“Eğitimci merkezli”den “Öğrenen merkezli”ye yolculuk…
Artık sınıf bazlı, yukarıdan aşağı uzanan eğitimcilik modelinden destek ve mücadeleye dayanan, bireyleri sorunlarına yönelik kendi çözümlerini geliştirmeye davet ettiğimiz bir başka modele geçiş yapıyoruz.
Hizmet odaklı ve bilginin yönlendirdiği bir ekonomideki yeni iş modellerinin bir sonucu olarak, işgücü becerilerinin geliştirilmesi daha da zorlu bir mücadele alanı haline geldi.
Artık bu konu sadece eğitim sınıflarında gerçekleşen aktiviteler ile sınırlı değil. Belli bir noktaya kadar bu argüman kazanmış görünüyor; ancak sadece belli bir noktaya kadar…
“Eğitimci becerilerinin” farklı bir kapsamda gösterilmesi gerektiği fikri büyük kabul görüyor; bir şekilde başkaları ile de çalışmak zorunda olduğumuz fikri…
CIPD, geçtiğimiz aylarda tüm dünyadaki eğitim, öğretim ve geliştirme uygulamalarına ilişkin yeni, büyük bir araştırma yaptı. 10 ülkeden uygulayıcılardan oluşan bir yönlendirme grubu kuruldu. 19 ülkeden eğitim ve geliştirmeye yönelik 58 vaka çalışması bir araya getirildi.
Araştırma temel olarak şu sonucu ortaya koyuyor: Yeni rekabetçi modeller, bilgi ve becerilerin birleştirilmesine ilişkin farklı bir yaklaşım talep ediyor artık… En az bunun kadar önemli şekilde temel vurgu, eğitimden öğrenmeye geçerken; profesyonel gelişim rolü de “eğitimci merkezli”den “öğrenen merkezli” haline geliyor. Bu gereklilikler, organizasyondaki yöneticiler ile çalışanlar arasında farklı bir ilişki dizisi yaratıyor. İlişkiler işin doğasına bağlı olarak değişmekle birlikte, çalışan gelişimi mesleği rolü şuna dönüşüyor: “Organizasyonun ihtiyaçlarına yanıt veren, öğrenenlere ve içeriğe uygun eğitim girişimlerini destekleyici, hızlandırıcı ve yönlendirici…”
Bunu dikkate alarak hala “eğitimci” unvanını kullanabilir miyiz? Shakespeare’in dediği gibi “isim dediğin nedir ki?” Yanıt, aslında ismin potansiyel olarak çok şey ifade edebileceği yönünde… Görev unvanları, görevin sahibinin zihin yapısını ya da davranışlarını yansıttığında ve organizasyondaki rollerini sınırlı bir şekilde gördüklerinde fark yaratır.
Örneğin, özellikle İngiltere’de çok sık kullanılan bir özdeyiş vardır: “Sahnedeki bilgeden, yan taraftaki rehbere…” İlk olarak Kaliforniya Eyalet Üniversitesi’nde Eğitim Profesörü olan Alison King tarafından dile getirilen bu özdeyişin ardındaki duygu açıktır: Sınıf bazlı, yukarıdan aşağı uzanan eğitimcilik modelinden destek ve mücadeleye dayanan, bireyleri sorunlarına yönelik kendi çözümlerini geliştirmeye davet ettiğimiz bir başka modele geçiş yapıyoruz. Kuşkusuz ki, daha kapsamlı bir rol ve daha iyi organizasyonel ilişkiler, mesleğin geleceği konusundaki tartışmaların kalbinde yer alıyor.
Peki, bu meslekteki kişiler; eğitimciler için doğru unvan hangisi? Bana göre bu görevin rolünü tanımlamak için tercih edilen terim “kişilerin gelişimi” olmalıdır. Eğitim artık belli bir kurs ya da benzer bir etkinlik çerçevesinde gerçekleştirilen sağlam bir set olarak görülmüyor. Daha etkili eğitim etkinliklerini gündeme getirmek için İnsan Kaynakları ve yönetimin sürece dahil olması gerekir; bunlar sadece eğitimcinin sorumluluk alanı içinde görülmemelidir. Artık görev sadece eğitim sınıfı içinde olanlarla ilgili değil; ama yine de sınıf içi eğitim önemli bir rol oynuyor. Kişilerin geliştirilmesi mesleğinin ise artık birbiriyle ilişkili organizasyonel sorunların üstesinden gelebilmesi ve daha etkili bir öğrenen kültür yaratabilmesi gerekiyor.
Bazı eğitimciler “kişi geliştirici” ya da “kişilerin geliştirilmesi” mesleğinden memnun olabilir. Kimileri ise alternatif unvanlar önermek isteyebilir. Bununla birlikte, görevin unvanı ne olursa olsun yeni kelimeler, yeni bir bakış açısı ve yeni bir yaklaşım şart görünüyor.
Bu yaklaşımı geliştirirken, “en iyi uygulamalar” yerine “iyi uygulamalardan” söz etmek çok daha yararlı olacaktır. Kişilerin geliştirilmesi mesleğinin “ne yapması gerektiğini” tanımlamak için tek bir plan önermek mümkün değildir. Bunu yapmak yararlı olmayacaktır. ABD’li yazar H. L. Mencken tarafından ortaya atılan özdeyişi hatırlamak gerek: “Her karmaşık sorun için basit, özenli ve yanlış bir çözüm vardır”. Aslında uygulayıcıya yönelik en temel öneri kendi değerlendirmelerine güvenmeleri, kendilerine güven göstermeleri ve organizasyonda kendi yollarını formüle etmeleridir.