Dikkat Kriz Var! Var ama Üstesinden Kim Gelecek?
1994 yılından bu yana ekonomisindeki krizle başa çıkmaya çalışan Türkiye, Kasım 2000 ve şubat 2001 tarihlerinde olmak üzere maalesef iki kriz daha yaşayarak, ekonomik açıdan tüm dengelerini bozmuştur. Bu dengeler bozulmakla birlikte, piyasalar işlem yapamaz hale gelerek, toplu işten çıkartmalar artmış, böylelikle halkın devlete olan güveni tamamen sarsılmış duruma gelmiştir.
Enflasyonun yükselmesi, faiz oranlarının artması şirketlerin yatırımlarını askıya almasına sebep olmuştur. Örneğin; bazı şirketler ülke dışındaki piyasalara girmek, rekabet edebilmek için atılımda oldukları uluslararası yatırımlarını durdurmuş ve bütçelerinde çok sıkı kısıtlamalara gitmek zorunda kalmışlardır. Bunu yeniden hayata geçirebilmek için rekabete dayalı bir piyasa ekonomisi oluşturulması gerekmektedir.
Bunun yanı sıra en önemli ve çözülmesi gereken problemlerden biri bankacılık sektörüdür. Gerek kamu gerekse özel tüm bankacılık sisteminde bu yıl kayıp olarak görülmekte ancak sektörde kamu ya da özel tüm bankalar ayırımı yapılmaksızın yeniden yapılanmaya gidileceği ve düzelmesi mümkün olmayan bankaların da hızla tasfiye edileceği düşünüldüğünden bu yılın kayıp yıl olarak ele alınmaması gerektiği vurgulanmaktadır. Ancak bunun dışında bankacılık için yapılması gereken birçok unsurun olduğu belirtilmektedir.
Örneğin;
• Bankacılık işlemleri üzerinden alınan tüm vergilerin kaldırılması,
• Bankacılık kurallarının tekrar düzenlenmesi,
• şeffaflık ve dürüstlük ilkelerinin zorunlu hale getirilmesi,
• Bankaların öz sermaye yetersizliğine çözüm üretilmesi,
• Bankalar üzerindeki siyasi kontrolün yeniden gözden geçirilmesi olarak ortaya konulmaktadır.
Yürütülen yanlış politikaların bedelini Türkiye ve Türkiye’de yaşayanlar olarak ağır ödediğimiz bir dönemdeyiz. Bu kriz döneminde açıkçası bu ülkede birinci sınıf vatandaş olmaktansa, sistemi işleyen ve kurallarına bağlı bir başka ülkede ikinci sınıf vatandaş olmayı içimden geçirdim. Etrafımdaki birçok dostumun da benimle aynı fikri paylaşmaları, bir Türk vatandaşı olarak her ne kadar ülkemi seven biri olsam da, beni gerçekten düşündürdü. Çevremdekilerin de güvenlerinin ve inançlarının ne kadar sarsılmış olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Ama maalesef biliyoruz ki sorunlardan kaçarak, çözüme ve rahata kavuşamayız.
Şimdilerde umudumuzu başkalarının eline teslim etmek zorunda kalsak da, madalyonun diğer yüzünde aslında bizlerin yapacağı çok iş var. Zaman; sahip olduğumuz değerleri ortaya çıkartma, hesapları en ince detayına göre tekrar yapma ve birbirimize destek olma zamanıdır. Varolan durum zaten bellidir. Karamsar olup yerimizde saymak yerine, iyimser yollar aramak gerekmektedir. Tehlike çanları çalmakta ve “dikkat kriz var” çağrısı yapmaktadır ama bunun üstesinden kim gelecek? Sadece devlet, sadece halk değil, bir bütün olarak hepimiz...
Hazırlayan: Gülçin BİRBEN