Genç Yönetici ve İşadamları Derneği
Bize GYİAD'ı, çalışmalarınızı anlatabilir misiniz?
Bildiğiniz gibi GYİAD iş dünyasına yönelik bir dernek. Diğer işadamları derneklerinden farkımız ise bizim üyelerimiz arasında üst düzey yöneticilerin de olması. GYİAD'ın çok seçkin bir üye profili var. Ana amaçlarımızı ikiye ayırabiliriz; birincisi üyelerimize karşı olan sorumluluklarımız. Üyelerimizin gerek kişisel gerek mesleki yaşamlarındaki gelişmeleri için yaptığımız faaliyetler. İkincisi de; düşünen, etkinliği olan bir sivil toplum örgütü olarak toplumsal alanda yapmak istediğimiz çalışmalar.
Biz TEV gibi eğitime veya TEMA gibi çevre korumaya odaklanmış bir dernek değiliz. Bir konuya odaklanmak yerine içinde bulunduğumuz ortamın gelişmesi için uygun gördüğümüz konularda gerek fikirlerimizi söyleyerek, gerekse raporlar, paneller yarışmalar düzenleyerek katkıda bulunmayı tercih ediyoruz. GYİAD kurucuları aynı zamanda TÜGİAD'ın da kurucuları. Fakat TÜGİAD'ın kuruluşunun hemen ertesinde derneğe yönetici alma konusunda tartışma yaşanıyor ve bu tartışma sonucunda on kişi ayrılıp GYİAD'ı kuruyor. TÜGİAD'ın üye olarak sadece işadamlarını almasına rağmen biz yöneticileri de alıyoruz. Ferruh Tanay ve ekibi olarak biz yeni üye almaya çok sıcak bakıyoruz. Zaten yeni üye de almak zorundayız. Derneğimizin başında genç kelimesi var. 1986'da kurulan bir derneğin o zaman genç olan üyeleri artık orta yaşlılar ve babalarının işlerini devralıyorlar. Zaten GYİAD üyelerinin büyük bir kısmı aynı zamanda TÜSİAD'ın da üyesi. şu anda üç yüzün üzerinde üyemiz var. Üyelerimiz ağırlıklı olarak şirket yönetim kurulu başkanlarından, genel müdürlerden, koordinatörlerden ve danışmanlardan oluşuyor. Biz Ferruh Tanay başkanlığındaki yeni Yönetim Kurulu olarak göreve 1995'in Mayıs ayında başladık. İlk başladığımız faaliyetlerden birisi aylık Benchmarking toplantıları. Bunun yanısıra çeşitli eğitim kurumlarından arkadaşlar gelip hem kendi kurumlarını tanıttılar hem de kişisel becerileri geliştirici seminerler verdiler. Ayrıca üyelerimizi çeşitli konularda bilgilendiren paneller yaptık, misafir konuşmacılar getirdik. Yaz ayları dışında ayda ortalama dört tane etkinliğimiz oldu.
Çeşitli konularda raporlar hazırlıyorsunuz, projeler geliştiriyorsunuz...
Gerek üyelerimiz, gerekse kamuoyu için Doç. Dr. Sadi Uzunoğlu tarafından hazırlanan “Kamu Bankalarını Özelleştirme Raporu” önemli ölçüde ses getirdi. Önemli çalışmalarımızdan birisi de "Tersine Beyin Göçü" projemiz. Bu projede amacımız yurtdışında okuyan öğrencilerin Türkiye'ye dönmeden önce iş sahibi olabilmeleri için aracılık yapmak. Bu eskiden beri düşünülen bir proje. Tersine Beyin Göçü Projesi’nin sorumluluğunu Yönetim Kurulu Üyelerimiz Yavuz Koraltan ve Hüsamettin Beyazıt üstlendiler.
Proje gençlerimizin ve profesyonellerimizin gerekli irtibatları sağlayamamak, ilgilendikleri sektörde kimseyi tanımamak ve alıştıkları yaşam standartlarını Türkiye'de yakalayamamak gibi sebeplerden ötürü doğan yurt dışında kalma eğilimlerini ortadan kaldırmayı ve ülkemize geri kazandırmayı hedefliyor.
Çeşitli kuruluşların, derneklerin ve medyanın desteğini de aldığımız Projeyle ilgili olarak İnternet'e girdik, E Mail adresi oluşturduk, broşürler ve materyaller hazırladık. İsteyen herkes 365 gün ve günde 24 saat Tersine Beyin Göçü projesine başvurabiliyor. Yoğun bir ilgiyle karşılanan projeye başvuran kişiler ile en geç bir hafta içinde irtibat kuruluyor ve kapsamlı bir görüşme yapılarak istedikleri sektörde ilgili kişilerle temasa geçmelerini sağlıyoruz.
Bir diğer desteklediğimiz çalışma da İstanbul'da olimpiyat düzenlenmesi projesi. Ama maalesef olmadı. Özellikle Monaco'da 2000 yılı seçmelerinde GYİAD grubu oldukça ses getirmişti. Burada amacımız sadece olimpiyatların alınması değil, olaya sahip çıkmaktı. Zaten Milli Olimpiyat Komitelerinin amacı sporu geniş bir düzeye yaymak ve sevdirmektir. Biz de bu olimpiyat ruhunu destekledik. Olimpiyat komitesi üyeleriyle sürekli temas halindeyiz. Birçok üyemiz aynı zamanda olimpiyat komitesinin de üyesi. İstanbul'da olimpiyatı alamadık diye yatırımların hiçbiri durmadı. Olimpiyat kompleksi ve diğer çalışmalar devam ediyor. Adaylık en azından bu sürecin başlaması ve devam etmesini sağladı. Belki altyapı yatırımları daha ileri gitmiş olsaydı şansımız daha fazla olurdu. GYİAD'ın bu süreçte olimpiyat projesine fikri katkıları oldu. Biz ağırlıklı olarak yurtdışındaki tanıtım etkinliklerinin üzerinde durduk ve İstanbul'u denetlemeye gelen Milli Olimpiyat Komitesi üyelerini ağırladık.
Bunların dışında eğitim alanında da doğrudan eğitimlerle ilgili kuruluşlarla işbirliği içindeyiz. Çağdaş Eğitim Vakfı ve Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı gibi kuruluşlarla da işbirliği içindeyiz ve çalışmalarına katkıda bulunuyoruz. Ayrıca özelleştirmeyle ilgili çeşitli paneller gerçekleştirdik, çıkardığımız Değişim dergisinde konuyla ilgili yazılar yayınladık. Her ortamda özelleştirilmenin kesinlikle olması gerektiğini vurguluyoruz.
Yarınları Kuranlara “1. Yeni Ufuklar Ödülü" adında bir yarışma düzenlediniz. Bu oluşumun sürecini öğrenebilir miyiz?
Dünya artık "bilgi çağı" diyebileceğimiz yeni bir çağa girdi. Bu çağ herkesin bahsettiği gibi computer çağı değil. Computer bunun sadece bir aracı. Yarattığımız herşeyin hammaddesi bilgi. Bunun en uç örneği de ‘Software’ dediğimiz olgu. ‘Software'de para verip satın aldığınız şey tam anlamıyla bilgi. Bu yeni çağ insanın yaşam biçimini de temelden değiştirecek. Örneğin; artık teşhisi doktorlar değil bilgi ve makineler yapıyor. Gelecekte tedaviyi de onlar yapacak. İnsanın sınırlı beynine karşılık binlerce doktorun, binlerce tecrübesini bir makineye yüklüyorsunuz, dolayısıyla insanlar artık birçok yerden çekiliyor. A.B.D., Japonya gibi gelişmiş ülkelerde insanlar düşünüyor ve yaratıyorlar.
Biz de GYİAD olarak Türkiye'de yaratıcılığın, yenilikçiliğin teşvik edilmesini amaçladığımız için bu ödülü toplumun bilgi toplumuna dönüşmesine giden yolda önemli bir aşama olarak görüyoruz.
Management Centre Türkiye ile işbirliğiyle düzenlediğimiz ödülde projeler şu anda değerlendirme aşamasında.
Türk ekonomisine yön verebilecek, etkileyebilecek bir sivil toplum örgütü olarak GYİAD'ın Türk Ekonomisine bakışı nasıl?
Şu andaki ortamda ekonomi kimsenin umurunda değil. Türkiye'de ekonomiyle ilgili birçok rakam belli değil ve gerçek rakamları da kimse bilmiyor. Çok ciddi bir kayıtsız ekonomi var. Boyutlarını ancak tahmin edebiliyoruz. Ama bildiğimiz kesin birşey var, o da Türkiye'nin kişi başına milli gelirinin açıklandığı gibi iki bin dolar civarında olmadığı. Dünya Bankası’nın son raporundaki rakam beş bin dolar. %100'lük bir yanılma payı var. Aynı şekilde Türkiye'nin dış ticaret rakamları da belirsiz.
Ben görmedim ama duyduğum kadarıyla Salıpazarı rıhtımından hergün gemilerle malzeme yurt dışına gidiyor. Bunların içinde televizyon, araba, tekstil gibi her türlü ürün var. Ve bunların hepsi kayıtdışı. Aynı şekilde otobüslerle, uçaklarla Rusya'ya, Ukrayna'ya ve Türki Cumhuriyetlere sürekli bir mal akışı var. Çok büyük oranda görünmeyen ihracat var. Türkiye'nin döviz rezervleri büyük dış ticaret açığına rağmen sürekli artıyor. Para nasıl artar? Bir yerden gelirse artar. Cebinizdeki parayı sürekli harcarsanız bu para artmaz. Türkiye'ye bir yerden para geliyor. Mesela şu anda Merkez Bankası'nda 16 milyar dolar döviz var. Bu önemli bir rakam. İhracat 25 milyar dolar, ithalat 45 milyar dolar. Yani 20 milyar dolar açık var. Peki bu Merkez Bankası’ndaki döviz nereden geliyor? Türkiye'de hala yabancı yatırım potansiyeli yok.
Gümrük Birliği’nden asıl beklenen dış sermayenin gelmesiydi. Sanayi toplumları artık bazı sanayilerini atıyorlar. Bunun en büyük örneği de çimento sanayi. Biliyorsunuz Türkiye'de çimento sanayi özelleştirildi ve en büyük payı Fransızlar ve Belçikalılar aldı. Çünkü artık kendi ülkelerinde bu sanayiyi istemiyorlar. Demir çelik üretimi de öyle. Türkiye büyük oranda demir çelik ürünleri ihraç ediyor. Çünkü artık Avrupa bu sektörü istemiyor. Almanya'da yavaş yavaş Ruhr Havzası’nı tasfiye ediyor. Bu süreçe zamanla boya, kimya hatta metal sektörleri de katılacak. Örneğin; 1970'lerde Avrupa, tekstil sektörünü o zamanki Doğu Bloku ülkelerine ve Türkiye'ye kaydırdı. İleride de Renault Fransa'dan, Bosch da Almanya'dan fabrikalarını çıkarıp Türkiye gibi ülkelere taşımak istiyorlar. Bu konuşmayı 1993 sonlarında yapsaydık size büyük ortaklı projeksiyonlardan bahsedip pembe tablolar çizebilirdim. Ancak 1994 kriziyle birlikte birçok insan işini kaybetti, firmalar battı ve Türk ekonomisi önemli ölçüde küçüldü. Örneğin; 1993'de 13 milyar dolar olan Koç Holding'in cirosu, 1994'de Türk lirası olarak artmasına rağmen dolardaki olağanüstü yükselişten dolayı dünya çapında 7 milyar dolara indi. Bu durumda girişimci olarak ne yapabilirsiniz? Bütün atacağınız adımlardan korkarsınız. Ancak bir süre geçtikten sonra baktık iki ileri bir geri gidiyoruz, enflasyonu ve diğer olumsuz koşulları boşverip herzaman ki tempomuza döndük. Türkiye'de gerçekten çok büyük potansiyel var. Türk ekonomisi rahat bırakılmalı ve gerçek bir rekabet ortamına kavuşmalı. Bugün devletle rekabet etmek mümkün değil. Biz zarar edersek batıyoruz. Fakat devlet zarar ederse borçlanıyor, o da olmazsa para basıyor. Devlet ne kadar çok ekonominin içinde olursa o oranda sorumsuzluk oluyor ve dolayısıyla anti rekabet ortamı doğuyor. Bütün bu olumsuz koşullara rağmen.
Türkiye'de özel sektörün gelişmesi Türk insanının potansiyelinin büyüklüğünden kaynaklanıyor.
Sözgelimi Almanya'da iş görüşmelerinde zam fazla konuşulmaz. Daha çok çalışma saatleri ve izin günlerin düzenlenmesi konuşulur. Bugün Almanya'da çalışma saati fiilen otuz beş saat civarında ve çoğu firmalar artık cuma günleri çalışmıyor. İzin süresi ise ortalama otuz işgünü. Türkiye'deki iş kanununa göre ise izin beş yıla kadar sadece iki hafta. Batı artık tam anlamıyla doymuş, çalışmak ve tüketmek istemiyor. Türkiye'de renkli televizyon ve cep telefonu satışındaki artış Almanya'nın çok üzerinde. Türkiye'de toplum girişimci ve aç. Orada insanlar belli bir güvence sistemi içindeler ve onun dışına fazla çıkmak istemiyorlar. Bu Avrupa'nın büyük bir handikapı. Türkiye eğer değerlendirebilirse genç ve dinamik işgücü ile bu konuda çok şanslı.
GYİAD'ın geleceğe dönük beklentileri, hedefleri neler?
Öncelikle Türkiye'nin geniş vizyonlu bir lidere sahip olup zaten başlamış olan yeni çağın içinde yaşamasını bir an önce sağlamaya çalışmak. Bu sürece ne kadar çabuk başlarsak yaşam standartlarımızda o oranda yükselme olacak. Batı ülkeleri arasında yerimizi almalı , bilgiyle yönetilen bir toplum olmalıyız. Gelişmiş ülkeler gelecekle ilgili uzun vadeli planlar yaparken biz hala geçmişle uğraşıyoruz. Türkiye'de gelişmiş beyinler maalesef ön planda değil ve dolayısıyla bazı mekanizmaların yönetilmesinde söz sahibi değiller. Biz GYİAD olarak yaptığımız çalışmalarla Türkiye'nin gelişme sürecine katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Son olarak söylemek istediğim insanların kendini geliştirme süreçlerinin hiçbir zaman bitmemesi gerektiği. Eğer herkes bu mantaliteyi benimserse otomatik olarak toplumun gelişmesi de kaçınılmaz olur. Bugün Türkiye'de çok yüklü negatif enerji ortamı var. İnsanları doğru hedeflerden saptıran birçok kirlenme sözkonusu. Toplumun ilerlemesi için öncelikle herkes üstlendiği yükümlülükleri en iyi şekilde yapmalı. Biz de GYİAD olarak ortamın pozitife doğru yönelmesi için elimizden geleni yapıyoruz...
Hazırlayan: Biril ATIŞ