Değişim, gelecek ve İK
“Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” diyerek, değişimin ipuçlarını insanlığa sunmuş, büyük düşünür Mevlana.
İ.Ö. 5 yüzyılda bir Anadolu filozofu Heraklitos “Hep devinir, hiç durmaz, hep akar” derken veya Karl Marx “Evrende değişmeyen tek şey; değişimdir" derken hep aynı şeye işaret ediyorlardı: Bugünlerde çok kullanarak içini bir miktar boşalttığımız “Değişim” kavramının zaman ve yer sınırı tanımaksızın geçerli olduğuna…
“Peki değişimdeki değişim ne?” diye sorguladığımızda, değişimin hızının giderek arttığını görüyoruz. Yani ivme dediğimiz kavram değişim sürecini de değiştiriyor.
İş yaşamından teknolojiye, toplumsal hayattan bilime, tarımdan sanayiye her alanda hızlanan bir değişim yaşanıyor. 50 yıl önce 5 MB bilgi saklayabilen bir sabit disk ancak bir uçak yardımıyla taşınabilirken, günümüzde 128 GB ve daha yüksek kapasiteli olanları küçücük birer kart halinde... Aynı şekilde o yıllarda ancak ‘hayal edilen’ bir ev bilgisayarı, evin bir odasını kaplayacak büyüklükteyken, bugün yüksek kapasiteli giyilebilir bilgisayarlardan bahsediyoruz.
Evrenin bilinmezlerini çözmek için çarpıştırıcılarda büyük çaplı deneyler yaparken, insanın varlığının nedenlerini bırakıp, bu varlığın yanılsama olup olmadığını tartıştığımız yeni bir bakış açısına yol alıyoruz. Dünyayı beyinlerimizde dış sinyallerin proses edilmesi sonucunda algılıyorsak, bu sinyallerin beyinde ürettiği etkiyi kopyalayabildiğimiz takdirde, olmayan bir dünyayı sanal olarak algıladığımız farklı bir platformdan bahsediyor olabiliriz. Yüzyılın başındaki “Denizler Altında Yirmi Bin Fersah” veya “Aya Yolculuk” romanları artık gerçekleşti derken, Matrix’in de bir film olmaktan farklı bir anlamı olduğunu tartışmaya başlayabiliriz.
İş dünyasındaki değişime geldiğimizde, teknoloji ve bilimdeki hızlı değişimin burada da yaşandığını görüyoruz. Bu günün iş dünyasında her şey kısa zaman dilimlerinde değişebiliyor. Birkaç saniye içinde milyonlarca hatta milyarlarca dolarlık fonlar yer değiştirebiliyor ya da ertesi sabah en yakın rakibinizi, yeni bir birleşme ve ciddi bir güçle karşınızda bulabiliyorsunuz. Son günlerde örneğini gördüğümüz gibi, büyük finansal oyuncular, yarın sabah her şeylerini kaybetme noktasında olabiliyorlar. Büyük marka değerine sahip bir teknoloji şirketi, kendinden iyi bir teknolojinin ortaya çıkması ile birkaç gün içinde milyarlarca dolarlık marka değerini kaybetme riskine sahip olabiliyor.
Bugün adını bilmediğimiz şehirler, yarının megapolleri olurken; çift haneli rakamlar ile büyüyen yeni ekonomiler, Doha Round tartışmalarında görüldüğü gibi, eski dünyanın ekonomik imparatorluklarının karşısına dikiliyorlar. Bu büyümeleri ile 1 milyar kişiyi aşkın yeni bir tüketici kitlesini de 10 sene içinde dünya iktisadının oyun alanına kazandıracaklar. Gelir dengesizliği devam ederken, aramıza katılan ve 10 sene içinde 750 milyonun üstünde olacak ek nüfus, yeni oyuna giren tüketicilerle dünya taleplerini etkileyerek, kaynakların ve emitanın kıtlığına ve fiyat artışlarına neden olacak. Çevresel sorunlar, gündemi daha fazla belirleyen konular haline gelecek.
İnsanların 7 gün 24 saat birbirleri ile, istedikleri zaman kopma özgürlüğüne sahip oldukları bir bağlantı içinde olmaları eğilimi, bir taraftan mikro-grupların güçlenmesini getirirken; bu görüşme, konuşma, mesajlaşma, on-line olma halinden her an kopabilme özgürlüğü, bu yapıları kırılganlaştıracak. Üzerlerinde çalışabilmek için, iş dünyası adına fırsatlar yaratabilmek için bu mikro grupların oluşum ve dağılmasından daha hızlı olmak gerekecek. Dolayısı ile hızlı değişen ve iç içe yaşayan, doğan, yok olan eğilimler veya trendler, iş dünyasını aynı hızla değişebilen ve bu değişimi aslında yönlendiren olmak zorunda kılacak. Aksi takdirde sadece değişime ayak uydurmak, değişim içinde yok olmanın başlangıç noktası olacak. O halde başarı formülü, değişime ayak uydurmak ya da onu yönetmeye çalışmak değil. Bir adım daha ileri gitmek ve “Değişime liderlik etmek”…
Bilgi, internet gibi paylaşım ortamları ile giderek demokratikleşmekte ve hızla eskiyip yeni bilgi ile yer değiştirmekte... Bu nedenle, iş dünyasında fark yaratmanın yolu, insanların o bilgiyi hızlı ve etkin uygulama yetenekleri sayesinde olmakta. Bu dikkate alındığında, değişimi şekillendirmek ve değişime liderlik etmek konusunda insan kaynağının önemi rahatlıkla anlaşılabilir.
Gelecek ve değişime liderlik
“Eğer insan kaynağı bu denli kritik bir öneme sahipse, İnsan Kaynakları departmanları’nın bu gelecek içinde ve değişime liderlik yapabilme konusunda rolü ne olmalı?”, kritik bir soru...
Personelin (yani insan kaynağının değil) özlük işlerinden birinci derecede sorumlu olmak mı; “mangal partileri”, “yaz şenlikleri” , “ 1. Geleneksel Şirket Piknikleri” düzenleyen zoraki mutluluk ve sahte motivasyon ekipleri olmak mı, boşlukları dolduran işe alımcı olmak veya dünde kalmış bir iş anlayışının kural ve yönetmeliklerinin polisliğini yapmak mı?
Şirketlerin uzun vadeli stratejilerinin başarısı ağırlıklı olarak iki temel noktada belirleniyor: Adına ister vizyon ister hedef deyin ama neticede şirketin gelecekte kendini gördüğü yer ve bu yere giden yol planı… İkinci olarak da bu yolu şirkete başarılı şekilde kat ettirecek insan kaynağı... İnsan Kaynakları, bu vizyonu gerçekleştirecek insanları seçiyor, eğitiyor, geliştiriyor ve stratejik noktalara yerleştiriyor. Bu insanların doğru yönlenmesi, değişimin liderleri olabilmeleri için uzun vadeli bir senaryoyu uygulayarak belirlenen vizyonun gerçekleştirilmesini sağlıyor.
Bu anlamda İK fonksiyonu 10–15 yıl sonra şirketin geleceğini yönetecek insanları yetiştirmekten sorumlu oluyor. Dolayısı ile İK’nın önceliği gelecekte o şirketi yönetecek “Geleceğin Liderleri”nin yetiştirilmesidir diyebiliriz.
“Geleceğin Liderleri”ni yetiştirmek
Gerek toplumsal, gerek teknolojik gelişmeler olsun, her değişim bir lider öncülüğünde gerçekleşiyor. Bugüne kadar iz bırakan değişimleri hatırlarsak, değişimin liderleri de hemen gözümüzün önünde belirecektir.
Bu liderler, birçok meslek dalından olabilir; sanatçılar, din adamları, politikacılar… İş dünyasındaki değişimler söz konusu olduğunda ise yönettikleri şirketin vizyonuna yön veren, geleceği görebilen ve hayal edebilen iş liderlerinden söz edebiliriz.
Bu liderlerin birçok özelliğinden bahsedebilmek mümkün… Ama George Bernard Shaw’ın şu sözü, oldukça anlamlı: “Mantıklı bir insan, dünyaya ayak uydurur; mantıksız bir insan ise dünyanın kendisine ayak uydurması için ısrarlı bir uğraş gösterir. Bu nedenle, dünyanın gelişmesi, mantıksız insanların varlığına bağlıdır”.
Elbette ki liderlerin mantıksız olması şartından bahsetmiyoruz. Bahsettiğimiz; onların farklı bakışları, statükoyu kabul etmemeleri, değiştirme konusunda ısrarlı çabaları... Dünyaya ayak uydurmak, bahsettiğimiz değişime ayak uydurarak süreç içinde yok olmakla aynı anlamda. Dünyaya kendine uydurmaksa, değişimi şekillendirmek ve değişime liderlik etmekle eş anlamda.
Bu liderlerin seçimi, doğru yerde olması, geleceğin zorlayıcı şartlarına hazırlıklı ve donanımlı bir biçimde yetiştirilmesinin yanı sıra bu farklılığın bir zenginlik halinde organizasyona katılması da İK departmanlarının görevi.
Peki, kaç İK departmanı veya çalışanı 10 yıl sonra çalışanların ihtiyaç ve isteklerinin neler olabileceği ya da 15 yıl sonra nasıl liderlerin dünyayı yönetiyor olacağına dair gereken zaman ve düşünce gayretini harcıyor?
Geleceğin liderlerini yetiştiren İK’ya bakış
Gelecekteki güç ve sürdürülebilirliğin, sadece günü değil, geleceği öngörebilmekten geçtiği bilinmez bir konu değil. Şirketlerin değişime yaklaşımları da bu anlamda önem taşıyor. Bahsedildiği gibi, değişime uymak veya değişimi izlemek, değişimle başa çıkmak ya da değişimi yönetmek anlayışları reaktif davranışlardır. Amaç, geleceğe yönelik bir şeyler yapmak ve gelecekte güçlü bir kuruluş olarak ayakta kalmaksa o zaman o değişimi şekillendiren, yani değişime liderlik yapan bir şirket olmak gerekiyor.
Geleceğin liderleri tanımlaması önemli bir başlangıç noktası... Sadece iş performansı olan liderlerden ziyade, bu performansın yanı sıra, insanlığın geleceğine sahip çıkabilen liderler, gelecekte önemli olacak. Dünyanın farklı coğrafyalarında çalışan şirketler, kaynakların sürdürülebilirliğinden çalışma şartlarına, çevreye sahip çıkmaktan etik iş anlayışlarına birçok konuda öncü rolünü oynayarak, dünyanın daha iyi yaşanabilir bir hale gelmesine liderlik edebilirler. Bu lider şirketler, lider çalışanlara ihtiyaç duyacaklar. İK departmanları geleceğe yönelik bir departman olarak kendilerini tanımlamak ve geleceğin liderlerini yetiştirmeyi asli görevleri olarak görmek durumundadırlar.
Bu tarz bir İK yaklaşımına sahip Unilever, geleceğin liderinin bu gelişimi ve değişimi izleyebilmesi, anlayabilmesi, daha da önemlisi öngörebilmesi ve bunu şekillendirme konusunda cesaret ve isteğe sahip olması gerektiğini düşünüyor. Sorumluluk alabilmesi, her an her duruma karşı daima hazırlıklı olabilmesi gibi kozmik sırlar olmayan özelliklerden bahsediyor. Bunlar, her İK departmanının sıralayabileceği özellikler… Ama geleceğin liderini yetiştirmek, özellik sıralamaktan değil, bu lideri yetiştirme konusunda sorumluluk hissetmek ve geleceği sahiplenmekten geçiyor. Daha da önemlisi sadece iş dünyası değil, tüm dünyaya bu liderlerin katacağı çok şey olduğunu hayal etmek ve bunun temel taşları için çaba harcamaktan geçiyor.
O halde İK Departmanları öncelikle kendilerinin geleceği yönlendirecek liderler olduklarının farkına varıp, ona göre davranmak durumundalar. Değişimin liderleri olarak; bir yıldız olmak ve değişen dünyada yıldız olarak kalabilmek fırsatı her birimiz için geçerli. Yeter ki, öncelikle kendi değişimimize liderlik edip; liderliğin gerektirdiği davranışı göstermeye hazır olalım.
Bu yeni anlayış ve değişen dünyada gelecekte bizi bekleyen gelişmeleri ve İK’nın nelere farklı bakması gerektiğini başka yazılarda gözden geçirmek üzere…
CEM TARIK YÜKSEL
UNILEVER TÜRKİYE, ORTAASYA, KAFKASYA ve İRAN
İNSAN KAYNAKLARINDAN SORUMLU BAŞKAN YARDIMCISI