Eksik İsdihdam Sorunu
Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde eksik istihdam, istihdam sorunlarının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bunun yanında tam istihdam düzeyine yaklaşmış olan, gelişmiş ülkeler için de önceleri marjinal olan ve çok az ilgi çeken eksik istihdam, son yıllarda yaygın bir sorun haline gelmeye başlamıştır. Çalışma İstatistikleri Bürosu (BLS) verilerine göre, ABD’de işsizlik oranının % 4’ün altında olmasına rağmen, işverenlerin yeni işçi bulmakta hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadıkları görülmüştür. Örneğin bir araştırmaya göre; işsizlik oranının % 1.5 olduğu Fairfax ve Madison kentlerinde şirketler tarafından ilan edilen her bir iş pozisyonu için ortalama 10 kişinin başvurduğu ve bunlardan sadece birkaçının işsiz olduğu ortaya çıkmıştır. Bu nasıl olabilir? Bunun cevabı gayet basittir: Eksik İstihdam. Nitekim yapılan hesaplamalar ABD’de istihdam edilen işgücünün en az % 10’unun çalıştığı işini değiştirmeye istekli olduğunu ortaya koymuştur (Schriner, 1998: 20).
II EKSİK İSTİHDAMIN TANIMLANMASI VE ÖLÇÜMÜ
Ekonomik olarak aktif nüfus, istihdamdakiler ve işsizler olarak iki gruba ayırılır. Ancak, bu basit bölünme insan kaynağının ya da istihdamın eksik kullanılmasının bir göstergesi olarak yetersizdir. Bu iki kategori arasında üçüncü bir kategori daha vardır ki bu da eksik istihdamdır. Eksik istihdam, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, geçmişten bugüne, hayatın bir gerçeği olmuştur (Bolle, 1999: 70).
Eksik istihdam tanımlanırken, genellikle “düşük”, “daha az”, “yetersiz” gibi kavramlar kullanılarak, istihdamın düşük nitelikli bir türü biçiminde ifade edilir. Bu tanımlamalar yapılırken eğitim, çalışma alanı, ücretler ve işin devamlılığı gibi kriterlerden hareket edilir. Bazı iktisatçılar eksik istihdamı tanımlarken temelde ücretleri baz olarak alırlar. Örneğin; Zvonkovic eksik istihdam tanımında, “son gelirin bir önceki işten elde edilen gelirden en az % 20 daha az olması” gerektiğini söyler. Depresyon döneminde eksik istihdam konusundaki çalışmalarıyla bilinen Elder’de, gelir kaybının eksik istihdamın tanımındaki en önemli unsur olduğunu ifade etmektedir (Feldman, 1996: 3).
Bazı iktisatçılar ise, eksik istihdamı düzensiz istihdama veya istihdam ile eğitim arasındaki uyumsuzluğa dayandırırlar. Livingstone’a göre, eksik istihdam kişinin yaptığı işle sahip olduğu eğitim arasındaki uyumsuzluğun bir sonucudur. Livingstone, ABD ve Kanada üzerinde yaptığı araştırmasında bunu “eğitim iş boşluğu” (education job gap) olarak adlandırmış ve bazı ampirik verilere dayandırmıştır. Livingstone’a göre bu boşluk, işle ilgili bilgi ve bu bilgiyi kullanma fırsatları arasındaki uyumsuzluktan doğmaktadır. Çalışanların çoğu, sürekli olarak işleriyle ilgili daha çok şey öğrenirler. Ancak öğrendiklerinin çoğunu da, çalıştıkları işte kullanma fırsatını bulamazlar. 1960’dan beri ABD ve Kanada’da işgücünün niteliği, işlerin niteliğinden daha hızlı artmıştır. Livingstone ABD ve Kanada’da işgücünün yaklaşık olarak % 20’sinin bu anlamda eksik istihdamda olduğunu hesaplamış ve son 20 yıldır da bunun sürekli bir artış içinde olduğunu ortaya koymuştur (Livingstone, 1998: 5).
Huijgen ise işlerin gerektirdiği nitelik düzeyleriyle, eğitim düzeylerini karşılaştırmak suretiyle bir eksik istihdam modeli kurmuştur. Bu modelde, niteliksiz işlerden üst düzeyde nitelik isteyen akademik düzeyli işlere kadar, toplam yedi nitelik düzeyi belirlenmiştir. Bunun yanında beş tane de eğitim düzeyi tespit edilmiştir.
Huijgen’in tanımına göre, yukarıdaki tablo içindeki karelerin üstündeki işçiler eksik istihdamdadır. Bu kategori içinde de bir ayırım yapılmış, birinci derecede eksik istihdamda olanlar 1 kodu ile, ikinci ve daha ileri düzeyde eksik istihdamda olanlar da 2 kodu ile tanımlanmıştır. Tabloda karelerin içinde yer alan 0 kodlu işçiler ise, işleriyle uyum sağlamış yani, eksik istihdamda olmayan işçilerdir. Benzer şekilde, karelerin altında yer alan 1 ve 2 kodu ile temsil edilen işçiler ise aşırı istihdamdadırlar (overemployment). Bu işçiler sahip oldukları eğitim düzeyinin üzerinde nitelik gerektiren işlerde çalışanlardır. Bunlar arasında da yine iki düzey belirlenmiştir (Batenburg, 1999: 10).
Bütün bu tanımlamaların ışığında eksik istihdamın boyutları şu şekilde belirlenebilir:
1 Kişi, işin gerektirdiğinden daha fazla formal eğitime sahiptir.
2 Kişi, formal eğitimi dışındaki bir alanda gönülsüz olarak çalışmaktadır.
3 Kişi, işin gerektirdiğinden daha fazla iş deneyimine ve niteliğe sahiptir.
4 Kişi, gönülsüz olarak yarı zamanlı, geçici veya kesintili istihdamdadır.
5 Kişi, bir önceki işinden % 20 veya daha az kazanmaktadır (Çalışma hayatına yeni girenler için aynı mesleki nitelikteki kişilerden % 20 az kazanması koşulu aranır.) (Feldman, 1996: 5).
Bütün bu boyutlarına bakıldığında, eksik istihdamın hem objektif hem de sübjektif olarak belirlendiği söylenebilir. Eksik istihdamın bazı boyutları, ücretler veya formal eğitimin işin gereklerine uygun olup olmaması gibi, objektif olarak ortaya konulabilirken, diğer taraftan kişilerin formal eğitimleri dışında ya da bazı geçici işlerde gönülsüz olarak çalışıp çalışmadıkları gibi boyutları ise, sübjektif değerlendirmeleri içermektedir. Dolayısıyla, eksik istihdamın hem objektif kriterler ve hem de sübjektif yorumlar tarafından belirlendiği söylenebilir (Feldman, 1996:7).
Eksik istihdamın istatistiksel olarak tanımlanması ve ölçülmesi konusu, ilk olarak 1925 yılında yapılan II. Uluslararası Çalışma İstatistikçileri Konferansı’nda (ICLS) ele alınmıştır. Aynı konu ICLS’nin 1947, 1954, 1957, 1965, 1982 ve nihayet 1998 yılında yapılan toplantılarında da tartışılmıştır (ILO, 1998b: 21). 1925’den 1998’e kadar geçen süreçte eksik istihdamın tanımlanmasının ve ölçümünün sürekli olarak gözden geçirilmesinin iki temel nedeni bulunmaktadır. Bu nedenlerden ilki politik, diğeri ise metodolojiktir. Sanayileşmiş ülkeler tam istihdam düzeyine yaklaştıkça, eksik istihdam bu ülkeler açısından marjinal ve çok az ilgi çeken bir konu haline gelmiştir. Ancak son yıllarda bu durum değişmeye başlamıştır. İşsizlikle mücadele politikaları kapsamında, gönülsüz yarı zamanlı çalışma ile geçici ve kısa süreli işler artmıştır. Bunun sonucunda da yoksulluk sınırının altında ve çalışanların niteliklerini referans almayan yetersiz ücret ödemeleri artmaya başlamıştır. Bu işçiler resmi olarak işsiz görünmemekle birlikte, yetersiz istihdam durumundadırlar. İkinci neden ise, net bir eksik istihdam tanımının oluşturulmasındaki güçlüktür ki, bu daha çok ölçmede kullanılan veri toplama metodlarından kaynaklanmaktadır (Bolle, 1999: 71).
ICLS’nin 1982 yılında yapılan 13. toplantısında eksik istihdam, görülebilir ve görülemeyen eksik istihdam olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Görülebilir eksik istihdam (visible underemployment); temelde istatistiksel bir kavram olup, doğrudan iş miktarındaki bir yetersizliği ifade eden işgücü istatistikleriyle ölçülebilir. Görülemeyen eksik istihdam (unvisible underemployment) ise; işgücü kaynağının yanlış kullanımını veya işgücü ve diğer üretim faktörleri arasında temel bir dengesizliği yansıtan analitik bir kavramdır. Temel belirtileri ise; düşük gelir, düşük verimlilik ve işgücünün sahip olduğu niteliklerden yeterince yararlanamama olabilir. Görülemeyen eksik istihdamın ölçülmesi konusundaki analitik çalışmalar; gelir, verimlilik ve nitelik düzeylerini içeren geniş bir veri analizi gerektirir. Bu nedenle, eksik istihdamın istatistiksel olarak ölçülmesi, genellikle görülebilir eksik istihdamla sınırlıdır (ILO, 1988: 52).
ICLS’nin 1998 yılında yapılan 16. toplantısında, eksik istihdamın tanımı ve ölçülmesi yeniden gözden geçirilmiş ve bu konuda önemli bir adım atılmıştır. Buna göre eksik istihdam, zamana dayalı eksik istihdam (time related underemployment) ve yetersiz istihdam (inadequate employment) olarak ikiye ayrılmıştır.
Zamana dayalı eksik istihdam; çalışma süresinin yetersizliği nedeniyle ilave bir iş arayan ve bu işte çalışmaya müsait olanların durumunu ifade eder. Zamana dayalı eksik istihdamı tanımlamak için bu durumun referans döneminde şu üç kritere de uyması gerekir:
a) İlave çalışmaya istekli olma,
b) İlave çalışmaya müsait olma,
c) Normal çalışma süresinden az çalışma.
Yetersiz istihdam kavramı; görülemeyen eksik istihdamdan daha geniş bir alanı içine alır. Tanımı görülemeyen eksik istihdama göre hem daha objektif hem de daha pratiktir. Yetersiz istihdam şu üç durumda sözkonusu olmaktadır;
a) Niteliğe dayalı eksik istihdam durumu (skill related inadequate employment): İşçinin sahip olduğu niteliğin, işin gerektirdiğinden çok daha fazla olmasıdır. Yani, işçinin kapasitesini tam olarak kullanamaması durumudur.
b) Gelire dayalı eksik istihdam durumu (income related inadequate employment): Normal çalışma süresinin altında çalışmamakla birlikte, elde edilen gelirin çok düşük olması durumudur. Bu duruma daha çok gelişmekte olan ülkelerde kendi hesabına ve informal ekonomik faaliyetlerde çalışanlar arasında yoğun olarak rastlanmaktadır (Bolle, 1999: 74).
c) Aşırı çalışmaya dayalı yetersiz istihdam (inadequate employment related to excessive hours): Aşırı istihdam olarak da isimlendirilebilecek bu durumda kişilerin gelirlerinin azalmasına rağmen, referans dönemindekinden daha az sürelerle çalışmak istemeleri sözkonusu olmaktadır (ILO, 1998a: 52).
Yetersiz istihdam, her ülkenin içinde bulunduğu duruma göre birçok farklı sebebi içerebilir. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir: Mesleki niteliklerin yetersiz ve yanlış kullanılması, mevcut işlerdeki gelirin yetersizliği, aşırı çalışma süreleri, işin yapılmasında gerekli olan alet, ekipman ve eğitimin yetersizliği, sosyal hizmetlerin yetersizliği (ILO, 1998a: 51).
16. ICLS toplantısında da ifade edildiği gibi, gerçekte eksik istihdamı ölçmenin temel amacı, “istihdam sorununu daha iyi analiz ederek, kısa ve uzun dönem politikaların değerlendirilmesine ve oluşturulmasına, verimli ve özgürce seçilen istihdamı arttırmaya yönelik önlemlere yardımcı olmaktır” (ILO, 1998a: 49).
III EKSİK İSTİHDAMDAKİLERİN ÖZELLİKLERİ
Bir ülkenin genel ekonomik durumu ile eksik istihdam düzeyi arasında doğrudan bir ilişki sözkonusudur. Özellikle durgunluk ve ekonomik kriz dönemlerinde eksik istihdamın artması beklenir. Yine, bir ülkedeki uzun dönem işsizlik oranı ile eksik istihdam oranı arasında doğru orantılı bir ilişki kurulabilir. Yani kişilerin işsiz kalma süreleri uzadıkça, eksik istihdama kayma olasılıkları da aynı oranda artacaktır. Çünkü işsiz kalma süresi uzayan birey, finansal kaynaklarını ve aynı zamanda da iş bulma ümidini yavaş yavaş tüketecek ve bunun sonucunda da kendisi için tatmin edici bir işten daha düşük nitelikteki bir işi kabul etmek zorunda kalabilecektir. Burada işsiz kalan bireyin sahip olduğu mali kaynaklar önem kazanmaktadır. Özellikle kişinin işsizlik ödeneği alıp almaması, alıyorsa bunun miktarı ve süresi, onun eksik istihdama kayma olasılığını belirleyen değişkenler olarak görülebilir.
Kadın çalışanlar arasındaki eksik istihdamın, erkeklere göre daha yüksek olduğu söylenebilir. Bunun çeşitli nedenleri vardır: Kadınlar, erkeklere oranla ekonomik ve toplumsal bazı sebeplerle düşük ücret düzeylerinde çalışmaya daha meyillidirler. Yine birçok araştırma göstermiştir ki, kadınlar çoğu zaman, annelik ve profesyonel kariyer arasında bir tercih yapmak zorunda olduklarından, yüksek nitelikli işleri başarmada daha az hırslı davranırlar. Bu nedenledir ki kadınlar iş piyasasına girişte, erkeklerle karşılaştırıldığında, eğitim düzeylerinin altındaki işleri daha kolay kabul ederler (Batenburg, 1999: 13). Ayrıca kadınlar geleneksel olarak erkeklerin baskın olduğu mesleklerde, onlarla rekabet etmek zorunda oldukları için eksik istihdamdan daha fazla etkilenirler. Avrupa ülkelerinin çoğunda, kadınlara çalışma hayatında fırsat eşitliği sağlamaya yönelik uygulanan birçok politikaya rağmen düşük ücretli, yarı zamanlı ve geçici işlerde çalışan kadınların hala daha fazla olduğu görülmektedir (Ruiz Quintanilla, 1996: 426).
Eksik istihdamdakilere yaş grupları itibariyle bakıldığında, gençlerin ağırlıkta olduğu görülebilir. Gençler genellikle, hayatlarının ileriki dönemlerinde iş düzeylerinin yükseleceği beklentisiyle, eğitimlerinin altındaki işlerde çalışma hayatına başlarlar. Birçok çalışmada “bekleme odası etkisi” (wai ting room effect) olarak adlandırılan bu etkiye göre, gençler arasındaki eksik istihdamın yüksek olmasının iki sebebi vardır: Birincisi; gençler eğitim sisteminde daha uzun kalmaları nedeniyle iş piyasasına girişlerini geciktirirler.
İkinci olarak da; işverenler tecrübe eksikliklerini telafi edici olarak, eğitim düzeyleri işin niteliğinden daha yüksek olan gençleri seçebilirler (Batenburg, 1999: 15). Ancak, yaş ile eksik istihdam arasındaki ilişkinin biraz karmaşık olduğunu da kabul etmek gerekir. Örneğin; kıdemleri dolayısıyla kendilerinden daha genç olan meslektaşlarına göre, daha yaşlı işçilerin eksik istihdamdan daha az etkilendiği ileri sürülse de, aynı işçilerin işten çıkarılmaları durumunda, gençlere göre yeni bir iş bulabilmeleri, yaşları nedeniyle daha güç olabilir (Feldman, 1999: 12).
Eğitim ile eksik istihdam arasında da negatif bir ilişkinin bulunduğu söylenebilir. Yani eğitim düzeyi daha yüksek olan işçiler, işsizlik ve eksik istihdam konusunda göreli bir avantaja sahiptirler. Ancak, eğitim düzeyi yüksek olanların eksik istihdamı durumundaki gelir kayıpları ise daha büyük olacaktır (Feldman, 1999: 12).
Eksik istihdamla iş tatmini, bağlılık ve motivasyon gibi iş tutumları ile; hayattan zevk alma, iyimserlik ve kendine güven duyma gibi psikolojik mutluluklar arasında da negatif bir ilişki vardır.
Tablo 3: Eksik İstihdamın Öncesi ve Sonrası
Kaynak: Feldman, 1999: 9.
IV TÜRKİYE’DE EKSİK İSTİHDAM VE ÖZELLİKLERİ
Tarımsal istihdamın toplam istihdamın neredeyse yarısına ulaştığı ülkemizde, istihdam sorunları kuşkusuz ekonomik sorunların başında gelmektedir. İstihdam sorunu diyoruz, çünkü artık ülkemizde işsizlik önemli bir sorun olmakla birlikte, bu alandaki yegane sorun değildir. Artık Türkiye’de işsizlik ve eksik istihdamı da içine alan geniş bir istihdam sorunu yaşanmaktadır.
Eksik istihdamın ülkemiz için önemli bir sorun olduğunu belirtmekle beraber, boyutlarının tam olarak bilinemediğini de ifade etmek gerekir. Çünkü eksik istihdamın ölçülmesi, işsizliğin ölçülmesinden daha zor bir iştir. Bu sebeple, hiçbir ülkede eksik istihdamın tam olarak ölçüldüğü söylenemez. Bu durum şüphesiz ülkemiz için de böyledir. DİE tarafından istihdam ve işsizlik konusunda, ILO tanım ve standartlarına uygun olarak 1988’den beri yılda iki kez gerçekleştirilen Hanehalkı İşgücü Anketleri, bu alanda ülkemizdeki en önemli kaynak olmakla beraber, bunlara da her zaman ihtiyatla bakılmış ve bu anket sonuçlarının varolan durumu yansıtmadığı ileri sürülmüştür.
Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından yapılan Hanehalkı İşgücü Anketi eksik istihdamı iki ayrı grupta ölçmeye çalışmaktadır:
a) Görülebilir eksik istihdam: Referans döneminde genel ekonomik koşullar* (*Genel ekonomik koşullar; i) Teknik veya ekonomik nedenlerle geçici iş yavaşlatılması veya durdurulması, ii) İş olmaması, iii) Tam gün iş bulunamaması, iv) İşin son hafta içinde başlaması ve/veya bitmesidir.) nedeniyle 40 saatten daha az süre çalışıp, mevcut işinde ya da ikinci bir işte daha fazla süre çalışmaya müsait olan kişilerdir.
b) Diğer: Görülebilir eksik istihdam dışında kalanlardan mevcut işinde elde ettiği gelirin azlığı ya da kendi mesleğinde istihdam edilmediği gibi nedenlerle mevcut işini değiştirmek istediğini ya da ikinci bir iş aradığını bildiren kişilerdir.
1991 ve 1994 ekonomik kriz yılları ve onların hemen sonrasındaki dalgalanmaları bir kenara bırakırsak, eksik istihdam oranlarının zaman serisi içindeki davranışlarının değişmediğini söyleyebiliriz. 1991, 1994 ve hemen sonrasında eksik istihdam oranlarının arttığını ve daha sonra ortalama trende uyduğunu görmekteyiz (Gürsel, 1999: 70).
Türkiye’de eğitim düzeyi ile eksik istihdam arasındaki ilişkiye bakıldığında şu sonuçlara ulaşabiliriz: Eksik istihdamdakilerin yaklaşık üçte ikisini, ilkokul ve daha düşük eğitim düzeyinde bulunanlar oluşturmaktadır. Üniversite mezunları arasındaki eksik istihdamın oranı göreli olarak düşük görünmekle birlikte, yıllar itibariyle bir artış trendi içinde olduğu söylenebilir. Ülkemizde eğitim istihdam ilişkisinin sağlıklı bir şekilde kurulamaması, mesleki eğitim ve mesleğe yöneltme programlarının yetersizliği, özellikle son yıllarda eğitimli gençler (lise ve üstü eğitime sahip) arasında eksik istihdamın hızla artmasına sebep olmaktadır. Eğitimli gençler arasında 1988’de % 5.4 olan eksik istihdam oranı, 1999’da % 9.6’ya yani yaklaşık iki katına yükselmiştir.
Eksik istihdamdakilere meslek grupları itibariyle baktığımızda, iki meslek grubunun tarımcı, hayvancı, ormancı gibi ve tarım dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar ile ulaştırma makineleri kullananlar oransal olarak, toplam eksik istihdamın yaklaşık % 75’ini oluşturduklarını görmekteyiz. Bu meslek gruplarından sonra, ticaret ve satış personeli ile hizmet işlerinde çalışanların da, eksik istihdamdakiler içerisinde dikkate değer bir yere sahip oldukları görülmektedir.
Eksik istihdamdakilerin yaş gruplarına baktığımızda gençlerin bu sorundan en fazla etkilenen yaş grubu olduğunu söylemek mümkündür. Eksik istihdamdakilerin üçte ikisi 35 yaşın altındadır.
Yukarıdaki veriler çerçevesinde, Türkiye ile diğer ülkeler arasında eksik istihdam açısından karşılaştırmalı bir analiz yapmak oldukça zordur. Bunun için iki neden ileri sürülebilir: Birincisi; tarımsal istihdamın toplam istihdam içindeki payının % 5’ler düzeyinde olduğu gelişmiş ülkelerle, istihdamın sektörel dağılımında % 45’lik dilimi tarım sektörünün oluşturduğu ülkemizi karşılaştırmak oldukça yanıltıcı sonuçlar verebilir. İkincisi ise; ülkemizde işsizlik sigortası uygulamasının henüz başlamamış olmasıdır. Çünkü işsizlik sigortasının henüz uygulanmaya başlamadığı ülkemizde, işsiz kalmanın maliyeti (fırsat maliyeti) çok yüksek değerde olduğu için, kişiler işin niteliğine ve ödemelere bakmaksızın emek arz etmek zorunda kalabilir. Buna karşın gelişmiş ülkelerde, işsizlik sigortasının olması (geçici veya kalıcı) kişiye en azından ekonomik açıdan bir yeterlilik sağlayabilmektedir. İşte bu nedenledir ki kişi, yine yeteneklerini, iş tecrübelerini ve eğitimini kullanabileceği işi araması için yeterli bir zaman aralığı bulabilmektedir (Gürsel, 1999: 69). Bu konuda bir diğer zorluk da eksik istihdamın türünden kaynaklanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde görülebilir eksik istihdam kategorisi hemen hemen hiç yoktur. Bu nedenle de istatistiklere konu olmamaktadır. Diğer eksik istihdam kategorisinin ölçümünün ise ne derece sağlıklı olduğu oldukça şüpheli görülmektedir. Bu açıdan uluslararası bir karşılaştırma yapılması pek anlamlı olmayacaktır. Belki de bu konuda, gönülsüz yarı zamanlı çalışanlar esas alınarak bir karşılaştırma yapılabilir.
V ÖZET VE SONUÇ
Eksik istihdam, birçok boyutu içermesi nedeniyle, hem tanımlanması hem de ölçülmesi güç bir kavramdır. Literatürde eksik istihdamın farklı boyutlarını öne çıkaran, sayıları az da olsa çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Bunlardan kimi ücretleri öne çıkartırken, kimisi de eğitim ya da işin devamlılığı üzerinde durmaktadır. Eksik istihdamın istatistiksel olarak tanımlanması ve ölçülmesi konusu son olarak, 1998 yılında yapılan 16. Çalışma İstatistikçileri Konferansı’nda yeniden gözden geçirilmiş ve görülebilir eksik istihdam yerine, zamana dayalı eksik istihdam, görülemeyen eksik istihdam yerine de, yetersiz istihdam kavramının kullanılmasına karar verilmiştir.
Türkiye’de istihdam sorunları içinde, eksik istihdamın önemli bir yeri bulunmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün Hanehalkı İşgücü Anketi tarafından ölçülmesine rağmen, eksik istihdamın ülkemizdeki gerçek boyutlarının ortaya konduğunu söylemek güçtür.
Ülkemizde eksik istihdam sorununun çözümü doğrultusunda şu saptamaları yapmak mümkün olabilir: Tarımın istihdamdaki ağırlığı bu seviyede kaldıkça, eksik istihdamın ortadan kalkmasını ya da düşürülmesini beklemek pek gerçekçi olmayacaktır. Ancak, tarımsal istihdam düşürülürken, bunun şehirlerdeki informal istihdamı arttırmayacak bir şekilde gerçekleşmesi için gerekli tedbirleri de alma zorunluluğu bulunmaktadır.
Eğitim istihdam ilişkisi daha iyi kurulmalıdır. 1999 HİA sonuçlarına bakıldığında şu görülmektedir: Eğitimli gençler arasında işsizlik çok az da olsa azalırken, yine aynı grup içinde yer alanlar arasındaki eksik istihdam oranı artmaktadır. Bunun anlamı şudur: İşsiz kalan eğitimli gençler, kendileri istemeseler de bir gelir elde edebilmek için meslekleri dışındaki alanlarda çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Bir ziraat mühendisi ya da bir işletme mezununun ilkokul öğretmenliği yapması gibi.
İş piyasasındaki bilgi kanalları daha etkin yapılandırılmalı ve bu alandaki kurumsal yapı yeniden düzenlenmelidir. Yerel ve internet ağı ile ulusal düzeyde kolayca ulaşılabilen bir iş piyasası enformasyon sistemi kurulmalıdır.
Yard. Doç. Dr. Naci Gündoğan
Anadolu Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi
KAYNAKÇA
*BATENBURG B. M. WITTE (1999), “Under employment in The Netherlands: How The Dutch ‘poldermodel’ Failed to Close The Education Jobs Gab”, WebeEc Working Papers.
*BOLLE P. (1999), “Innovations in Labour Statistics”, International Labour Review, Vol. 138, no.1.
*DİE, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları.
*FELDMAN D. C. (1996), “The Nature, Antecedents and Consequences of Underemployment”, Journal of Management, Fall 1996, Vol. 22, No. 3.
*GÜRSEL S. V. ULUSOY (1999), Türkiye’de İşsizlik ve İstihdam, İstanbul.
*ILO (1988), Current International Recommendations on Labour Statistics, Geneva.
*ILO (1998a), Report of Sixteenth International Conference of Labour Statisticians, Governing Body, Geneva.
*ILO (1998b), Sixteenth International Conference of Labour Statisticians Final Report, Geneva.
*ILO (1998c), “The Measurement of Underemployment”, Sixteenth International Conference of Labour Statisticians Report I, Geneva
*LIVINGSTONE D. W. (1998), The Education Jobs Gab: Underemployment or Economic Democracy, Westview Press.
*RUIZ QUİNTANILLA A. R. CLAES (1996), “Determinants of Underemployment of Young Adults: A Multi Country Study”, Industrial and Labour Relations Review, Vol. 49, No. 3.
*SCHRINER J. (1998), “A Solution to Your Worker Shortage”, Economic Development, December 7.
*WIEBE F. (1996), “Income Insecurity and Underemployment in the Indonesian Informal Sector”, Indonesian Workers in the 21st Century, Jakarta.