Editörden: Mevsimler Değişirken, Zihinler Yerinde Sayar mı?
Yılın bu zamanlarında, takvim sıradan bir geçişi haber verir gibi görünür; yaz gelir, okullar kapanır, tatil planları yapılır. Ama aslında çok daha derin bir dönüşüm başlar. Yaz, sadece sıcaklık artışı değildir; aynı zamanda zamanın dokusuna, mekânın ritmine, insanın algısına müdahale eden bir mevsimdir. Yaz geldiğinde doğa yavaşlar ama insan hızlanır. Ve belki de sorun tam burada başlar.
Ben bir İnsan Kaynakları profesyoneli değilim. Ama insanın iç ritmini, zamanla kurduğu ilişkiyi, işin içine karıştığı anlarda nasıl sessizleştiğini gözlemleyen biriyim. İnsanların kendilerini anlatırken aslında çoğu kez sustuklarını, cümlelerinin ardına sakladıkları yorgunlukları, kaygıları, durma arzularını dinlemeye çalışan bir bakışın içinden konuşuyorum. Yıllardır röportajlarda, makalelerde, zirvelerde “esneklik”, “iyi oluş”, “denge” gibi kavramların ısrarla telaffuz edildiğini duyuyorum. Ama çoğu zaman bu kelimeler, içi özenle ama yüzeysel biçimde cilalanmış vitrin sözcükleri gibi duruyor. Sanki sistem, çarklarını döndürebilmek için insana belli ölçüde nefes hakkı tanıyor, o kadar.
Gerçek bir yavaşlama çağrısından çok, verimliliği sürdürülebilir kılmak adına biçimsel bir ayarlama gibi… Oysa yaz, tüm bu kavramlara içeriden bir meydan okuma getiriyor: Gerçekten durabiliyor muyuz? Yoksa sadece sistem içinde yeni bir hız formu mu icat ediyoruz? “Yavaşladık” derken aslında “hızın şeklini değiştirdik” mi diyoruz? Yaz, bu soruları sessiz ama derin bir şekilde önümüze bırakıyor. Çünkü bazen doğa bile yavaşladığında, biz hâlâ hızlanmak için neden arıyoruz.
Yaz, Antik Yunan’da bile yalnızca tarımsal döngünün bir parçası değil, düşünmenin ve kendine dönmenin zamanıydı. Stoacılar için dinginliğin, Sufiler için tefekkürün, modern zamanlar içinse çoğu kez unutulmuş bir lüksün mevsimi… Oysa bugünün kurumlarında yaz, sadece yıllık izin planlaması olarak kalıyor. Oysaki kurumsal hayatın da bir “yaz rejimi” olmalı. Daha az toplantı değil yalnızca, daha çok düşünme alanı. Daha az kontrol değil sadece, daha fazla karşılaşma imkânı.
İnsan, her mevsimde aynı biçimde çalışmaz. Doğa nasıl ritmini değiştiriyorsa, insan da buna uymalı. Zira bedenin, zihnin ve duyguların takvimi genellikle bordro çizelgeleriyle örtüşmez. Yaz, verimliliği değil anlamı, çıktıyı değil varoluşu öne çıkarır. Ve bu yönüyle, modern iş kültürünün “hep üret” çağrısına karşı, zarif ama güçlü bir itirazdır.
Bu sayıda HRdergi, yazı yalnızca bir mevsim değil, bir zihinsel ve kültürel alan olarak ele alıyor. Kurumların iç iklimini; gündelik hızlarını, karar alma süreçlerini ve çalışanla kurdukları dili yazın çağrısıyla yeniden düşünmeye davet ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki, bazı değişimler büyük stratejilerle değil, sadece bir pencereyi açarak; sadece bir cümleyi değiştirme cesaretiyle başlar.
Yaza ve düşünceye açık bir zihinle,
Keyifli okumalar...
Gülcan Çağlar Çalışkan
Genel Yayın Yönetmeni