalamak için değil. Çok kazanmak için kendinizden çaldığınız o size özel zamanınızın aslında ne kadar önemli olduğunu düşünsenize. Evet; sağlığınız, huzurunuz, mutluluğunuz, aile ve arkadaşlarınız, haydi şimdi onları daha fazla kazanmak için çok çalışın.
Özellikle şu son dönemde içinde bulunduğumuz kriz döneminde o kadar çok ihtiyacımız var ki biraz huzur bulmaya. Zor dönemlerde kendinizi rahatlatmanıza, gülümsemenize yardımcı olacak bir yöntem; zaman zaman küçük şeylerle de mutlu olabilmek... Hedefleriniz sizi kendinizden uzaklaştıracak kadar yüksek çıtalı olmalı mı, önce bunun sorgulamasını yapmak gerekiyor belki de.
Sanırım en iyisi “Yarın ölecekmiş gibi yaşamak, hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmak”.
Hazırlayan: Sevda AKAÇ