Yeşillenmeye hazır mısınız? Yeşillenen şirket, yeşillenen İK ve yeşillenen bir dünya


İK, çevre ile ilgili bir şeyler yapmaya önce kendinden başlamalıdır.

Çevresel konular ile ilgili bir şeyler yapmak istiyor ve kendinize ‘Ben bir İK’cı olarak ne yapabilirim?’ diye soruyorsunuz. Büyük ihtimalle ilk etapta aklınıza çok fazla seçenek gelmeyecektir. Fakat konu üzerine biraz daha düşünüldüğünde, dâhil olduğunuz organizasyonun çevreye olan olumsuz etkilerini en aza indirmek için yapabileceğiniz pek çok şey olduğunun farkına varacaksınız. 



İK, çevre ile ilgili bir şeyler yapmaya önce kendinden başlamalıdır. Neler mi yapılabilir? En azından kendi kağıt israfını en aza indirmek, kış aylarında ofis ısısını makul ölçülere düşürmek, seyahatler organize etmek yerine e-konferanslar düzenlemek, Zerofootprint gibi çevre dostu şirketlerle anlaşarak en azından kendi departmanlarının doğaya verdiği zararı telafi etmek; yapılabileceklerden sadece bir kaçı… Burada yapmak istediğim sadece seçenekleri sıralamak değil aslında; İK zaten konuyla ilgili benden çok daha yaratıcı çözümler geliştirecektir, buna eminim. Söylemek istediğim İK şirketin tümünü arkasına almadan bile pozitif gelişmelere öncü olabilir. Şirketle birlik olma noktasında ise birçok çevre dostu aktivitenin aynı zamanda finansal anlamda da şirkete katkı sağlaması çıkış noktalarınızdan biri olabilir. 



Kimi zaman bu konuda aksiyon almanın finansal anlamda bir anlamı yokmuş gibi görülse de toplumda “iyi örnek” olma konusundaki sosyal fenomenin gücü bu noktada hiçbir zaman göz ardı edilmemeli. (İK profesyonelleri sosyal fenomenleri hayata geçirme konusunda uzman olan kişilerdir ne de olsa!) Sonucun ne olacağını belki hiçbir zaman bilemeyeceksiniz; fakat departmanınızın “çevre bilinci” ile ilgili atacağı bazı küçük ama anlamlı adımlar ile organizasyonun tümünü sizinle aynı yolda ilerleyecek şekilde cesaretlendirebilirsiniz. 

Biraz önce de belirttiğim gibi “çevre dostu” pek çok aksiyon şirkete finansal anlamda karlılık da getirecektir. Bununla beraber tabii ki beraberinde maliyet getiren bir takım aktiviteler de var. Peki, İK bu maliyetler için nasıl bir haklı gerekçe bulabilir? Tüm paydaşların bilinçli bir çevre dostu haline gelebilmesi için onlara ne vaat etmek gerekir? 



Aslında İK’nın burada çok haklı bir gerekçesi var: Sosyal sorumluluk projelerinin “işveren markası”na olan katkısı... Şirketin bir işveren olarak çalışan ve adaylar gözünde marka haline gelmesinden sorumlu olan İnsan Kaynakları’nın, çevresel konuların da yer aldığı sosyal sorumluluk çalışmalarının yetenekleri şirkete çekme ve bağlama konusunda ne derece etkili olduğunu da bilmesi gerekiyor. 

İşveren olarak bir marka haline gelmekten söz açılmışken burada sadece İK departmanı içindeki oluşumlardan değil, buradan şirketin tümüne yayılacak aksiyon planlarından bahsetmek gerekiyor. “Biz çevre dostu bir şirketiz” sloganını bir marka haline getirmek, şirketin şu an çevre konusunda ne yaptığını öğrenmek, çalışanlara daha fazlasını yapmaları için cesaret vermek, mevcut ve gelecek dönem elemanlar ile birlikte bu konu hakkında sürekli iletişim halinde olmak anlamına geliyor. 

Unutmayın bu ancak üretim, pazarlama, halkla ilişkiler vb. fonksiyonlardaki çalışanların sürece katılması sayesinde gerçek bir fonksiyonlar arası çabaya dönüşebilir. Burada İK’nın payına düşen ise çalışanları bu konuda cesaretlendirmek ve ardından meyveleri toplamak olacaktır. 



Şirketiniz yeşillenirken İK olarak siz nerede duracaksınız?

Diyelim ki, şirketiniz bütünüyle çevre dostu bir yaklaşımı benimsedi. Bu aşamadan sonra İK’ya diğer önemli bir görev daha düşüyor: Değişim yönetimi projesi için doğru davranışları belirlemek… 

Değişim yönetimi, özünde İnsan Kaynaklarının tüm uzmanlığını kullanabileceği bir alandır. Çünkü insanları neyin motive edeceğini, vizyon ve değerlerin önemini, ödüllendirmenin etkisini ancak İK anlar. Aynı şekilde açık ölçümleme tekniklerini, Kaizen’i ve organizasyonel tasarımı da… Eğer bir şirket çevre ile ilgili bir şeyler yapmaya karar verirse İnsan Kaynaklarının yapması gereken bir adım öne çıkmak ve “Bu tarz konularda neler yapılması gerektiğini biliyoruz; işte herşeyin yolunda gitmesi için şirketin ihtiyacı olanlar…” demelidir. 

Son bir ekleme daha yapmak gerekirse, yaptığımız iş ile hayatımızın geri kalanını birbirinden ayıran kesin bir çizgi olmadığını bilmek gerekiyor. Gerçekten güzel bir iş yaptığımızda bu sadece bizim hayatımızı daha anlamlı hale getirip stresimizi azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda şirketteki her bireyin aynı duyguyu paylaşmasını sağlıyor. İşte yaptıklarımız sadece iş tanımımızda yazanlarla değil, hayal gücümüzle sınırlı…

Günlük uygulamalarınızı da ‘yeşillendirin’

Çevre konusundaki günlük uygulamalarımızın etki alanı ve “yeşil” hale gelme arzumuz, bireylerden organizasyonlara doğru uzanmaya başladı. Artık giderek daha çok şirket, çevreye karşı daha sorumluluk sahibi bir biçimde faaliyet göstermeye gönüllü oluyor. Çok yakın bir gelecekte “yeşil olmak” bir norm haline gelecek.

Çevresel koşullara yatırım yapan ve bu konuda hassasiyet gösteren işverenler, şirketleri için büyük avantaj yakalamış oluyor. Bu arada en önemli rol de İnsan Kaynakları’na düşüyor. Çünkü izlenmesi gereken stratejiler sadece operasyonel değil. Çalışanları eğitmeyi, onları fikirlere ve innovasyona dahil etmeyi, çevreciliği yetenekleri tutan ve çeken bir işveren markası haline getirmeyi gerektiriyor.

Peki, kurumsal sürdürülebilirlik kavramından tam olarak ne anlıyoruz? Yarattığı katma değer nedir? Dünyadaki şirketler konuyla ilgili hangi uygulamalara imza atıyor, nasıl sonuçlarla karşılaşıyor? İşte yanıtları… Çevreye karşı duyarlıdır, kaynakları etkin kullanır ve sosyal sorumluluk sahibidir.

Özellikle son birkaç yıldır ivme kazanan kurumsal sürdürülebilirlik hareketi, yakın bir gelecekte bir norm haline gelecek gibi görünüyor. Dünyada yapılan araştırmalara baktığımızda, giderek daha çok yöneticinin artık sürdürülebilirliğin “işlerine olumlu katkı sağladığını” ve “stratejik hedeflerini gerçekleştirmelerine yardımcı olduğunu” söylediğini görüyoruz.

Yeşil’in derdi; sürdürülebilirlik-tasarruf-geri dönüşüm

Peki, sürdürülebilirlik kavramından tam olarak ne anlamak gerekiyor? “Sürdürülebilirlik”, bir şirketin insan kaynağını, toplumu ve gezegeni feda etmeden, kar edebilme becerisine gönderme yapıyor. Yapılan araştırmalara göre sürdürülebilirlik programlarının en önemli yararları şöyle sıralanıyor: Kamuoyunun geliştirilmesi, müşteri ilişkilerinin iyileştirilmesi ve yetenekleri çekmek ve tutmak…

Durum böyle olmasına karşın, İK profesyonelleri yeşil stratejileri teşvik etmek konusunda çalışanlarından yararlanmak için pozisyonlarını ve becerilerini kullanmıyor. Yine araştırmalara dönersek; örneğin yöneticiler çevresel stratejilerin yetenekleri çekmeye ve tutmaya yarayacağına inandığını söylese de, yarısı, bu tür stratejilerin yayılabilmesi için operasyonların sorumlu olması gerektiğini dile getiriyor.

Gerçekten de İK yöneticilerinin, işlerini ve çalışanları “yeşillendirmek” konusunda yapabileceği pek çok şey var. Stratejiler sadece operasyonel değil. Çalışanları eğitmeyi, onları fikirlere ve innovasyona dahil etmeyi, çevreciliği yetenekleri tutan ve çeken bir işveren markası haline getirmeyi gerektiriyor. SHRM’in Kurumsal Sosyal Sorumluluk Pilot Araştırması’na göre, yanıtlayan İK’cıların sadece yüzde 34’ü işin çevresel etkisini gözlemliyor ve sadece yüzde 27’si çevre dostu şirket ve tedarikçilerle ortak hareket etmeyi tercih ediyor.

Bu da açık bir biçimde, İK profesyonellerinin yeşil stratejileri geliştirmek konusunda bir yeri olmadığını ortaya koyuyor. Yeşil çözümleri uygulamak ve gözlemlemek operasyon liderlerine düşse de, İK çalışanların katılımını artırabilir.

Danışmanlar, başlangıç olarak İK’ya Küresel Raporlama İnisiyatifi’ne bakmalarını öneriyor. Burada, sürdürülebilirlik konusundaki kabul edilmiş kurumsal çerçeveler üretiliyor. Çevresel, sosyal ve ticari performansa ilişkin 79 gösterge içeren bu çerçevenin, 24’ü İK’nın sorumluluğu altında… Çevresel göstergeler kaynak materyalleri olarak geri dönüştürülen ürünlerin kullanılmasından enerji tasarrufuna kadar uzanıyor.

Çalışanlar genellikle çevresel konularla ilgili yeni fikirler geliştirebiliyor. Ticari süreçlere alışkınlar, onları nasıl yeşertebileceklerini biliyorlar ve çözüm sunmak konusunda tutkulular. Dünyadaki çevresel şevkin şirketlere taşınabileceğini vurgulayan danışmanlar, İK profesyonellerinin “çalışanların işyerlerinde yeşil çözümler bulabilmeleri konusunda ödüllendirme sistemleri kurmalarını” öneriyor.

SHRM’in Ocak ayında, 429 İK profesyonelinin katılımıyla gerçekleştirdiği Yeşil İşyeri Anketi’ne göre, hali hazırda İK profesyonellerinin sadece yüzde 22’si çevresel sorumluluk konusunda resmi politikalara sahip, yüzde 28’inin ise gayri resmi bir politikası var.

İşe başlarken…

• İşinizin sosyal, ekonomik ve çevresel etkisini değerlendirerek işe başlayın.
• Sürdürülebilirlik raporlarını online olarak yayınlayan organizasyonları, rakiplerinizin işlerini nasıl yeşillendirdiğini görerek kıyaslama olarak alın.
• Çalışanlarınızın neden şirketinizde çalıştığını ve kaldığını belirlemek için çalışan odak grupları, davranış anketleri ve mülakatları geliştirerek şirketin rekabetten hangi yönleri ile ayrıldığını ortaya koyun. Organizasyonunuzun değerlerine yeşil lensler aracılığıyla bakın ve şirketinizi çevresel açıdan neyin farklı kıldığını ortaya koyun.
• Temel çıkış noktanız “Ne yapacağız?” değil, “Neyi savunuyoruz?” olmalı.
• Bir şirket, çalışanları kendine çekip elde tutmaya başladığında, çalışanlardaki yeşil etkinliklere yönelik bu tutkuyu katılıma çevirebilmeleri için İK’nın harekete geçmesi gerekiyor.
• İnsanların genellikle evlerindeyken enerji tasarrufu konusunda hassas davrandığını, ancak aynı hassasiyeti işyerinde göstermediğini belirten uzmanlar, çalışanların genel bakış açısının şu yönde olabileceğine işaret ediyor: “Burada 800 ofis var. Ben tek bir ışığı söndürsem, ne fark edecek ki?’ İK profesyonelleri, ne fark edeceğine yönelik bu tartışmaları başlatabilir.
• Bir organizasyonun yeşil inisiyatifler konusunda başarılı olabilmesi için misyonunu ortaklarına, topluma ve özellikle çalışanlarına karşı açık hale getirmesi gerekir. Kısacası, yeşil olmak iletişim gerektirir. İnsan Kaynakları profesyonellerinin, çevresel inisiyatifler konusunda çalışanlar ve toplumun geneliyle iletişim kurması çok önemlidir. İnsanlara ne yapmaları gerektiğini söylemekle, doğru şeyi yapmalarına teşvik etmek arasında ince bir çizgi olduğunu belirten uzmanlar, “İletişimin talimat gibi olmaması, tüm organizasyona yayılabilmesi gerekir” diyor.
• Öte yandan şirketin sürdürülebilirlik programlarını hangi departman yönetirse yönetsin, tepe yönetimin en azından sembolik bir rol oynamasını sağlamak da yine İK’ya düşen sorumluluklar arasında yer alıyor.

Ankete katılan İK profesyonelleri, onlara göre çevresel sorumluluğun şu anlama geldiğini belirtiyor: Çalışanları işte daha çevre dostu hale getirmek için çift taraflı fotokopi çekmek, masa lambalarında enerji tasarrufu sağlayan ampuller kullanmaları, yaz aylarında panjurların indirilmesi ve aktif olmayan bilgisayarların kapatılması konusunda teşvik etmek… “Bu iyi bir başlangıçtır” diyen danışmanlar: “Çünkü davranış değişikliği ile ilgilidir…” diye ekliyor. İK profesyonellerinin listeye aldığı diğer en önemli yeşil uygulamalar ise şöyle sıralanıyor:

• Plastik, cam ve kutu gibi ofis ürünlerinin geri dönüşümüne yönelik programlar sunmak,
• Enerji tasarrufu sağlayan aydınlatma sistemleri ve ekipmanları kullanmak,
• Ekipmanlar için otomatik kapanma sistemlerini devreye almak,
• Toner kartuşları, fotokopi makineleri, faks makineleri, tamir edilmiş lastikler gibi ürünlerin kullanılmışını satın almak,
• İşe yürüyerek ya da toplu taşıma kullanarak gelmeyi teşvik etmek,
• Çevre dostu tedarikçiler ve şirketlerle ortaklık yapmak,
• Üretim sırasında hava ve su emisyonu gibi kirliliği en aza indirmek,
• Toplumdaki proje ve etkinliklere sponsor olmak ya da katılmak (ağaç dikme günü ve doğal kaynaklar için fon ayırma, gibi…)

Çevre dostu işyerleri, işe alım ve elde tutma konusunda büyük avantajlar da elde ediyor. 15 ülkeden yaklaşık 17 bin kişinin katıldığı bir araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 81’i çevresel sorumluluk konusunda iyi bir şöhreti olan bir şirkette çalışmayı tercih ediyor. Bu arzu, özellikle genç profesyoneller arasında akut durumda. Öğrenciler ve giriş kademesindeki adaylar için bir iş bulma sitesi olan MonsterTRAK.com’un 2007 yılının kasım ayında yeşil işverenlik konusunda yaptığı araştırmaya göre, yanıtlayanların yüzde 92’si çevre dostu bir şirkette çalışmayı arzu ettiklerini, genç profesyonellerin yüzde 80’i ise çevre üzerinde olumlu bir etkisi olan bir işle ilgilendiklerini dile getiriyor.

Ancak adayları çekmek için içi boş vaatlerde bulunmayın. (Bu uygulamaya uzmanlar “yeşil yıkama” adını veriyor.) Uzmanlara göre, potansiyel çalışanlar organizasyonların background’larını kontrol ettiği ve organizasyonların sundukları konusunda çalışanlarla konuştukları için, vaatler konusunda dikkatli olmak gerekiyor. “Adaylar artık çok akıllı, samimi olmayan bir şirketi hemen fark ediyorlar” diyen uzmanlar sözlerini şöyle sürdürüyor: “İşverenlerin vaatlerini hayata geçirdiği şirketler, rekabet avantajı kazanıyor. Şirketler, bu konuda tutkusu olan çalışanları kazandığında, bu durumu yüksek elde tutma oranlarına çevirebiliyor. Bu şirketler yeşil çalışan markası geliştirdikten sonra, çok daha iyi yetenekleri; doğru yetenek tipini kendilerine çekebiliyor”.

Yeni nesil çalışanlar da ‘yeşil’i istiyor…

Uzmanlar, herhangi bir sektörde faaliyet gösteren herhangi bir şirketin, yeşil işveren markası geliştirebileceğini ve bunun meyvelerini yiyebileceğini söylüyor: “Potansiyel adaylara, şirketinizin neyle ilgili olduğuna ilişkin iletişime açacağınız bir pazarlama platformu oluşturuyorsunuz. Çalışanlarınızın neden burada çalıştığını ve kaldığını belirlemek için çalışan odak grupları, davranış anketleri ve mülakatları geliştirerek şirketin rekabetten hangi yönleri ile ayrıldığını ortaya koyun. Organizasyonunuzun değerlerine yeşil lensler aracılığıyla bakın ve şirketinizi çevresel açıdan neyin farklı kıldığını ortaya koyun”.

Bir araştırmaya yanıt verenlerin yüzde 61’i de, işverenlerinin çevre dostu uygulamalara imza atması durumunda “büyük olasılıkla” organizasyonda kalacaklarını, bunun en önemli nedeninin de çevreye yönelik sorumluluk içeren programlar olduğunu dile getiriyor. Ancak bu konuda uzmanların bir uyarısı da bulunuyor: “Buradaki soru ‘Ne yapacağız?’ değil, ‘Neyi savunuyoruz?’ olmalı. Eğer bu konuyla ilgilenmediyseniz, konuyu İK’ya taşımaya hazır değilsiniz demektir”.

Bir şirket, çalışanları kendine çekip elde tutmaya başladığında, çalışanlardaki yeşil etkinliklere yönelik bu tutkuyu katılıma çevirmeleri için İK’nın harekete geçmesi gerekiyor. Pek çok kişinin çevreciliği evlerinde ve yaşamlarında hayata geçirdiğini, bu enerjiyi işe taşımalarını sağlamak gerektiğini unutmamak gerekiyor.

Araştırma firması Harris Interactive tarafından, çalışan yetişkinler arasında yapılan araştırmanın sonuçları şöyle: Yanıtlayanların yüzde 93’ü evden ayrılırken televizyonu, bilgisayarı ve ışıkları kapattığını belirtiyor. Çalışanların yüzde 81’inin, çevre dostu bir şirkette çalışmayı tercih ettiğini de düşünürsek; iş ve ev arasında farklılık gösteren davranışlar elbette kafaların kaşınmasına neden oluyor.

Uzmanlar bu noktada İK profesyonellerinin, aradaki açığın kapatılmasına yardımcı olabileceğini belirtiyor: “İnsanlar, tasarruf yapmak için evlerinde çaba harcıyor ama bunu işte yapmıyorlar. Bunun bir nedeni yetkilendirme, bir nedeni ise işte umursamama… Evdeyken ışıkları kapatmazsanız, bunu ödersiniz. Ama işyerinde şunu söyleyebilirler: ‘Burada 800 ofis var. Ben tek bir ışığı söndürsem, ne fark edecek ki?’ İK profesyonelleri, ne fark edeceğine yönelik tartışmaları başlatabilir”.

Katılımcılara, işlerinde bu konuyla ilgili en etkili uygulamaların ne olacağının sorulduğu araştırmalara; yüzde 59 ile en yüksek oranda “geri dönüşüm programları” yanıtı veriliyor. Diğer popüler girişimler arasında ise çevre için iyi olan materyallerin kullanımı (örneğin; geri dönüştürülebilir kağıt, gibi…) ve su/atık emisyonunun azaltılması (%43) yer alıyor.

Araştırmalara katılanların üçte biri “yolculuk azaltma politikalarının” şirketin karbon üretimini azaltmanın en etkili yolu olduğunu belirtirken, yüzde 29’u ise evden çalışmanın şirketler için iyi bir çevresel girişim olacağını dile getiriyor. Bazı şirketler ise, evden çalışmayı desteklemenin yanı sıra araç havuzuna katılımı teşvik ederek ödüllendiriyor. Özellikle toplu taşıma araçlarının kullanılmasının işe yaramadığı alanlarda faaliyet gösteren şirketlerde, çalışanlar işe arabayla gelmek zorunda kaldığı için birbirine yakın oturan çalışanların aynı araçla gelmesi yönünde girişimler başlatılıyor.

Tasarruf eden bir İK

Bazı şirketlerdeki İK profesyonelleri ise, tepe yöneticilerin teşvik primlerinin bir bölümünü çevresel hedeflerin yerine getirilmesi ile ilişkilendiriyor. Yıllık belirlenen hedefler; emisyonun azaltılmasını, enerji tasarrufunun artırılmasını ve innovatif teknolojilerin geliştirilmesini içeriyor. Her yönetici, departmanının bu hedefleri gerçekleştirip gerçekleştirmediğine göre de değerlendiriliyor. Elbette bu noktada da İK’ya görevler düşüyor; tüm kademedeki çalışanların bu teknolojiler konusunda eğitilmesi ve bunun iletişime açılması gerekiyor.

Bu uygulamaya imza atan şirketlerden birinin İK yöneticisine kulak verelim: “Çalışanların kişisel ve profesyonel olarak çevre savunucusu haline gelmesi için özel eğitimler düzenliyoruz. Ayrıca çalışanların ve müşterilerin çevreyle ilgili çözümleri tartıştığı ve eğitim aldığı yıllık sürdürülebilirlik konferansına da sponsorluk yapıyoruz. Eğitim tarafında İK ve iş birimleri ortaklık yapıyor”. Benzer bir şekilde, bazı şirketlerde de iklim değişikliği, küresel ısınma gibi çevre konularında uzman olan kişiler davet edilerek aylık eğitim dizileri düzenleniyor.

İşe alımdan bağlılık sağlamaya ve çalışanların katılımını artırmaya kadar, yeşil harekete liderlik etmek konusunda İK profesyonellerinin avantajı vardır. Ancak her ne kadar yararlı olsa da, bu konuda sadece tutku sergilemek yeterli değildir. İK profesyonellerinin bu tutkuyu sağlam aksiyon ve sonuçlara dönüştürebilmesi gerekir.

“İnsanların, özellikle genç çalışanların bir değişim yaratmak için isteği var ama yeşili nasıl bir ticari strateji haline getireceklerini bilmiyorlar” diyen uzmanlar, İK profesyonellerinin bu ikisini bir araya getirebileceğini vurguluyor.

Kim, neler yapıyor?

Bazı şirketlerde mevcut olan yolculuk azaltma programına göre, her çalışanın iş seyahatine çıkmadan önce, bunun neden videokonferans ile gerçekleştirilemeyeceğini netleştirmesi isteniyor. Ortadan kaldırılan gereksiz uçuşlar sayesinde, karbon tasarrufu sağlanıyor.Kimi şirketler ise, araç havuzuna katılımı teşvik ederek ödüllendiriyor. Özellikle toplu taşıma araçlarının kullanılmasının işe yaramadığı alanlarda faaliyet gösteren şirketlerde, çalışanlar işe arabayla gelmek zorunda kaldığı için birbirine yakın oturan çalışanların aynı araçla gelmesi yönünde girişimler başlatılıyor.

Rüzgar gücü teknolojisi geliştirmek alanında faaliyet gösteren bir şirket olan NRG, 2004 yılında merkez binasını inşa ederken çalışanlarının çevresel farkındalığa katılmasını sağladı. Güneş panelleri ve yel değirmenleri sayesinde binada yüzde 75 oranında enerjiyi etkin kullanır hale geldi. Binada doğal ışıktan yararlanılması için pek çok pencere ve ışığı rafine etmesi için özel gölgelikler bulunuyor. Taze havayı dönüştüren bir mekanizma, içerikteki havayı da yeniden kullanılır hale getiriyor.

Uzmanlar ve danışmanlar, sürdürülebilirliğe yönelik etkili bir yaklaşım izlemek isteyen şirketlerin, bir süre sonra Yeşil Yöneticiler’e(Green Manager) ihtiyaç duyacağına inanıyor. Bunun büyüyen bir trend olduğunu belirten uzmanlara göre, dünyada pek çok üniversite ve kuruluş bu yöneticileri atamaya başladı bile…

Bunun nedeni basit aslında… Harvard Business Review’da geçenlerde yayınlanan bir makaleye göre, yatırımcılar ve hatta yatırım bankacıları bile şirketlere, “konu çevre olduğunda tonlarını değiştirmeleri için baskı yapmaya başladı”. Kısacası, “yeşillenmek” artık akıllıca bir ticari plan haline geliyor. Aslında, ekonomiyle ilgili olarak yayınlanan ekonomik raporlara göre, son üç yılda güçlü hisse değeri artışı sergileyen küresel şirketler, hisse değeri durgunlaşan ya da düşmeye başlayan şirketlere kıyasla, kurumsal sürdürülebilirlik konularında daha proaktif davranıyor.

Yeşil Yönetici ataması yapan şirketlerin açıklaması şöyle: “Sürdürülebilirliği bir ilkeden pratiğe otomatik olarak dönüştüremiyorsunuz. Farklı ticari departmanların yöneticilerinin odaklanacaklarından emin olduğumuz bir yönetici arıyorduk”.

Yeşil yönetici (green manager) kimdir?

Yeşil yöneticilerin rolleri konusunda ciddi bir tutarsızlık söz konusu. Sürdürülebilirliği idare eden sürdürülebilirlik yöneticileri, sürdürülebilirlik direktörleri ve komiteler bulunabiliyor. Kariyer geçmişleri de çok çeşitli: Halkla ilişkiler, çevre sağlığı ve güvenliği, satın alma ya da risk yönetimi geçmişinden gelenler bu göreve atanabiliyor.

Genellikle çevre sağlığı ve güvenliği ya da çevre bilimleri ile ilgili geçmişi olanlar tercih edilse de, uzmanlar bunun Yeşil Yöneticiler pozisyonu için yeterli olmayacağını belirtiyor. Bu kişilerin çevresel konuları çok iyi özümsemesine karşın, bunları iş ile ilişkilendirip ilişkilendiremeyeceği konusunda soru işaretleri var. Sorulması gereken temel soru şu: Bu kişiler, yeni ürün geliştirilmesi sırasında mühendislerle çalışabilir mi ya da girişimi başlatmak için gereken strateji ve planları bir araya getirebilirler mi?


Bu konuda dikkat edilmesi gereken diğer noktalar şöyle sıralanıyor:

• Yeşil Yöneticilerin tüm çevresel konulardan iyi anlaması çok da önemli değil; işi bilmesi ve doğru kişileri bir araya getirebilmesi gerekiyor.
• Doğru kişi, yüksek potansiyel sahibi ya da uzun süredir şirkette çalışan bir kişi olabilir. Yüksek potansiyelli adaylar daha üst pozisyonlara hazırlandığı için işin pek çok parçasına yeni ve farklı bir biçimde temas edebilir.
• İşi iyi bilen, uzun süredir şirkette olan çalışanlar da bu pozisyon için iyi birer aday olabilir. Çünkü bu kişiler tüm farklı dokunma noktalarını anlar, organizasyon içinde pek çok kontağı vardır ve herkesin aynı yöne doğru hareket ettiğinden emin olur.

Peki, bazı çevresel bilgilerin yanı sıra, hangi yetkinliklere ihtiyaç duyuluyor? Uzmanların yanıtı şöyle: “Yeşil yöneticilerin insanları esinlendirip eğitebilmesi önemli, ama aynı zamanda bir vizyonları olmalı, bugün ve yarına odaklanabilmeli ve değişimi yönetebilmeli. Organizasyonun tüm seviyelerinde ve organizasyon dışında itibar sahibi biri olmalı. Ayrıca rekabetçi uygulamalara, engellere ve bütçe kısıtlılığına karşın uygulamaları hayata geçirebilecek becerilere sahip olmalı”.

Bunun yanı sıra, Yeşilden sorumlu yöneticilerin içerideki politikalar konusunda endişelenmemesi ve harekete geçmekten korkmaması da gerekiyor. Uzmanlar, “Önemli olduğuna inandığı ve geleneksel iş yapış şeklinin dışındaki konular hakkında sesini yükseltme isteğine sahip olmalı” diye ekliyor.

Öte yandan, iletişimin kilit önemi olduğu konusunda da herkes hemfikir. Konu sürdürülebilirlik konusunda doğru desteği almak olduğunda, Yeşil yöneticilerin hedefinde çok farklı kitleler yer alıyor: tepe yönetim, çalışanlar, hizmet sağlayıcılar, kamuoyu ve hissedarlar. Yeşil yöneticilerin, sürdürülebilirliği anlaması ve kabul etmesi için değişik aşamalarda farklı gruplar, bireyler, departmanlar ve şirketlerle yüz yüze gelmesi gerekiyor. Bu nedenle Yeşil yöneticilerin, hedef kitle konumundakilerin pozisyonunu anlayabilmesi ve değişime neden ihtiyaç duyulduğunu, değişimin yararlarının neler olacağını iletişime açabilmesi şart.

Yeşilden sorumlu yöneticilerin masalarında, elden geçirilmeyi bekleyen pek çok iş var: enerji, su, geri dönüşüm, ulaşım, inşaat, yeşil alan koruması, müfredat oluşturma ve araştırma yapma, satın alma, eğitim, halkla ilişkiler ve çalışanların geliştirilmesi… Buna ek olarak Yeşil yöneticilerin yatırım opsiyonlarına ve vekaleten sorumluluklara, risk yönetimine, ticari fırsatlara, yasal konulara, birleşme ve satın almalara ve sürdürülebilirliğe yapılan yatırımın geri dönüşüne yönelmesi de gerekiyor.

Yeşilden Sorumlu Yöneticiye (Green manager) doğru bir ekip kurmak gerekiyor

Sadece tek bir kişinin yeşil sürdürülebilirlik konusunu yönetmesinin mümkün olmadığına işaret eden uzmanlar, bu nedenle yapılması gereken işlerden ilkinin, yöneticinin birlikte çalışacağı bir ekip kurmak olduğunu dile getiriyor. Kurulacak danışma komitesi ya da çoklu alt komitelerde operasyon direktörleri, IT ve satın alma yöneticileri, bina yönetimi, pazarlama, İK ve finans yöneticileri görev yapabilir.

Bazı şirketler satın alma, üretim, İK ve saha destek alanlarından gelen kişileri (bütçenin büyük bölümünü kontrol edenleri) komitelere dahil ederek, kararların daha hızlı ve kolay alınabilmesini sağlıyor. Bu önemli, çünkü sürdürülebilirlik strateji ve hedefleri dışında, Yeşil yöneticiler “aslında hiçbir şeyin sahibi değil”. Diğer alanlardan kaynak alabilmeleri çok önemli.

Yeşilden sorumlu Yöneticiliği, çok yeni bir görev olduğu için hedefleri belirlemek ve önceliklendirmek son derece zorlayıcı olabilir. Halihazırda bazı yeşil girişimler başlatan şirketler, ilk adım olarak nelerin gerçekleştirildiğine ve başka nelere dikkat verilmesi gerektiğine bakıyor. Kimi şirketler ise bir kurumsal sosyal sorumluluk araştırması yaparak, Yeşil yöneticilerin hangi alanların özel ilgiye ihtiyacı olduğunu belirlemesini sağlıyor.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)