Editörden: Kız Başına...
Yaşadığımız toplumdaki en büyük ayrımcılık başlığı ne diye sorulsa benim yanıtım ‘Kız Başına’ olurdu. Daha küçük yaşlarda kadınların önüne engelleri bir bir yığan eril düzenin kurduğu bir sistemde;
Bu saatte kız başına sokakta ne işin var?
Kız başına uğraştığı işe bak?
Kız başına o kadar erkeğin içinde mi çalışacaksın?
Kız başına tatile mi gideceksin?
Kız başına yapamazsın onu!
Kız başına konuştuğu lafa bak!
…uzar gider bu cümleler! Bu cümleleri kurarken bülbül olan diller ‘Kız’ tek ‘Başına’ öldüğü zaman suspus olur.
Regl olan kızının kadınlığa ilk adımını paylaşan anneyi linç eden toplum, oğullarının erkekliğe geçişini görülmemiş ihtişamla kutlayan insanlardan oluşuyor. “Peşinden çok kız koşturacak” cümlesini gururla söyleyen aynı toplum “Peşinden çok erkek koşturacak” cümlesini söyleyenleri namussuzlukla suçlayan insanlardan oluşuyor.
Namusu ‘kadın’ kelimesine sığdıranlar, kadını bir birey olmak yerine aile ve annelikten ibaret görenler, beterin beteri var diyerek kadını her türlü baskıya razı edenler; kadının sizin korumanıza, şefkatinize veya sevginize ihtiyacı yoktur! Kadının kendisini koruyan kanunlara ihtiyacı var, kendisini her türlü baskıdan koruyan toplumsal sözleşmelere ihtiyacı var. Tıpkı İstanbul Sözleşmesi gibi…
Kadınlar olarak aldığımız her nefesin yükü altında ezilerek yaşamaktan yorulduk! Sırtlarını eril düzene dayamış müptezel kadın katillerinin, istismarcıların, zorbaların güçlerini hukukun önüne koyduğu bir sistemde ‘adalet’i mumla aramaktan yorulduk!
Son olarak bu topraklarda her türlü baskıya boyun eğen ve öldürülen tüm kadınlar adına sözü Gülten Akın’a bırakıyorum:
“Çatılmış darağaçları
Gelip durmuş kapımıza ölüm
Ses ver sesimize ufacık bir ses
Susarsan
Ya ölüsün ya ölümle birsin…”
Gülcan Çağlar Çalışkan
Genel Yayın Yönetmeni