Ortak bir dünya dili ufukta göründü mü?



Ben, 1974’den beri Belçika’da yaşayan bir Amerikalıyım. Burada yaşamaya başladığımdan beri, şu sloganı duyuyorum: “İyi bir Avrupalı olmak için, pek çok dil öğrenmeniz gerekir”. Ben ise neredeyse baştan beri, bir başka yönü işaret ediyorum: “İyi bir Avrupalı olmak için, herkesin tek bir ortak dili öğrenmesi gerekir”.

Bu fikir pek de iyi karşılanmıyor. Kimi insanlar çılgınca şunu savunuyor: “Kimse kendi anadilini bir yana bırakmamalı; dilimiz kültürümüzün büyük bir parçası”. Ve neredeyse herkes şunu söylüyor: “Pekâlâ, elbette İngilizceyi kastediyorsun”.

Her iki taraf da hatalı aslında…

Öncelikle, kimsenin kendi anadilini bir yana bırakması gerekmemeli. Ama buna ek olarak ortak dili öğrenmeleri gerekebilir. İkincisi, ben özellikle İngilizceyi kastetmiyorum. Avrupa’nın ortak dilinde İngilizceye yönelik güçlü bir talep olacağı inkar edilemez. Bununla birlikte, herkes hemfikir kaldığı sürece herhangi bir dil kullanılabilir.

Ben bundan 30 yıl önce bu tartışmaları başlattığımda, Avrupa Birliği’nin sadece dokuz üyesi vardı. Bu nedenle ortak bir dil fikrinin reddedilmesi bir anlamda kabul edilebilirdi. Ama artık 27 üye var (ve daha fazlası kuyrukta bekliyor). Ortak bir dil ihtiyacını reddeden sesler giderek azalıyor.

Hangi açıdan bakarsanız bakın, mevcut durum artık savunulamaz vaziyette.

Bir an için düşünün: Madrid’de doğmuş biri doğal olarak İspanyolca konuşur, büyük olasılıkla Portekizce, Fransızca ve belki İtalyanca öğrenir. Kopenhag’da doğan biri doğal olarak Danimarka’ca konuşur ve büyük olasılıkla İsveççe, Almanca ve belki de İngilizce öğrenir. Bu durumda karşımızda her ikisi de Avrupa Birliği üyesi olan, her ikisi de dört dil konuşan (ama yine de birbiriyle konuşamaz durumda olan) iki çok eğitimli kişi olur. Yeni ülkeler AB’ye girerken, çoktan korkunçlaşan durum, daha da kötüleşecektir.

Artık soru, ortak bir dile ihtiyacımız olup olmadığı değil; bunu nasıl bulup uygulamaya koyabileceğimiz…

Süreç elbette kolay olmayacak ve kuşkusuz ki uzun zaman alacak; yıllar değil on yıllar alabilir. Bununla birlikte, Avrupa’nın farklı para birimlerinin bugünün euro ile değiştirilmesi gibi, ortak bir dil bulmaya harcanan zaman ve emek de buna değecek.

Ortak bir dil seçmek ve uygulamak sadece AB’ye üye yaklaşık 500 milyon kişi için büyük bir gelişim olmayacak; dünyanın geri kalanını oluşturan 6 milyar kişi için de bir değişim yaşanacak. Eğer Avrupa’daki farklı milletler (farklılıklarından gurur duyanlar) ortak bir dilde fikir birliğine varabilirse, tüm gezegeni kucaklayan ortak bir hayali de teorik olmaktan çıkacak. Bunun gerçekleştirilmesinin yolu açılacak.

Ortak bir Avrupa dili seçmek ve uygulamak konusunda her derde deva olacak bir ilacım yok. Ama temel bir saldırı planı önermek istiyorum. Elbette, üzerinde çalışılması gereken pek çok ayrıntı var ama bir özeti aşağıda bulabilirsiniz. Bu özet, üç adımdan oluşuyor:

1. Politik Taahhüt

Yüzyıllardan beri ilk kez, AB’de askeri güç yerine politik istekle şekillenen ortak bir dil belirlemek için bir yapı söz konusu. Bu nedenle, Avrupa Parlamentosu için ilk adım resmi olarak ortak bir Avrupa dili ihtiyacını dile getirmek ve bunu seçmek için bir Seçim Komisyonu geliştirmek olmalı.

Bu ilk adım konusunda önemli bir şart bulunuyor: Parlamento baştan, Seçim Komisyonu’nun önereceği dili kabul etmeye hazır olmalı. Neden mi? Çünkü komisyonun seçimine ilişkin önden fikir birliğine varılmazsa, farklı üye ülkeler yeni bir tartışma başlatarak bütün planın alt üst olmasına neden olacaktır.

Üye ülkeleri önceden hemfikir olmaya ikna etmek, başarılması zor bir iştir. Bu nedenle Parlamento’nun ortak dil konusunda net, anlamı açık bir kriter belirlemesi kritik önem taşır. Bunun yanı sıra bu kriteri yerine getirecek bir dil bulmak için Seçim Komisyonu’na gerekli zamanı, uzmanlığı ve kaynakları sunmak da önemlidir.

2. Dil Seçimi

Seçim Komisyonu için ikinci adım, tüm olası adayları gözden geçirip değerlendirmek olmalıdır. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca’ya çok talep olacağı kesindir. Bununla birlikte, bu fikrin reddedilmesi olasıdır çünkü bunlardan birini seçmek, o ülkeye önemli bir ekonomik avantaj kazandıracaktır. Almanca büyük olasılıkla tarihi nedenlerle reddedilecektir. Danimarka’ca, Lehçe ve Bask gibi küçük diller ise bunları kimin öğretebileceği sorusu nedeniyle sorun yaratabilir.

Bu nedenle komisyonun, uygun olduğuna inandığı herhangi bir dili seçmekte özgür olması gerekir.

Bunun özellikle bir Avrupa dili olması gerekmez. Araştırmalar tüm dünyayı kapsayabilir. Kendi adıma, Doğu Afrika’da kullanılan bir dil olan Swahili’yi öneriyorum.

Komisyon ayrıca yapay bir dili de dikkate alabilir. Esperanto (anadili farklı olan insanlar arasında anlaşmayı kolaylaştırmayı amaçlayan yapay dil) bu durumda tek seçenek gibi görünüyor. Hatta Komisyon tamamen bir yeni bir dil yaratmayı da düşünebilir.

3. Uygulama

Üçüncü adım bir plan geliştirerek uygulama için bir zaman çizelgesi oluşturmaktır.

AB’nin, Parlamento’nun kendisi ve Avrupa Komisyonu gibi organları için, bir zaman çizelgesi oluşturmak zor olmayacaktır. Örneğin, dil anons edildikten sonra on yıl içinde AB’nin resmi yapısı içindeki tüm işler bu dille gerçekleştirilebilir. Bu sayede AB’nin resmi yapısı içinde çalışma arzusu içinde olan herkes, hazırlanmak için on yıla sahip olabilir.

Bu dili üye ülkeler arasında resmi hale getirmek elbette daha uzun zaman alabilir. Bu, seçilen dile ve bunu uygulamak için mevcut olan kaynaklara bağlıdır.

Uygulama, diğer birçok şeyin yanı sıra, dilin tüm okullarda da mecburi hale getirilmesi anlamına gelir. Eğer bu, İngilizce, Fransızca ya da İspanyolca gibi büyük bir dil olursa; öğretmen bulmak ve eğitmek ile çalışma materyalleri hazırlamak daha kolay olacaktır. Bununla birlikte, eğer Avrupa dışı daha küçük bir dil ya da yapay bir dil seçilirse, uygulama çok daha uzun sürecektir.

Uygulama konusunda, komisyonun kendisinin belirlemesi ve üstesinden gelmesi gerekecek olan diğer pratik engeller de vardır. Her şekilde, bu planı takip ederek AB’nin önümüzdeki 25 – 30 yıl içinde resmi bir ortak dili olacağını, sonraki yarı yüzyıl içinde de dünyanın geri kalanının buna ayak uydurabileceğini hayal etmek mümkündür.

Bu, uzun zaman alabilir. Yine de bu, sadece zamanla çözülebilecek çok karmaşık bir problemdir. Ancak net bir biçimde söylenebilir ki, tek bir ortak dilin etrafında birleşen bir dünya çabalamaya değer bir hayaldir.

Ben 65 yaşındayım. Bırakın dünyayı, Avrupa’da bu hayalin gerçekleşmesini görecek kadar uzun süre etrafta olmayı beklemiyorum. Yine de, sürecin başladığını görecek kadar yaşayabileceğime inanıyorum. Başlamak için bekleyemiyorum bile…

PHILIP YAFFE

Philip Yaffe, The Wall Street Journal’ın eski muhabiri / makale yazarı ve pazarlama iletişimi danışmanıdır. Hali hazırda Brüksel, Belçika’da iyi yazma ve konuşma dersleri veren Yaffe’nin son kitabı “’I’ of the Storm: the Simple Secrets of Writing&Speaking (Almost) like a Profesional” Story Publishers (storypublislers.be) ve Amazon.com’dan edinilebilir.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)