Lowe Adam
1954 Ankara doğumlu Nesteren Davutoğlu, Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. 1974 – 1982 yılları arasında TRT Ankara Televizyonu’nda Program Yapımcısı olarak çalıştıktan sonra 1982 – 1992 yılları arasında Ajans Ada’da Müşteri İlişkilerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı, 1992 – 1995 yılları arasında Bank Ekspres ve Finans Bank’ta Kurumsal Kalite ve İletişim Bölümleri’nden kurulmasından sorumlu Genel Müdür Yardımıcısı görevlerinde bulunan Davutoğlu, 1995 yılından itibaren Lowe Adam Ajans Başkanı olarak görev yapıyor.
Televizyondaki program yapımcılığı görevinden reklamcılığa geçişiniz nasıl oldu?
TRT’deki çalışmalarım, eğitimimin devamı gibiydi. Çünkü araştırma, montaj ve program yapımcılığı yayıncılıkta çok şey öğrenmemi sağlamıştı. TRT’de çalışırken arkadaşım Ersin Salman’dan reklamcı olmam için bir teklif geldiğinde, iletişim sektörü olması nedeniyle yakınlık gördüm, heyecanla kabul ettim. Ajans Ada’da Müşteri Temsilcisi olarak çalışmaya başladım. Her müşteri ayrı bir dünya olduğu için, herbirinin sektörüyle ilgili bilgi sahibi oluyorsunuz. Müşterilerimizin hepsinden bize bir tortu kalıyor... Uzun süre reklamcılıktan sonra hem çok sevdiğim hem de çok sık tartıştığım müşterim İbrahim Betil bana bir öneri getirdi. Bankacılığa finans yanıyla değil de, başka bir gözle bakmamı istiyordu. “Burada para değil, servis, ilişki satıyoruz. Müşterinin avukatı olarak aramızda yer al ve hayata bu gözle bak” dedi. Betil’in bu çok çekici teklifini kabul ettim. Ve beni Amerika’ya yaklaşık yirmi bankada insan kaynakları ve reklam bölümlerinin tecrübelerini paylaşabileceğim bir bilgi arttırma turuna gönderdi. Ben yapı olarak kendimi insan kaynakları çalışmalarına çok yakın görüyorum. Fakat uzmanlık alanım iletişim. Kazandığım bu tecrübe ile iki konunun birleşmesi çok faydalı oldu. Bu bilgiler doğrultusunda Bank Ekspres’te Toplam Kalite Yönetimi ve iletişim bölümlerinin kurulması çalışmalarını gerçekleştirdim. Bank Ekspres’ten sonra Finans Bank’ta bireysel bankacılığın kurulması aşamasında yapılanma, insan kaynakları, eğitim, reklam ve halkla ilişkiler çalışmalarında bulundum. Toplam Kalite Yönetimini Finans Bank’ta kurmak ve bunu da daha çok bireysel bankacılığın yeniden yapılandığı bir dönemle örtüşmesini gerçekleştirmek çok keyifliydi. Bir yıl süren bu projeye şimdi baktığımda, projenin gerçek sahiplerinin sistemi bugün başarıyla sürdürdüklerini görüyorum. Banka şubelerinde sadece mimarisiyle değil, içindeki insanla, davranış biçimiyle verilen servise yuva olan mekanlar yaratmış olduk. Mimarisinden tutun iletişim panolarındaki afişlere ya da bir müşteri temsilcisinin karşılayışına kadar, oturttuğumuz sistem devam ediyor.
Lowe Adam’dan kısaca bahseder misiniz? Ajansın çalışmalarıyla ilgili hedeflerinizi öğrenebilir miyiz?
Ajans Ada adıyla kurulan Lowe Adam “Bu sektörde yirmi bir yıldır varız” diyecek bir kurumsal geçmişe dayanıyor. Doğumu Manajans olan ajansın iki ortağı Ersin Salman ve Nazar Büyüm yollarını çok kısa bir süre ayırmışlar. Merkez Ajans ve Ajans Ada olarak aynı dönemde sektörde çalışmalarını yürütmüşler. İkisi de sektörde etik, çalışılması zevkli ve doğru işler yapan okullar olarak tanınıyor. 1990’lı yıllarda uluslararası ajansların Türkiye’de partner arayışı içinde olduğu dönemde bu iki ortak olmak için yollarını birleştirip Adam Tanıtım adını alıyor. Adam, 1993’de Lowe ile birleşerek Lowe Adam adı altında faaliyetlerini sürdürmeye başlıyor. Londra kaynaklı Lowe’un ilk önce Avrupa’da yapılandığını, daha sonra Amerika’da ve gelişen pazarlarda ortaklıklar oluşturduğunu görüyoruz. Lowe Adam kurulduğu günden beri ciro sıralamasında Türkiye’deki ilk on ajansın arasında yer alıyor. Ben Lowe Adam’ı yaratıcı ve düzgün işler yapma iddiasında ilk üçün içinde görüyorum. Ortağımızın hedefi de, şablon işler yapan büyük network olmaktansa, dünyadaki ödüllerin en büyük yüzdesini alan yaratıcı ajans ününü korumak. Yetmiş kişilik ekibimizle işbirliğimizi pekiştirmek, karlılığımızı belli ölçüde tutmak ve yaptığımız işlerle gurur duymayı sürdürmeyi hedefliyoruz. Birlikte çalıştığımız müşterilerimize en iyi şekilde hizmet vermeye devam etmenin yanısıra, 1998 yılında portföyümüze etik değerleri, kültürü bize uygun olan yeni müşteriler katmak istiyoruz.
Lowe Adam’ın yönetim felsefesini özetler misiniz?
Çalışanlarımızın “İyi ki burada çalışıyorum”diyecekleri bir kurum olmayı çok önemsiyoruz. Kişisel mutluluklar işimizdeki performansı artırıyor.
Müşterilerimizin ise Ajansımızı kendilerinin iletişim ortağı olarak görmelerini istiyoruz. “Bu ajans dürüsttür, yaratıcıdır” şeklinde düşünmelerini sağlamaya dikkat ediyoruz. Özetle, yönetim felsefemizin temelinde çalışanların mutlu olduğu, müşterileri tarafından saygı ve sevgiyle anılan, yaratıcılığı ile vitrine çıkan bir ajans olmak yer alıyor.
Gerçekleştirdiğiniz kampanyalarla ilgili özellikle vurgulamak istediğiniz noktalar var mı?
Bütün müşterilerimiz bizim için çok önemli. Hepsine en yaratıcı ve yararlı çözümleri sunmayı amaçlıyoruz. Sektöre iyi örnek olabilir düşüncesiyle yirmi bir yıldır beraber çalıştığımız Efes Pilsen’i anmak istiyorum. Çok uzun döneme yayılmış beraberliğimizde, iyi ve kötü günleri birlikte yaşadık. Efes Pilsen ile “Bira bu kapağın altındadır” sloganıyla yıllar içinde %30’luk pazar paylarından %70’i aşan pazar paylarına birlikte geldik. Bu, kuruluşun uzun vadeli sağlam bakışının reklam stratejileriyle desteklenmesiyle oluşan bir başarıdır. Bizim sosyal kampanyalarla bir kader birliğimiz var. Belki de sektörde diğer bazı ajanslara göre birey olarak daha fazla sosyal sorumluluk taşıyan bir grubuz. Yaşadığımız toplumdan kendimizi hiç soyutlamıyoruz. Bazı müşterilerimizle hem kar, hem uzun vadeli ilişki için, bazı müşterilerle de hiç kazanç sağlamadan çalışıyoruz. Örneğin; Tema Vakfı’nın yılın belli zamanlarında ücretsiz çalışmalar yapıyoruz. Bir de son dönemde hayata geçen bir kampanyadan söz etmek istiyorum. Medyanın ortak ajansı olarak, Susurluk sonrası demokrasinin mekanizmalarını tanımlayan, toplumsal rollerimizi sorgulayan bir kampanya ve daha sonra da Haber = Hayat kampanyasını gerçekleştirme sorumluluğunu üstlendik.
Bunlar demokrasiye inanan bireyler olarak yeteneklerimizi, bilgilerimizi, müşteriden aldığımız brifingle birleştirip topluma belli bir ivme kazandırma isteğiyle yapılmış işlerdir.
Kendinizi bir yönetici olarak nasıl tanımlıyorsunuz?
Herşeyin insana bağlı olduğuna, insanın sistemi koruma ve geliştirme gücü olduğuna inanıyorum. Yetenekleriyle, duygularıyla insan en önemli faktör. Takım çalışmasında insanların birbiriyle bilgi alışverişlerine ve etkileşimlerine önem veriyorum. Ajansta bir bölüm, diğerinden bağımsız olarak başarılı olamaz. Siparişin alınışından, geliştirilmesinden, sunuşuna kadar hepsi bir bütün. İnsanların birbirlerinin işlerini kolaylaştıracak, kurum kültürünü özümsemiş şekilde davrandıkları bir kurum oluşturmaya çalışıyorum. Benim hedef çizgim biraz yüksekte. Kendim yüksek atlamaya çalışırken, takımımdaki herkesin de yüksek atlamasını sağlamaya çalışıyorum ve bunun becerilebilecek bir şey olduğunu düşünüyorum. Hayata teğet geçmeyi istemiyorum. Bu çizgide buluşamayacağım insanlar benimle birlikte çalışmaktan pek mutlu olamıyor. Çünkü ben hayatın içine elimi sokup, adeta yapışarak gereken ne ise onu yapmayı seviyorum. Motivasyona çok inanıyorum. İnsanların gizli kalmış yeteneklerini bulup çıkarırsanız ortaya bir hazineden dökülen inciler gibi verim dağılır. Herşeyi hazır bekleyen insanları pesif olarak değerlendiriyorum. Girişimci, çözüm üreten ve birbiriyle komplekssiz olarak tartışacak bireylerle gerçekleşecek bir çalışmadan çok iyi sonuçlar alındığına inanıyorum.
İç ve dış müşteri tatminine yönelik uygulama, proje vb. çalışmalarınız bulunuyor mu?
Ajansta tekrar çalışmaya başladığım ilk ay içinde bir anket çalışması yapmıştım. Bu anket, çalışanlara en güçlü ve en zayıf yanlarımızın neler olduğu, kendimizi nasıl geliştirebileceğimiz gibi soruları içeriyordu. Anket çalışması benim için ciddi bir kılavuz oldu. Çıkan sonuçları dikkate alarak birçok istek ve öneriyi yerine getirmeye çaba gösterdim. Bu benim için kişisel bir hedefti. Dolayısıyla herkesin içtenlikle cevap vermesini istemiştim. İç müşteri anketini çalışanlarımızda saat ayarlamaya yarayan bir yöntem olarak görüyorum. Dış müşteri tatmininde ise her gün adeta bir sınavdayız. Ben bu ilişkiyi evliliğe benzetiyorum. Bizim varlığımız hergün imtihan vererek uzun vadeli oluyor. Bir an boşluk bırakırsanız ayağınız kayabiliyor. Eğer hedef birliği ve iş ortaklığı yaşanan bir beraberlikse, iyi ve kötü günde birlikte hem yorularak hem de dinlenerek çalışmayı seviyoruz.
Şöyle bir parallellik var kafamda: Bir kurumun içerdeki değerlerini oluşturan mekanizma neyse bu dışarıda yansımasını bulur. İkisi arasında ciddi bir bağ olduğunu düşünüyorum. “İçeride neysen dışarıda da öyle görün. Dışarıda iyi görünmek istiyorsan, içeride de öyle olmak zorundasın.”
Şirketinizde insan kaynakları yönetimi konusunda ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
Üretim ve Planlama konusunda bana yardımcı olan arkadaşım Sevgi Tuncel, şirketin kendi eğitim ihtiyaçları ve insan kaynakları ile ilgili çalışmaları yürütüyor. İnsan Kaynakları yönetimi konusunda; çalışanlarımızı eğitmek, ücret politikalarını doğru saptamak ve kariyer geliştirme fırsatları yaratma yönünde çalışmalarımız var. Bunun dışında inandığım birşey, işi yapan bölüm, kendi işinin sahibidir. Şirket dışından insan kaynakları konusunda herhangi bir danışmanlık hizmeti almıyoruz. Bir eğitim şirketiyle kurum kültürü konusunda tüm personelin katılacağı, yaza kadar devam edecek eğitimler üzerinde çalışıyoruz. Toplam Kalite Yönetimiyle ilgili bilgi ve deneyimlerimi de elimden geldiği ölçüde arkadaşlarla paylaşmaya çalışıyorum. Ayrıca içinde bulunduğumuz günlerde, aramızdan bir “Kalite Yöneticisi” seçeceğiz ve kurumun yaşam kalitesini yükseltecek girişimlere onun öncülük etmesini sağlayacağız.
Türkiye’de iş dünyası yeni yaklaşımların etkili olduğu bir dönem yaşıyor. Reklamcılık sektörü bu değişimden ne ölçüde etkileniyor?
Reklam sektörünün iş dünyasını etkileyen yeni yaklaşımlar konusunda diğer sektörlerden geri olmadığını, hatta önünde olduğunu düşünüyorum. Ajansların çoğunluğunun çok uluslu şirket durumunda olması, çok uluslu müşterilerle çalışması, bununla birlikte lokal müşterilerin son derece sıcak bakılacak ihtiyaçlarına karşılık veriyor olması esnek ve değişken bir yapıyı gerektiriyor. Toplumun ihtiyaçlarının gerisinde kalacak olursak çabuk zarar göreceğimizin bilincini taşıyoruz. Dolayısıyla başta insan faktörü olmak üzere sistem çalışmalarına, teknolojideki gelişmelere de önem vermek zorundayız. Reklam sektörü pahalı bir sektör, ortaya çıkabilecek hatalar müşteri için büyük kayıplara yol açabilir. Bu sebeple tüm yeni yaklaşımları en azından okumak, tartışmak gerekiyor. Bazı seminerlere konuşmacı olarak davet ediliyoruz. Örneğin; müşterilerimizin bayii toplantılarında yeni bilgileri onlara aktarmamız doğal görevlerimiz arasında yer alıyor. Bunun için dünyadaki gelişmeleri takip ederek kendi planlarımıza nasıl uygulayabileceğimizi düşünmeliyiz. Bir reklam ajansı kesinlikle statik şirket yapısında olmamalı. Ajans; pazarlamayı etkileyebilecek tüm iletişim disiplinlerini, bir sinerji yaratacak biçimde kullanma yetkinliğine sahip olmalı.
İnsan Kaynakları Yönetiminde “İletişim” önemli bir unsur. Lowe Adam’da uyguladığınız iç ve dış iletişim politikasını açıklar mısınız?
Birçok müşterimize kurum içi bülten gönderiyoruz. Fakat ajansımızda haya böyle bir yayın çıkartamadık. İletişim panolarımız var ve iç yazışmalarla iletişimimizi sağlıyoruz. Ortaklarımızla da sürekli haber akışı oluyor. Kurum içinde açık, şeffaf ve hızlı bir iç iletişimimiz var. Çalışanlarımızla birlikte sosyal etkinliklere katılmak için ön ayak olmaya çalışıyorum. Bir yönetici olarak kapım her zaman arkadaşlarıma açık olduğu için benimle her türlü konuyu rahatlıkla paylaşabiliyorlar. Ama bu yeterli değil. Birimler arası işbirliğinin güçlenmesini sağlayabilirsek, daha verimli bir iletişim ortamı doğacağına inanıyorum.
Türkiye’nin girişimci yönetici ve işgücü kalitesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin uluslararası başarı kazanması çok pozitif. Fakat eğitim sistemimiz bizi “Birşey söyleme, ayıp olur, hata yaparsın” yaklaşımıyla yetiştirdiği için bu birçok konuda insanı pasifliğe itiyor. Şartları zorlama konusunda çevremdeki insanlara baktığımda aslında herşeyin kendilerine bağlı olduğunu görmeyip, yavaş davrandıklarını gözlemliyorum. Girişimciliği, hızlı köşe dönmek olarak yanlış anlamak isteyecek olursak, verecek çok örnek bulabiliriz. Ama ben yakın çevreme baktığımda herkesin daha girişimci olabileceğini düşünüyorum. Cesaret veren, özgüveni pekişecek bir eğitim sistemi ile hayat daha kolaylaşacaktır. İnsan muktedirdir, eğitilebilir ve yetenekler parlatılabilir. Bu nedenle insanlara fırsat tanınmalıdır ve güvenilmelidir düşüncesini taşıyorum.
Reklamcı olmak isteyen gençlere bir mesajınız var mı?
Genç kuşaktan, toplumun bütününü dikkate almalarını bekleme hakkını görüyorum kendimde. Hayatı bireysel hobilerle tanımlamak yerine, içinde yaşadıkları toplumun gelişmelerini izlemeli, yönlendirmeli, daha çok okumalı ve incelemeliler. 1980 sonrası gençlik, hayata sınırlı bir çerçeveden bakıyor ve merdivenlerin basamaklarını çok hızlı çıkmak istiyor. Oysa basamakları tek tek çıkarlarsa, sonunda geldikleri noktada, kendilerinin yeni merdivenler kuracak kadar güçlü olduklarını göreceklerdir. Bütün gençler için bu genellemeyi yapmak istemiyorum. Özellikle benim çevremdeki azınlık böyle düşünüyor. Belki sadece Amerika’ya gitmek, iki yıl master eğitimi almak ve bir yıl çok uluslu bir şirkette çalışmak, adam olmak için yeterli değil. Plastik insanlar çıkıyor ortaya. Reklamcılık çok olanaklı bir meslek. Çünkü hem ekonomi, finans, hem de politika ile ilgili. Diğer yandan sosyal bir yanı da var. Sosyoloji, felsefe, psikoloji ile bağı var. Reklamcılığı iyi öğrenmiş insanlar, günü gelir iyi kitap yazabilir ya da iyi genel müdür olabilirler. Çünkü insanla başetmeyi, sistemi kendi lehine çevirmeyi, iyi brifinglerden yaratıcı sonuçlar çıkarmayı ve bilgiyi süzmeyi öğrenmişlerdir. Reklamcı mesajını en açık şekilde ifade etmeyi, zamanında işini yetiştirmeyi ve her türlü müşteriye nasıl davranılması gerektiğini bilir. Reklamın ne sadece sanat dalı, ne de bilim olduğunu düşünüyorum. Pazarlamanın gerektirdiği bilgileri en yaratıcı şekilde aktarmak için varız. İşimiz; insanları seçme haklarını markamızdan yana kullanmak için ikna etmek. Müşteri ihtiyaçları ile brifinglerini nasıl satışa ve prestije döndürebileceğini ince ince hesaplamayı zahmetli bulmayan gençler reklamcı olmalı. Yoksa iki müthiş başlık, bir görsel leke, bir akılda kalıcı slogan reklam değil. Bazen en popüler slogan bile gereken bütünsel reklamcılık hizmetleriyle donatılmamışsa çok kısa ömürlü olacaktır.