Organizasyonlar çağındayız! Ama çağın neresindeyiz?
Henry Mintzberg ve Peter Drucker gibi büyük yönetim düşünürlerinin işaret ettiği gibi, organizasyonlar çağında yaşıyoruz. Organizasyonlar harika şeyler yapıyor. İnsanların çabasına ve emeklerine önem veriyor. Çiçek hastalığının ortadan kaldırılması, Internet’in icadı, piramitlerin inşası ve DNA’nın keşfi organizasyonlar tarafından başarıldı. Ancak bu başarıların hiçbiri, şirket adı verilen organizasyon formu parçasından kaynaklanmadı. Şirket bir organizasyonu güçlendiren yasal bir araçtır.
Şirketlere karşı, birçok önemli alternatif bulunur. Bunlardan biri de hükümettir. Ayrıca tüm dünyada, hükümetlere rehberlik eden ve zorlayan yasal yapılar bulunur. Bir de elbette kar amacı gütmeyen organizasyonlar vardır. Drucker, sadece ABD’de bu organizasyonlardan bir milyondan fazla olduğunu tahmin ediyor.
Hukuk firmalarında, danışmanlık ya da muhasebe şirketlerinde geleneksel olarak var olan ortaklıklar da bulunuyor. En önemli değerin bireylerin becerisi olduğu organizasyonlarda, ortaklıklar genellikle en iyi seçeneklerdir. Bir başka önemli organizasyon formu da kooperatiflerdir. İspanya’daki en başarılı kar amaçlı organizasyonlardan biri olan Mondragon, kurumsal rakiplerini geride bırakan bir kooperatiftir.
Özel firmalar, ekonomide büyük bir rol oynar ve Borsa’nın değil sahiplerinin doğru olduğuna inandıklarını yapmalarını sağlar. Geçenlerde halka açılan Google, var olan kültürünü koruyacağına dair bildiriler yayınlayarak kurumsal formun tuzaklarından korunmaya çalıştı. Bu cesur bir girişim olsa da başarılı olması pek mümkün görünmüyor.
Joel Bakan’ın kitabı ve filmi “The Corporation”da şu soru sorulur: “Eğer şirket bir insan olsaydı, nasıl bir kişi olurdu?” Bakan bu soruya belirsiz bir yanıt vermiyor: Şirket psikopat, özellikle kendi çıkarlarını düşünen, sorumsuz, manipülatif bir yapıya sahiptir ve empati kuramaz. Bu psikopatik davranışlar yöneticiler kötü olduğu için ortaya çıkmaz. Yapının kendisi bozuktur çünkü…
The Corporation pek çok kişi tarafından ayakta alkışlandı. İlginç olanı, saygıdeğer Economist Dergisi şöyle diyordu: “Film, (Kuzey Kore’deki gibi) kamu kurumlarından kaynaklanan engin yıkım hakkında hiçbir şey söylemiyor.” Buradaki fikir, sadece iki tür teşebbüsün; kamu ve özel kuruluşların yaygın olmasıdır. Öyle ki, Economist bile bunun ötesini görememiştir. Ancak, bu doğru değildir.
Free Agent Nation’ın yazarı Dan Pink, yasal olmayan yapılar olan konfederasyonları ele alıyor. Konferedasyonlar, ortakların oluşturduğu resmi olan network’lerdir.
Harvard profesörü Shoshanna Zuboff, The Support Economy’de, gelecek on yıl içinde müşterilerin istediği bireysel hizmetleri karşılamak için farklı bir organizasyon türünü göreceğimizi öngörüyor. Zuboff, bu yeni kar amaçlı varlıkların gelişimini desteklemek için yeni yasal yapılara ihtiyaç duyulacağına inanıyor.
Şirketler ile diğer organizasyon tipleri arasındaki farklar öyle ufak tefek değildir. Hewitt Associates’deki danışmanlar, firma halka açıldığında (ortaklıktan şirkete geçildiğinde) herşeyin değiştiğini söylemişti. Bu, belli dönüşümleri yaşayan kişilerden sıklıkla duyduğum bir yorumdur.
Organizasyonları yöneten kişiler olarak hangi yasal yapının çıkarlarımızı en iyi karşılayacağını kendimize sormalıyız. Özel mülkiyetin, ortaklıkların ve kooperatiflerin avantajları vardır. Elbette dezavantajları da…
Vatandaşlar olarak, hükümetten farklı organizasyon formlarını teşvik etmesini istemeliyiz. Farklı organizasyon tiplerinin karışımıyla yürüyen bir ekonomi, büyük şirketlerin baskın olduğu bir ekonomiden daha etkilidir. Örneğin, dünyanın en iyileri arasında yer alan Kanada sağlık sistemi hükümet, kar amacı gütmeyen ve özel organizasyonların birarada çalışmasıyla yürür. Ne tamamen kamu sektörü, ne de tamamen özel bir sektör bu kadar etkili çalışamazdı.
Bir şirketi, özel bir organizasyon türü yapan en önemli özellik, para kazanmaktan başka amacı olmamasıdır. Tüm diğer organizasyonlar – potansiyel ve genel olarak – daha geniş ve insanı amaçlara sahiptir. USC Profesörü Ian Mitroff ruhani odak noktalarına sahip olan organizasyonların, (ki ben buna karın ötesine geçmek diyorum) buna sahip olmayanlara oranla çok daha iyi performans gösterdiğini söylüyor.
Şirketlerin kapitalizm ile eşanlamlı olduğunu düşünmek bir hatadır. Bu nedenle girişimciler, hangi organizasyon yapısının gerçekten istedikleri miras türünü yaratacağını dikkate almalıdır. Hükümetler yürütme konusunda özenli olmalıdır.
David Creelman
David Creelman, insan sermayesi yönetimi konusuna odaklanan bağımsız bir uzmandır. HR.com sitesinde yayınlanan köşeleriyle tanınan Creelman, Japonya’nın lider think – thank kuruluşu The Work Institute için de yazılar yazıyor.