AMSTERDAM: Kanalların arasında süzülen, enerjisini ve heyecanını asla kaybetmeyen bir masal şehri…

Nilay Karagülmez Abamor 

Amsterdam 12. yüzyılda kurulmuş, her sokağı her köşesi tarih kokan, uzun geçmişine rağmen enerjisini ve dinamizmini her daim koruyan, kanalların arasından geçen tablo gibi caddeleri, hareketli gece hayatı, her köşe başındaki tarihi köprüleri ve şaşırtıcı sayıda müzesiyle her yıl milyonlarca turisti ağırlayan çok güzel bir şehir. Amsterdam’da su üzerinde kanal gezilerine tanık olurken, romantik bir kanal yürüyüşü yapmak, tüm dünya lezzetlerine anında ulaşmak, yüz yıllık küçük mağazalardan alışveriş yapmak ve romantik yürüyüşler için minik sokaklara dalmak gibi pek çok farklı keyfe de anında ulaşabiliyorsunuz. 

Amsterdam (Kuzeyin Venedik'i olarak da bilinir) Hollanda'nın başkentidir ve muhtemelen en çok eşmerkezli kanalları, bisikletleri ve kafeleriyle tanınır. Avrupa'nın en pitoresk şehirlerinden birinin keyfini çıkarmaya can atıyorsanız, hemen Amsterdam'a bir rezervasyon yapın derim. Bu şehir tropik bir cennet olmasa da rahatlatıcı bisiklet gezintileri veya parkta piknik yapmak için ideal olan ılıman yaz sıcaklıklarına sahip. 

Amsterdam, 50’den fazla müzeye ev sahipliği yapıyor. Sanat müzeleri ve hatta Tekne Müzesi gibi heyecan verici müzelerle dolu, bu yüzden bu harika yeri yakında ziyaret etmeyi planlıyorsanız, onları seyahat programınıza dahil ettiğinizden emin olun! Müzeler aynı zamanda soğuk aylarda mükemmel bütçe dostu mekanlar, şehrin Arnavut kaldırımlı sokaklarında serin bir yürüyüş yaptıktan sonra ısınmak için harika bir fırsat olduğunu söylemeden geçmek istemedim. Amsterdam ayrıca 150'den fazla farklı milletten oluşan olağanüstü çeşitlilikte bir nüfusa sahiptir. Burada geçireceğiniz birkaç gün, dünyanın her yerinden insanlarla bağlantı kurmanıza yardımcı olabilir.

Çoğu insan Amsterdam'ı bahar ve yaz aylarında yani Nisan'dan Eylül'e kadar ziyaret etmekten keyif alıyor, çünkü bu dönemde havası oldukça ılıman hatta yazın sıcak bile denilebilir. Hem Lale Festivali hem de Ulusal Restoran Haftası, Nisan ayında gerçekleştiğinden Hollanda kültürünü deneyimlemek için yılın ideal zamanı. Kış aylarının aksine, sıcaklıklar bisiklet sürmek veya birçok pazarda rahat yürüyüşler yapmak için yeterince sıcak. Mayıs ve Temmuz ayları arasında ziyaretçiler toplu halde gelmeye başlar, bu nedenle Nisan ayı en büyük kalabalıklardan kaçınma şansı sunar. Ancak, kış zamanı ve özellikle Noel’de de Amsterdam’da olmak çok eğlenceli. Amsterdam, büyük bir şatafat ve gösteri ile dekore edilmiş oluyor ve turistler, Hollanda'da Noel ruhunu her adımda yaşıyor.

Buradaki gece hayatı sahnesi de özellikle genç yetişkinler olmak üzere ziyaretçiler için büyük bir ilgi alanıdır. Farklı ürünler sunan kafeler, sabaha kadar açık olan gece kulüpleri ve sürekli gelişen ikonik red-light district bölgesi, Amsterdam'dayken parti yapmak isteyen gezginler için genellikle çekici mekanlardan. 

Amsterdam'ın kalbinin veya Centrum'un benzersiz bir şekilde güzel olduğu konusunda bence şehre giden herkes hemfikirdir diye düşünüyorum. Buradaki çarpıcı mimari, Amsterdam'ın kolonyal dönemde Avrupa'nın ekonomik merkezi olarak eski statüsünün bir ürünü. Amsterdam’a bugüne kadar 20’ye yakın gitmişimdir, gittiğim bir seyahatimde, Hollanda vergilendirme sisteminin tarihsel olarak kasaba evlerini ve depoları daha dar olmaya teşvik ettiğini öğrenmiştim, bu yüzden buradaki binalar karakteristik olarak çok ince ve narin. Bazıları o kadar dar ki, bu binada nasıl oturuluyor diye kendi kendime sormadan edemiyorum her defasında. 

Buna ek olarak, kanallar boyunca, yoğun bir şekilde yan yana yapılmış evlere rağmen, mimarinin güzelliğinden, ana yolların geniş, açık ve güneşli görünmesini sağlıyor. Su aynı zamanda çeşitli cephelerin güzel renklerini de yansıtıyor ve bu da günün her saatinde harika fotoğraflar çekmeyi kolaylaştırıyor. Fotopraf çekmeyi ama özellikle yansıma fotoğraflarını çekmeyi çok seviyorum, Amsterdam’da günün her saatinde kanallar boyunca muhteşem yansımaları görebiliyorsunuz, eğer fotoğraf çekmeye meraklıysanız bu şehir tam size göre. 

Amsterdam'da ayrıca De Oude Kerk, Westerkerk ve Basilica van de Heilige Nicolaas gibi görülmeye değer birkaç ikonik kilise var, bu kiliselerin hepsi birbirine yürüme mesafesinde ve zaten siz şehirde salına salına yürürken birden karşınıza çıkıyorlar. Ayrıca Amsterdam Merkez İstasyonu da mimari açıdan büyüleyici bir merkez. Amsterdam’a giden herkesin mutlaka her gün yolunun geçtiği bir yer diyebilirim. 

Amsterdam’da ulaşım çok kolay. Eğer bir bisiklet meraklısıysanız mutlaka bir bisiklet kiralamanızı ve şehri bisikletle keşfetmenizi öneririm.

Hollanda'da insandan çok bisiklet olduğunu biliyor muydunuz? Bu yaşam tarzı, birçok insanın alışık olduğu araba merkezli kentsel yayılmayla taban tabana zıt duruyor ve açıkçası bunun ilk elden deneyimlenmeye değer olduğunu düşünüyorum. Günlük bisiklet turları yapan, kiralayan birçok şirket var, bunlardan birine rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim, inanılmaz keyifli oluyor. Bisiklet çok ilginizi çekmiyorsa, şehir içinde dolaşmak için günlük ulaşım kartları alabilirsiniz, bu kartların 3-4 günlük ya da haftalık olanları da var. Bu kartlarla her türlü ulaşım aracına binerek seyahat edebiliyorsunuz. 

Dam Meydanı ve Amsterdam Kraliyet Sarayı ilk durağınız olabilir… 

Amsterdam'da tatilinize başlarken, şehrin ikonik sembollerinden biri olan Dam Meydanı ve Amsterdam Kraliyet Sarayı ilk başlangıç noktanız olmalı diye düşünüyorum. Dam Meydanı, Amsterdam Merkez İstasyonundan, Damrak Caddesi veya Nieuwendijk üzerinden sadece 10 dakikalık yürüme mesafesindedir. Şehrin ana meydanı olan Dam Meydanı, birkaç önemli simge yapıya sahiptir ve sıklıkla büyük etkinliklere ev sahipliği yapar. Ana dönüm noktası, Hollanda kraliyet ailesinin devasa bir konutu olan Amsterdam Kraliyet Sarayı'dır. Merkezden canınız yürümek istemiyorsa tramvaya da binebilirsiniz ancak ben yürümenizi tavsiye ederim. Ulusal Anıt ve Nieuwe Kerk kilisesi dahil çevredeki binalara hayran kaldıktan sonra, Amsterdam Kraliyet Sarayı'nı ziyaret edebilirsiniz. 17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Belediye Binası, ardından kraliyet konutu olarak hizmet veren sarayın odaları, dönem mobilyaları, tabloları ve heykelleriyle görülmeye değer. 

Şarkılara Konu Olmuş Çiçek Pazarı

Dam Meydanı’na 5-6 dakikalık yürüme mesafesindeki "Bloemenmarkt" veya Çiçek Pazarı’na ulaşmak için kanalı takip ederek yolunuza devam edebilirsiniz. Bence Amsterdam'da geçirdiğiniz tatilin hatırası olarak birkaç lale soğanı almanız güzel olabilir, ben her gittiğimde mutlaka alıyorum. Hatta size küçük bir ipucu, ben aldığım soğanları buzdolabında saklıyorum ve ekim zamanı geldiğinde de ekiyorum, nefis renklerden oluşan bir lale bahçem oluyor, size de tavsiye ederim. Ayrıca taze lale almak istemiyorsanız, ahşap dekoratif laleler satın alabilirsiniz. Bunların dışında, geleneksel tahta Hollanda ayakkabıları, magnetler ve kartpostallar gibi hediyelik eşyalar satan küçük dükkanlar da vardır. 

Anne Frank’in Evi

Kitaplara konu olan Anne Frank’in Evine de kısa bir ziyaret yapmanızı tavsiye ederim. İkinci Dünya Savaşı sırasında genç Yahudi Anne Frank ve ailesinin saklandığı meşhur ev. Anne Frank'ın günlüğü, bu süre zarfında hayatlarını anlatıyor. Evdeki farklı odaları keşfedebilir, aileye ait fotoğrafları ve nesneleri, günlükten alıntıların yanı sıra görebilirsiniz. Ev, Amsterdam'ın en popüler turistik yerlerinden biri olduğu için biletler çok hızlı tükeniyor ve en iyisi önceden yer ayırtmanız olabilir. 

Müzelere Gidip Sanata Doyun! 

Rijksmuseum, Van Gogh, MOCO veya Stedelijk’den en az 2 tanesine gitmenizi öneririm. Hepsi Museumplein veya “Müze Meydanı” çevresinde bulunan müzeler. Hepsine gidin diyemiyorum çünkü hepsi o kadar kapsamlı müzeler ki o zaman tüm zamanınızı müzelerde geçirme ihtimaliniz var. Müzelere meraklıysanız, Amsterdam Şehir Kartı alarak ücretsiz giriş yapabilirsiniz.  İlgi alanlarınıza bağlı olarak aşağıdakileri ziyaret edebilirsiniz:

Rijksmuseum; Amsterdam'ın en büyük ve en ünlü müzesi olan Rijksmuseum. Hollanda Altın Çağı'nın en büyük resim koleksiyonuna ev sahipliği yapan şehrin en seçkin kurumlarından biri, ulusal bir sanat ve tarih müzesi olan Rijksmuseum'dur. 19. yüzyıldan kalma büyük bir binanın içinde yer alan Rijksmuseum, Hollanda'nın tarihini anlatan 80 sanat ve eser galerisine sahiptir. Johannes Vermeer'in "The Milkmaid" ve Rembrandt'ın "The Night Watch" gibi Hollanda Altın Çağı'ndan kalma sanat koleksiyonuyla tanınan Rijksmuseum, kolayca keşfederek birkaç saat geçirebileceğiniz bir yerdir.

Van Gogh Müzesi; şehrin birçok müzesi arasında bir diğer önemli müze ise ünlü Hollandalı ressama ithaf edilen Van Gogh Müzesi. Bu sanat müzesinde Vincent Van Gogh ve çağdaşlarının şehirden eserlerini görebilirsiniz. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, 200'den fazla tablo ve 500'den fazla çizim ile Van Gogh'un dünyadaki en büyük koleksiyonuna sahiptir.

Çağdaş sanat eserlerine adanmış MOCO ve Banksy üzerine bir sergi. Amsterdam Şehir Kartı ile ücretsiz giriş.
Stedelijk Müzesi, çağdaş sanat ve tasarım müzesi. Amsterdam Şehir Kartı ile ücretsiz giriş.

Eye Film ve Sinema Müzesi

Amsterdam merkez tren istasyonunun arkasından ufak feribotlar ile ücretsiz olarak ulaşılabilen Shell Terrain-Noord Quarter bölgesinde dikkat çeken bir yapı var, Eye Film ve Sinema Müzesi. Göz ve seyir üzerinden aldığı isim ile gözlere seyirlik alan sunan bir tasarım burası. Muhteşem bir tasarım. Hem dışı hem de içi mutlaka görüşmeye değer. Delugan Meissl Mimarlık Ofisinin 2011 yılında bitirdiği yapı, formundaki ve cephesindeki hareketlerle Amsterdam’ın modern yüzüne biraz daha hareket katıyor. Ayrıca içinde nefis bir café – restoranı var, kesinlikle burada bir şeyler yemenizi – içmenizi tavsiye ederim. 

Vondelpark; Olmazsa Olmaz 

Müzelerde geçireceğiniz zamandan sonra, şehrin en büyük halk parkı olan Vondelpark'ta biraz temiz hava almanızı ve kendinizi Vondelpark’ın büyülü ortamına bırakmanızı tavsiye ederim. Vondelpark, Hollanda‘nın en ünlü, Amsterdam‘ın da en büyük şehir parkı. Her yıl yaklaşık 10 milyon ziyaretçi ağırlayan Vondelpark, Leidseplein’in güneyinde, Rijksmuseum, Stedelijk Müzesi ve Van Gogh Müzesi yakınlarında yer alan ve turistlerin yanı sıra Amsterdamlılar tarafından da çok sevilen yemyeşil bir alan. Museumplein'e sadece 5 dakikalık yürüme mesafesinde. 

Bir grup Amsterdamlının halka açık bir park kurmak için oluşturduğu komite tarafından 1864’te oluşturulan Vondelpark, peyzaj mimarı Jan David Zocher tarafından o zamanın moda akımı olan İngiliz bahçeleri şeklinde tasarlanmış. Zocher ve kendisi gibi peyzaj mimarı olan oğlu, Vondelpark’ın yanı sıra, yine Hollanda’daki Keukenhof ve diğer parkların da tasarımcıları. Parkta birkaç göl, yürüyüş veya bisiklet için bakımlı yollar ve çocuklar için oyun alanları bulunuyor. Hava güzelse mutlaka çayınızı ya da kahvenizi de yanınızda bulundurmayı unutmayın.

Amsterdam gezmekle bitmeyecek, her köşesinde yeni bir şey keşfedeceğiniz, heyecan dolu bir şehir. Daha yazmak istediğim çok şey var ancak başka bir sayıya kalsın. Bu sayı için bana ayrılan yerin sonuna geldim. Yeni gelen yıl hepinize bol neşe, şans, heyecan, huzur ve en önemlisi de sağlık getirsin. Bir sonraki ay görüşmek üzere. Sevgiler 
 

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)