“Bilişim sektöründe çalışanlar da ürünler gibi hızla değişiyor”

1990’lı yıllarda hayatımıza giren internet gerek günlük hayatta gerekse iş hayatımızda ne çok şeyi değiştirdi farkında mısınız? Kuşkusuz siz de bazen durup “İnternet olmadan önce ne yapıyorduk?” diye düşünüyorsunuzdur.

Internet ağları artık nasıl sosyalleştiğimizi, nasıl iletişim kurduğumuzu, nasıl eğlendiğimizi ve öğrendiğimizi belirliyor. İş modellerini farklılaştırıyor, küreselleştiriyor. Buna bağlı olarak da internet teknolojileri hiç durmadan gelişiyor, her geçen gün önümüze yeni fırsatlar sunuyor.

Kurumlar, servis sağlayıcılar, ticari ve perakende pazarlar arasındaki sınırlar kalkarken, internet iletişim kurma, işbirliği yapma, eğlenme ve iş yapma biçimlerimizi değiştiren bir doku haline geliyor. Bu ay internet ve ağ teknolojilerinin tam da kalbinde yer alan ve bu alanda dünyanın nabzını elinde tutan firmalardan birinin İnsan Kaynakları yöneticisini; Cisco Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Slovakya İnsan Kaynakları Müdürü Ayşe Özdemir’i Portre sayfalarımıza konu ettik.

Cisco için en önemli bölgelerden birinin İnsan Kaynağını tek başına yöneten Özdemir, bizlere hem genç yaşta elde ettiği bu başarının öyküsünü anlattı, hem de dur durak bilmeyen teknoloji sektöründe insan kaynağını yönetmenin sırlarını…

Ayşe Hanım, öncelikle kariyer öykünüzü bizlerle paylaşır mısınız?

1974 yılında Almanya’da doğdum ve öğrenim hayatıma orada başladım. İlkokul üçüncü sınıftan sonra ise öğrenim hayatıma Türkiye’de devam ettim. Lise eğitimimin ardından Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümüne girdim.

Üniversite yıllarımdan bu yana zihnimde hep İnsan Kaynakları alanında çalışma fikri vardı. Açıkçası okuduğum alanda uzmanlaşarak rehberlik ve psikolojik danışmanlık yapma düşüncem hiç olmadı. Biliyorsunuz İnsan Kaynakları alanında uzmanlaşmak için üniversitede Endüstri Mühendisliği ya da psikoloji okumam gerekiyordu. Mühendislik okumak istemedim ve rehberlik ve psikolojik danışmanlık bölümüne gitmeyi tercih ettim.

O yıllarda İnsan Kaynakları alanında sizi bu derece çeken ne oldu?

Danışmanlık yaptığınızda sadece insanlar ile ilgileniyorsunuz. İnsanlara ayna oluyor ve yollarını bulmalarına yardımcı oluyorsunuz. İnsan Kaynaklarında ise yolu biliyorsunuz, insanları biliyorsunuz ve o yolu insanların önüne koyuyorsunuz.

Elimde iki donenin birden olması bana daha çekici geliyordu. Bu yüzden muhakkak İnsan Kaynaklarında uzmanlaşmam gerektiğini düşündüm. Mezun olduktan sonra 1998 Şubat’ında Frito Lay’de ücretlendirme ve sosyal haklardan sorumlu İnsan Kaynakları uzmanı olarak göreve başladım.

Frito Lay’de geçirdiğim yıllar içerisinde çok zevk alarak çalıştım. İnsan Kaynaklarına olan ilgim, sayılar ve hesaplamaya karşı olan yeteneğim ile birleşince ücretlendirmenin tam da bana göre bir alan olduğunu anladım ve iki buçuk yıl kadar ücretlendirme konusu üzerine çalıştım.

Peki, bilişim sektörüne geçişiniz nasıl gerçekleşti?

Frito Lay’den sonra Nortel’den “ücretlendirme ve sosyal haklardan sorumlu uzman” pozisyonu için bir teklif geldi. Doğrudan bir direktöre bağlı olarak çalışacağım ve yurt dışı kontaklar ile çalışacağım bir pozisyondu.

Bunun yanı sıra o sırada İnsan Kaynaklarında yaşanan yeniden yapılandırma sürecinde de yer alacaktım. Bu süreçte benim de bir payımın olması benim için çok heyecan verici bir faktör oldu. Frito Lay’de çok severek çalışmama rağmen artık biraz daha sınırlarımı zorlayacak bir görevde yer almak istedim ve teknoloji sektörü ile böylece tanışmış oldum.

Bu sektöre girince aslında bana ne kadar uygun olduğunu ve mühendisler ile çalışmayı ne kadar sevdiğimi anladım. Belki de matematik alt yapım olduğu için kendimi onlara yakın hissediyorum. Ama kendimi sosyal bilimlere daha yakın hissettiğim için bu iş ortamı benim için güzel bir eşleşme oldu.

Ücretlendirme uzmanı olarak girdiğim Nortel’de bir süre sonra işe alımdan sorumlu oldum. Daha sonra başlayan ekonomik kriz sürecinde hemen hemen İnsan Kaynaklarının tüm süreçleri hakkında bilgi sahibi oldum. İş kanunu, çalışan ilişkileri gibi konularda tecrübe kazandım ve çok güzel bir altı yıl geçirdim orada. Zaten daha sonra da Cisco ile tanıştım.

Cisco ile yollarınızın buluşması nasıl oldu?

Nortel’de geçirdiğim altı yıl benim için oldukça iyi bir süreydi ve çok şey öğrendim. Orada çalıştığım yıllar içinde Cisco’yu zaten tanıyordum. Cisco her zaman kalburüstü tabir edebileceğim bir şirket profiline sahipti benim gözümde.

Bu teklifin bana gelmesi ise aslında bir arkadaşımın aracılığı ile oldu ve Cisco ile görüşmelere başladık. Yaklaşık altı görüşme yaptık Cisco ile ve bu süreç altı ay kadar sürdü. Oldukça ayrıntılı ve ağır geçen görüşmelerdi. Normalde bu süreç en fazla üç ya da dört görüşmeden oluşur ve daha hızlı yürür. Fakat benim pozisyonum biraz detaylı bir pozisyon olduğu için iş ve İK tarafından farklı kişilerle görüşmem gerekti. Haziran ayı başı itibariyle birlikte çalışacağımız kesinleşti ve Ağustos ayında işbaşı yaptım.

Göreve başladığınızda neler yaşadınız?

Ben görevime ilginç bir şekilde burada değil, Amerika’daki oryantasyon programında başladım. İşe burada başlarsam bir anda çok fazla iş yüküm olacağı için yöneticim beni doğrudan Amerika’daki oryantasyon programına gönderdi ve orada on beş gün boyunca şirketi, süreçleri ve organizasyon yapısını tanıma fırsatı elde ettim. Bir takım interaktif takım çalışmaları sayesinde kendimi Cisco’lu gibi hissetmeye başladım.

Dolayısıyla benim açımdan oldukça avantajlı bir dönemdi ve döndüğüm zaman işlere adaptasyonum çok daha kolay oldu. Çünkü orada danışabileceğim pek çok danışman ile tanıştım. Amerika’da kendi tecrübelerim ile buradaki işleyişi bağdaştırabileceğim bir ortam yakaladım.

Türkiye’ye dönüp iş başı yaptığımda ise olayların içine girmiş oldum. İnsan Kaynaklarından destek bekleyen konulara ve ofis arkadaşlarımı tanımaya öncelik verdim. Buradaki kültürü anlamaya çalıştım. Çünkü Cisco’da biraz farklı bir yapı söz konusu... Genel müdüre doğrudan raporlayan çalışanların yanı sıra yurtdışındaki bazı birimlere raporlayan arkadaşlarımız var. Dolayısıyla ilk günlerde daha çok “Kim kime raporluyor?”, “Kim kime nasıl destek veriyor? - Bizim konumumuz ne?” gibi sorulara yanıt aramaya çalıştım.

Yeni görevinizin içeriğinde neler yer alıyor?

Şu anda Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Slovakya benim sorumluluğum altında yer alan ülkeler… Türkiye’ye coğrafi olarak yakın ve günü birlik seyahat etmeye olanak tanıyan ülkeler bunlar. Benim sorumluluğumda olan diğer ülkeler ile Türkiye’nin bir takım önemli benzerlikleri var. Burada yaşanan bir takım olayların diğer ülkelerde yaşanması kuvvetle muhtemel olduğu için duruma göre önceden önlem alma ve bu dört ülke uygulamaları arasında kıyaslama yapma fırsatım oluyor.

İlk etapta gözünüze çarpan benzerlikler neler oldu?

Bir kere hepsi teknolojiyi devlet desteği ile ayağa kaldırmaya, ürünlerini devlet bacağında satmaya ve ürün ailesini genişletmeye çalışan ülkeler. Bu sebeple burada yapılan bir çalışma esnasında İnsan Kaynağında ihtiyaç duyulan bir konuda diğerlerine de destek vermem gerekebiliyor.

Bu dört ülke içerisinde en büyük organizasyon Türkiye, onun ardından da Romanya geliyor. Dört ülkenin toplam çalışan sayısı ise yaklaşık 160 kişi… Ben doğrudan Merkezi Doğu Avrupa Direktörüne bağlı olarak çalışıyorum, o da Londra Genel Merkez’e raporluyor.

Bir diğer ortak özellik ise dört ülkenin de daha önceden İnsan Kaynakları birimine sahip olmaması… Bu anlamda öncelikli görevim bu ülkelerde bir İK birimi oluşturmak, İK uygulamalarını öğrenmek ve öğretmek, işleyişi sağlamak, iş kanunları uyarınca yapılması gerekenleri ülke bazında gerçekleştirmek ve işleyişin doğru olup olmadığını kontrol etmek.

İlk altı aylık planım organizasyonları tanıyıp ülke koşullarına göre yapılması gereken uygulamaları hayata geçirmek… Tabii bu sırada yapılması gereken paralel uygulamalar da var. İK merkezi sistemden gelen projeler ile ilgili ülke müdürlerine destek vermek, örneğin çalışan memnuniyet anketi sonuçlarına göre aksiyon planları almak ve uygulamaları takip etmek bunlardan bir kaçı…

Tüm bunlar gerçekleştirirken kaç kişilik bir ekip size yardımcı oluyor?

İnsan Kaynakları yönetimi alanında tek başınayım. Fakat Cisco İnsan Kaynakları uygulamalarının çok büyük bir bölümünde üçüncü partilerden destek alıyor. Örneğin yasal konular ile ilgili her ülkedeki yerel avukatlardan destek alıyoruz. Aynı şekilde finansal konularda da danışmanlık desteği veren bir takım firmalar mevcut.

Görüldüğü gibi işe alımdan ücretlendirmeye kadar birçok uygulama outsource edilmiş durumda. Bunu yanı sıra bir sorunumuz olduğunda HRC adı verilen danışma merkezini arayıp destek alabiliyoruz. Bu merkez 7/24 çalışıyor ve herhangi bir sorunla karşılaştığımızda daha önce yaşanmış benzer bir durumda yapılan çalışmaları bizler ile paylaşıyor ve yol gösteriyor.

“NEREDEYSE SADECE SOSYALLEŞMEK İÇİN OFİSE GELİYORUZ, İMDADIMIZA ‘SANAL ŞİRKET KÜLTÜRÜ’ YETİŞİYOR”

“Sürekli gelişen bir sektörde insan kaynağını yönetmek çok zor aslında… Çünkü hızlı gelişen teknolojide çalışanlar da o kadar hızlı değişiyor. Türkiye’de mühendislik alt yapısına sahip çok iyi bir satış ekibi potansiyeli var. Rekabetin de ne denli yoğun olduğunu göz önünde bulundurursak, bu çalışanları organizasyona çekmek ve elimizde tutmak için farklı uygulamalar ve politikalar izlememiz gerekiyor.

İçinde bulunduğumuz sektörde üstün yetenek gösteren çalışanları elde tutmak için bir rekabet söz konusu. Cisco olarak biz bu konuda ek fayda ve rotasyon gibi araçlardan yararlanıyoruz. Farklı eğitim programları ile yeteneği şirkette tutmak amacıyla kurulmuş bir takım projelerimiz yer alıyor. Bizim için motivasyonu devamlı ayakta tutmak çok önemli.

Bunun yanı sıra bir teknoloji firması olmanın avantajlarını iş süreçlerinin hemen hemen hepsinde kullanıyoruz. Cisco’da sanal bir organizasyon yapısı var ve bu yapı beraberinde esnek çalışma saatlerini ve minimum kırtasiye işini getiriyor. Dolayısı ile bir çok işlem burada online olarak gerçekleştiriliyor. Sık seyahat eden çalışanlarımızın hayatını oldukça kolaylaştıran bu yapı yeni nesil çalışanlar için oldukça çekici hiç kuşkusuz.

Burada her çalışan kendi işinin sahibidir ve sorumluluğu tamamen kendisine aittir. Birçok çalışanımız ofise sadece sosyalleşmek için geliyor diyebilirim. Hatta ben de bunlardan biriyim. Tabii ki dışarıda bir işim yoksa mümkün olduğunca ofise gelerek iş arkadaşlarımla karşılıklı görüşmeyi ve e-postalarıma buradan yanıt vermeyi tercih ediyorum. Fakat çok sık seyahat ettiğim için bu her zaman mümkün olmayabiliyor. Bu noktada ‘sanal şirket’ kültürü imdadıma yetişiyor.”

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)