Neden Yaşadıkça Eğitim?


İlkel hayat koşullarından toprağın işlenmesine ve tarım toplumuna, oradan buhar gücü ile çalışan makine ve sanayi toplumuna, bilginin temel sermaye olduğu bilgi toplumuna geçişe kadar ki tüm süreçte etkili olan birçok faktör olmuştur. Ancak bu faktörler arasında eğitimin en önemli yeri tuttuğu uzmanların fikir birliğine vardığı bir konudur.

1770’li yıllarda üretimin basit parçalara bölünmeye çalışılması ile başlayan süreç, 1860’lı yıllarda yoğunlaşan sanayi devrimi ile hız kazanmış, 1880’li yıllarda bilimsel yönetim yaklaşımı,1920’li yıllarda iş ortamında bireysel farklılıkların önemine doğru bir geçiş göstermiştir. Nihayet son 40-50 yılda üretimi arttıran temel gücün, esas olarak insan olduğu ve insanın en önemli kaynak olarak ele alınması gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu sürece katkısı bulunan toplumsal gelişmelerin, sayısız bilim adamı ve araştırma sonuçlarının kesiştiği nokta insan olmuştur. Basit bir üretim işlevinden tüm dünayayı etkileyen siyasal ve toplumsal kararlara kadar her olayın, etkinliğin en önemli bileşeni insandır. İşte bu gerçek, insanın en değerli kaynak olarak sistemli bir biçimde ele alınmasını sağlamıştır. Dolayısıyla 1960’lı yıllardan bu yana özellikle ABD ve İngiltere’de insan kaynakları yönetimi, gerek teori gerekse uygulamada önemli bir çalışma alanı oluşturmuştur.

İnsan kaynağının en verimli biçimde değerlendirilmesi sadece iş ortamında değil hayatın her aşamasında edinilmesi gereken bir kaygıdır.

Bugün klasik çocuk yetiştirme yaklaşımları önemli ölçüde geçerliliğini yitirmiştir. Anne-babanın tesadüfen çevreden öğrendikleri bilgiler, iyi bir vatandaş yetiştirmek için yeterli olamamaktadır. Bunun için anne-baba kendileri, çocukları ve toplum için, öğrenme alışkanlığını edinmelidir.

Yaşadıkça Eğitimin toplumsal hayat bakımından taşıdığı önem için sosyal gelişmelere ve sorunlara bir göz atmak yeterlidir. Trafik kazaları, artan bürokrasi, değerler ve kültürel dokunun giderek aşınması, dürüstlüğün mercekle aranan bir olgu haline gelmesi ve bireyin kendine ve topluma yabancılaşması, kavgalar, intiharlar, cinayetler… Toplumsal alandaki bu olumsuz gelişmelerin birçok nedenleri sayılabilir. Ancak hemen herkesin üzerinde anlaştığı nedenlerin başında eğitim eksikliği gelmektedir. Yaşadıkça eğitimin “olmazsa olmaz” ını oluşturan en önemli yansıma alanı iş hayatıdır. Çünkü, günümüzde insan için işin anlamı kişiyi motive eden, harekete geçiren faktörler değişmiştir. Maddi özdüllerin sağladığı geçici tatmin değil, maddi ödülleri de içeren kurum kültürü ve değerlerine bağlılığın sağladığı iş doyumu, kurumların başlıca amacı olmuştur. Ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanan rekabet, etkinlik alanı ne olursa olsun, özel ya da kamu tüm kurumlar için değişme ve gelişmeyi tercih edilecek bir alternatif değil zorunlu hamle haline getirmiştir. Diğer yandan insan kaynağının en etkin ve verimli biçimde çalışacağı, gelişeceği bir iş ortamı hazırlamak, işin kendisine yönelik müdahelelerden daha önemli olmaya başlamıştır. Çünkü, bireysel gelişme ve daha kaliteli olma imkanı bulan çalışan, kurumun gelişmesine ve kalitesine katkıda bulunacaktır. Bütün bunlar hangi düzeyde olursa olsun çalışanların aktif birer öğrenen olmalarını ve Yaşadıkça Eğitime inanmalarını gerektirmektedir.

Dr. İlhami Fındıkçı
Davranış Bilimleri Uzmanı



Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)