Müebbet Hapis Mahkumu’nun Notları...


Yaş: 31 Kaçış
Tanrım, ölmeme kaç gün kaldı? Kaç gün, kaç saat... Yarına çıkar mıyım acaba? Buradan çıkıp gerçekten özgür olacağım, özgür geçireceğim saatlerim ya da günlerim olacak mı? Ne talihtir bir insan için hapishanede doğmak. Bazen öyle geliyor ki, bütün insanlar hapishanede doğuyor diye düşünüyorum. Herkes hapis, tek yaşam biçimi buymuş gibi. Buradaki insanlar, birkaçı da arkadaşım, hapishanedeymiş gibi davranmıyorlar. Ortama uyum sağlamış bir şekilde dolaşıyorlar. şikayet etmiyor değiller, hatta çokça şikayet ediyorlar ama şikayet ettikleri hapis olmak değil, yaşamın içinden küçük şeyler. Bense hapishanedeyken çıldıracak gibi oluyorum. Öyle bir şey ki özgürlüğü hiç tanımadım ama bu fikir beni yakıp tutuşturuyor. Dışarıda olmak, dışarıda olmak... Büyük bir meydan okuma bu. Geçmişe, geleceğe ve hayata... Dışarıda olmak demek, bu hapishaneyi ve insanları içeride bırakmak demek. Bilemezsiniz bunu nasıl istiyorum. Ama korkuyorum dışarı çıkmaya. Dışarısı nasıl bir yer bilmiyorum. Her şey benim için bir keşif olacak. Hapishanede bildiğim, bana öğretilen her şeyden vazgeçeceğim. Her şeyi geride bırakacağım. Belki kendimi bile... Çünkü ben de, bu hapishanede yetiştim. Bu hapishanenin değerleriyle, kültürüyle. Ben ben değilim, bu hapishanenin bir parçasıyım, bu hapishanenin kendisiyim ben. İşte dışarı çıkmak birde bu yüzden zor. Ama çıkmak fikri her şeye değer. Her şeyden vazgeçebilirim. Gerçek özgürlük için. Özgür olmak demek, insanın “özü”nün “gür” olması demek. Özünüz gür değilse, özgür değilseniz, özünüz sönüktür. İşte, ben de böyleyim, hapishanemde özüm sönük. Ben, ben değilim, hiç olmadım ki...

Yaş: 41 Siz Ölmeden Önce...
Bu mektubu size ölmeden önce yazdım. Elektronik postanın ya da sesli postanın icat edilmediği zamanlarda... Yalan söylüyorum, hemen anlaşılıyor değil mi? İnsan, kendinden sonra olanları bilemez. Eğer ben e mail çıkmadan önce öldüysem nasıl e mail’i bilebilirim. Öyleyse insan, hiçbir zaman öğrenemeyecekleri karşısında yaşayan bir ölüdür. Acaba insanın hiçbir zaman öğrenemeyeceği şeyler neler olabilir? Öğrenmesine engel olunan şeyler. Ama yasaklanan değil, o çünkü açıkça yol göstermek olur. Bir komplo teorisi gibi ya da bir dolandırıcılık öyküsünde olduğu gibi... Yani insan öyle bir dolandırıcılıkla karşılaşa cak ki, dolandırıldığını bile anlamayacak. Yaşadığını kaçınılmaz bir deneyim, doğal gerçek sanacak. İşte öğrenemeyeceğiniz şey, kendi isteğinizle inandığınız, artık soru sormayı bıraktığınız şeydir. Eğer siz isteyerek bir şeye inandıysanız, ona aykırı olanı öğrenemezsiniz. Yani birisi ya da birileri sizin bir şekilde bir şeye inanmanızı sağlayacak harika bir mizansen kurduysa ve siz de inandıysanız artık öğrenme bitmiştir. Tıpkı ölüm gibi, ölünce de öğrenemiyorsunuz, inanınca da. Bu komploları kuran sistemler öylesine muhteşemler ki (sanırım bu sistemlerin muhteşemliği, çok merkezli olmasından ve herkes tarafından desteklenmesinden geliyor), inanma ve inandırma işi de öğrenme yoluyla gerçekleşiyor. Annemizin bir şeyler anlatması, okula gitmek, bir kitap okumak, bir konferans dinlemek, gazete okumak ya da bir arkadaşla konuşmak bir öğrenme aracı olarak algılanabilir ve tahmin edilmez bir inanmayla (öğrenme engelleyiciyle) sonuçlanabilir. İnanç, geniş zamanlı başı sonu olmayan ve sonraki öğrenme deneyimlerini reddeden bir olgudur. Sorgulamayı bırakarak inanıyorsanız, ölüsünüzdür. Bilmiyorum siz bu mektubu okurken nelere inanıyorsunuz ne kadar ölüsünüz ama canlı olan bir yerleriniz kaldıysa sizle paylaşmak istediğim bazı şeyler var:

1. Mahkum (mahukum), hüküm giyendir. Hüküm, eski dilde yargı demektir. Tıpkı önyargıda kelimesinde olduğu gibi. Hüküm giyen, geçmişte başkasının hakimin ya da hakim olanların verdiği, oluşturduğu yargıları giyendir.

2. İnsan doğduğu anda, kültürün içine doğar. Kültür, bizden önceki nesiller tarafından üretilmiş hükümlerden oluşur. Yasalar, kurallar, gelenekler ve bilim şu ya da bu şekilde hükümlerden oluşur. Biz de doğar doğmaz, bu hükümlerin içinde kalırız. Hükümler tıpkı elbise gibi bizi içine alır, tıpkı hüküm giyenler gibi... Binlerce hüküm sayesinde oluşturulmuş biberon, televizyon, okul, şirket gibi icatlar ya da bizden önce veya bizim dışımızda geliştirilmiş yargılar, bizi kendilerine mahkum ederler.

Örneğin; üniversiteye gidecekseniz ister biyoloji okuyun, ister edebiyat, ister elektronik klasik olarak üniversite eğitimi 4 senedir. Niye diye bile sormak aklımıza gelmez. Türkiye’deki okullarda yangın kovası sayısı altıdır, çünkü yangın kelimesinin harfleri kovalara yazılır. İngiltere’deki okullarda yangın kovası sayısı dört tanedir. Çünkü İngilizce yangın kelimesi “fire” dört harflidir. Çevremiz öylesine hükümlerle kaplı ki, onlar akvaryumun suyu, biz de balık gibiyiz. Akvaryumdaki balık gibi, su hakkında düşünemeyiz, onu fark etmeyiz bile. Bir anlamda doğan herkes hüküm giyer ve kaçınılmaz bir şekilde daha önceki nesillerin yarattığı kültürel hapse mahkum olur.

3. İş yaşamında ya da günlük yaşamda yenilik, dışarı çıkmakla olur. Örneğin; “yeni bir ürün çıktı” ya da “yeni bir fikir çıktı” deriz. Demek ki, ürünler ve fikirler bile içeride... Biliyorsunuz, eşiniz dostunuz hapisteyse, hapis sözünü kullanmak istemez, “içeride” deriz...

Bu mektubu okuyan siz... Pardon siz de müebbet hapis misiniz, yoksa çıkacak mısınız?

Melih Arat
meliharat@hotmail.com

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)