“Teknik Dışı” Eğitimlerin İlginç Yönü
Teknik eğitimlerin çoğunluğunda, hangi yaş ve deneyim düzeyinde olursa olsun, katılımcıların tipik bir öğrenci havasına girdiği gözlenir. Bu kişiler çoğu kez, yönetim kademesinde yer almayan, teknik becerileri ile iş hayatında başarı gösteren uzman düzeyinde kişilerdir. İçeriğin kalitesi, kişisel algılama gücü ve eğitmenin iletişim becerileri doğrultusunda konuları öğrenen katılımcı, işyerine döndüğünde, kursta gördüklerini gerçek hayatta da kullanmaya başlar. Bu tür eğitimlerde katılımcının eğlenmesine pek olanak yoktur; Bir televizyonu veya otomobil motorunu parçalayıp tekrar toplayana kadar akla karayı seçer, kursun bir an önce bitmesi için dua edebilir, ama neticede işine geri döndüğünde, öğrendiklerini uygulamak için ne gerekiyorsa yapar. Bu kategoriye pazarlama, ürün satışı, finans, muhasebe gibi eğitimler de dahildir.
Son 10 yıl içinde büyük gelişme kaydeden "Teknik dışı" eğitimlerde ise, çoğu kez durum farklıdır: İnsanların olayları ve birbirlerini algılama alışkanlıklarından tutun da, konuşma ve mimiklerine kadar her şeyi kökünden değiştirme iddiasına kadar varabilen bu programlarda, katılımcılar gerçekten de çok eğlenebilir. Sözgelimi;
•Satış, iletişim, toplantı yönetimi ve davranış eğitimlerindeki "Rol oynama" alıştırmaları sırasında video ile yapılan çekimleri sonradan hep beraber izleyip gülmek gerçekten de ilginçtir.
•Hiyerarşik ve despot organizasyon yapısının eleştirildiği, buna karşın yatay ve demokratik bir örgütlenmenin anlatıldığı kurslar, bu yeni ortama ayak uyduramayabilecek olan bazı yöneticiler dışında herkese heyecan verir.
•Yeni yönetim biçimlerinin bir yansıması olarak “Takım ruhu” benimsetilmeye çalışılır. Artık hiyerarşi değil, başarılı bireylerden oluşan ve uyumlu çalışan takımlar galip gelecektir. Bu programlardan bazıları, fiziksel güç ve becerinin büyük önem taşıdığı "Dağdan adam kurtarmak", "İp merdivene tırmanmak", "İş arkadaşlarıyla birlikte rafting" gibi etkinlikleri içerir ve adeta komando eğitimine benzer. Bazılarında ise "Kağıttan kutu üretmek" veya “Tumba, bongo, conga gibi perküsyon aletlerine hep birlikte, uyum içinde vurup ritm tutmak”gibi biraz daha hafif etkinlikler yapılır.
Çoğu kez teknik kişilerin değil, yönetim kademesinde yer alan kişilerin katıldığı bu tür eğitimlerde, günün yorgunluğu çoğu kez beş yıldızlı bir otelin barında alınan hafif bir içki ve arkadan gelen mükellef bir akşam yemeği ile atılır. İki gün öncesine kadar birbirlerinin kuyusunu kazan yöneticiler, bu eğitim sırasında bir anda dost olmuşlardır. Herkes mutludur. Şirket artık çok daha verimli çalışacaktır. Departmanlar arasındaki çekişmeler geride kalmıştır. Ertesi günden itibaren kuruluşta sadece “Bilgi paylaşma ve işbirliği”değil, "Sinerji" dahi başlayacaktır.
Peki, “Teknik dışı” olarak adlandırılan bu tür eğitimlerin sonunda, tüm bu yazılanların ne kadarı işyerindeki günlük hayata yansıyabiliyor? Muhtemelen çok azı...
Peki, sorun nerede?
•Eğitmen genelde gerekeni yapıyor; konuları ve uygulamaları olabilecek en iyi şekilde aktarıyor
•Şirketin Eğitim veya İnsan Kaynakları yöneticisi, bu kursun alınabilmesi için canla-başla çalışıyor ve üst yönetimden bütçe ayrılmasını talep edip, deyim yerindeyse “Para koparıyor.”
•Üst yönetim, bu fikri destekleyerek çalışanların eğitimini ve kişisel gelişimini teşvik ediyor
•Katılımcılar zaman ayırıp kursa geliyorlar ve eğitimciyi dikkatle takip ederek mümkün olan en yüksek faydayı sağlamaya çalışıyorlar
Ancak, bütün bunlara karşın, birçok "Teknik dışı" eğitimde öğrenilen ve doğru olarak kabul edilenler, gerçek hayatta bir türlü uygulanamıyor. Peki, sorun nerede?
Sorunlardan biri, “Sistem” ile, daha doğrusu “Sistemsizlik” ile ilgili. Ne yazık ki;
•İş tanımları (Yetki ve sorumluluklar)
•Karar mekanizması
•Temel yönetim ilkeleri
•Başarı (Performans) kriterlerinin finansal bir dayanağı olması (Operasyonel yöneticilerin finansal sorumluluk taşımaya başlamaları)
ve benzeri kurumsal süreçlerin henüz yerleşmediği ve tüm kişilerce benimsenmediği organizasyonlarda gerçekleştirilen bu tür eğitimler, katılımcıların günlük hayattaki davranışları üzerinde önemli bir etki sağlayamayabiliyor. Bu nedenlerle, bu tür kuruluşlarda sadece eğitim değil, diğer birçok projeyi uygulama girişimleri de başarısızlıkla sonuçlanabiliyor.
Eğitim de dahil olmak üzere birçok projeye girişmeden önce, bir "Kurum" olmanın gereklerini yerine getirmek, kuşkusuz ki bu sorunların daha az yaşanmasına yardımcı olacaktır. İstisnasız herkes tarafından benimsenen vizyon, misyon, değerler, temel ilkeler ve süreçlere sahip bir şirket, sadece çalışanlarına sunduğu eğitim ve gelişim programlarında değil, diğer projelerinde de çok daha başarılı olacaktır. Ancak bu sayılan eksikliklerin, sihirli değnek ile bir günde tamamlanması mümkün değildir. Bir organizasyonun "Köklü" bir kurum haline dönüşmesi, yöneticilerin ve hissedarların uzun vadeli bakış açılarına sahip olmaları ile gerçekleşir.
İkinci sorun ise, iş dünyasında “Eğitim” konusuna yaklaşımımızın okulda öğrendiğimizden pek farklı olmaması ile ilgili. Bir veya birkaç eğitimcinin, standart olarak hazırlanan bir programı, tek yönlü veya etkileşimli olarak, tüm katılımcılara aynı anda ve aynı yöntemle aktardığı programlarda elde edilen fayda, çoğu kez istenen düzeyi yakalayamayabiliyor.
Aslına bakılırsa, birçok şirketin ve kişinin bugüne kadarki gelişiminde büyük katkılar sağlayan bu geleneksel yaklaşımı elbette bir anda “Yanlış” diye silip atmak mümkün değildir. Ancak, rekabetin arttığı, müşterilerin sadakatinin azaldığı, ürünlerin karmaşıklaştığı, teknolojinin geliştiği bu yeni iş ortamında eğitim ve benzeri kişisel gelişim programlarının da biraz daha “Kişiselleştirilme” zamanı gelmiş olabilir. CRM (Müşteri İlişkileri Yönetimi) ile ilgili düzenlenen sayısız konferans ve seminerde “Kişiye özel” pazarlama temasının sürekli vurgulandığı günümüz iş dünyasında, bazı eğitim ve gelişim programlarının da “Kişiye özel” olarak tasarlanmasında ve uygulanmasında fayda olacaktır.
Oğuz C. Gel