Kadın Liderler ‘Zirve’de Buluştu


Human Resources İnsan Kaynakları ve Yönetim Dergisi olarak 3 Mart 2005 tarihinde İstanbul Ceylan Inter – Continental Hotel’de düzenlediğimiz ve Türkiye’deki üst düzey kadın yöneticilerin bir araya geldiği bir platform olan “Kadın Yöneticiler Zirvesi”nin üçüncüsü, Yapı Kredi Danışmanlık’ın Destek, Movenpick Hotel, İstanbul’un Konaklama ve Platin Dergisi’nin Basın Sponsorluğu ile gerçekleşti.

Türkiye’de kariyer basamaklarının en tepesine ulaşmış kadın yöneticilerin, yönetim danışmanlarının, akademisyenler ve yazarların katılımlarıyla fikirlerini paylaştıkları zirvenin açılış konuşmasını Kanal D İcra Kurulu Başkanı, Doğan Holding ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Arzuhan Yalçındağ gerçekleştirdi.

“Bizler mutlu azınlığız, belli fırsat eşitliklerini yakalayabilmiş insanlarız” diyen Yalçındağ; ‘toplumun yarısı zihinsel olarak aktif olmayınca tüm toplumumuzun gelişmesi o kadar kolay olmuyor’ sözleriyle gelişmişliğin sadece ekonomi ile mümkün olamayacağını vurguladı. Bu anlamda kadın liderlere “mutlaka sivil toplum kuruluşlarında yer alın, aktif olun” çağrısında bulunan Yalçındağ; böylece hem tüm kadınların, hem de Türkiye’nin gelişmesine katkıda bulunulabileceğini ifade etti.

Değişen dünyada kadın liderler...

Yalçındağ’ın ardından sözü alan isim ise, Roffey Park Institute Başkanı ve European Women’s Foundation for Management Development Kurucusu Val Hammond idi. ‘Değişen Dünyada Kadın Liderlerin Mücadele Alanları ve Geleceği’ konulu sunumunda Hammond; öncelikle değişen dünyanın, politik, ekonomik, sosyal ve teknolojik parametrelerini ortaya koydu. Ardından tüm bu değişimlerin, iş dünyasına ve özellikle liderlere nasıl yansıdığına dikkat çeken Hammond; “Peki şimdi nasıl liderlere ihtiyacımız var?” sorusunu sordu. Kahraman, karizmatik gibi özellikleri taşıyan ve ‘uzak’ liderler olarak tanımlanan liderlik anlayışından artık uzaklaşılmakta olduğunu belirten Hammond; eski ve yeni liderlik davranış stillerini aktararak, bugünün ‘iyi’ liderlerini tanımladı.

Etkin bir liderin aynı zaman da, açıklık, güven, dürüstlük, bütünlük ve iletişim konularında da başarılı olarak, iyi bir ‘ağ kurucu’ olması gerektiğini belirten Hammond; kadın ve erkek liderlik tarzlarından bahsettikten sonra, ‘üçüncü yol’ olarak nitelediği, kadınlarla birlikte gelişebilecek yeni bir liderlik anlayışı üzerinde durdu. Üçüncü yolu; kadınların, kadınsı ve erkeksi özellik ve değerlerini dinamik bir denge içerisinde tutabildiği bir yaklaşım olarak ifade eden Hammond; liderlerin artık bu üçüncü yolu benimseyerek, sadece erkek ya da kadın liderlik tarzlarıyla davranışlarını şekillendirmekten vazgeçmeleri gerektiğini vurguladı.

“Uçmaya devam edin”

Kadınların en tepeye çıktıkları zaman erkeksi yönetim tarzına yenik düşebileceklerini belirten Hammond; kadınsı yönetim yaklaşımlarına da ihtiyaç olduğunu ve kadınların, kadınsı özelliklerini elde tutarak, tepeye tırmanırken de kadınsı özellikleriyle hareket etmeleri gerektiğini ifade etti.

Sunumunun sonunda hoş bir örneğe yer veren Hammond, bu örneğinde göçmen kuşlardan yola çıkarak, kadınlara iş yaşamlarıyla ilgili önerilerde bulundu: “Göçmen kuşlar, büyük bir grup halinde göç ederken; asla durmazlar, birbirleriyle yakın kanat temasında bulunurlar ancak birbirlerine çarpmazlar. İşte göçmen kuşların bu üç basit kuralı, liderler için de geçerli: Yönü belirleyin ve grubun uçmasını sağlayın. Motivasyonu ve morali yüksek tutun. İyi dinleyin, iletişime açık olun. Siz de bu kuralları uygulayabilirsiniz” diyen Hammond, “uçmaya devam edin” dileğinde bulunarak konuşmasını noktaladı.

Türkiye’nin kadın liderleri

Hammond’un ardından sözü alan isim ise Adecco CEO’su Pembe Candaner idi. ‘Değişen Türkiye’nin Kadın Liderleri’ başlıklı sunumunda Candaner; her şeyin değiştiğini, değişime ayak uyduramayanların dışarıda kaldığını, bu nedenle de değişimi yakalamanın kaçınılmaz olduğunu söyleyerek konuşmasına başladı. Kadın ve erkek liderliğinin temelde iki şekilde, biyolojik ve cinsiyet temelli olarak ayrıldığını belirten Candaner; cinsiyet temelli ayrımın toplumsal roller ve bu rollere yüklediğimiz anlamlarla ilişkili olduğunu vurguladı ve “bize verilen sosyal bir rol var ve biz bu rolün çok da fazla dışına çıkamıyoruz” diyerek kadınların kariyerlerinde yükselmelerini engelleyen ve sosyal davranışları şekillendiren toplumsal rol kavramına değindi.

Toplumsal roller nedeniyle, erkeklerin kadınların yaptıklarını, kadınların da erkeklerin yaptıklarını yapamadıklarını belirten Candaner; bu rollerle ilişkili olarak gerçekleştirdiği bir araştırmanın sonuçlarını aktardı. Candaner; “Kadın ve erkek liderler deyince aklınıza neler geliyor?” sorusuna araştırmaya katılanların serbest çağrışımlı olarak verdikleri cevapları şöyle ifade etti: “Güçlü, otoriter, koca – eş, maço, akılcı... Bunlar erkek liderlerle ilgili tercih edilen sıfatlar. Kadın liderler içinse akla gelen ilk çağrışımlar; seks, anne – eş, güzellik, yumuşaklık ve şefkat... Bir de liderlik konusundaki çağrışımlara bakarsak; bunların da ‘güçlü, akılcı, bağımsız, rekabetçi, hırslı, analitik düşünme’ gibi noktalardan oluştuğunu görüyoruz. Buradan, açık bir şekilde, liderlere yüklediğimiz özelliklerin aslında erkeklere yüklenen özellikler olduğunu görüyoruz. Böylesi bir özdeşleştirme kadınların liderliğini çok zor bir hale getiriyor. Çünkü kadınlara yüklenen sıfatlar, liderlik özellikleriyle örtüşmüyor. Aslında böylesi bir durum erkeği de çelişki içine sokuyor. Erkek, kadını böylesi sıfatlarla tanımladığından, iş yaşamındaki kadına da nasıl davranması gerektiğini çözemiyor.”

Liderlik farklılıkları

Liderlere yüklediğimiz özelliklerden dolayı kadınların lider olamadığını ve bu nedenle kadınlar konusundaki algımızı yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini belirten Candaner; kadın ve erkek liderlik yaklaşımlarının bir karşılaştırmasını sundu ve erkek liderlerin genel eğilimlerini şu şekilde sıraladı: “Otoriter – kumandan liderlik yönetim tarzı, koltuğun gücünü kullanma, kendisine inananların ve kendi menfaatlerinin peşinde koşma, sadece akılcı kararlar alma...” Candaner; kadın liderliğindeki genel eğilimleri ise şöyle sıraladı: “Katılımcı karar alma, koltuğundan değil kendinden güç alma, koltuk bağımlısı olmama, organizasyonun hedefini ön planda tutma ve kendi menfaatlerini arka plana atabilme, öğretici ve geliştirici olma, paylaşımcı olma.” Tüm bunların algılama farklılıkları ile hayata bakış açısındaki farklılıklardan kaynaklandığını belirten Candaner; “Artık tek tip bir liderlik yok” diyerek de daha sessiz, daha hayatın içinden lider anlayışının yerleşmekte olduğunu vurguladı.

Kadınlarla çalışmak...

Zirvenin bir diğer sunumunu ise Prometheus Danışmanlık Genel Müdürü Yücel Atış gerçekleştirdi. Atış; ‘Kadınların Kadınlarla Çalışması Neden Zor?’ başlıklı sunumunda, Türkiye’de danışmanlık verdikleri 100 şirkette gerçekleştirdikleri araştırmanın sonuçlarını aktararak, bu şirketlerdeki kadın ve erkek yönetici oranlarını verdi. Kadın yöneticilerin en fazla olduğu sektörlerin finans, moda ve medya olduğunu belirten Atış; İstanbul, İzmir, Ankara ve Antalya’da 100 şirkette görev yapan 200 şef ve üstü pozisyonda yer alan kadın yöneticiler arasında gerçekleştirdikleri araştırma sonuçlarına da değindi. Atış; “Üstünüzü seçme hakkınız olsa kadın / erkek yöneticiyi mi tercih edersiniz?” sorusunu yönelttiklerinde, katılımcıların yüzde 80’inin erkek yönetici tercihinde bulunurken, yüzde 15’inin ‘fark etmez’ dediğini, yüzde 5’inin ise kadın yönetici tercihini belirttiğini ifade etti.

Atış; benzer şekilde, ‘Astınız olan eş düzeyde iki kişiden kadın / erkek, hangisini tercih edersiniz?’ sorusuna, katılımcıların yüzde 50’sinin erkek, yüzde 25’inin kadın ve yine yüzde 25’inin ‘fark etmez’ cevabı verdiğini belirtti. Cevapların gerekçelerine de değinen ve “‘Kadın kadının düşmanı mıdır?’ sorusunu lütfen kendinize sorun” diyen Atış; gerçekleştirdikleri bu araştırmadan çıkan verilerin Avrupa ya da ABD’deki oranlardan çok farklı olmadığını belirtti ve bu durumun kadınların genetik kodlarından kaynaklanabileceğini ifade etti. Yükselen kadınlarda; yetki / unvan, güç, para, başarı gibi motivasyon sağlayıcı unsurlara da değinen Atış; sunumunun sonunda “Kim iyi performans gösterecekse, kim başarılıysa o gelsin” diyerek, iş yaşamında herkesin şansının eşit olması gerektiğini vurguladı.

Kariyer - özel yaşam çatışması

Zirvenin bir diğer oturumunda ise Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilimdalı’ndan Prof. Dr. Hakan Yöney; katılımcılara ‘Kariyer / Özel Yaşam Dengesi’ adlı sunumunu aktardı. İlk olarak yaşamımızda üstlenmek zorunda olduğumuz rollere değinen Yöney; hem kadın hem erkek için, yaşamda birden fazla rolün olmasının genel iyilik üzerinde olumlu etki yaptığını ancak birden çok rol olmasının bazı durumlarda roller arası çatışmalara ve olumsuz psikolojik sonuçlara yol açabileceğini belirtti. Yöney; kariyer / özel yaşam dengesizliğinin bu noktada, yani bir rolün gereklerinin, diğer role ilişkin işlevlerin yerine getirilmesinde yetersizlik yarattığında ortaya çıktığını ifade etti ve bu dengesizliği “özel yaşam ve kariyer alanlarından kaynaklanan baskıların uyuşmazlığının oluşturduğu rol çatışması” şeklinde tanımladı.

Roller arası yaşanan bu çatışmayı, kadın ve yönetici olmak bağlamında ele alan Yöney; kariyer / özel yaşam dengesizliği nedeniyle kariyerden ödün vermeyi tercih etmenin özel yaşama yansıyan etkilerini de şu şekilde belirtti: “Kullanılmayan potansiyel yok olmaz. Konuya ilişkin enerji ya da potansiyel kullanılmadığında kişinin kendisine veya yakınlarına öfke veya üzüntü şeklinde yansıyabilir. Boşluk, anlamsızlık gibi duygular gelişebilir.”

Denge nasıl kurulur?

Yöney; iyi planlama, organizasyon, hayır diyebilme, iletişim, karşıdakine durumu anlatabilme, uygun yaşam tarzı, alışkanlıklar, ne istediğini bilme, kendinin farkında olma, Etkili ve zamanında karar verme, duygusal zekası kuvvetli olma gibi iş / özel yaşam dengesini kolaylaştırıcı etkenleri aktardı ve denge kurabilmek için bazı önerilerde bulundu: “Ne kariyeri ne özel yaşamı feda etmeyin. Olaylara geniş açıdan bakın. Çok uzağa veya çok yakına odaklanmayın. Mükemmeliyetçi olmayın. Yaratıcı olun, seçenek üretin. Bazı sorunların çıkmasını doğal karşılayın.”

“Kendi yakasından düşmeyi başaranlar”

Zirvede yer alan ‘Başarılı Kadınların Denge Formülleri’ başlıklı panelde Moderatör Pembe Candaner’in sözü ilk verdiği isim, Y & R Ajans Başkanı Arzu Ünal idi. Ünal; iş ve özel yaşamı arasındaki dengeyi bulabilmek için öncelikle büyük bir dengesizlik yaşadığını belirterek bu konuda yaşadıklarını aktardı. Ünal; yarattığı idealler sonucunda işinin esiri olduğunu, kurban psikolojisine girdiğini ve bu şekilde sekiz sene geçtikten sonra, iki ay işine ara vermesiyle, evde oturduğu süre boyunca, kendini işiyle var ettiğinin ve değerlendirdiğinin farkına vardığını ifade etti: “Bunu fark ettiğimde derin bir mutsuzluk yaşadım. Çünkü kendimi sadece işimle var ettiğimi gördüm. Bu yaşadığım süreç sonrasında işe döndüğümde delege edebilme yeteneğimi geliştirdim. Sorumluluklarım arasında eleme yaptım. Profesyonel destek aldım ve ‘kendi yakamdan düşmeyi’ öğrendim. Kendime ödüller vermeye başladım.” İş ve özel yaşamı arasındaki dengeyi yakalamadaki formüllerini de aktaran Ünal; kendini, ‘hiç kimse’ olabildiği bir yerlerde şarj etmeyi başarabildiğini ifade etti.

Denge formülleri...

Panelde denge formüllerini aktaran bir diğer isim de Turkcell İş Destek Müdür Yardımcısı Selen Kocabaş’tı. İş ve özel yaşamını siyah ve beyaz olarak, çok net çizgilerle ayırmadığını belirten Kocabaş; kendine ‘pembe zamanlar’ yarattığını ve bu zamanları kendine ve ailesine ayırarak bir denge kurmaya çalıştığını ifade etti. “Zamanı yönetmek, aslında kendimizi yönetmek” diyen Kocabaş, teknolojiyi iyi kullanmanın, iyi ve doğru bir ekibe sahip olmanın, kendi sınırlarını bilmenin de dengeyi kurmada çok önemli unsurlar olduğunun altını çizdi ve “Hayatı dolu dolu yaşamak da, karamsar bir hale getirmek de sizin elinizde” dedi.

Panelde yerini alan bir diğer konuşmacı da Neşe Erberk’ti. Erberk; ‘başarılı bir iş kadını olmayı’ kendine odak edindiğini ancak iş ve özel yaşamını dengeleyemediği dönemin ardından, kendine vakit ayırmayı öğrendiğini belirtti ve şu anki durumunu şöyle tanımladı: “İyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir iş kadını ama kötü bir ev kadını olmayı kabullendim.”

İşbölümü ve delegasyon

Panelde yerini alan HP Türkiye İnsan Kaynakları Direktörü Adnan Erdoğmuş da; dengeyi yakalamada takımdaşlığın, işbölümü ve delegasyonun çok önemli olduğunu vurguladı ve işteki bu paylaşımın evdeki işlerde de gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtti. Sosyal faaliyetler için bir takvim hazırlamanın denge kurmada yine çok önemli olduğunu belirten Erdoğmuş; “işteki karnem, evdeki karneme göre daha yüksek, ama yerlerde de sürünmüyor” diyerek ev ve iş yaşamındaki denge durumunu aktardı.

Herkesin kendine özel denge formülleri bulması gerektiğini, denge formüllerine geçmeden önce de, öncelikle kendi hayatını sorgulaması gerektiğini belirten moderatör Candaner; “yaşadığımız andan keyif alalım ve kendimizi ödüllendirmeyi unutmayalım” çağrısında bulundu.

Çalışanlar ve kadın yöneticiler

Zirve’nin bir başka oturumunda ise, Ernst & Young Yönetici Seçme ve Değerlendirme Bölüm Müdürü Elif Baydar; “Çalışanlar Kadın Yöneticiyi Nasıl Görüyor?” başlıklı araştırmanın sonuçlarını katılımcılar ile paylaştı. Otoriterlik, kriz anında soğukkanlı olabilme, analitik düşünme, hızlı karar verme, duygusallık, inatçılık, detaylara önem verme, başarı hırsı mükemmeliyetçilik, empati sahibi olma, iş – özel yaşam dengesi kurabilme, olaylara geniş açıdan bakabilme, kendine güven, yaratıcılık ve çalışanlarla iletişim kurabilme gibi konular açısından, kadın ve erkek yöneticilerin liderlik özelliklerine ilişkin araştırma sonuçlarını aktaran Baydar; “kadınlar, bir erkek yöneticiyle çalışmanın nasıl olabileceğini aşağı yukarı biliyor. Ama bir kadın yönetici ile nasıl çalışacaklarını bilmiyorlar. Bu nedenle bunu bir risk olarak gördüklerinden ya da alanlarında ‘tek’ kadın olmak istediklerinden, kadınlar erkeklerle çalışmak istiyor” görüşünü dile getirdi.

Ah şu kadınlar...

Zirve’nin bir başka oturumunda ise, Unilever Gıda Pazarlama Promosyon & Aktivite Yöneticisi ve yazar Ercan Kaşıkçı yer aldı. “Ah Şu Kadınlar: İş Hayatında Kadınlarla Çalışmak ve Bir Erkek Gözünden Kadın Dünyası” başlıklı bir sunum gerçekleştiren Kaşıkçı; kadın ve erkek arasındaki farklılıkları aktardıktan sonra kadınların davranış ve vücut dilini nasıl kullandıklarına ilişkin gözlemlerini aktardı ve diğer görüşlerini şöyle ifade etti: “Keşke dünyaya kadın eli değseydi. Dünya daha hijyen, daha yaşanılır olurdu. Dünya bu kadar gaddar değil daha duygusal olurdu...”

Zirve’nin son oturumunda sözü alan isim ise Zayıflatıcı ve Tedavi Edici Diyetisyen Taylan Kümeli idi. Zirvenin sonunda kadın yöneticilerin yoğun iş temposunda, nasıl sağlıklı ve zinde kalabileceklerini aktaran Kümeli; hayatı güzel ve zinde bir şekilde yaşamak için beş önemli öğütte bulundu: “Gerçekçi olun: Yaptıklarınızın, hatalarınızın farkında olun. Neleri değiştirmek istediğinizi belirleyin. Kendinize ödül verin. Maceracı olun: Yiyeceklerinize bile renk katın. Değişiklik yapın. Esnek olun: Yedikleriniz nedeniyle kendinizi suçlamayın. Duyarlı olun: Yaptığınız her şeyin artısını ve eksisini bilin. Hareketli olun: Çünkü yaşam, bir yerde duracak kadar bize vakit vermiyor.”


Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)