Sosyal Güvenlik Yasası

Türkiye'de son dönemde kamuoyu gündeminde yer alan ve gerek siyasiler gerekse yurttaşlar arasında karşılıklı büyük tartışmalara
sahne olan yeni 'Sosyal Güvenlik Yasası' konusunda Oluşum Yeminli Mali Müşavirlik Anonim şirketi Yönetim Kurulu Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu'nun görüşlerini sorduk...


Yeni onaylanan “Sosyal Güvenlik Yasası”na göre, emeklilik yaşının yeni işe girenlerde 58 60’a çıkarılması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Emeklilik yaşı politik olmaktan çok, bilimsel altyapısı olan bir çalışmanın sonucu olarak belirlenmek durumun dadır. Türkiye’de, siyasal organlar kararları çoğu kez oy hesabına dayanılarak aldıkları için bugün bu sorunları yaşıyoruz. Bakınız, Türkiye’de 1950 yılında emeklilik yaşı kadın ve erkekte 60’tır. Çünkü sosyal güvenlik konusunda ilk kez bir düzenleme yapılırken sağlıklı düşünülmüş ve politik olmaktan çok, ülkenin gerçekleri ve biri kimleri dikkate alınarak yaş belirlenmiştir. Ama daha sonraki yıllarda iktidar olabilmek veya iktidardaki konumunu koruyabilmek için emeklilik yaşı kadınlarda 38, erkeklerde de 43 yaşına kadar çekilmiştir. Bunun sonucu olarak da Türkiye ağır bir fatura ödemiştir. Bu açıdan bakıldığında yapılan değişikliğin gerekliliği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde uygulanmayan böylesine cömert bir sigortacılık anlayışına, Türkiye’nin uzun süre dayanması zaten olanaksızdı. Burada yanlış olan, bu değişikliğin IMF’nin isteği üzerine yapılmasıdır. Oysa bunun daha önceden bizim politikacılarımızca ve IMF’nin istemi gündeme gelmeden yapılması gerekirdi.

Öte yandan şu hususu da burada vurgulamak gerekir; 58 60 yaş uygulaması sağlıklı aktüerya hesabına dayanılarak bulunmuş bir yaş sınırı değildir. Bu sınır IMF tarafından belirlenmiştir. Oysa Türkiye’nin bu konuda daha sağlıklı adımlar atması gerekirdi. Örneğin; önümüzdeki 50 yılın gelişmeleri dikkate alınarak sağlıklı bir kademelendirme ile yaş, daha ileriye çekilebilirdi. Çünkü, önümüzdeki 30 yıl içinde Türkiye tekrar emeklilik yaşını konuşacaktır.

İşsizlik sigortası hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce Türkiye’yi nasıl etkileyecek?

İşsizlik sigortası konusunda Türkiye’nin uluslararası alanda verdiği bir söz var. Çünkü Türkiye 1971 yılında 102 sayılı “Sosyal Güvenliğin Asgari Normları” sözleşmesini imzalayarak işsizlik sigortası yasasını çıkaracağını taahhüt etmiştir. Bu yasa ile Türkiye, bu taahhüdünün bir kısmını yerine getirmiştir. Bu açıdan, emeklilik yaşının yükseltilmesiyle birlikte, işsizlik sigortasının uygulanması olumlu bir gelişmedir. Ancak işsizlik sigortasının Türkiye’de sağlıklı bir uygulama alanı bulacağı konusunda ciddi endişelerim var. Çünkü işsizlik sigortası fonunu yönetecek kişile rin seçimi tümüyle politik tercihlere bırakılmış durumda. Seçimi kaybeden kişi bu fonun yöneti mine atanırsa, fon kaynaklarının çıkar amaçlı kullanılması gündeme gelebilir.

İşsizlik Sigortası Fonu, asıl Hazine için ciddi bir kaynak olacaktır. Çünkü en kötümser tahminle re göre bu Fon’da yıllık 500 trilyon liralık bir kaynak oluşacaktır. Bu kaynağın sıfır faizle kullanıl ması, Hazineye, iç borçlanma açısından önemli bir avantaj sağlayacağını açıkça ortaya koymaktadır. Bugün SSK’nın aylık birikimleri de sıfır faizle Hazine tarafından kullanılmaktadır. Ayrıca Hazi ne, tasarrufu teşvik fonunda biriken paralar için faiz öderken, işsizlik sigortası fonunda biriken kaynakları kullanırken faiz ödemeyebilecektir. Özetle bu kaynak, işsizden çok Hazine’nin işine yarayacaktır.

Emekli aylıklarının en son temel yıllık kentsel tüketici fiyatları endeksindeki aylık oranları kadar arttırılacağı konusunda düşünceleriniz nelerdir? Bu uygulamanın avantajları ve dezavantajları neler olabilir?

Emekli aylıklarının en son temel yıllık kentsel tüketici fiyatları endeksine bağlanması, ilke ola rak doğru bir uygulama. Çünkü sistem kendi içinde objektif bir uygulama getirmektedir. Bunun anlamı, politikacıların seçim öncesinde oy toplamak amacıyla kontrolsüz zam yapmalarının önüne geçmektir. Yapılan düzenlemenin en büyük avantajı budur. Ayrıca emeklinin enflasyondan etkilenmemesi de bu sistemle sağlanmaktadır.

Ancak bu sistem kendi içinde önemli bir eksikliği taşımaktadır. Emekliye milli gelirdeki artıştan pay verilmemektedir. Oysa emekli, yıllar yılı ülkenin kalkınmasına emeği ile katkıda bulunmuş kişidir. Bu kişiye emekli olduktan sonra milli gelirdeki artıştan pay vermezseniz, emekliyi, emekli olduğu tarihteki gelire mahkum edersiniz. Yapılan da maalesef bu.

Yasa Parlamento’dan geçerken, memurlar için geçici bir madde kondu. Emekli Sandığı üyelerinin maaşları, ilgili personel kanunlarında gerekli deği şiklikler yapılıncaya kadar Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek. Bu açıkça çifte standart demektir. Yapılan değişikliklerin yaş dışında ciddi birşey getirmediğini de göstermektedir.

Yeni “Sosyal Güvenlik Yasası”nın hazırlanı şında hükümetin, işçi sendikalarının tutumunu gözardı etmesini nasıl karşılıyorsunuz?

Sosyal güvenlik tasarıları her ülkede yasalaşırken ciddi tartışmalara yol açar. Böyle olması da doğaldır. Çünkü sosyal güvenlik yasalarının odağını insan unsuru oluşturur. Bunun içindir ki bu tür yasalar “ekonomik ve sosyal konsey”lerde görüşülür ve tartışılır. Amaç toplumsal uzlaşma sağlamaktır. Bu yasa çıkarken toplumsal bir uzlaşma sağlama çabası gösterilmemiştir. Hükümet kararlılığını sürdürmüş ve “dediğim dedik” mantığı ile yola çıkmıştır. Aslında Hükümet’in beklemeye tahammülü yoktu. Çünkü IMF karşısında güçsüzdü ve IMF’nin önerilerini hızla yaşama geçirmek durumundaydı.

Burada işçi sendikalarının tutumu da eleştirilebi lir. Yasa ile ilgili tartışmalar yaş olayına kilitlendi. Oysa emeklilikte 38 43 yaş sınırının doğru olmadığını sokaktaki sade yurttaş da biliyordu. Sendikaların yapması gereken, yaşa itiraz etmek değildi. Yaş koşuluyla bağlantılı taleplerini gündeme getirebilirlerdi. Örneğin; iş güvencesi, sendikacılığın önündeki engellerin kaldırılması gibi. Ancak bu yasanın önümüzdeki yıllarda pek çok açıdan tartışılacağı görünüyor.

Yeni “Sosyal Güvenlik Yasası” tasarrufu teşvik fonu konusunda bir düzenleme getirmiyor. Burada biriken paraların geleceği ne olacak? Bu para işsizlik sigortası fonuna devredilebilir mi?

Az önce de belirttiğim gibi, işsizlik sigortasını her şeye karşın olumlu karşılamak gerekiyor. Bu sigorta dalı ile ilgili olarak gelecekte pekçok sorunla karşılaşacağımız açık. Bu sigorta dalı aslında, tasarrufu teşvik fonu kesintileri üzerine inşa edildiği için işçi ve işveren için ek bir yük getirmiyor. Bu sayın Bakanca da dile getirildi. Ancak burada küçük bir ayrıntı var. 10 ve daha az işçi çalıştırılan işyerlerinde bu kesinti (tasarrufu teşvik fonu kesintisi) yoktu. Oysa bu işyerlerinde bir işçi dahi çalıştırılsa, 1 Haziran 2000 tarihinden itibaren işsizlik sigortası fonuna prim kesilecek. Dolayısıyla küçük işyerleri için işçi ve işverene ek bir yük geti rilmiş olmaktadır.

Sizin de belirttiğiniz gibi, 4447 sayılı yasa, tasarru fu teşvik fonu konusunda bir düzenleme getirmiyor. Oysa bu fonda biriken paraların nasıl tasfiye edileceği yasal olarak açıklığa kavuşturulabilirdi. Bu yasanın en büyük eksikliklerinden birisi. Ancak bu fonun, işsizlik sigortası fonuna devredilmesi bugün için olanaksız. Çünkü böyle bir yasal düzenleme yok.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)