“Şaşkın Bakkal’ın Küresel Arayışları...”


Dükkana gelen müşteriye karşı hep güler yüzlüyüm, saygıda kusur etmeden ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorum ama yine de olmuyor. Eski güzel günler geri gelmiyor. Ne yapacağım; Carrefourre gibi Sabancı’yla or tak mı olacağım, Migros gibi 3M’ler açıp “Kanguru” diye televizyona reklam mı vereceğim... Ya da bu saatten sonra üniversiteye gidip işletme mi okuyacağım? Hem işletme okusam ne olur; kardeşim okudu, benim sorunlarıma cevap vere miyor. Õniversite eğitimi, eskiden karşılıyor muydu bilmiyorum ama bugün güncel sorunları karşılamıyor. Örneğin; benim bu gelişen bakkal marketimin, hipermarketlerle rekabeti için bir cevap vermiyor. Kardeşim işletmeyi bitirdi, zar zor bir şirkete girdi, orada pazarlama bölümünde çalışıyor. Ama bana yar dımcı olamazken o ya da meslektaşları şirketlerine nasıl katkıda bulunabilecekler bilmiyorum. Gerçi, babam benden pek akıl almak istemezdi. Belki de patron şirketlerinin çoğu böyle, işlerin gitmesi için çalışanların katkısını bekli yorlar ancak akıl istemiyorlar. 24 saat aralıksız çalışsanız akıl katkısı olmayın ca işe yaramıyor. Onun için pekçok şirket de pek ileri gitmiyor belki de. Mesela ben, 24 saat dükkandan ayrılmasam ne olur? Gece müşterilerine hizmet veri rim ama sonuçta katkısı az olur. Bana yeni bir iş modeli lazım, akıl katkısı çok olmalı.

Müşterilerim büyük alışverişlerini hipermarketten yapmaktan zevk ve keyif alıyor. Benden alışveriş yapabilmeleri için tek ba şına 24 saat çalışmam değil, 24 saat düşünerek değişik bir şeyler bulmam lazım. Yoksa kimse, ya şama biçimini benim kara kaşım kara gözüm için değiştirmez.

Gece gündüz işlerimi iyileştirmeyi düşünüyorum, sanırım hiçbir üniversite böylesine cansiperane düşünen, yaratıcı olmaya çalışan insan yetiştirmi yor. Sorumluluğum büyük, eleman çalıştırıyorum, geçindirmek zorunda olduğum bir ailem, eğitim sistemine çok inanmasam da, iyi okutmak istedi ğim bir kızım var. Her ay, ayakta kalma telaşı içinde bir tür sürekli kriz içindeyim. Belki de bu kriz duygusu beni sürekli düşünmeye, işimi sahip lenmeye itiyor. Ama bu telaşı, elemanlarımda az görüyorum. Acaba onlarla paylaşmadığım için mi? Acaba içinde bulunduğum bunalımlı durumu ve düşünceleri paylaşsam katkıları olur mu? Belki de olur, ben de babam gibi davranmamalıyım, ken dim düşünmeliyim elbet ama çalışanlarımın da düşünsel katkılarını almalıyım. Ya müşterilerim, acaba müşterilerim ne düşünüyor? Ne olsaydı, onlar benden alış verişi tercih ederlerdi? Bostancı Dört Yol’a hipermarket isteyemezler ya! Kalıpçı düşünmeyi bırakmam lazım. Artık hiçbir şey es kisi gibi değil. Kim derdi ki telefonla ödeme, internetten alışveriş yapacağız? Bir zamanlar halk telsiz bandından gevezelik yapılırdı, o da tarih oldu. 1985 yılında kim, şimdi bizim dükkandaki liseli lerin AySikYu’sunu tahmin edebilirdi? Ya da sa dece belgesel veya maç yayınlayan bir televizyon kanalını? Ayda on beş milyona bilgisayar verile ceğini ya da cep telefonundan mektup atılabilece ğini? Demek ki başka türlü düşünmem lazım, yani bildik bir iş modeli değil, ne bakkal, ne süpermarket ne de hipermarket... Bunlar geçen yüzyılın iş modelleri. şimdi biraz düşünelim:

Bugün tüketici ne istiyor; iyi fiyat, güvenilir ürünler, iade imkanı, kredi kartıyla ödeme, iyi müşteri hizmeti, eğlence, çok seçenek... Acaba ben bunla rın bir kısmını vermeyi başarabilir miyim? Ba şarsam, müşteri beni tercih eder mi? Müşteri için güvenilirlik bir taraftan da standartlar ve tutarlı lık demek. Yani hangi Metro’ya gitse aynı mağaza tasarımı ve yerleşimi, aynı ürünler demek ya da aynı şey Carrefourre veya Migros gibi hipermarketler için de geçerli. Bir kere ortaya şu çıkıyor; demek ki, kurum kimliği diye bir şey olmalı. İyi de, benim dükkanım bir tane, nasıl kurum kimli ğim olsun ki? Öyle şubelerim filan yok? Evet, bu rada farklı bir şey yapabilirim, birileri bunun için beni tercih edebilir ama standarttan söz edebil mek için bir dükkandan fazla olmalı ki, standar dın ayırıcı üstünlüğü olsun. Yani bizim kız “Mc Donald’s’da ürünler standart” diye gidiyorsa, birden fazla McDonald’s’da ürünler standart diye gi diyor, yoksa dünyada bir tane McDonald’s olsa standartlık kavramının esprisi olmazdı. Ne yapabilirim, acaba diğer bakkallarla bir işbirliği yapabilir miyim? şöyle bir hayal kuralım; bir bakkallar zinciri, hepsinde tasarım aynı, içindeki ürünler aynı, toplu alım yapıldığı için ucuza alıyor ve ucu za satıyoruz. Bir markamız var; mesela Bakkal LIA ya da GroceRIA (İngilizce bakkal sözünden tü rettim) gibi. Bu markayı gören kişi, içeri girdiğin de ne bulacağını, nasıl bir hizmetle karşılaşacağı nı, neyi ne kadara alacağını, gerekirse iade yapabileceğini biliyor. Evet, bu modelle Carrefourre, Contour ya da Migros olamayız ama sanırım daha önceden rakip olarak gördüğüm bütün bakkal meslektaşlarımla eskiden olduğundan daha bü yük ciro yapabiliriz. Kimbilir, belki de holdingle şiriz, bakkallarda çalışacak personelin hizmet ka litesini iyileştirmek, onları eğitmek için insan kaynakları bölümleri kurarız, buna iş sahipleri de gider. Francays gibi. Hatta holding olsak, bizim çalışanların sigortaları, muhasabe işleri de mer kezi elden daha bir düzgün yürür.

Biraz düşünür gibi yazdım.
Ne dersiniz Melih Bey?

Melih Arat

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)