Takımın T'si
Bu küçük yaşanmış olayı birçok açıdan ele alabiliriz: İşe ehil kişilerin seçilmesi, görevlerdeki ayrıntıların önemi, işlerin tam olarak tanımlanması gibi. Ama biz konuyu takım çalışması bakımından belki de takımın T’si diyebilecek özetle irdelemek istiyoruz.
Sanıyoruz ki iş ortamında takım çalışmasının ne kadar önemli ve gerekli olduğunu herkes biliyor. Dolayısıyla bu bilinen üzerinde durmayacağız. Asıl sorgulamamız gereken takım çalışmasının önemini bilindiğimiz ve buna inandığımız halde bunu neden yeterince başaramadığımızdır.
Takım çalışması ile ilgili araştırmaların hemen çoğunda etkin olmayan takımların en önemli zaaflarının başında üyelerin üstünlük ve ayrıcalık beklentileri ve gösterileri zikredilmiştir. Diğer bir ifade ile üyelerden birinin kendisini bulunmaz hint kumaşı gibi görmesi hem bu üyenin hem de takımın başarısızlığı için potansiyel bir tehlikedir. Oysa ki küçük olayımızda da görüldüğü alıcı şirket, İthalat İhracat Yöneticisini, O’nun küçük hatasını bilmez; kayıp eden şirketin tamamı olmuş, zarar eden sadece şirket değil ülke de zarar etmiştir. Çünkü, bize gelecek olan siparişler belki de başka bir ülkeye gidecektir. Neden? Takımın gerektirdiği disiplini gösteremeyen, takımın üstüne çıkmaya çalışan, takımın içinde ayrı bir takım gibi görünen, bütün bunları yaparken işine gereken hassasiyeti gösteremeyen ve hatalar yapan bir oyuncu yüzünden.
Futboldan pek anlamam ama oyuncuların bireysel düşünmemeleri ve sonuç için birbirlerini tamamlama gayretlerinin gol getirdiğini, galibiyete yol açtığını herkes biliyor.
Drucker’a ¹ göre günümüzde sayısı giderek artan bilgi çalışanlarının en önemli yönlerinden birisi kendi kendilerini yönetmek, bağımsız hareket edebilmek, kişisel gelişimi öğrenmektir. Bununla birlikte bağımsız hareket edebilme, bağımsız oynayabilme kabiliyetine sahip bireylerin mutlaka birbirlerini destekleyecek ve tamamlayacak bir takım oyunu ile başarıya ulaşacakları özellikle vurgulanmıştır. Farabi (870-950) ², sağlıklı ve uzun yıllar yaşayacak olan devleti (Fadıl Devlet) yönetecek kişilerin, farklı kabiliyetlere sahip olmalarını yani bireysel farklılıkların önemini yüzyıllar öncesinden duyurmuş ve bu farklılıklarını devletin amaçları için uyumlu bir biçimde kullanılması gerektiğini vurgulamıştır.
Zerrelerden kürelere kadar bütün canlı yapılar bir bütünlük arz eder. Parçaların önemi, bütünün bir parçası olmalarındandır. En küçük bir canlı hücre bütün bileşenleri ile hayat içerir. İnsan organizması birbirlerine hizmet eden bir çok alt organın ve alt sistemin uyumlu çalışması sonucu ayaktadır, canlıdır. Dedesi, ninesi, annesi, babası ve çocukları ile aile, her üyenin kendi rolünü en iyi biçimde oynaması ile sağlam bir yapıya kavuşur. Nihayet bir kurum bütün alt bölümlerinin üstünlük taslamadan uyumlu bir birliktelikle başarıya ulaşır. Bazı organların diğerlerine göre daha önemli olması, daha çok çalışması, farklı özellikler göstermesi tabi ki gereklidir. Çünkü, oyun birbirlerinin aynı oyuncularla kazanılamaz. İş farklı bireysel özelliklere sahip kişilerin ortak etkileşimleri ile başarılır.
Takımın başarısında önemli olan kritik noktalardan bir tanesi de üyelerin başarı beklentileri yani bireysel başarılarını takımın başarısına tercih edip etmedikleridir. Yani Oyuncu, oyunu kendi başarısı için mi yoksa takımın başarısı için mi oynar? Zihinlerden geçen cevap her ikisi içindir. Ama ayrıntıya dikkat edelim, öncelik nerededir. Önceliği takımın başarısına vermek , yani kendi ‘ben’liğinden önce takımın ‘biz’ liğine hizmet etmek başarıyı getiriyor. Diğer bir tanımla takımın bütünlüğünde eriyip yok olabilen oyuncu, güçlü bir takımın vazgeçilmez üyelerinden biridir. Ait olduğu kurumun başarısı için kendisini feda edebilen gerekirse bireysel başarısını hiçe sayabilen çalışan, kurumun önüne geçmez ve bütünü yaralamaz. Oysa ki kendi bireysel çalışmasını kurumun veya bölümün üstünde bir değerde gören kişi, bir süre sonra kendisinin mi kuruma hizmet ettiğini yoksa kurumun mu kendisine hizmet ettiğini unutur ve karıştırır, saltanat sürmeye başlar. Takımın içinde ama üzerinde yer almaya, belirleyici olmaya, ben merkezci olmaya başlar ki kendisinden beklenen basit bir dişli olma görevi bile tehlikeye girer. Daha da kötü olanı bu kişilerdeki hastalığın diğer üyelere veya organlara da sıçrama olasılığıdır.
Klasik şiirimizin şu beyti ³, ister küçük ister büyük olan tüm sistemlerin, sosyal yapıların, canlıların... birbirine muhtaç olduğunu ve birbirini tamamladığını vurgulamaktadır:
Zen merde, cüvan pîre, keman tirine muhtac
Ecza-yı cihan cümle birbirine muhtac.
(Kadın erkeğe, genç yaşlıya, yay da oka muhtaç. Bunun gibi dünyada her ne var ise hepsi birbirine muhtaç vaziyette.)
Dr. İlhami Fındıkçı
Davranış Bilimleri Uzmanı
ifindikci@eroglu.com
¹ P.F.Drucker. 21. Yüzyıl için Yönetim Tartışmaları. Epsilon Yay., İstanbul 1999, s. 28.
² B.Bayraklı. Farabi’de Devlet Felsefesi. Doğuş Yay., İstanbul 1983, s.74.
³ İ. Pala. Aşina Güzeller. L&M Yay., İstanbul 2002, s.63.
(İF/ Belglerim/ Makaleler/ HR 18 Şubat 2002)