Ya Bir Yol Bulunur ya da Bir Yol Yapılır
Hayatta sahip olduğumuz herşey bizim için birer enerji kaynağıdır. Hatta ortaya koyduğumuz her davranış, hareket ve eylem de bu enerjinin dönüşümünden başka bir şey değildir. İdeal performansa, doruk performansa ulaşmada temel stratejinin olduğunu bir önceki makalemde belirtmiştim. Şimdi de bizi ideal performansa götüren enerji kaynaklarını açıklayalım:
Yukarıda bahsettiğimiz gibi ortaya koyduğumuz bütün eylem, davranış ve düşünce sahip olduğumuz enerjinin transferinden başka bir şey değildir ve enerjilerimizi oluşturan dört önemli kaynak vardır:
1. İnançlarımız
2. Amaç ve hedeflerimiz
3. Korkularımız
4. Beslenme tarzımız
İnançlarımız
Bizim kim olduğumuz, dünyayı nasıl algıladığımız, kendi ‘değerlik’lerimiz, hayatımızın anlamı, kişisel misyon ve vizyonumuzla ilgilidir. İnançlarımız bize neyin nasıl yapılacağına öncülük ederler. İnançlarımız bizi yüceltir ya da sınırlar. Neye inanıyorsak o bizim için doğrudur. Gerçeklerle inançlarımız arasında her zaman beraberlik söz konusu değildir. Diğer bir deyişle inandığımız gibi davranırız, ya da davranışlarımız doğrultusunda inançlarımızı geliştiririz. İnsanlık tarihine bakarsak hemen hemen herşeyin inançlar doğrultusunda geliştiğini ve değiştiğini, hatta savaşların çıktığını görürüz. Yeni yaklaşımlar ve yeni yönetim tarzlarının aslında insanların inançlarını örgüt amaçları kapsamında oluşturmakta olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla inançlar insanları ve örgütleri yücelten, geliştiren, ya da gelişmesini engelleyen, yok eden birinci enerji kaynağıdır.
Amaç ve Hedefler
İkinci enerji kaynağı amaç ve hedeflerdir. Birçok insan amaçları, hedefleri doğrultusunda yaşamlarını, bu yolla da enerjilerini kanalize eder. Amaçlar, birçok insan için enerji kaynaklarının, onların bir işe dört elle sarılmasında, kalite oluşturmada, kendilerini bir ya da birçok şeye adamadaki en önemli unsurlardır. Amacı olmayan, hedef belirlemeyen bir insan ya da örgüt, enerjisini boşa kullanmakta hayatlarını kendi kendilerine sabote etmektedirler. Örgütlerin amacı karlılık, süreklilik ve devamlı gelişmektir. Bir insan da sahip olmak istedikleri doğrultusunda hayatını anlamlaştıracak çabalar içerisindedir. Eğer bu çaba olumlu ve geliştirici olmazsa, bireyler hayata küsmekte ve kendilerini değersiz hissetmenin verdiği iç acısıyla çoğu zaman hayatlarına son bile verebilmektedirler. Dolayısıyla, inançlar gibi hedef ve amaçlar da önemlidir. Doğru amaç ve hedefler, insanın tasarım sürecinde gelişiminin, mutlu olmasının dolayısıyla dışarıya iyi ürün verebilmek için olumlu yönde etkilenmesinin temel enerji kaynağıdır.
Korkularımız
Bazı insanlar amaç ve hedeflerine odaklanarak doğal enerjilerini eylemlere transfer ederlerken, bazı insanlar da korkularını kullanarak enerjilerini eylem, inanç ve davranışlarına kanalize ederler. Bir örnek verirsek; sağlıklı olmak isteyen bir insan iki türlü nedenle spor yapmaya yönelebilir. Birincisi, gerçekten sağlıklı olmak, güzel görünmek, iyi bir vücuda ve sağlıklı bir kafaya sahip olmak, ikincisi şişmanlamamak, ayıplanmamak, acı çekip hastalanmamak. İnsanların davranışlarının özünde her zaman olumlu inançlar yatmaz. Görüldüğü gibi acı tecrübeler, korkular ve olumsuz durumlar da kaynak oluşturmaktadır. Bu kuram da insan organizmasının özünde yatmaktadır. İnsan organizması kendi dengesini koruyabilmek için bazen olumsuz inanç ve davranışları kullanabilmektedir. Yani organizma keyfe ve mutluluğa ulaşabilmek için acıyı kullanmaktadır. Sigara içmek ve diğer kötü alışkanlıklarının olumsuz sonuçları bilindiği halde keyif veriyor diye içmek ve yapmanın nedeni nasıl açıklanabilir. Korkularımız bireysel olduğu kadar büyüklüklerine bakılmaksızın bütün kategorideki örgütler için geçerlidir denilebilir. Mesela, krize ve iflasa uğramamak için bütün enerji kaynaklarının topyekün seferber edilmesi ve İsrail toplumunun Nazi zulmünden kaynaklanan soykırım tecrübesinden sonra “Never again” (Bir daha asla) sloganlarıyla toplumsal sinerjiyi yakalamaları gibi.
Doğru beslenme
Bir başka önemli enerji kaynağı da beslenme alışkanlığıdır. Örgütü oluşturan bireylerin sağlığının, karar verirken sinerji oluşturmada, kendilerinden ve hayattan keyif almalarında kaçınılmaz rolünü hepimiz bilmekteyiz. Amerika’lıların ve Avrupa’lıların yeme konusunda çok hassas olduğu bilinir. Hatta Amerika’da “Ne yersen sen osun” derler. Yemekle kişisel bütünlüklerini anlatmaya çalışırlar. Bu çok abartı bir slogan olsa bile doğru enerji kaynaklarına ulaşmak ve sağlıklı olmak için önemli bir niteliği taşımaktadır. İşyerlerine baktığımız zaman, işin bu boyutunun verimlilikte çok önemli olduğu açıktır. Zaten insanlar hafta içi, hafta sonu, erken kalkma sendromu içinde iken, işyerlerinde tüketilen aşırı kahve, çay ve diğer içecekler, yağlı ve kolesterollü yiyecekleri düşünürsek daha üretmeden ne kadar bir enerji kaybının görüldüğü açıktır. Sigara ve diğer kötü alışkanlıklarla, hareketsiz bir yaşam ise bu enerji israfını daha da körüklemektedir.
Neler Yapılmalı?
Aslında yapılması gereken tek bir iş var. Önce insanlar ne/neden çalıştıklarına, hayatlarının ve örgütlerinin onlar için ne anlama geldiklerine cevap vermeli ve asıl sorunun “mentalite” de yattığını bilmelidirler. Dolayısıyla, çok büyük değişikliklere hiç mi hiç gerek yoktur. Küçük ama önemli bir değişiklik değişimi ve gelişmeyi başlatır. Dolayısıyla, bireyler ve örgütler önce kendilerine doğru soru sorarak işe başlamalıdırlar. Doğru sorular bizi doğru cevaplara, doğru cevaplarsa bizleri doruk performansa ulaştıracaktır. Doruk Performans amaç değil araçtır. Bu araç da sonuç değil süreçtir. Şuna inanıyorum ki, kimse kimseye birşey öğretemez, öğrenmeyi ilke edinen birey ve örgütler, kendilerine balık tutmayı öğreten mentör ve koçlarla istedikleri balığı, istedikleri gibi, istedikleri gölde avlanmayı hayranlık ve beğeniyle izledikleri ustaları gibi yapabilirler.
Hannibal’ın dediği gibi “Ya bir yol bulunur ya da bir yol yapılır.”
Dr. TURGAY BİÇER
MARMARA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ/MENTÖR