İnsan Kaynakları Yeni Bir Olgu Değildir, Yeni Olan Örgütlerin İnsana Bakış Açısıdır
"Human" kelimesinin lügat anlamı "İnsan", burada herhangi bir sorun yok. Sorun "Kaynak" kelimesinde. "Kaynak" kelimesinin İngilizce karşıtı "Source". İşte bu kaynak, oldukça statik bir anlam ifade eden ve yukarıda değindiğimiz, "Personeli temin kaynakları" anlamındaki kaynaktır. Halbuki Türkçe'de yine kaynak denmesine rağmen, "Resource" kelimesinin lügat anlamı ise, "Çare, dayanak, beceriklilik, marifetlilik, güçlüklere çare bulma yeteneği, ülkenin veya bir şirketin para ve mal cinsinden sahip olduğu şeyler"dir . Görüldüğü gibi, "Resource" terimi, yine "Kaynak" anlamına gelen "Source" teriminden oldukça farklı bir tanım ve kapsam ifade etmektedir.
Bir işletme, faaliyetlerini sürdürebilmek için belirli kaynaklara ihtiyaç duyar. Bunlar, temel olarak;
a) Mali Kaynaklar
(Para, sermaye, kredi )
b) Fiziki Kaynaklar
(Bina, arazi, makine, teçhizat, demirbaşlar)
c) Doğal Kaynaklar
(İklim, su, güneş, ısı )
d) İnsan Kaynakları.
(Buna eskiler Beşeri Kaynaklar da derdi)
olarak sıralayabiliriz.
Tarih boyunca, işletmelerde en az değer verilen kaynak, "İnsan" yani "İşgücü" olmuştur. Kanımca, bunun temel sebepleri;
a) Dünya savaşları sonrası ve sanayi reformu öncesinde, insanların boğaz tokluğuna çalışmaya mecbur olması.
b) İşgücünün, yani insanın karlılıktaki ve üretimdeki payının kolay ölçülebilir olmaması veya böyle gösterilmeye çalışılmasıdır.
Klasik yönetim teorisi, işletmeyi dev bir makineye, çalışanları ise bu makinenin parçalarına benzetir. Yaklaşık 1950'lere kadar dünyada hakim olan bu teoriye göre, insanlar menfaatlerinin tamamıyla bilincinde olarak (Rational Man Principle) ve de salt ekonomik nedenlerle (Economic Man Principle) çalışırlar. Yani bu teoriye göre insanlar salt para için çalışırlar ve yeteri kadar para kazandıklarında verimli olurlar. Ne tuhaftır ki bugün dahi bu düşüncenin hakim olduğu ortamlar azımsanmayacak kadar çoktur. Halbuki, bu düşüncenin yanlış olduğu bundan yarım asır önce A.B.D.'de, Hawthorne Araştırmaları sonucunda, araştırmacı Elton Mayo ve ekibi tarafından bilimsel olarak saptanmıştır. Mayo bu araştırmalarına, yüzlerce işçinin çalıştığı Hawthorne fabrikalarında, işyerindeki aydınlatma düzeyi, ısı ve havalandırma gibi fiziki etkenlerin çalışanların verimlilikleri üzerindeki etkilerini araştırarak başlamıştır. Bu çalışmalar sırasında bu etkenler teker teker incelenmiş, örneğin, bir atölyede ışıklandırma yetersiz bulunmuş ve aydınlatma düzeyi arttırılmış; bunun sonucunda da verimliliğin belirgin bir şekilde arttığı saptanmıştır. Bilimsel olarak, olayı (üretimin belirli bir miktara kadar, aydınlanma miktarının artmasına paralel olarak arttığı) ispatlayabilmek için Mayo, bu kez de tersini yaparak ışıklandırmayı eski düzeyine indirdiğinde, dolayısıyla üretimin de eski düzeyine indiğini saptamak istediğinde bir sürprizle karşılaştı: Üretim, beklenenin aksine, düşeceğine, daha da artmıştı. Diğer fiziki etkenlerle ve değişik atölyelerde, benzer şekillerde gözlenen bu durum tüm araştırmaları alt üst etti. Araştırma ekibi tüm bu olanlara bilimsel bir açıklama getiremezken, sonunda mesele anlaşıldı: İşçiler, kendi yararlarına bazı çalışmalar yapıldığına inandıkları için üretimlerini, belki de farkında olmadan arttırmışlardı. Sonuçta, bundan 50 yıl önce, insanın makine olmadığı, sadece para kazanmak için çalışmadığı; onu makine olarak kabul edince ortaya sadece standart bir performans koymakla yetindiği, bir süre sonra bu performansın da düştüğü farkedildi.
Çok karmaşık bir yapıya sahip olan insan, o gün olduğu gibi bugün de aynı şeyleri bekliyor: İnsan yerine koyulmak, fikrine ve kişiliğine saygı duyulmak, cemiyetin saygın bir üyesi olmak, yaptığı işi sevmek ve sevdiği işi yapmak, mesleğinde ilerlemek, iş güvencesine sahip olmak ve ailesi ile birlikte geçimini sağlamak. Fark eden, sadece günün koşullarına göre, bu beklentilerin öncelik sıralamasının değişimi olabilir: ekonomik kriz sırasında, iş bulmanın, para kazanmanın, zaruri olarak birinci önceliği alması gibi. Bu durumda dahi diğer beklentiler ortadan kalkmamakta, Hawthorne araştırmalarının da ortaya koyduğu gibi sadece ertelenmektedir.
Modern diye nitelendirdiğimiz, yeni bir icat zannettiğimiz, "İnsan Kaynakları" konsepti yeni olmayıp, kökü 1950'lere dayanmaktadır. Yeni olan, örgütlerin ve kişilerin insana bakış açısıdır. Bir üretim faktörü olarak, "İnsan Kaynakları” daima önemli olmuş, Mali Kaynaklar, Fiziki Kaynaklar, Doğal Kaynaklar gibi diğer üretim faktörlerinin de önüne geçmiştir. Batı'da 1950'lerden bu yana gelişen bu düşünce tarzı sevindiricidir ki son 5 10 senedir yurdumuzda da yayılmakta ve taraftar bulmaktadır. Nitekim son zamanlarda, Total Quality Management/Toplam Kalite Yönetimi konusuna önem veren, ulusal ve uluslararası kalite belgesi almış olan ve bu yönde yoğun çalışmalarını sürdüren, çeşitli sektörlere mensup 500'ün üzerinde çeşitli kuruluşun çalışmalarının temelini "Toplam kalite için önce insan" prensibi oluşturmaktadır. Toplam kalite konseptinin içinde insan, iki gruba ayrılmaktadır: "Dış Müşteri: İşlerine gelirse ürünü satın alanlar" ve "İç Müşteri: Dış müşteriye sunulacak ürünü, işlerine gelirse kaliteli üretenler." Yöneticilerin görevi ise, her ikisini de memnun etmek, işlerine gelirse...
DR. AYDIN ULUÇAM
MERİT INTERNATIONAL İNSAN KAYNAKLARI DİREKTÖRÜ