Eğitim Gönüllüleri’nde Hedef Milyonlar


Kurumsallaşma süreci ile birlikte vakıfta neler değişti?

Benzer vakıf ve derneklerde uzun yıllar yöneticilik yaptığım için 2002 yılında Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı yönetim kuruluna girdiğimde bir gözlemim olmuştu: Çok ulvi amaçlarla kurulan bu vakfa gerçekten gönülden destek veriliyordu. Fakat yönetim kurulundan çalışanına kadar herkesin gönüllü olduğu bir organizasyon, kurumsallaşmaya çok ters bir yapı oluşturuyordu. Ancak 2002 yılında göreve gelen ve tecrübeli profesyonellerden oluşan yönetim kurulunun temel kararı; vakıfta kuvvetli bir yönetim ihtiyacı olduğuydu. Çünkü yönetim kurulu üyeleri çok meşgul kişiler olduğu için böyle bir kurumu yönetim kuruluyla yönetemezsiniz; güçlü bir genel müdürlük, genel müdürlüğün altında ilgili departmanlar olması gerekir.

Bu nedenle ilk önce departman oluşturma çalışmalarından başladık. Bu departmanlardan ilki elbette eğitimdi. Eğitimin malzemesi, eğiticilerin eğitimi, eğitim yöntemleri, ölçme-değerlendirme sistemleri, sınıf içi ilişkiler gibi konuları profesyonelce halletmeye karar verdik. İkinci olarak; vakıf tamamen bağışlarla ayakta kaldığı için kaynak departmanımızı güçlendirmemiz gerektiğini gördük. Kaynak yaratmanın profesyonelce yürütülmesi gerektiğini göz önüne aldık ve bu departmanı kurduk. Bunun yanı sıra Türkiye’de 87 noktada hizmet verdiğimiz ve dağınık bir yapımız olduğu için sahanın denetlenmesi, koordinasyonu gerekiyordu. Bu nedenle güçlü bir saha grubu oluşturduk ve bölge müdürlükleri kurduk. Ardından İletişim Departmanı’nı oluşturarak güçlü bir teknoloji altyapısının olmasını sağladık.

Bunlar Yönetim Kurulu’na nasıl yansıdı?

Elbette tüm bunlar olurken yönetim kurulundaki yönetim anlayışını denetlememiz gerektiğini düşündük. Yönetim kurulunda kurul üyelerinin görev ve yetkilerinin belirlenmesi, tanımlanması, iş bölümü yapılması, bunun denetlenmesi, başarısız olan kurul üyelerinin görevinin bitmesi, yerlerine yenilerinin alınması için bir danışmanlık firması ile çalıştık. Artık yönetim kurulu olarak birbirimize not veriyoruz. Sonuçları değerlendiriyor ve buna göre kararlar alıyoruz. Öte yandan, bu sürecin ardından ileriye dönük stratejik planı oluşturduk. Misyon belirledik, stratejik plan hazırladık, bu plana uyacak bir yol haritası oluşturduk.

Kısacası kurumsallaşma sürecimizi başarıyla tamamladığımıza inanıyoruz. Bu, sadece Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı için değil Türkiye için çok önemli. Çünkü Türkiye’nin belki en yaygın, en etkin sivil toplum kuruluşlarından birisiyiz. Dolayısıyla STK’lara bir örnek yaratma misyonumuz olduğuna da inanıyoruz. Çünkü Türkiye’de sivil toplum hareketi yeni, son 10 yıldır hayata geçen bir hareket. Dolayısıyla kurumsallaşma sürecimizin önemli bir önek olduğuna inanıyoruz.

Sizin de ifade ettiğiniz gibi Türkiye’nin en etkin sivil toplum kuruluşlarından birisiniz. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?

Önce eğitim açısından bakalım… Ben bu hareketin gönüllülük vasfını çok önemli buluyorum. Buradaki tarafların hepsi gönüllü: Öğrenmek isteyen çocuklar gönüllü, onlara yardım etmek isteyen eğitmenlerimiz gönüllü. Dolayısıyla hem öğreten, hem öğrenen kendi gönülleri ile bu işe yaklaşıyor. Dolayısıyla en yüksek motivasyonu yakalıyoruz. Eğitim için bu, işin yüzde 99’udur. Bu motivasyon çocukta ve eğitmende olduktan sonra eğitimin malzemesi, metodu ikinci sırada gelir. Bu motivasyonun üstüne gerekli teknik altyapıyı da sağladığımız zaman en güzel eğitim ortamını gerçekleştirmiş oluyoruz. Bana göre başarımızın sırrı da burada.

İkinci olarak sosyal açıdan baktığımızda; iki tane çok önemli görevi yerine getiriyoruz. Birincisi; bizim parklarımıza gelen çocuklar eğitimin ötesinde sosyal bir değişim yaşıyor. Bildiğiniz gibi çocuklarımızın çoğu alt gelir gruplarından geliyor ve bu çocuklar genellikle çok kalabalık sınıflarda eğitim görüyor. Bu çocuklar sınıflarda birer numaradan ibaret. Kendilerini gösteremiyorlar, diyalog kurabilecekleri kimse yok. Oysa bizim parklarımıza geldikleri zaman burada farklı bir sosyal doku var. Orada öğreten ile ilişki kurabiliyor. İsimleri, sorunları, oturdukları yerler biliniyor. Bu, çocuklara müthiş bir özgüven kazandırıyor. Çocuklar, önem verildiklerinin ve takdir edildiklerinin farkına varıyor. Bu, verdiğimiz eğitim kadar önemli.

Tüm bunların yanı sıra değinmek istediğim bir başka nokta daha var: Bizim 10 bin 500’ü aşkın kayıtlı gönüllü eğitmenimiz var. Bunun yüzde 70’e yakını üniversite öğrencisi. Dolayısıyla biz üniversite gençliğine sosyal sorumluluk bilincini de tanıtmış; daha doğrusu bu bilinci harekete geçirmiş oluyoruz. Ve bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde var olan en büyük eksiklik sosyal sorumluluk bilincidir. Biz gençlere bu bilinci aşılayabilirsek ileride bunun çok yararını görürüz. Dolayısıyla sosyal açıdan da hem üniversite gençliği, hem çocuklarımız, hem de gönüllü eğitmenlerimiz üzerinde farklı bir sosyal bilinç yarattığımız inancındayım.

Vakıf olarak 9’uncu yılınızı geride bıraktınız. Bu süre içinde neler değişti?

Her şeyden önce ulaştığımız rakamlar çok değişti. Bu sene hariç 400 bin çocuğa eriştik. Daha önce de belirttiğim gibi gönüllü sayımız 10 bin 500’ü buldu. Bağışçı sayımız 150 bini aştı. Ama en önemlisi, ilk yıllarda daha çok belirli kurum ve kuruluşlar bize destek verirken, bağışlar yavaş yavaş halka yayılmaya başladı. Düzenlediğimiz çeşitli kampanyalar sayesinde halka ulaşmayı başardık. Bana göre bu çok önemli. Sürekli belirli bir gruptan destek almak yerine daha az miktarlarda, ama halka yayılan bir kaynak tabanı oluşturabilmek vakfın geleceği açısından çok önemli. Örneğin bu yıl hedefimiz 140 bin çocuğa ulaşmak. Dokuz yılda 400 bin çocuğa erişmişiz, ama sadece bu yıl 90 bin çocuğa ulaştık. Bu, sistemin geometrik olarak büyüdüğü anlamına geliyor. Kaynakları artırdığımız oranla da bu sistemi büyüteceğiz.

Vakfın hedeflerini de bizimle paylaşır mısınız?

Önce sayısal hedefleri ortaya koyalım: Biz her yıl 250 bin çocuğa erişebiliriz. Bu kapasitemiz var. Ancak bir miktar kaynağa ihtiyacımız olduğu için bu kaynak tabanını oluşturmaya çalışıyoruz. En önemli hedef bu.

İkinci hedefimiz verdiğimiz hizmetin kalitesini yükseltmek. Eğitimde yeni modeller, yeni arayışlar geliştirmek istiyoruz. Bizim bünyemize uygun, çocuklarımıza, gönüllümüze, toplumumuza uygun yeni eğitim modellerini hayata geçirmek arzusundayız. Çünkü daha önce de söylediğim için burada bunun için çok uygun bir ortam var. Biz bu ortamda yeni eğitim modellerini deneyerek, başarılı olanlarını da devlet okullarımıza, Milli Eğitim sistemimize yayılmasını sağlayabilirsek esas büyük katkımız orada olacak. Çünkü unutmamak gerekir ki, ilk ve orta öğretimde 17 milyon çocuğumuz var. Hâlâ bizim eriştiğimiz çocuk oranı çok küçük bir yüzde. Ama biz burada iyi eğitim modelleri geliştirebilirsek, bu laboratuvarlarda başarılı ürün elde edebilirsek ve bu ürünleri Bakanlığımıza sunarsak milyonlara erişmiş, katkı sağlamış olacağız. Önümüzdeki iki yıllık stratejik planımız içinde de bunu öngörüyoruz. Milli Eğitim sistemimizle daha yakın işbirliği ve sinerji yaratmak arzusundayız. Bizim başarılı deneylerimizin Bakanlık tarafından da tüm eğitim sistemimize yayılmasını umut ediyoruz.

Biraz da sizi tanımak isteriz…

Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra ABD’de doktoramı tamamladım. Türkiye’ye döndükten sonra ODTÜ’de 35 yıllık bir görev süresi geçirdim. Elbette bu arada değişik ülkelerde de görev aldım. 1989 yılında dekan, 1992 yılında rektör oldum. 2000 yılına kadar ODTÜ rektörlüğünü yürüttüm. 2000-2002 yıllarında 102 üniversitenin üye olduğu Karadeniz Ülkeleri Üniversiteleri’nin başkanlığını yürüttüm. Bu görevden ayrıldıktan sonra Eğitim Gönüllüleri Vakfı Yönetim Kurulu’na girdim. 2 yıl yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptım ve bu yıl da başkanlığına seçildim.

Yıllarını eğitime vermiş bir isim olarak vakfı nasıl görüyorsunuz?

Ben çok sayıda vakfın kurucusu ya da yöneticisi olarak görev yaptım. Türkiye Zeka Vakfı, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı gibi çok sayıda vakıfta kurucu oldum, yöneticilik yaptım. Bu vakıfta gözlediğim temel bir fark var: Bizim sivil toplum kuruluşlarımız fikir üretim merkezleridir. Ortaya çok parlak fikirler atılır. Fakat bunları uygulamaya geçirmek konusunda fazla çaba harcanmaz. Kişiler kendi aralarında toplanır ve genelde herkesin bildiklerini dinler, birbirine anlatır. Ama onu harekete geçiremez.

Fakat Eğitim Gönüllüleri’ndeki durum çok farklı. Burada ortaya atılan fikirler hayata geçiriliyor. Toplumun büyük bir kesimini içinize alabiliyorsanız, etkin bir sivil toplum kuruluşu olabiliyorsunuz. Başarımızın sırlarından birinin de bu olduğuna inanıyorum.

Bunların dışında eklemek istediğiniz noktalar var mı?

Benim kişisel olarak vakfa asli katkım yine eğitim politikaları konusunda olacaktır. Çünkü deneyimim bu yönde. Ayrıca ben her zaman liberal eğitimden yana oldum. Artık ülkemizde liberal eğitime, yaratıcılığa, çocukların içindeki cevherleri ortaya çıkaracak sistemlere geçmek gerektiğine inanıyorum. Tabii bu çok kolay değil; Türkiye zor bir coğrafyada, çok toplumsal sorunlar yaşadı. Ama ümit ederim yavaş yavaş bu sorunları geride bırakıp yaratıcı düşünen, sorgulayan bireyleri yetiştirebiliriz. Benim eğitimdeki tüm hedefim bu olmuştur.

Bunların yanı sıra belirtmek istediğim bir nokta daha var: Bizde gönüllü olarak çalışan üniversite öğrencileri, büyük özveriler gösteriyor. Bu sosyal sorumluluk bilincinin dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)