Yeni Millennium’da İnsan Kaynakları Fonksiyonlarının Stratejik Konumu ve Değişen Misyonu
Human Resources İnsan Kaynakları ve Yönetim Dergisi tarafından düzenlenen “İkinci Performans Yönetimi Zirvesi”nde pekçoğunuzla birlikte olmuş ve “Performans Yönetiminde Yeni Yaklaşımlar” üzerine sohbet etmiştik. Görmüştük ki, dünyadaki gelişmeler bizi eski yönetim paradigmalarımızı sorgulamaya ve değişen çevre şartlarına uygun yeni yönetim yaklaşımlarını iyice anlayarak insan kaynakları modellerimizi bunun üzerine kurmaya zorluyordu. Eskinin yaklaşımlarıyla yeni uygulamalar peşinde koşmak, “vals çalarken tango yapmaya çalışmak” gibi oluyor ve ayaklarımız bir türlü uymu yordu. Değişen müziğe, yani yeni çevre şartlarına uygun olarak biz de ayaklarımızı değiştirmeli ve eskinin ihtiyaçlarından kaynaklanan Taylorist ve Weberist İş Odaklı Personel Yönetimi yaklaşımlarından kurtularak, yeni çevre şartlarının zorunlu kıldığı insan odaklı insan kaynakları yaklaşımları na doğru yönelmeliydik.
Globalleşme, agresif rekabet, karmaşıklığın ve belir sizliğin artması gibi değişimler yeni yönetim modelleri olarak toplam kalite ve öğrenen organizasyonları zorunlu kıldıkça, bu yönetim modellerinin özünü oluşturan “insan” da, giderek kurumların rekabette fark yaratabilecekleri en değerli varlıkları olarak ele alınıyor ve insan kaynakları fonksiyonunun gelecek millenniuma damgasını vuracak misyonu ortaya çıkıyordu:
Bu misyon altında ise insan kaynakları fonksiyonlarını tanımlayan yeni stratejik kavramlar olarak;
gibi kavramları, çağımızda geçerliliğini yitirmiş iş değerleme bazlı Taylorist ve Weberist odaklı yakla şımların karşısına dikmiştik.
BURADA BİR DURALIM! Ve bu misyonu birkaç kez daha okuyalım ve çağın, biz insan kaynakları bi rimlerine yüklediği sorumluluğu ve stratejik önemi iyice sindirmeye çalışalım. Evet... Biraz duralım ve düşünelim....
Yeni çağdaki misyonumuzla ilgili çok iyi algılama mız gereken birkaç nokta var:
İnsan kaynakları fonsiyonları geçmişte üst yönetimlere ve diğer birimlere hizmet veren ve kurum stratejilerinin gerçekleşmesinde üzerine düşen görevi yapan destek fonksiyonlar olmaktan çıkıp kurum stratejile rinin ana fikrini oluşturan, bu stratejilerde söz sahibi olan, hatta bu stratejileri belirleyen fonksiyonlar haline gelmiştir.
“Ne üretirsen satarsın” dönemlerinde en önemli kaynak, teknolojik kaynaklardı. Bu dönemlerde üretim birimlerinin yöneticileri, makinaları ve prosesleri ne kadar üretken bir şekilde kullanır ve ne kadar büyük ölçekli üretim yaparlarsa kurumların rekabet gücü de o kadar artıyordu. Bu makinaları çalıştırmak için se insanların emeğini satın almak, yapacakları işleri detaylıca tanımlamak ve işlerinin değeri kadar ücret ödemek yeterliydi. Mühendislik virtüözü olan karizmatik teknik yöneticilerse bu makinaları ve insanları standartlara ve iş tanımlarına uygun şekilde ustaca çalıştırarak yüksek üretimi sağladıkları ve böylece fark yaratabildikleri oranda kurumların en stratejik konumdaki yöneticileri oluyorlardı. Globalleşmenin hemen öncesinde uluslararası para piyasaları ve bankacılık sektöründeki gelişmeler ise parasal kaynakların verimli kullanımı sayesinde rekabette fark yaratabilmeyi mümkün kılmış ve bu sayede finans yöneticileri ellerinde sihirli değnekleri ile birer para sihirbazı olarak ortaya çıkmışlardır.
Ancak gelecek millenniumda yöneticilerde ne karizmatik mühendislik virtüözlüğü ne de finans sihirbaz lığı profili aranır olacaktır. Kurumun hangi fonksi yonundan sorumlu olursa olsun TÜM yöneticilerin birer insan kaynakları aktivatörü olması istenecektir. Nasıl ki yeni anlayışlarda kalite ve müşteri tatmini herkesin sorumluluğu haline gelmişse, insan kaynaklarını aktivite etmek de tüm yöneticilerin en önemli yetkinliklerinden sayılacaktır. Diğer taraf tan, insan kaynakları yöneticileri de kendi fonksi yonlarının ötesinde kurumun üretim, finans, pazar lama kalite ve diğer temel fonksiyon ve süreçlerinde bilgi sahibi olup, bunlarla ilgili stratejiler üretebilen çok yönlü ve yetkin yöneticiler olarak tepe yönetim içindeki yerlerini alacaklardır. Hatta almaya başla mışlardır bile...
Bu süreçte, biz İNSAN KAYNAKLARI GÖNÜLDAŞLARININ gelecek millenniumun bizlere yüklediği bu tarihi misyonu göğüsleyip altından kalkmamız ve böylece çalıştığımız kurumun gelecek başarısını garanti altına almasını sağlamamız gerekiyor.
Bu arada bazılarınızın “biz bu misyonun farkındayız da tepe yöneticilerimiz ve diğer departmanlarımızın da bunu anlaması lazım” dediğini duyar gibi oluyorum. Hiç merak etmeyin arkadaşlar, “İkinci Perfor mans Yönetimi Zirvesi”nde de ortaya koyduğumuz gibi, değişen şartlar ve kıran kırana rekabet ortamı bu gerçeği mutlaka herkese anlatacaktır. Anlama yanlar ise, zaten artık var olamayacaktır. Onun için misyonumuzun bu günlere düşen izdüşümleri olarak, önce bizler kendi doğru bildiklerimizi, yönetim paradigmalarımızı ve eski iş odaklı yaklaşımlarımızı lütfen biraz da acımasız olarak sorgulayalım.
Eskinin köhnemiş yaklaşımlarının süslenerek modern görünümlerle bizlere hazırlamış olduğu baştan çıkarıcı tuzaklardan çabuk çözümlerden (mesela, insan odaklı yaklaşımlarda çok anlamlı bir yer tutan yetkinlik bazlı sistemlerin, eski yaklaşımlarla ele alın dığında modern görünümlü ve sakin “sanki” yetkinlikler gibi ama özünde eski Taylorist iş değerlendirmeden farkı olmayan sistemlere yol açması gibi) kaçalım. Yeni trend ve gereksinimlere uygun insan kaynakları yaklaşımlarımızı oluşturalım, bunları kurum içinde herkese anlatmaya çalışalım, TOPLAM KALİTE VE ÖĞRENEN ORGANİZASYON girişimlerine öncü lük edelim ve millenniuma hazır olalım.
İYİCE BİLELİM Kİ, ARTIK SIRAMIZ GELDİ, BUNDAN KAÇAMAYIZ.
Deniz Gürsoy
Uzel Holding