“Bir Gün Bir Alman, Bir Fransız, Bir Türk…”


Ferhan Alesi, babasının görevi nedeniyle yaşamaya başladıkları Kuveyt’te lise eğitimini tamamlarken bir Hintli ile aynı sırayı paylaştığında, bunun tüm hayatını değiştireceğini, yaşamının dönüm noktası olacağını elbette bilemezdi. 17 yaşındaki Alesi, bir Amerikan okulunda eğitim gördüğü için sınıf arkadaşları arasında Mısırlılar, Pakistanlılar, Uzakdoğulular, Afrikalılar ve Amerikalılar vardı. Farklı kültürler ile genç yaşlarda tanışan Alesi, daha sonra Avusturya, İtalya, Almanya, İsviçre, Fransa ve Amerika’da yaşadı, çok uluslu şirketlerde yöneticilik yaptı ve elbette tahmin edeceğiniz gibi hep farklı kültürlerin içinde oldu. Alesi, şimdilerde 16 yıllık bu pratik deneyimini akademik bilgileri ile yoğurarak Türkiye’de ilk kez “Kültürler Arası İletişim” eğitimi veriyor. Hedef; ülke değiştiren yöneticiler, ortakları, expatriate aileleri ve yurtdışında MBA yapmaya hazırlanan öğrenciler… “Farklı bir ülkede eğitim görmenin ve çalışmanın ne kadar zor olduğunu bildiğim için deneyimlerimi bu kişilerle paylaşmak istiyorum” diyor Alesi, “Sonuçta kurallarını bilmediğiniz, nasıl ayak uyduracağınızı anlayamadığınız farklı bir kültürün içine girerseniz performansanız düşer, iletişim kuramaz, aidiyet duygusu yaşayamazsınız. Hatta bu olumsuzluklar depresyon nedeni bile olabilir.”

Siz farklı kültürlerle uzun yıllardır tanışıyorsunuz. Peki bu konuda eğitim verme fikri nasıl oluştu?

Lise eğitimimin ardından Avusturya ve İsviçre’de üniversiteyi bitirdim. Ardından evlenip İsviçre’ye yerleşerek bir süre farklı alanlarda çalıştım. Bu dönemde dikkatimi çeken bir şey vardı: Bazı milletlerle çalışırken iletişim kurmak çok daha zordu. Bazı milletlerle çok farklı düşünüyor, olaylara çok farklı açılardan bakıyorduk. Sonuç getirme yöntemlerimiz farklıydı, hatta hatta neye gülüp, neye ağladığımız bile çok farklıydı. İşte tam da bu arada Kültürler Arası İletişim Danışmanlığı ya da eğitmenliği diyebileceğimiz; İngilizcesi Interculturalist olan bir dal olduğunu öğrendim. Değişik kültürlerde eğitim ve çalışma tecrübem olduğu için bana çok ilgi çekici geldi ve 2002 yılında ABD’de bu konu üzerine eğitim aldım. Şimdilerde, bir yandan bu konudaki network’ümü sağlam tutmak ve bilgi paylaşımı yaratabilmek adına sık sık yurtdışına gidiyor, bir yandan da eğitim veriyorum.

Aslında Kültürler Arası İletişim, özellikle Avrupa ve Türkiye için yeni bir konu olmasına karşın ABD’de diplomatik ve askeri görevle yurtdışına gidenleri ve bu kişilerin ailelerini yeni kültürlerine hazırlamak için uzun zamandır kullanılıyor. Henüz yeni bir alan; 50 – 60 yıllık bir geçmişe sahip. Antrepoloji, psikoloji dalları ile çok yakından ilgili.

Kültürler arası iletişim eğitimini almak neden önemli?

Herşeyden önce psikoloji ve verimlilik açısından çok önemli. Örneğin yurtdışına yeni bir görevle giden ve bu kültüre bir türlü ayak uyduramayan kişi depresyona bile girebiliyor. Sosyal çevre edinemiyor. Sonuçta insanların en önemli ihtiyaçlarından biri; bir yere ait olmaktır. Bambaşka bir kültüre gittiğinizde sizin için çok normal olan davranışların tuhaf karşılandığını gördüğünüzde kendinizi ikilem içinde hissediyorsunuz. Kimi zaman da, tuhaf karşılanmak korkusuyla kendinizi geri çekiyorsunuz. Tüm bunları yaşamamak için bu eğitimlerin alınması gerektiğine inanıyorum.

Peki siz neler öneriyorsunuz?

Benim her zaman söylediğim bir şey var: İyi veya kötü kültür yoktur; sadece farklı kültür vardır. Dolayısıyla Türkiye’den expatriate olarak giden kişilere çok açık fikirli olmalarını tavsiye ediyorum. Bu arada, özellikle yanlış bulduğum noktalar var: Örneğin Amerikalılar genellikle gittikleri ülkelerde koloniler şeklinde yaşar, bu yeni kültüre adapte olmak için hiçbir çaba harcamaz. Oysa bunu ilginç bir deneyim olarak görmek gerekiyor. Ben eğitim verdiğim kişilerin, öncelikle bu tip temel noktaların farkına varmalarını amaçlıyorum. İnsanlara karşı daha esnek olmalarını, olaylara farklı bakabilmelerini, empati kurabilmelerini öneriyorum. Bunun önemini anlatıyorum. Çünkü davranışları anlayabilmek için kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koymak zorundayız.

Özellikle iş yaşamı penceresinden bakarsak tüm bunları yapmak ne gibi avantajlar sağlıyor?

Hemen bir öykü anlatayım: İşbirliği içinde olan bir Amerikalı, IT hizmeti aldıkları Hollanda şirketini arayarak bir servise acilen ihtiyaçları olduğunu söyler. Hollandalı’nın yanıtı, “Üzgünüz, bunu şu anda sağlayamayız” şeklinde olur. Amerikalı şaşırmıştır; sonuçta ortada bir sözleşme vardır, üstelik Hollandalı şirketine para kazandırmaktadır. Ne kadar ısrarcı davranırsa davransın Hollandalı’nın yanıtını olumluya çeviremez.

Burada çok açık bir kültürel çatışma, kültürel farklılıktan doğan bir anlaşmazlık olduğunu söyleyebiliriz. Bunun derinine inersek, aslında tamamen kültürler arası farklardan kaynaklanan bir yanlış anlama olduğunu görüyoruz. Amerikalı’nın bakış açısına göre; kendisi parayı ödedikten sonra tüm hizmeti satın alabilir. Oysa Hollandalı’nın işi yapmamasının nedeni; hem Amerikalı’dan yeterli veri almamış olması, hem de ajandasında öncelikli olarak hizmet bekleyen başka müşterileri olmasıdır. Sonuçta Amerikalının “para tüm kapıları açar” bakış açısı bu kültürde geçerli değildir. Ancak birbirlerinin kültürünü bilmedikleri için iki taraf da sorunun kaynağını anlayamaz.

Bu çok basit bir örnek. Eğer taraflar biraz da olsa kültürler arası farkı anlasaydı, bu konuşma zaten baştan çok farklı başlardı. İşte tüm bunları bilirseniz daha başarılı olur, hata yapmaz, para ve müşteri kaybetmezsiniz. Özellikle satıcı durumundaysanız karşınızdakiyle nasıl iş yapabileceğinizi bildiğiniz anda tüm kapılar daha kolay açılabiliyor.
Bir başka örnek daha vereyim: İsviçre’de çok uluslu bir şirketin yöneticisi olarak sunum yapmak üzere Japonya’ya gitmiştim. Zaten erkek egemen olan Japon kültüründe genç bir kadının yönetici olması garip karşılanmıştı. Daha da kötüsü, ben büyük bir şevkle sunumumu yaparken tamamı erkek olan dinleyicilerimin gözlerini kapadığını, yerlerinde kaykıldığını görerek demotive oldum. Ancak onların kültürünün benimkinden farklı olduğunu unutmuştum. Sonradan öğrendim: Beden dillerini en asgari seviyede kullanan Japonlar için ben fazla hareketliydim. Hem beden dilim yüzünden dikkatleri dağılmasın diye, hem de İngilizceleri çok iyi olmadığı için söylediklerimi daha iyi algılayabilmek adına gözlerini kapatıyorlardı. Anlayacağınız ben anlattıklarımla ilgilenmediklerini düşünürken, meğer onlar benim söylediklerime konsantre olmaya çalışıyormuş.

Bunlara ek olarak, başta da söylediğiniz gibi farklı bir kültüre adapte olamayan çalışanın performansının düşmesi de söz konusu değil mi?

Kesinlikle. Performans düşüklüğü çok sık görülen sorunlardan biri. Girdiği sosyal yaşama ayak uyduramayan, ekip arkadaşları ile iletişim kuramayan bir çalışandan yüksek performans göstermesi beklenemez. Öte yandan özellikle çok üst düzey yönetici olarak yurtdışına giden kişilere mutlaka bir eğitim verilmesi şart. Çünkü bu insanlar başkalarını yönetiyor. Farklı bir kültürdeki kişilerin yöneticisi olarak bu çalışanları anlayamama, onlarla iletişim kuramama, ortak nokta bulamama durumu hem altında çalışan kişileri hem de expat yöneticiyi etkiliyor. Her iki tarafın da performansı düşüyor, demotive oluyorlar.

Bazı kültürlerin belli başlı özellikleri var mı?

Yine Japonlar’dan örnek verirsem, çok üst düzey yöneticileri ve politikacıları dışında el sıkışma adetleri olmadığını söyleyebilirim. Kartvizit verme işi, seramoniye dönüşüyor. Kartı iki elinizde tutarak vermelisiniz, aldığınız kartı iç cebinize koymanız gerekir. Almanlar ve İsviçrelilir için disiplin ve kurallar çok önemlidir. İtalyanlar, İspanyollar, Güney Fransızlar biraz daha esnektir. Ancak bir Japonla olan randevunuza on beş dakika erken gitmezseniz projeyi bile kaçırabilirsiniz. Öte yandan İtalyanlar ve Almanlar unvan konusunda çok titizdir.

FERHAN ALESİ’NİN KÜLTÜRLER ARASI YOLCULUĞU

* 1987’den beri Türkiye dışında yaşayan Alesi, uzun bir aralıktan sonra Türkiye’ye 2003’ün haziran ayında döndü.

* Kültürel danışmanlık eğitimini (Intercultural Communication) Amerika’nın önde gelen ve dünyadaki tüm Interculturalist’lerin buluşma noktası olan Portland / Oregon, Amerika’da aldı. * SIETAR (Society for Intercultural Education, Training and Research) Avrupa’nın üyesi ve SIETAR Türk’ün kurucu üyelerinden…

* Birçok ülkede yaşadı, eğitim gördü ve çalıştı. Kuveyt, Avusturya, İtalya, İngiltere, Almanya, İsviçre, Fransa ve Amerika bu ülkelerden sadece bazıları… Zaten seminerlerinin tasarımının büyük bölümünü de 16 yıllık bu pratik deneyimler ile akademik bilgisini yoğurarak oluşturuyor.

* Verdiği eğitimler terzi dikimi olduğu için esnek bir yapısı var. Kendisine farklı taleplerle ulaşılabiliyor. Kimi zaman bir expat ailenin mutsuz eşi için 2 – 3 saatte, kimi zaman yurtdışıyla bağlantılı iş yapmak isteyen Türk iş adamları için günlerce sürebilecek eğitimler verebiliyor. Elbette bu, tamamen talebe bağlı…

* Kendisi de bir “yabancı” ile (İtalyan) evli olan Alesi, 5 dil konuşabiliyor. Eğitim tarzını geliştirebilmek için drama eğitimi alıyor. Siyah beyaz fotoğraf çekmekten keyif alıyor.

* Bir Amerikalı meslektaşı ile birlikte değişik kültürlerde beden dilini anlatan bir proje üzerinde çalışıyor.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)