Sosyal kimliksizlik…!

Hepimizin derinden sarsıldığı ve hala normale dönemediğimiz bir süreçten geçiyoruz. Son yıllarda toplumsal yaralarımızın birini sarmadan diğeri kanıyor. Tabiri caizse çocukluğumuzdaki gibi yara bere içinde kanayarak koşuyoruz. Nereye koştuğumuzu bilmeden deliler gibi kaçıyoruz bir şeylerden; kaçtığımız şeylerin de ne olduğunu bilmeden… İnsanın kendini ait olduğu yerde yabancı hissetmesi; toplumsal olarak bizi derin bir mutsuzluk sarmalının içine atıyor. Sosyal kimliksizlik toplumun her hücresine kadar iniyor ve en kötüsü de bu kimliksizlikten en çok da gençler etkileniyor. Kendini herhangi bir ideolojiye, gruba, sınıfa ama en çok da yaşadığı topluma ve geleceğine ait hissetmeyen bir gençlik var karşımızda…

Gençlik, gelecek ve hayal gibi üç can yoldaşı kelimeyi birbirine bu denli yabancı edecek kadar ne yaşattık bu gençlere? Gelin, tek tek bakalım. Öncelikle eğitimi vasatlaştırdık, eğitimi para odaklı ticari bir faaliyet haline getirerek öğretmen ve öğrenci ilişkisini disiplin ve saygı-sevgi çerçevesinden çıkarıp satıcı & müşteri arasındaki memnuniyet ilişkisine dönüştürdük. Sosyo-ekonomik sınıflar arasındaki uçurumu büyüterek eğitimdeki fırsat eşitliğini yok ettik, bu da yetmezmiş gibi tüm çocuklar sanki aynı eğitimi alıyormuş gibi aynı sınavlarda çocukları değerlendirip sınıflandırdık. Bu sınavlarda gerekli başarıyı sağlayamayan çocukları niteliksiz eğitimle baş başa bıraktık.

Ailelerinin yoksulluğu onların kaderiymiş gibi sosyo-ekonomik kalkınmadan paylarına boş beslenme çantaları düştü. Beslenme çantasında; bir önceki akşamdan kalan pilavı koyan, hayatındaki en büyük hayali büyüyünce ailesine meyve almak olan çocuklar yarattık. 

Bir tarafta tüketim ve teknoloji arasına sıkışmış mutsuz, tatminsiz çocuklar diğer tarafta en temel çocuk hakkına bile sahip olamayan çocuklar yarattık. Her iki tarafta da gelecekten beklentisi olmayan daha doğrusu geleceğe bakamayan çocuklar var. Her iki grup da kendisini herhangi bir yere ait hissetmiyor.

Son depremde yaşadığımız sorunlarla beraber iyice perçinlenen sosyal kimliksizlik, aidiyetsizlik, geleceksizlik ve “değer”sizlik etrafında toplanmış bu gençliği toparlamak için acilen doğru eğitim, ekonomik ve sosyal politikalara ihtiyaç var. Çünkü geleceği yaratacaklar olmadan geleceği tasarlamaya çalışmak havanda su dövmek gibidir…

İyi okumalar, 
 

Gülcan Çağlar Çalışkan
Genel Yayın Yönetmeni 

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)