“İK’dan artık raftaki çözümler değil, kuruma özel çözümler bekleniyor; bu da tasarımcı ve değişim lideri rollerini öne çıkarıyor”
2012’nin ilk günlerinde bir araya geldiğimiz ve ağırlıklı olarak “gelecek” odaklı sohbet ettiğimiz mesleğine aşık, işini çok severek yapan Turkcell İK’dan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Meltem Kalender Öztürk, mesleğin bundan sonra geleceği noktayı anlatırken “tasarımcı” ve “değişim lideri”
kilit kelimelerini kullanıyor; güvene dayalı, neşeli, eğlenceli bir iş ortamının, yaratıcılığı da olumlu yönde etkilediğine inanıyor. Bu rollere uyum sağlamak için Turkcell bünyesinde de değişikliklere gittiklerini anlatıyor.
Grup İK yapılanmasındaki değişime paralel olarak Center of Excellence,
Business Partner ve Shared Services kavramları ve yapıları ile daha yoğun yaşamaya hazırlandıkları için ekip olarak 2012’nin kendilerini heyecanlandırdığını aktaran Öztürk ile sadece
Turkcell’in önümüzdeki dönem çalışmalarını değil,
kariyerinin kilometre taşlarını ve bir yönetici olarak profilini de konuştuk.
11 bin 500 kişilik Turkcell ailesine destek veren yaklaşık 450 kişilik bir İK ekibisiniz. Bunun yanı sıra bayileriniz ve iş ortaklarınız için yürüttüğünüz süreçleriniz de mevcut. Şu dönemde gündeminizin başında neler var?
“Önce İnsan, Öncü Turkcell” yaklaşımımız ile İnsan Kaynakları’nda innovatif uygulamalar hayata geçirmeyi, en iyi uygulama örneklerinde öncü olmayı ve fark yaratan çalışan deneyimi yaşatmayı temel stratejilerimiz arasına aldık. Bu şekilde müşterilerimizin değişen ve artan ihtiyaçlarını anlayarak, onlar için en iyi çözümleri sunabileceğimize inanıyoruz.
Bugüne kadar iş ortağı olma yaklaşımımız, Turkcell Akademi yapılanmamız ve programlarımız, iç iletişim çalışmalarımız, çalışan ilişkileri yönetimi yapımız ile birçok alanda çok iyi örnekler yarattık. Müşterilerimizin değişen ihtiyaçları, şirketimizin gereksinimleri ve çalışanlarımızın beklentileri doğrultusunda bu örnekleri yaratmaya çalışıyoruz.
2012 hedef ve önceliklerinizi neler oluşturuyor?
Biz Turkcell’de kazanan ekipler ortaya çıkartmak için çalışıyoruz; onların ihtiyaçlarını merkezimize koyduk.
Bu nedenle 2012 bizi ekip olarak çok heyecanlandırıyor. Bu yıl grup İK yapılanmamızda belli değişimlere gittik ve 2012 yılı bu değişimleri yaşayacağımız bir dönem olacak. Bu yapılanma paralelinde grup seviyesinde Center of Excellence (İK sistemleri tasarım merkezi), Business Partner (iş ortağı), Shared Services (ortak hizmet merkezi) kavramları ve yapıları ile yaşayacağımız bir yıl olacak. Bunun etkilerini ise çalışan yaşam döngüsünde uçtan uca deneyime odaklanarak bir çekim ve yaşam merkezi yaratacağımız İK uygulamalarında göreceğiz.
Turkcell Akademi ile grup çalışanlarımız, eko sistemimizdeki iş ortaklarımıza ek olarak, kurumsal müşterilerimize de değer katmaya başladık. Bu konu 2012’de artarak devam edecek.
Müşteri Merkezli organizasyon yapılanması, inovasyon, fark yaratan liderlik programları, değişen iletişim dinamiklerine uygun şirket için sosyal komünite geliştirmeleri, İK’da daha ileri teknoloji kullanımı, çalışan çağrı merkezi yapılanması yine gündemimizde olan konularımız arasında.
Çalışanlarımızla iletişim bizim için çok önemli. Bu önceliğimiz kapsamında, Mart ayına kadar süren dönemde tüm çalışanlarımızı kapsayan, genellikle şehir dışında yoğun 2 günlük programlar ile fonksiyonel iletişim toplantıları gerçekleştiriyor, 2012 stratejilerimizi ve liderlik mesajlarımızı iş arkadaşlarımızla paylaşıyor olacağız.
Hazır yeni bir yıla girmişken, bir genel değerlendirme yapalım isterseniz: Kariyerinizin ilk dönemiyle kıyasladığınızda, İK bugün nasıl bir noktaya geldi sizce?
İK’nın önemli bir değişim yaşadığını düşünüyorum. Bugün artık geçmişte teori gibi gözüken “en değerli varlığımız çalışanlarımız” kavramını pratik olarak kurumlar deneyimliyor. Kopyalanamayan tek kaynağın insan kaynağımız olduğu kanıtlandı, diye düşünüyorum. Çalışanlarımızın yeteneğinin ve onlarla oluşturduğumuz kurum kültürünün kopyalanamaz olduğunu artık net olarak görüyoruz.
Bunu, şu örnekten de anlayabiliriz: Geçmişte ekonomik krizlerde organizasyonlar hemen insanla ilgili çözümleri öncelik olarak belirlerken, son krizlerde daha çok insan kaynağına sarılmaya başladığını gördük. Çünkü artık insan yönetimi konusuna daha gelecek odaklı bakıyoruz. Öte yandan artık daha dinamik performans ve potansiyel yönetim sistemleri kullandığımız için; en iyiler, daha verimli kaynaklarla, en iyilerle çalışabiliyor. Sonuç olarak da herhangi bir kriz anında çözümü yine yetenekli insan kaynağımızın üretmesini bekliyoruz.
Öte yandan, çalışma ortamına yaklaşım ve teknolojideki gelişmeler de gündemde. Çalışanlar, hangi nesilden olursa olsunlar eskisinden çok daha fazla çalışmanın anlamını sorguluyorlar. Bu da çalışma ortamlarının “yaşam merkezi” yaklaşımı ile şekillenmesini sağlıyor; daha da sağlayacak. Ayrıca kurumlar daha inovatif olmak istiyorlar; çalışma ortamlarının bu yaklaşımla düzenlenmesi de yine önemli bir nokta.
Bunun yanı sıra müşteri beklentilerindeki değişimler ve segmentasyon yaklaşımı çalışan profillerine, çalışan yönetimindeki yaklaşımlara da ışık tutuyor.
Değişen bir diğer konu da teknoloji; özellikle sosyal medya. Bu konu, henüz kendi dönüşümünü tamamlamadı; çünkü organizasyonlar açıklık ve kontrol arasındaki dengeyi tam olarak bulamadılar. Ama şunu çok net görüyoruz: Müşterilerimiz ve çalışanlarımız, her ortamda markalarımızın, kurumlarımızın elçisi. O nedenle, bu konuda daha bütünsel bir bakış açısına ihtiyaç var.
Ve bir de son olarak çalışan memnuniyetini değil, artık bağlılık (engagement) kavramını konuşmaya başladığımızı da vurgulamak istiyorum.
Peki ya gelecek? İK sizce nasıl bir noktaya doğru gidiyor?
İK uzmanlarından artık raftaki hazır çözümler değil kuruma özel çözümleri geliştirmesi bekleniyor. Stratejik ortaklık sürecinde “tasarımcı”, “değişim lideri”, “kişisel mentor” rollerimiz öne çıkıyor. Buna en net örnek eğitimlerdir: Eskiden hep raftaki, hazır eğitimlere, açık seminerlere katılırdık. Şimdi ise şirketlerin hem akademi yapılanmaları ile hem de baktıkları tüm eğitim süreçlerinde daha kendilerine özel beklentileri var. İK’daki her konuda bu böyle artık. Bu nedenle İK uzmanlarının da daha tasarımcı, müşterisini derinlemesine tanıyan ve analitik bakış açısı ile bakması gereken profiller olduğunu söyleyebilirim.
İK’nın dünden bugüne gelişimini konuştuk, biraz da sizin kariyer geçmişinizi dinlemek isteriz. Turkcell ile yollarınız buluşmadan önce nasıl bir yolculuktan geçtiniz?
İlkokulu ve ortaokulu devlet okulunda okudum. Sonra liseyi burslu olarak İstek Vakfı’nda tamamladım. 1996 yılında Marmara Üniversitesi İşletme bölümünden mezun oldum. Okul hayatım boyunca, ailemden gelen eğitmenlik ruhuyla, kendi bütçemi de yaratabilmek için özel dersler verdim.
Bunun yanı sıra okul hayatım süresince, gönüllü öğrenci organizasyonu olan AIESEC’te çalıştım ve İnsan Kaynakları mesleğimle de orada tanıştım ve iş hayatımın önemli bir başlangıcı oldu. O dönemdeki sorumluluklarım ve katıldığım ulusal ve uluslararası kongreler sayesinde İnsan Kaynakları mesleğinin benim için uygun ve yapmak istediğim iş olduğunu gördüm.
Mezuniyetimle birlikte o dönemde hızla büyümekte olan Logo Yazılım’da eğitim konusunda önemli büyüklükte bir sorumlulukla çalışmaya başladım.
Ardından yaklaşık 1 yıl Işıklar Holding’de çalıştım. 1998 Kasım ayında, Turkcell ile tanıştım ve sevgiyle hatırladığım eğitim uzmanlığı görevime başladım. Önemli bir büyüme evresinde takıma katıldığım için her yıl sorumluluklarım artarak devam etti. Bir süre eğitim ve iç müşteri yönetimi yöneticiliğini birlikte yürüttükten sonra 2001 yılında yapılan ilk büyük organizasyon değişikliğimiz ile bana Çalışan İlişkileri Yönetimi Bölüm Yöneticiliği görevi verildi. O dönem bu seviyede görev üstlenen en genç bölüm yöneticisi oldum ve işime dair ilk hayalim gerçekleşmiş oldu. Mezun olduğumda kişisel vizyonum, Türkiye’nin en önde gelen şirketlerinden birinde İK yöneticisi olmaktı. Bu hedefe ulaşmak için doğru yerde bulunduğumu ve bunun için çok çalıştığımı söyleyebilirim.
2011 yılı Mart ayında da İnsan Kaynaklarından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı pozisyonuna atandım. Bu göreve geldiğimde, beni en motive unsurlardan biri de çalışma arkadaşlarımdan aldığım olumlu enerji ve destekti.
Buradaki 13 yılın özetine baktığımda giriş seviyesinde başladığım işimde, şu an gelinebilecek en üst düzey sorumluluğu üstlenmiş durumdayım. “İnsana değer” temel değerleri arasında yer alan ve başarısının en temelinde insanı gören bir kurumda bu sorumluluğu üstlenmenin benim açımdan bu deneyimi en özel ve değerli kılan faktör olduğunu söyleyebilirim.
Şu an çok yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz. Zaman planlamasını nasıl yapıyorsunuz?
Eğer sevdiğiniz şeyleri yaparsanız, o zaman dengeleri kurmak daha kolaydır.
Rollerimin her birinin, her dönem eşit derece hakkını verebildiğimi söyleyemem. Bunların sıralaması hayatımda dönem dönem değişebiliyor. Çünkü gerçekten de yoğun bir iş hayatım var. İşte olmayı, çalışmayı da çok seviyorum. Elimden geldiğince, iş dışındaki zamanlarda, hafta sonları eşim ve çocuklarımla kaliteli biçimde değerlendirmeyi hedefliyorum. Bir de son zamanlarda, özellikle hayatımdaki özel insanlarla özel vakitler geçirmek için mutlaka zaman yaratıyorum.
“YÖNETİCİLİK YOLCULUĞUMU İKİ EVREYE AYIRIYORUM”
Meltem Kalender Öztürk, çalışanları ile arasında iş dışında da hep bir duygu bağının olduğunu ifade ediyor. Masasında duran, bir çalışanının kendisi için boyayıp süslediği, üzerinde “seni seviyoruz” notu ile duran bir taş, bir diğerinin çocukları için aldığı çerçeve ya da boyun ağrıları için özel olarak verdiği solüsyon da bunun kanıtı… “Bugüne kadar tüm kariyer yolculuğumda çalışma arkadaşlarım her zaman beni destekledi,” diyen Öztürk ile yöneticilik anlayışını ve “iş yaşamındaki önceliklerini” konuştuk.
Yöneticilik anlayışınızdan da konuşalım... Ekibinizi yönetirken hangi özellikleriniz ön plana çıkıyor?
Aslında çok genç yaşta yönetici sorumluluğu üstlendiğimi söyleyebilirim. İlk işimde çok küçük de olsa bir ekibi yönetiyordum ve bir takım dersler aldım. Ardından uzman olarak Turkcell’de göreve başladım ve bir sene sonra yönetici oldum. Dolayısıyla ben aslında yöneticilik yolculuğumu 2 evreye ayırdığımı söyleyebilirim: Daha fazla denediğim ve öğrendiğim birinci dönem ve sonra, öğrendiklerimi yaşadığım ve paylaştığım ikinci dönem.
İşin çekirdeğinden geldiğim için, işin içinde bir yöneticiyim ancak ekiplerime çok alan açarım. Yeri geldiğinde ekibimin arkasında durmayı severim. Böyle olduğu için, tüm kariyer yolculuğumda beni en çok destekleyeni ilk halka çalışma arkadaşlarım oldu, onlardan aldığım enerji beni her zaman beslemeye devam edecek.
Öte yandan ben insanlara gerçekten değer veririm ve bu konuda çok düşünürüm. İnsanlarla birlikte olmak bana her zaman coşku verir. Kariyerimdeki başarının en kritik noktalarından biri budur. İnsanları hissedebildiğimi kendimi onların yerine koyabildiğimi düşünüyorum; o nedenle ekibimle de aramda hep iş bağının ötesinde bir duygu bağı oldu. Dolayısıyla ben egosuyla kendini öne çıkarmayı seven değil, daha çok yaptıklarıyla ve ekibiyle ön planda olmayı seven bir yönetici oldum.
İş hayatındaki öncelikleriniz nelerdir?
Enerjisi ve iç motivasyonu yüksek biriyim. Pratik olmayı ve sonuca ulaşmayı önemserim. Mükemmeliyetçi bir yapım vardır. Eskiden bu konudaki beklentilerimi dile getirmek konusunda daha sabırsızdım. Şimdi ise ekibime daha fazla inisiyatif veriyor ve kendilerinin işlerinin lideri olarak görmelerini önemsiyorum.
Yaptığın işe özenmek ve heyecan duymak öncelikle baktığım özelliklerdir.