Öngörülerin kazandığı bir dünyada yaşıyoruz!


Dünya pazarına iki zıt fikir egemendir. Birincisi, “Herkes eşit yaratılmıştır, sen benden,
ben de senden daha iyi değiliz”i kanıtlamaya çalışan demokratikleştirici dürtüdür.
Bu, sarsılmaz bir ilkedir; liderlerimizi nasıl seçtiğimizi (bir insan, bir oy) ve
hayatlarımıza nasıl yön verdiğimizi (hak eşitliği, fırsat eşitliği) belirler. Aynı zamanda bir paradokstur:
Bizi toplum olarak yüceltirken bireyler olarak hafifçe eksiltir.




İşte rekabetçi dürtü de bunun tersini kanıtlamaya çalışır. Hepimiz yanımızdakinden biraz daha iyi olmayaç alışırız.İster sürdüğümüz araba kadar sıradan isterse de sunduğumuz hizmet kadar hayati olsun başkaları gibi olmadığımızı, az da olsa benzersiz olduğumuzu ve bu nedenle de insanların saygısını, güvenini, sadakatini hak etmek bakımından daha değerli olduğumuzu kanıtlamaya çalışırız. Büyük kuruluşların, büyük markaların kendilerini oluşturma şekli de budur.

Araştırma sürecinizde bir fark yaratabilecek; odaklanabileceğiniz 5 kategori şunlardır:

  • Birincisi ürün hattınızdır. Spesifik alıcıları çekebilecek ürünler sunuyor musunuz?
  • İkincisi fiyatlandırmadır. Yüksek, pazarlığa açık fiyatlı mı algılanıyorsunuz yoksa adil fiyatlı mı?
  • Üçüncüsü hizmetinizdir. Eğer hizmet sunanlarla alanlar arasında bir uçurum varsa bu araştırılmaya değer.
     
  • Dördüncüsü ortamınızdır. İnsanlar mallarınızı sunuş tarzınızı seviyor mu? Nerelerde oyalanıyorlar? Nereleri pas geçiyorlar?
     
  • Beşincisi rekabetinizdir. Rakipleriniz sizin yapmanız gereken neyi yapıyor?

Bu oldukça yorucu bir liste, ama bu kategorilerin birini bile dışarı da tuttuğunuzu düşünmek ve neler olacağını anlamak sizi daha akıllı halegetirecektir.

Aşağıda kendi içgörü sürecinizi oluşturmaya yardım edecek 24 hızlı soru yer almaktadır:

1. Hatırladığınız ilk içgörü nedir?
2. En iyi içgörünüz hangisiydi?
3. Onu büyük kılan nedir?
4. Çözülen sorun neydi?
5. Bu içgörüye yol açan noktaları birleştirebilir misiniz?
6. En iyi ikinci öngörünüz hangisi?
7. Ve yine, neden? Neyi çözdü? Sizde nasıl oluştu?
8. En saçma içgörünüz hangisiydi?
9. Fikirlerinizi nasıl karakterize edersiniz?
10. Yaratıcı imzanız nedir?
11. Takdir ettiğiniz içgörülü insanlar kimlerdir?
12. Yaratıcı akıl hocalarınız ya da rol modelleriniz kimlerdir?
13. Bu modellerle ortak noktalarınız neler?
14. Her şey kötüye gittiğinde ilham kazanmak için kime ya da neyeyönelirsiniz?
15. Bir içgörünün ya da fikrin değerini yargılamak için hangikriterleri kullanırsınız?
16. Kahramanlarınız kimler?
17. Bunlar herhangi bir konseptinizde, herhangi bir şekilde göründü mü? Öyleyse nasıl, ne zaman ve neden?
18. İdeal yaratıcı faaliyetiniz nedir?
19. En büyük korkunuz nedir?
20. İdeal müşterinizi tanımlayın.
21. Favori yılınız hangisi?
22. Unutmak istediğiniz bir yıl?
23. Nasıl yaratıcı bir halde kalırsınız?
24. Şansı tanımlayın.

Herhangi bir öngörünün en belirgin özelliği inkar edilemez bir gerçeği dile getirmesidir. Bir gerçeği tanımlamak sıkı çalışma, araştırmave belki biraz da şans gerektirir. Ve gerçeği gerçekten ifade etmek empati gerektirir, ürünle, tüketiciyle ve müşteriyle. Bu alandaki birçok insan, bunu atlamakta ya da veri kabul etmektedir.

Zorlu ve hızlı sonuçlarca yönlendirilen bir alanda empati sıcak ve belirsizdir. Araştırmaya dayalı bir evrende empatiyi sınamak zordur, ölçmek ise daha da zor. Emeğin karşılığının çok zor alındığı, tüketicilerin değişken olduğu ve müşterilerin de sizi enine boyuna incelediği bir ortamda empati, hanım evlatları içindir denebilir. Bu tartışılabilir. Ama neden şansımızı denemeyelim? Satmaya çalıştığınız ürünle ve ulaşmaya çalıştığınız insanlarla ilişki kurmak için onların dünyasına dalmaktan ve bunları birbirine karıştırmaktan daha iyi bir yol yoktur. Empatiyi böyle başarabilirsiniz. Koltuğunuzda oturup onu hayal ederek değil.

Markalaştırma karmaşık değildir. Bir marka, tüketicinin sadakatinin ve güveninin ifadesinden başka bir şey değildir. Müşteriyle bir bağ, bir ahittir. Bir ürüne iliştirilmiş bir marka adı gördüğünüzde, o ürünün öngörülebilir bir tatmin sağlayacağına güveniyor musunuz?

Eğer böyleyse o markaya sadık olacaksınız demektir, o kadar sadık ki daha iyi bir ürün ortaya çıksa bile ona bağlı kalacaksınız (O sadakat, bir pazar liderinden müşterilerini çalmanın neden o kadar zaman ve para gerektirdiğini açıklar. Liderler güven ve sadakat inşa eder, sırasıyla.Ve sadakat onların koltuğundan edilmesini zorlaştırır). O kadar sadık olursunuz ki sadece o ürüne bağlı olmakla kalmaz, o marka yeni bir ürün çıkardığında onu da alırsınız. Bana şaşırtıcı gelen, sadakatin anlaşılması güç (duyguların aşırılığına bağlandığında bile), amorf bir şey olmamasıdır. Somuttur, gerçektir ve miktar olarak ifade edilebilir.

William Scott

 

 

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)