Prof. Enver Yücesan
Enver Yücesan kimdir? Geçmişten bugüne kariyer gelişiminiz hakkında bilgi alabilir miyiz?
İzmir Karşıyaka’da doğdum. İzmir’de Saint Joseph Ortaokulu’ndan mezun oldum. Daha sonra bir süre İstanbul’da kalarak Robert Koleji’ni bitirdim. Hemen ardından Amerika’ya giderek Indiana’da Purdue Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde okudum. Üniversiteden sonra Cornell Üniversitesi’nde lisansüstü çalışmaya başladım. Lisansüstü çalışmamı Yöneylem Araştırma dalında hem master hem de doktora düzeyinde gerçekleştirdim. Lisans ve lisansüstü çalışmalarımı tamamlamak amacıyla Amerika’da 9 yıl kaldım. Daha sonra öğretim üyeliği görevine başladım. 1989 yılından beri de Fransa’da Insead’da çalışıyorum.
Türkiye’den Fransa’ya uzanan kariyer gelişiminizde neden Türkiye’den ayrılma kararı aldınız ve neden Fransa’yı seçtiniz?
Aslında Türkiye’den ayrılma kararı almadım. Bunu geçici bir süreç olarak görüyorum. Üniversite eğitimim için yurtdışında bulunmak durumunda kaldım. Belli bir süre sonra Amerika’nın içinden Amerika’nın dışını görmenin mümkün olmadığını anladım. Dolayısıyla Amerika’nın dışında çalışma yerleri aramaya başladım.
Fransa’yı seçmemin nedeni ise Fransa’nın mesafe ve yaşam tarzı bakımından Türkiye’ye çok daha yakın olmasıydı. Sonuçta kendimi Fransa’da İngilizce öğrenim veren, kuralları ve iş tarzı Amerikan üniversitelerine daha yakın bir okul olan Insead’da buldum.
Insead’la (European Institute of Business Administration) tanışmanız hakkında bilgi verebilir misiniz? Neden Insead?
Doktora eğitimim sırasında tez komitemdeki hocalarımdan biri uzun yıllar Insead’da çalışmıştı. Dolayısıyla beni Insead’a yönlendiren de kendisi oldu. İlk başta Insead’a kabul edileceğimi tahmin etmiyordum. Çünkü ben mühendislik okuduğum ve Insead’da İşletme Fakültesi olduğu için başta beni kabul etmeyeceklerini düşünüyordum. Ancak beklediğimden farklı olarak Insead’a kabul edildim ve şu anda da görevime devam ediyorum.
Insead (European Institute of Business Administration) Fransa ve Insead’ daki göreviniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
Insead’da öğretim görevlisi olarak yaşamınızın iki parçası bulunuyor. Bunun bir parçasını eğitim, diğer parçasını ise araştırmalar oluşturuyor. Bu amaçla bugüne kadar yönetimsel görevlerden mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalıştım. Bir öğretim görevlisi olarak yaptığım işin araştırma kısmı benim için çok daha zevkli. Ancak buna ek olarak bir başka iyilik de araştırılan ve geliştirilen bu konuların sınıflarda ders olarak sunulmasıdır. Araştırma ve eğitim birbirini tamamlayan iki parçayı oluşturuyor. Insead bir devlet okulu değil, özel statüye sahiptir. O yüzden devletten herhangi bir destek almıyor. Ayrıca Amerikan sisteminde olduğu gibi belli bir dış yardım da görmüyor. Bu sebeple eğitimden kazandığı parayı doğrudan araştırmaya ayırabiliyor. Dolayısıyla araştırmanın belli bir düzeyi yakalaması, bu düzeyde sınıf içerisine getirilmesi gerekiyor. Bu anlamda mühendislik okulundan mezun olduğum için bazı noktalarda zorlandığım zamanlar olmasına karşılık bu düzene alışınca ortaya gayet zevkli bir çalışma şekli çıktı.
Insead’da tüm programlar lisansüstü olup, üç değişik tipte program bulunuyor. Bunlardan biri MBA programıdır. MBA programında her yıl ortalama 700 öğrenci eğitim görüyor. Doktora programımızda da okul bazında 45 50 öğrencimiz bulunuyor. Doktora programımızın en önemli özelliği Amerikan sistemi ile kıyaslandığında çok genç bir program olmasıdır. Bu programın 12 13 yıllık bir geçmişi bulunuyor. Buna rağmen mezun olan öğrencilerimiz çok iyi üniversitelerde iş imkanına sahip oldular. Bir diğeri ise iş dünyasına sunduğumuz programlardır. Bu programlarımız ikiye ayrılıyor; herkese açık olan Public programlarımız ve Insead’ın son zamanlarda çok daha fazla önem verdiği Company Specific programlar dediğimiz özel firmalara uyguladığımız eğitimler bulunuyor. Bu programların süresi 1 6 hafta arasında değişiyor. Bu şekilde yılda 2000 2500 yönetici okulumuzdan eğitim alıyor.
Derslerimizin yoğunluğu Türkiye ile kıyaslandığı zaman daha az, ancak Amerika ile kıyasladığınız zaman oldukça yoğundur. Sömestr bazında düşündüğümüzde her sömestrde 2’şer ders olmak üzere yılda 4 ders veriyoruz. Ancak 4 dersi doktora programında verirseniz bu 4 sömestr dersi anlamına geliyor. Fakat yönetim programlarındaki dersleri düşünürseniz onlar çok daha bölünmüş ve uzun döneme yayılmış programlar oluyor.
Insead’da (European Institute of Business Administration) Yöneylem Araştırma Profesörü olmanın koşulları nelerdir?
Okul olarak araştırmaya büyük önem veriyoruz. O nedenle burada çalışacak kişilerin her şeyden önce iyi bir araştırmacı olması ve ikinci olarak da, çalışanlarımızın belli bir ders verme yeteneğini geliştirmeleri gerekiyor.
Insead’da bölüm olarak yaptığımız birtakım planlarımız ve bazı kapasite analizleri bulunuyor. Bu planlar her yıla özel olmakla birlikte, 3 5 yıllık uzun dönemi kapsadığı da oluyor. Buna göre bölüm olarak kaç öğretim görevlisine ihtiyacımız olduğunu anlayabiliyoruz.
İkinci olarak araştırma konularında hangi temalara ağırlık vermemiz gerektiğinin planlarını yapıyoruz. Örneğin; tedarik zinciri yönetimi bizim bölümümüzde üzerinde çokça araştırma yapılan temalardan biridir. şu an bölümümüzdeki 11 öğretim görevlisinin neredeyse yarısı tedarik zinciri yönetimi üzerinde çalışıyor. Araştırma teması belli olduktan sonra o alanda kaç öğretim görevlisi alabiliriz ve hangi düzeyde okula gelir getirebiliriz düşüncesi oluşuyor. Bizim felsefemiz öğretim görevlilerini üniversiteden mezun olduktan sonra alıp, sistemimiz içinde geliştirmektir.
Şu an herhangi bir proje üzerinde çalışıyor musunuz? Çalışıyor iseniz bize bu projenizden bahsedebilir misiniz?
şu an üzerinde çalıştığımız pekçok projemiz bulunuyor. Bunlardan bir tanesi e ticaretin klasik lojistik hizmetleri üzerindeki etkisidir. Bu daha çok empirik bir çalışmadır. Firmaların sorunları nelerdir, ne tür problemlerle uğraşıyorlar ve bunun bir alt kolu olarak ne tür bilgi işlem sistemleri şu an bu tür hizmetleri destekleyebilecek düzeyde gibi konular üzerinde duruyoruz. Daha akademik konular arasında örneğin stok kontrolü alanında İsrailli iki arkadaşımız ile birlikte çalıştığımız bir proje bulunuyor. Örneğin bugün tedarik zincirlerinde yeni bir akım, değişik depolama yerlerinin tek bir depolama yerinde tutulmasıdır. Bizim yaptığımız aslında yatay mal gönderme olayına bakmak ve burada envanteri ya da malları fiziksel olarak biraraya toplamak değil, mallar hakkındaki bilgiyi biraraya toplamaktır. Bunun çok fazla yatırım olmadan hem hizmet maliyetlerini düşürmek hem de müşteri hizmetini arttırmak anlamında oldukça yararı olduğuna inanıyoruz.
Ayrıca çıktı analizi ya da sistemlerinin simülasyon yoluyla birbirleri ile karşılaştırılması ya da sistemlerin optimizasyonu konularında çalışmalarım da bulunuyor.
E ticaret, lojistik yönetimi, tedarik zinciri yönetimi ve benzeri konularda Türkiye gündemini takip ediyor musunuz? Ediyor iseniz şu an Türkiye’deki uygulamalar konusunda neler düşünüyorsunuz?
Aslında Türkiye’deki gelişmeleri yeteri kadar izleyemiyorum. Ancak Insead’ın Türkiye’de yer alan Fransız firmaları ile çalışmaları bulunduğundan, bu sayede benim de gelişmeleri izleme olanağım oldu. Bu sebeple çeşitli sektörlerde ne tür çalışmalar yapıldığının, ne tür sorunlar ya da olanaklar olduğunun farkındayım. Aslında lojistik ya da tedarik zinciri sektöründe Türkiye’de bazı noktalarda Avrupa’da görmediğiniz uygulamalara rastlayabiliyorsunuz. Ancak bazı konularda ise altyapı bile bulunmadığından bu tür dengesizlikler sizi şaşırtabiliyor. Aslında özellikle tekstil, otomotiv ve beyaz eşya sektöründe Avrupa’dan çok daha ileri teknoloji ve uygulamalar bulunuyor.
İş yaşamınız dışında Fransa’da bir gününüzü nasıl geçiriyorsunuz? Neler yapıyorsunuz?
Türkiye’de doğma büyüme kentli olmama rağmen Fransa’da köyde yaşıyorum. Yaşadığımız kasaba yaklaşık 2000 kişilik nüfusuyla özellikle iki küçük çocuğumu büyütmek için gayet uygun bir yer. Dolayısıyla iş yaşamı dışındaki zamanımın % 90’ı çocuklarım ile beraber geçiyor. Basketbol oynuyorum ve bundan da çok büyük keyif alıyorum. Ayrıca bisiklete de biniyorum. Fransa son derece değişik bir ülke. Değişik bölgelerinde, değişik iklimler, olaylar ve insanlar bulunuyor. O yüzden hafta sonları yakın bölgelere ve görmediğimiz yerlere gitmek benim ve tüm ailemin hoşuna gidiyor.
Türkiye’de en çok neleri özlüyorsunuz?
Türkiye’de özlediklerimin başında yaprak dolması ve Türk kahvesi geliyor. Ayrıca Türk basketbolunu da özlüyorum. Aslında en çok Türkiye’deki yaşam tarzını özlüyorum dersem sanırım daha doğru olacak. Son gelişimde Türkiye’yi ne kadar özlediğimi ilk kez bu kadar yoğun hissettim. Sonuç olarak doğduğu topraklar insanı çekiyor. İnsanın toprağından aldığını, yine toprağına vermesi gerektiğine inanıyorum.
Özel ve iş hayatınızdaki hedefleriniz nelerdir?
Benim kariyer anlamında ileriye dönük, belirgin hedeflerim bulunmuyor. Şu an istediğim, yaptığım işi en iyi şekilde yapabilmektir. Araştırmalarımı yayınlayabilmek, derslerde öğrencilerle iyi bir dialog kurabilmek, olabileceğimin en iyisi olabilmek benim için son derece önemli. Bence kariyeriniz boyunca işinizi doğru yaptığınız zaman tüm olanaklar size geliyor. Akademik ortamda çalışmanızın en güzel yanı da kendi zamanınızı kesinlikle kendinizin yönetmesidir.
Özel hayatımın en önemli hedefini ise çocuklarımın benden çok daha iyi ortamlarda bulunmaları oluşturuyor.