Sema Şenkut


Sema Şenkut’un kariyer gelişimi...

Korn/Ferry International Türkiye Ofisi’nin yöneticisi olarak Ocak 1998’de göreve başladım. Bundan önce kurucularından olduğum Kare Executive Resourcing’in Yönetim Kurulu Başkanı ve yöneticisiydim. Hem çok uluslu hemde büyük yerel şirketler için pek çok üst kademe yönetici seçimi konusunda danışmanlık yaptım.

Endüstride dayanıklı ürünler grubunda başladığım meslek hayatıma daha sonra ilaç sektöründe devam ettim. Kariyer yaŞamımın büyük bir kısmında ‹nsan Kaynaklarından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak Roche İstanbul’da çalıştım.

Üsküdar Amerikan Lisesi ve Robert College İşletme Pazarlama Bölümü’nden mezun oldum. Üst kademe yöneticiliğim süresince ‹laç, Pazarlama, Finans ve Uluslararası Yönetim alanlarında uluslararası eğitim aldım ve uluslararası takımlarla çalıştım.

Personel Yöneticileri Derneği’ nin Başkan Yardımcılığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği ve Türk Amerikan İş Adamları Derneği’ inde Genel Sekreterlik, Yönetim Kurulu Üyeliği ve Patent Hakları Komite Başkanlığı yaptım.

Özel yaşamında ve iş yaşamında Sema Şenkut ‘un önem verdiği değerler...

İyi niyetli olmaya, açık sözlü olmaya önem veririm. Õlkemizde yetişme şeklimizden ve toplum değerlerimizden dolayı insanlarımızın çoğunluğu açıksözlü değildir. Ama açıksözlülüğü büyük bir değer olarak görüyorum. Özellikle iş hayatında dürüst olabilmek, artı değer yaratabilmek, sadece mevcut çarkı döndürmek değil, yeni birşeyler ortaya koyabilmek gerekiyor. Tabii bunları yaparken de olumlu bir beyin kimyasına sahip olabilmek önemli. Bu insanın hem özel yaşamında hem de iş yaşamında hayatı kolaylaştırıcı olmasını sağlıyor. Ayrıca özel yaşamla iş yaşamı arasında çok büyük paralellikler de var. Bilgiyi paylaşamadığınız zaman yol alamıyorsunuz. Bireysel çalışma artık yetmediğine göre, takım çalışmasında, küçük büyük, bilgiyi paylaşmayı çok önemli bir değer olarak görüyorum. Kısaca, insana verilen önem en büyük değer.

Geleceğe dönük yaşamak ve geleceği oluşturabilecek yönde bütün kaynakları kullanabilmek de önemli. Bunu yaparken de gerek özel yaşamda gerekse iş yaşamında sorgulayıcı olmak. Bunlar kendimin yapmaya çalıştığı, başarılarımda büyük katkısı olduğuna inandığım, herkesten hızlı yol aldığım zamanlar farkı yaratabildiğim, hayatımın her döneminde yaşadığım, daha iyileştirmeye, geliştirmeye ve o konuda yeni Şeyler öğrenmeye çalıştığım değerlerdir.

Özel yaşamla iş yaşamı arasında mutlaka farklı geçişler oluyor, bunlarda güçlük çektiğiniz noktalar oldu mu?

İş yaşamımda ve özel yaşamımda farklı roller oynamamaya çalıştım. İş yaşamında lider konumda iseniz özel yaşamda da insan bir yerde lider konumunda olabilir. Yani birşeyleri harekete geçirmek, yenilikler yapmak ve kendi hayatımızda aşamaları olumlu bir şekilde yaşayabilmek. Tüm bunları gerçekleştirebilmeniz için de birtakım değerleri paylaşmanız gerekiyor.

Özel hayatta farklı değerler, iş hayatında farklı değerler, ayrı ayrı kişilikler demektir. İnsanda tek bir beyin yapısı olduğuna göre aynı değerler hem özel hayatta hem iş hayatında varmak istediğiniz hedeflere, tasarılara, hırslarınıza göre devreye sokulabilir, zamana ve konuma göre kullanılabilir.

İnsan Kaynakları alanında 21 yıllık bir deneyime sahipsiniz. Bu süreçte İnsan Kaynakları Yönetimi’inde yaşanan hızlı değişim konusunda değerlendirmeniz...

Bu 21 yıl içerisinde çok büyük değişiklikler oldu. Değişiklikleri liderler yani öncüler yaptı. İnsanlar da şirketler de sonuçta birbirinden farklı değildir. Şirketlere kişiliğini veren de, kültürünü kimyasını oluşturan da orada çalışan insanlardır. İnsan ve şirketi paralel düşünürsek bu uzun süreçte değişmeyen üç çeşit yaklaşım var. Birincisi liderler, yani herşeyde öncü olanlar; ikincisi takipçiler, yani hızla öncülerin peşinde gidenler; üçüncüsü ise, ne olup bittiğini anlamayanlar. Bu üçüncü grupta fazla birşeyin değişmediğini görüyorsunuz.

60 70’li yıllara baktığımızda şirketlerde insanın öneminin ortaya çıktığını görüyoruz. Organizasyonlar insanlar ve çalışanlar için vardı. 80 90 ‘lı yıllarda görüldü ki organizasyonlar müşteriler ve hissedarlar için var. Bu noktada İnsan Kaynakları Yöneticisi’nde aranan nitelikler de değişti. Personel Yöneticisi 60 70’li yıllarda daha idari nitelikte çalışırken, 90’lı yıllarda artık bir pazarlamacı gibi; müşterinin ne istediğini, piyasanın ne olduğunu anlamaya, şirketin başarısına nasıl katkıda bulunabileceğini, girişimci ruhla çalışırsa nasıl daha atak bir organizasyon yaratabileceğini düşünmeye ve uygulamaya başladı. İnsan Kaynakları Yöneticileri’nin tarifi de bu yöne doğru değişti.

İnsan Kaynakları Yöneticisi’nin pazarlama, üretim, finans gibi pozisyonlardan gelip, kariyerinde belirli bir süre ‹nsan Kaynakları Yönetimi’inden geçip sonra nöbeti başkasına devretmiş olması gerektiğini düşünüyor ve bunun da çok yararlı olacağına inanıyordum. Fakat ben 80 ‘li yıllarda bunu söylerken, çok fazla fikrime katılan olmadı.

Kariyerinde İnsan Kaynakları Yönetim tecrübesinden geçen kişilerin, pazarlama, üretim, finans pozisyonuna döndükleri zaman, şirketin bütün resmini görerek insan faktörünün ne kadar önemli olduğunu; yetenekli, bilgili ve becerili insanların şirkete alınmasının yetmeyeceğini, organizasyonların ve şirket kültürünün bunları devreye sokabilecek hale getirilmesi gerektiğini görerek daha başarılı olabileceklerini söylüyordum. Nitekim 90 ‘lı yılların sonunda birçok şirkette görüyorum ki Pazarlama, Õretim ve Finans Yöneticileri İnsan Kaynakları Yöneticiliği’ne getiriliyor.

Ben pazarlamacı bir yaklaşımdan geliyorum. İş hayatında ve özel hayatta da her insanın iyi bir pazarlamacı olması gerektiğine inanıyorum. Personel Bölümü Müdürlüğü’ne atandığım zaman 30 yaşında ve henüz çok gençtim. Genel Müdürümüzü bu göreve gelebilmeye ben ikna etmiştim. 20 yıl önce hanım personel yöneticisi hemen hemen yoktu. Bir toplantı olduğunda çoğunlukla tek hanım olarak katılırdım. Şimdi ise çok sayıda kadın yöneticiler var.

Önemli bir başka değişiklik de şirket personeli iç müşteri diye tarif edilmeye başladı. Sonra müşteri memnuniyeti, ardından iç müşteri memnuniyeti kavramı çıktı. Bunlar başarılı işletmelerde zaten var olan, zaman içinde tanımlaması değişmiş çok önemli unsurlardır.

Bu süreç içinde değişen bir başka unsur da eğitime verilen önem olmuştur. Birçok şirket, elemanlarının eğitimine son yıllarda daha fazla kaynak ayırıyor. Kendilerini geliştirmeleri, sahip oldukları nitelikleri, becerileri ve bilgileri, daha da ileriye götürebilmeleri için eğitime destek veriyor. Roche’da 80 ‘li yıllarda çok yoğun bir eğitim programı hazırlamıştık. Hem çalışanları, hem yeni gelen kişileri şirket strateji ve hedeflerine yönelik ve planlı olarak yurtdışı, yurtiçi eğitim programlarından geçiriyorduk. 80 ‘li yılların başında başlattığımız bu süreçte dış ülkelerde ve Türkiye’de Roche yönetiminde yer alan parlak kişileri ortaya çıkarabildik.

“Bir yıllık verim almak istiyorsan ekin ek, on yıllık verim almak istiyorsan ağaç dik, yüz yıllık verim almak istiyorsan insan yetiştir”. Bugün başladığımız birşeyde özellikle insan konusunda kısa vadede netice almak çok zor. Dolayısıyla 21 yıl içerisinde bu da değişti. İnsana yatırım yapan şirketlerin çok daha fazla yol aldığını, çok daha önde ve lider konumunda olduklarını gördük.

Geçmişe dönüp baktığımda, kendi iş yaşamımda gurur duyduğum konulardan birtanesi 90’lı yıllarda söylenmeye ve tanımlanmaya başlanan birtakım uygulamaları, bizim 80’li yıllarda yapmış olmamız. Bunu görmek ve değerlendirmek insana haz veriyor.

Uzun yıllar şirket cephesinde görev aldıktan sonra çalışmalarınızı danışman olarak sürdürmeye başladınız. Sizi bu değişikliğe yönelten nedenler...

21 sene sonra bu birikimi bir şirket için değil, birçok şirket için kullanabileceğimi düşündüm ve masanın bir tarafından diğer tarafına geçmek istedim. Bunu yaptığıma çok memnunum. Kendi şirketimi kurduğum ve uluslararası bir destek almadan bir işin nasıl yapılabileceğini yaşadığım için de çok mutluyum. Ama yaptığımız bu işi Türkiye ile sınırlamak istemedim.

Korn/Ferry International’dan bir teklif de alınca hemen değerlendirip kararımı verdim. Bu işte de küresel düşünüp, küresel hareket ettiğiniz takdirde, daha anlamlı çalışmalar yapabilirsiniz. Korn/Ferry International Executive Search’de dünyanın önde gelen lider konumunda olan başarılı firmalarından biri ve çok nitelikli bir teknolojik altyapıya ve kadroya sahip. Bütün adayları tüm dünya ülkeleri olarak değerlendirebilme imkanı var. Böylece yaptığınız işe çok geniş bir perspektiften bakabiliyorsunuz. Kalitesi çok yüksek bir dünya ekibiyle çalışmak büyük bir avantaj.

İyi eğitim almış yetenekli, tecrübeli ve bilgi birikimine sahip adaylarımıza Türkiye dışında da ufuklar açabiliyoruz. Bu da çok keyifli oluyor. Bu konuda bizim öncü olduğumuzu düşünüyorum. Korn/Ferry International olarak bir senelik özgeçmişimize rağmen özellikle Türkiye’de, şu anda birçok kişiyi de yurtdışı görevlere göndermiş durumdayız.

Türkiye’deki Türk kuruluşları odaklaşma dediğimiz konudan ziyade, kaynaklarını değişik alanlara yatırma eğilimindeler. Bir holdinge baktığımızda farklı sektörlere yatırım yaptığını görüyoruz. Bunun alternatifi, başarılı olduğunuz alanda dünyaya açılmak, yani çok uluslu Türk şirketlerini yaratabilmek. Yurtdışında çalışan yöneticilerimizin farklı ülkelerde ve kültürlerdeki tecrübeleriyle Türkiye’ye dönüp bir Türk kuruluşunda çalıştıklarında, o kuruluşun geleceğe dönük stratejisinde belki Türkiye içinde bir başka sektörde değil de, yurtdışında başka ülkelerde de söz sahibi olmasını sağlayabiliriz.

İş hayatına başladığınız dönemde Türkiye’de İnsan Kaynakları kavramı yoktu. Sizin bu alana yönelmeniz nasıl oldu?

Pazarlamacı olarak kendi ürününü yaratma, başarıyı insan mutluluğuna dayandırma, çalışanları da bir müşteri olarak görme fikrinden yola çıktım. Bugün gündemde olan bu yaklaşımı aşağı yukarı 20 sene öncesinde görebilmiş olmanın heyecanını hala yaşıyorum. Çok genç yaşlarda kariyerimde İnsan Kaynakları Yönetimi’nde tepe bir konuma gelirsem istediklerimi daha çabuk yapabileceğimi düşündüm. İnsan Kaynakları Yöneticisi olarak pazarlamacı pozisyonunda çalıştığımı düşünüyor ve işimizin bir pazarlamacıdan iki misli zor olduğuna inanıyordum. Çünkü pazarlamacının elinde bir ürün veya hizmet vardır. Neyi satacağınızı bilirsiniz. O zaman bizim elimizde ürün de yoktu. Ürünü kendiniz yaratacaksınız, üst yönetime kabul ettireceksiniz ve ondan sonra uygulamaya koyacaksınız. insanlara anlatacaksınız, bilgiyi paylaşacaksınız, onlar ikna olacaklar, herkes sahip çıkacak ve uygulamaya başlayacaksınız. Daha mutlu ve herkesin bilgilerini, yeteneklerini devreye sokabileceği bir organizasyon yaratacaksınız. İnsan Kaynakları Yöneticisi olarak daha çabuk yol alabileceğime, şirket kararlarında daha etkili olabileceğime, daha çok katkıda bulunabileceğime inanarak ve düşünerek bu işe başladım. Nitekim de doğru karar verdiğimi görüyorum.

Kariyerini İnsan Kaynakları alanında yapmak isteyen gençlere önerileriniz...

Şimdi inanıyorum ki 2000’li yıllarda temeller çok farklı olacak. Bugünkü unsurların üzerine hiçbir şey inşa olmayacak. Bunları herkes kurgu bilim gibi dinliyor.

Hiyerarşik organizasyon, klasik ilişkiler, pozisyon ve kartvizit gibi kavramlar 2000’li yıllarda tamamıyla değişecek. Bunu yakalayabilen öncü şirketler çok hızlı yol katedecekler. Takipçiler arkadan gelecekler, geç kalanlar da yok olacaklar.
İnsan Kaynakları Yöneticiliği kendi başına bir kariyer olmanın da ötesinde her fonksiyonun bir parçasıdır. Dolayısıyla kişiler ne eğitimden geçmiş olursa olsunlar, ister kariyerlerinin başında ister orta bir yerlerinde İnsan Kaynakları Yönetimi’nden geçmelerinin son derece yararlı olacağını düşünüyorum. İnsan Kaynakları Yöneticiliği tecrübelerine çok şey katacaktır. Dışarıda iyi bir imaj yaratabilmek için iyi imajın önce şirket içinde yaratılması gerektiğini görecekler. Diğer fonksiyonlarda kariyerlerini devam ettirenler sonuç olarak İnsan Kaynaklarında edindikleri tecrübelerle çok daha bilinçli, ekibiyle daha çok uyumlu, daha hızlı yol alabilen konuma gelecekler. Yani 2000’li yılların yepyeni temel taşlarını koyabilecekler.

Kadın yönetici olarak engellerle/güçlüklerle karşılaştınız mı? Neler yaşadınız?

Başladığım zaman çoğunlukla erkeklerin bulunduğu bir Şirkette tepe görevde olan tek kadındım diyebilirim. Bu göreve gelmek için o zamanlar Genel Müdürü ikna etmem gerekti. Çok genç yaşta böyle büyük bir sorumluluğu alabildim. Çok fazla engelle karşılaşmadım. Atak bir kişiliğiniz varsa, çok hızlı karar alabiliyorsanız ve birde sorun çözücüyseniz, fazla engelle karşılaşmayabiliyorsunuz.

İş hayatında sizden beklenen, sorunları çözmektir. En çözülmeyecek denen sorunları çözdüğünüz zaman erkek veya kadın olmanız önemini kaybediyor. O zaman siz sorun çözücü bir kişi olarak engelle değil de, destekle karşılaşıyorsunuz. Ben bu olumluluğu yaşayabildiğim için de şanslıyım. Yapmak istediğim işlerde çok olumsuz ve büyük engellerle karşılaştığımı hatırlamıyorum. Başarılı performans kadın mı, erkek mi olduğunuz önemini ortadan kaldırabiliyor. Bu şansı yakalayabilmeniz için, iki şeye ihtiyacınız var. Birincisi, o fırsatın size verilebilmesi; ikincisi, o fırsat verildiğinde, kültürüyle, kimyasıyla yapabileceklerinizi gerçekleştirme imkanı veren bir şirkette olabilmek. Eğer, bu iki şey varsa şanslısınız. Yoksa da böyle bir pozisyona geldiğiniz zaman o organizasyonu o konuma getirmek için çalışırsınız. Olmayanı yaratmak gibi bakılabilir.

Başarıya giden yolda üzerinde durmak istediğiniz önemli ipuçları?

Önemli bir ipucu geleceği bugünden görebileceğiniz hayalleri kurabilmek. Çünkü hayal geleceği yaratıyor. Tarih okuyarak, olan bir şeyi düşünerek, bunlardan etkilenebilirsiniz, ama geleceği onlar yaratmıyorlar. Hayal etmek hayal ettiklerinizi gerçekleştirebilmek Geleceğe yelken açmak diyebiliriz. Bu başarıya giden yolda bir yaklaşım. Kendiniz de hedefinizi bu yolda koyuyorsanız özel hayatınızda da iş hayatınızda da o zaman yeniliklere daha hızlı yönlenebiliyorsunuz.

Dediğim gibi organizasyonlarda bu ortam uygunsa şanslısınız; değilse de onu değiştirebilecek rolü üstlenebilirsiniz. İstediniz alamadınız, alabileceğiniz bir şirkete geçerseniz. Başarıya giden yolda yerinizde durmamalısınız. Birşeyi aşamazsanız o zaman kendi kendinizi aşarsınız. Kendi işinizin içeriğini değiştirirsiniz. Geriye o değiştirdiğiniz tarifi kabullendirmek kalıyor. Yani kısaca risk alabilmek ve geleceği önceden görebilmek gerek.

Eskiden sadece üstler astlarını değerlendirirdi. Şimdi ast üstünü değerlendiriyor, aynı konumda çalışan kişiler birbirlerini değerlendiriyor, Müşteriler onlara hizmet verenleri değerlendiriyor. Başarı çok yönlü olmak durumuna geldi ve başarıya giden yol durağan olmamaktan geçiyor.

Masanın bir tarafından diğer tarafına geçtim dediniz, peki tüm bu yaşadıklarınızdan sonra hedefinize ulaştığınızı düşünüyor musunuz?

Gelişmede ben mi öndeyim, diğerleri mi benden önde, devamlı onu takip ediyorum. Buna bir yarış olarak baktığınız zaman o yarış hiç bitmiyor. Ne zaman biter onu da bilemiyorum. Kendi kendinizi aşmak, yeni birşeyler ortaya koyabilmek bana göre sonsuz. Michelangelo bile 92 yaşında gözleri görmediği halde rölyefleri eliyle yokladığı zaman “Ben hala öğreniyorum” demiş. Bence ölene kadar bu yarış hiç bitmeyecek, bir şekilde devam edecek. Bu insanın dinamizmini ve yaptığı işe de koyabileceği maksimum katkılarını belirliyor. Şu konumda birşeye çok inanıyorum; Korn/Ferry International olarak da, bir birey olarak da Türkiye’de yapabileceğimiz daha çok şey var. Şirketlere lider yöneticileri kazandırmak en büyük misyonumuz. Onlar önce şirketlerini sonra da Türkiye’yi çok ileriye taşıyacak. Bunu düşünmek insanı daha büyük hedeflere yönlendiriyor.

Teşekkürler...

Hazırlayan: Ebru YILDIRIM

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)