Ekim: Bitişlerin Ardındaki Başlangıçlar…
Yılın son çeyreğine yaklaşırken pek çok kurumda toplantı odalarının gündemi aynıdır: kapanış, bütçe, performans, gelecek yılın planları. Aslında tüm bu tabloların ardında, tıpkı doğa gibi daha derin bir döngü vardır: özüne dönme, yeniden ayar yapma, sadeleşme cesareti. Bu noktada Sabahattin Ali’nin dediği gibi, “Sonbahar insana ayrılığı, bitişi hatırlatır; oysa asıl öğrettiği yeniden başlamaktır.” Kurumlar da insanlar gibidir; kimi şeylerden vazgeçerken aslında kendine yeni bir yol açar. Yaprak dökümü, kayıp değil; gelecek baharın müjdesidir.
Sonbahar, hayatın bize yavaşça fısıldadığı bir hakikattir: Her dökülüş bir vazgeçiş değil, bir hazırlıktır. Ağaçlar yapraklarını bırakırken aslında köklerini besler; doğa kendini küçültürken varlığını sürdürmenin en güvenli yollarını bulur. Ekim ayı, bu yüzden sadece takvimdeki bir sayfa değil; bize hatırlatan bir öğretmendir: “Bırakmayı bil ki yenilenebilesin.”
Kurumsal hayatın da kendi mevsimleri vardır. İlkbahar gibi büyümenin, çoğalmanın, yeni atılımların zamanları; yaz gibi görünür başarıların ve enerjinin zirve yaptığı dönemler… Ve sonbahar gibi içe dönmenin, gözden geçirmenin, biriktirilmiş yükleri bırakmanın vakitleri. Yılın son çeyreğine yaklaşırken pek çok kurumda toplantı odalarının gündemi aynıdır: Kapanış, bütçe, performans, gelecek yılın planları. Aslında tüm bu tabloların ardında, tıpkı doğa gibi daha derin bir döngü vardır: özüne dönme, yeniden ayar yapma, sadeleşme cesareti.
İnsan Kaynakları profesyonelleri olarak bizler de bu döngünün tam merkezindeyiz. Yalnızca işe alımları, süreçleri, bordroları yönetmiyoruz; kurumun ruhunu, kültürünü, çalışanlarının duygu haritalarını ve yarının kimliğini de şekillendiriyoruz. Bu yüzden her mevsim bizim için farklı bir hikâye taşır: Bazen büyütmek, bazen beslemek, bazen de korumak. Ve sonbahar, bize “fazlalıkları bırakma” sanatını öğretir. Gereksiz prosedürlerden, işe yaramayan alışkanlıklardan, kültürel yüklerden, sustuğumuz duygulardan arınmak…
Bu sayımızda tam da bu ruhu yakalamaya çalıştık. Kurumların ve çalışanların değişimin mevsimlerini nasıl yaşadığını, dönüşümü nasıl içselleştirdiğini, yaprak dökümü gibi görünen süreçlerin aslında yeni bir büyümenin habercisi olduğunu farklı açılardan aktardık. Çünkü biliyoruz ki değişim yalnızca dışarıdan dayatılan bir şey değil; içeride, kalpte, kültürde başlayan bir yolculuktur.
Belki de Ekim, bize en çok şunu hatırlatıyor: Değişim, bir kriz değil; bir davettir. Bıraktıklarımız, gelecek yılın çiçeklerine dönüşecek tohumlardır. Kurumlar da insanlar gibidir; mevsimleri vardır, döngüleri vardır. Bu döngülere uyum sağlamayı öğrenenler, geleceği kurabilenlerdir.
Gülcan Çağlar Çalışkan
Genel Yayın Yönetmeni