İşverenler için “Kaza oldu” demekle iş bitmiyor…
Cem Baloğlu
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişi,
Ankara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü
Doktora Öğrencisi
Çalışma yaşamı içerisinde çok çeşitli riskler bulunmaktadır. Ancak, bunların arasında yer alan ve bazıları ciddi yaralanmalarla ve hatta ölümle sonuçlanabilen iş kazalarının şüphesiz ki ayrı bir önemi bulunmaktadır.
İş kazaları bu denli önemli olmasına rağmen, işverenlerin iş kazasından doğan hukuki sorumluluğunun tespiti noktasında halen daha iç hukuk sisteminde eksikler bulunmaktadır. 30 Haziran 2012’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda sürekli bir biçimde işverenin sorumluluğu ilkesine vurgu yapılmış ve sorumluluğun hangi çerçeveyle sınırlı olduğuna ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.(1) Bu nedenle, sorumluluğunun tespiti 6331 sayılı Kanun öncesinde olduğu gibi Yargıtay içtihatları etrafında şekillenmeye devam etmektedir.
İşverenin hukuki sorumluluğunun niteliği uygulamada tartışmalı bir konudur. Bu konudaki görüşler, esas itibariyle kusur sorumluluğu ile kusursuz sorumluluk olarak ikiye bölünmüş durumdadır.(2) Bunun yanında, son dönem yargı kararlarında kusurun objektifleştirilmesi yaklaşımının benimsendiği görülmektedir.
Kusur sorumluluğu:
Öncelikle kusur olup olmadığına bakılmalı
Sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak ifade edilebilir. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi yükümlülüğünü içermektedir.
İşyerinde meydana gelen iş kazaları nedeniyle işverenin hukuki sorumluluğu öncelikle kusura dayanmaktadır. Kusur sorumluluğunda, sorumluluğun doğması için kusur unsuru yanında, zarar, nedensellik bağı ve hukuka aykırılık unsurlarının da bulunması gerekmektedir.(3) Ancak kusur unsuru, sorumluluğun kurucu unsurudur. Bu sorumlulukta kusur olmazsa, sorumluluk olmaz kuralı geçerlidir.
İş sağlığı ve güvenliği yönünden kusur, işverenin kendisi için sözleşme ya da mevzuatla getirilmiş olan yükümlülüklere aykırı davranmasını ifade etmektedir.(4) Bahse konu aykırılıklar kaza sonucu düzenlenen kusur raporlarında ortaya konulmaktadır. İş kazası sonucunda düzenlenen raporlarda kusur durumu saptanırken, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerektiğinin, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığının ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığının tartışılması gerekmektedir. İşverenin tamamen kusursuz kabul edilebilmesi için, işyerindeki işçilerin sağlığı ve iş güvenliğini sağlamaya yönelik her türlü tedbiri almak, uygun çalışma ortamı hazırlamak, araçları noksansız bulundurmak, işçileri etkin bir biçimde denetlemek, gözetlemek, bütün yükümlülüklerini özenle yerine getirmek gerekmektedir.
Uygulamada önemli olan, işverenin iş kazasına neden olmuş hareketinin işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı bulunup bulunmadığının tespiti işidir.
Diğer taraftan, mevzuat hükümlerince öngörülmemiş, fakat alınması gerekli başkaca bir tedbir varsa, bunların da tespit edilmesi gerekmektedir. Bu tedbirlerin işverence tam olarak alınıp alınmadığı, alınmamışsa zararın bundan doğup doğmadığı, duruma işçinin tedbirlere uymamasının etkili bulunup bulunmadığı ve bu doğrultuda tarafların kusur oranı saptanacaktır.
Sorumluluğun saptanmasında kural, sorumluluğu gerektiren ve mevzuatla belirlenmiş bulunan durumun kendi özelliğini göz önünde bulundurmak ve araştırmayı bu özelliğe göre yürütmektir. (5)
Kusur yanında, işverenin sorumluluğuna gidilebilmesi için, işyeri koşullarından kaynaklanan tehlike ile ortaya çıkan zarar arasında uygun nedensellik bağının da bulunması gerekmektedir. Aksi takdirde işverenin sorumluluğuna gidilemez. Nedensellik bağı ise; mücbir sebep, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. (6)
Mücbir sebep; genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan öngörülemez, karşı konulamaz ve dışarıdan gelen olağanüstü bir olay olarak tanımlanmaktadır. Mücbir sebep çoğunlukla yıldırım düşmesi, kasırga, deprem, sel gibi bir doğa olayı olabileceği gibi bazen savaş, genel grev, askeri darbe gibi beşeri ya da sosyal bir olay, hatta ithal yasağı, kamulaştırma gibi hukuki bir olay da olabilir. (7)
İş kazası, sadece işyeri çalışanı olmayan üçüncü kişinin veya kazayı yapan işçinin kendi kusurlu eylemi sonucunda meydana gelmişse, işveren nedensellik bağı kesildiğinden dolayı kazadan sorumlu tutulamaz. Diğer taraftan, üçüncü kişinin veya işçinin kazadan tamamen sorumlu olmadığı hallerde ise işverenin sorumluluk düzeyi kusur oranına göre belirlenmelidir. (8)
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 21 inci maddesine göre; iş kazası işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sigortalıya veya hak sahiplerine 5510 sayılı Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından işverene ödettirilmektedir.(5510 mad.21/1).
İş kazasının, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmesi durumunda ise, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücu edilecektir (5510 mad. 21/4).
Kusursuz sorumluluk:
Kusursuz olmak da çare olmayabilir
İş kazasında işverenin hukuki sorumluluğunun niteliği konusunda esas olan kusur sorumluluğudur. Ancak, Yargıtay geçmişte verdiği kararlarında kusur sorumluluğu prensibini benimseyip, sorumluluğun kaynağının haksız fiil hükümleri olduğunu belirtmekteyken; daha sonra akdi sorumluluk esasını benimsemiştir. Bir süre sonra da sosyal, ekonomik ve kültürel alanda yaşanan gelişmeler ve değişimlerin etkisiyle akdi sorumluluğun da yetersiz kaldığını belirterek, sorumluluğun kaynağının, tehlike esasına dayalı kusursuz sorumluluk olduğu esasını benimsemiştir.
Kusursuz sorumlulukta işverenin iş kazasından sorumlu olması için kusurlu olmasına gerek yoktur. İş kazası ile kaza sonucunda ortaya çıkan zarar arasında uygun nedensellik bağının bulunması işverenin sorumlu olması için yeterlidir. Başka herhangi bir şart aranmamaktadır. Zarar gören kimsenin kusur durumunu ispat etmeye çalışmasına da gerek yoktur. Öğreti ve uygulamada, bu tür sorumluluğa objektif sorumluluk, sonuç sorumluluğu veya sebep sorumluluğu da denilmektedir.
İşverenin iş kazasından doğan sorumluluğunun hukuki niteliğine ilişkin yaklaşımlar incelendiğinde kusursuz sorumluluğu savunan görüşün konuya zararın tazmini açısından yaklaştığı görülmektedir. Kusursuz sorumluluğu savunanlar, özellikle iş kazasının meydana gelmesinde kaçınılmazlığın etkili olduğu durumlarda, işçinin korunması ve zararın büyük kısmının işçinin üzerinde kalmaması düşüncesi etrafında görüşlerini şekillendirmişlerdir. (9)
Yargıtay’ın, işverenin sorumluluğunu kusursuz sorumluluk olarak değerlendirdiği kararlarında çıkar ilkesi, hakkaniyet ilkesi ve tehlike ilkesi gibi bazı ilkelerden yararlandığı görülmektedir. Bunlardan çıkar ilkesi; isçinin emeği ile icra edilen işin menfaatlerinden öncelikle işverenin yararlanacağı, bu nedenle zararlara da büyük ölçüde onun katlanması gerektiği anlayışından kaynaklanmaktadır. Hakkaniyet ilkesi ise; işverenin, kazaya uğrayan işçinin iş kazasından duyduğu elem ve ıstırabın bir bölümüne katılması düşüncesine dayanmaktadır. İş kazasının oluşumunda hiç bir kusuru bulunmasa da işveren, hakkaniyetin gerektirdiği ölçüde işçinin zararına katılmaktadır.
Tehlike sorumluluğu ise en ağır kusursuz sorumluluk halini oluşturmaktadır. Yargıtay kararlarına göre; işveren her türlü özen borcunu yerine getirmiş olsa dahi meydana gelen kazadan dolayı sorumluluktan kurtulma olanağı yoktur. Bu anlamda tehlike sorumluluğu mutlak bir sorumluluk olarak nitelendirilebilir. Bununla beraber belirtmek gerekir ki tehlike sorumluluğu bir “sonuç” sorumluluğu da değildir. Gerçekten zarar işletmeye özgü bir tehlikeden doğmamış, yani araya giren bir başka nedenden dolayı meydana gelmişse, işverenin bu zarardan sorumlu tutulmaması gerekmektedir. Başka bir deyişle işyerinin işletilmesi veya bundan doğan tehlikeler ile zarar arasında uygun bir nedensellik bağı bulunmuyorsa, işverenin sorumluluğundan söz edilemez. Öteki sorumluluk hallerinde olduğu gibi, tehlike sorumluluğunda da üç halde nedensellik bağı kesilebilir. Bunlar mücbir neden, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusurudur.
Objektifleştirilen kusur:
Kusursuz olmayan kusurun varlığı
Kusur sorumluluğunda işvereni tazminat ödeme yükümlülüğü altına sokan esas neden, sözleşme ya da mevzuatın kendisine yüklediği yükümlülükleri kusurlu bir şekilde (kasten ya da ihmalen) yerine getirmemesidir. İşverenin bu kusurlu hareketinin tespitinde ise; içinde bulunduğu kişisel durum yerine, aynı durumdaki dikkatli, makul ve sorumluluk duygusu taşıyan bir insanın hareket tarzı esas alınmalıdır. Böylece her somut olayda işverenin irade ve zekâ gücü, yetenekleri, fiziki nitelikleri ve bilgisine göre hukuka aykırı sonucu önleyip önleyemeyeceği hesaba katılmaksızın, sorumluluk objektif bir ölçüye göre tayin edilebilecektir.
Diğer taraftan, kusurun belirlenmesinde objektif bir ölçütün esas alınması, bu ölçütün her halükarda geçerli olacağı anlamına gelmemektedir. Kusurun objektifleştirilmesine bağlı olarak herkesten aynı davranışta bulunması beklenmemekte, aynı koşullar altında bulunan kimselerden aynı davranışlar beklenmektedir. Dolayısıyla, işyerleri farklı risk grubunda yer alan işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği konusunda göstermesi gereken özen de değişmekte, girişilen işin tehlikesi arttığı ölçüde, gösterilmesi gereken özen de o oranda artmaktadır. (10)
Kusuru objektifleştiren bu uygulama, işverenleri işyerinde daha dikkatli davranmaya zorlaması, mali nedenleri ileri sürerek sorumluluktan kurtulmalarını engellemesi ve bu sayede iş kazalarının önüne geçilebilmesine katkı sağlayacak olması bakımından oldukça önemlidir.
Objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştıran bir anlayıştır. Ancak, bütünüyle kusursuz sorumluluğa dönüştürmemektedir. Çünkü objektif kusur sorumluluğu için de kusurun varlığı şarttır. Kusursuz sorumlulukta işyeriyle ile zarar arasında illiyet bağı yeterli iken, kusurun objektifleştirilmesinde sorumluluk için sadece kusur aranmaktadır. Böyle olunca işverenin zararın doğmaması için tüm tedbirleri aldığının objektif olarak belirlenememesi durumunda sorumluluğu söz konusu olmaktadır. (11)
Kusurun objektifleştirilmesi anlayışında, konuya kusursuz sorumlulukta olduğu gibi sadece zararın tazmini açısından yaklaşılmamakta, aynı zamanda iş kazasının önlenmesi de amaçlanmaktadır. Böylelikle, kusurları dikkate alınmadan her durumda sorumlu tutulan ve bu nedenle tedbirsiz davranabilecek olan işverenlerin yerini, kusurları azaldıkça ödeyecekleri tazminatın da azalacağını anlayan ve bu nedenle iş güvenliği tedbirlerinin alınmasında daha istekli olan işverenler almaktadır. Ayrıca, işverenler alacakları önlemlerle hem kazaların oluşum riskini, hem de küçülen kusur oranları nedeniyle yüklenecekleri tazminat miktarını azaltabilmektedir. (12)
Kusursuz sorumluluk iç hukuk sisteminde düzenlenmemiştir. Bu nedenle, kusursuz sorumluluk anlayışına dayalı olarak iş kazasından dolayı işveren aleyhine tazminata hükmetmenin ne derece hukuki olduğu uygulamada tartışma konusudur. Kusurun objektifleştirilmesi sayesinde iş kazasından zarar gören işçi ya da hak sahiplerine yapılan tazminat niteliğindeki ödemeler de hukuki bir dayanak kazanmaktadır. Nitekim Yargıtay tarafından verilen son döneme ilişkin kararlar da bu yöndedir. (13)
Dipnotlar:
1. Baloğlu, C. (2013). İşverenlerin İş Sağlığı ve Güvenliği Yükümlülükleri ve Aykırılık Hallerinde Uygulanacak Yaptırımlar. KAMU-İŞ İş Hukuku ve İktisat Dergisi, 13(2), s.103.
2. Mollamahmutoğlu, H. (2008). İş Hukuku (Genel Kavramlar-Bireysel İş İlişkileri). Ankara: Turhan Kitabevi, s.992.
3. Yılmaz, G. (2005). İş Kazalarından Doğan Sorumluluklar. Mühendis ve Makina Dergisi, 46(543), s.7,8.
4. Akın, L. (2013). İş Kazalarından Doğan Tazminat Davalarında İşveren Kusurunun Belirlenmesinde Ölçüt. Çimento Endüstri İşverenleri Sendikası Dergisi, 27(6), s.46.
5. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, Esas: 2010/4226, Karar: 2011/12281, Tarih: 22.09.2011.
6. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2012/21-1121, Karar: 2013/386, Tarih: 20.03.2013.
7. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2012/10-1141, Karar: 2013/282, Tarih: 27.02.2013.
8. Balcı, M. (2006). İş Kazası ve Meslek Hastalığı Nedeniyle İşverenin Sorumluluğu. Sicil Dergisi, (4). s.162.
9. Yıldız, G.,B. (2010). İşverenin İş Kazasından Doğan Hukuki Sorumluluğu. Toprak İşveren Dergisi, (86), s.6.
10. Süzek, S. (2008). İş Hukuku (Genel Esaslar-Bireysel İş Hukuku). İstanbul: Beta Yayınevi, s.356.
11. Günay, C., İ. (2009). İş Kanunu Şerhi 2. Cilt. Ankara: Yetkin Yayınları, s.2386.
12. Akın, L., a.g.m., s.47,48.
13. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, Esas:2012/100014, Karar: 2013/2860, Tarih: 19.02.2013.