Aclan Acar

Portre sayfalarımızın bu ayki konuğu 1996 Temmuz ayından bu yana Osmanlı Bankası Genel Müdürlüğü görevini sürdüren Aclan Acar oldu.


Aclan Acar’ı tanıyabilir miyiz?

İlk – orta liseyi Ankara Koleji’nde okudum. Daha sonra 1977 yılında Ankara İktisadi Ticari Bilimler Akademisi’nde İşletme muhasebe bölümünde eğitimimi tamamladım. Hem ekonomik olarak daha üretici olmak, hem de mesleğim ile ilgili bir konuda çalışmak istedim. 1974 yılında üniversitede okurken Halk Bankası’nda çalışmaya başladım. Lisans eğitimimden sonra aynı okulda Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü’nde yüksek lisansa başladım. 1979 yılında mezun oldum. Master tezimi “İhracat Kredi Sigortası ve Türkiye İçin Bir Deneme” konusu üzerinde yaptım. O yıllarda Türkiye’de ihracat kredisi hiç düşünülen bir konu değildi.

1978 yılında Merkez Bankası’na geçtim. Merkez Bankası’nda çalıştığım dönemde 1990 yılına kadar çok başarılı projelerde yer aldım. Sırasıyla döviz işlemleri, ödemeler dengesi gibi bölümlerde görev aldım, açık piyasa işlemlerinin kuruluşunu yaptım. Son olarak ayrıldığım dönemde de Döviz İşlemleri Müdürü olarak çalışıyordum. 1990 yılında Garanti Bankası’na Hazine ve Dış İşlemlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak geçtim. O yıldan bu yana Doğuş Grubu’nda çalışıyorum. 1994 1996 yılları arasında Bank Ekspres’in Genel Müdürlüğünü yaptım. 1996 Temmuz ayından bu yana Osmanlı Bankası Genel Müdürlüğü görevini sürdürüyorum.

Sosyal yönden çok aktif bir öğrenciydim, iş yaşantım da öyle. Aklınıza gelen hemen her türlü sporla uğraştım, folklor oynadım. Gezmeyi, spor yapmayı çok seviyorum, ama çok fazla zaman ayıramıyorum. İşle ilgili seyahat edebiliyorum. İnsanlarla birarada olmayı sevdiğim için hareketli bir yaşantıyı tercih ediyorum. Kendimden çok ekibime, bankaya, işe zaman ayırıyorum. Ama bundan da zevk alıyorum, bir zorunluluk diye yapmıyorum. 1978 yılında evlendim. Eşim de bankacıydı. O da bu tempoya alışık. Bir oğlumuz var, ABD’de Ekonomi konusunda eğitim görüyor.

Finans sektörünün tamamında bir değişim var. Sadece Türkiye’de değil dünyada gelişmeler bu yönde olmuş. Finans sektörü önce bankacılık ile başlıyor fakat daha sonra ihtisaslaşan finans kurumları devreye girmeye başlıyor. Türkiye’de de bu aşamaları geçeceğiz diye düşünüyorum. Türkiye’de bankalar hala çok etkili. Finans sektörü deyince büyük çoğunluğunu bankaların oluşturduğu bir yapı var.

134 yıllık bir tarihe sahip olan Osmanlı Bankası’nın bu güne kadar ilk Türk Genel Müdürü ünvanını siz taşıyorsunuz. Bu görev size önerildiğinde neler hissetmiştiniz?

Görev bana verildiğinde çok heyecanlanmıştım. Gerçekten çok köklü ve çok eski bir banka. Osmanlı Bankası uzun yıllardan sonra ilk defa Türk sermaye grubunun kontrolüne geçtiği için benim ilk Türk Genel Müdür olmamı da bunun doğal bir sonucu olarak görüyorum. Banka Fransız yönetimindeyken daha önceki hissedarlarımızın yönetiminde de üst düzeyde çalışan Türk personel olmuş. Fakat birinci adam konumunda değil.
Bankanın Doğuş Grubu tarafından alınacağı belli olduğunda benim göreve geleceğim kendi aramızda konuşulan konulardan biriydi. Bu nedenle Mayıs Haziran 1996’da bankanın alınmasından önce inceleme işlemleri yapıldı. Ben bu inceleme ekibinin başındaydım. Dolayısıyla bankaya Genel Müdür olmadan önce de banka hakkında fikir sahibiydim. Merkez Bankası kökenli olduğum için bir çok banka gibi Osmanlı Bankası hakkında çok derin bilgi birikimim vardı. Bir üçüncü avantajım eşim uzun yıllar Osmanlı Bankası’nda çalıştığı için Osmanlı Bankası bana çok yabancı bir banka değildi. Bankada çalışan arkadaşların bir çoğunu ismen yıllardır tanıyordum.

Osmanlı Bankası Genel Müdürlüğünü şu yönden zor bir iş olarak görüyorum; herkesin omzunda sadece bankacılığı iyi yapmak yükü vardır; fakat bizim bankada sadece benim değil bütün arkadaşlarımın üzerindeki yük bir taraftan bankacılığı iyi yapmak bir taraftan da bu köklü geçmişe sahip çıkmak ve sağlam temeller üzerine oturmuş yapıyı daha iyi bir konuma getirmek.

Üzerimizde taşıdığımız sorumluluk bir buçuk asra yaklaşmış bir kurumun sorumluluğu. Ben çok farklı yerlerde yöneticilik yaptım. Osmanlı Bankası insanın üzerindeki sorumlulukları yükselten bir kurum. Bu heyecanımın diğer bir nedeni de; Osmanlı Bankası’nın bu güne kadar özellikle son 20 yıl içinde kapasitesinin çok altında bir işlem hacmine sahip olmasıdır. Yani büyüme potansiyeli olan fakat bu büyümeyi yeterince değerlendirememiş, kullanamamış bir banka olmasıydı. Bir potansiyeliniz var, iyi bir ekip ve gerekli olan herşey var, harekete geçirecek bir yapı yok. Biz de son birbuçuk yıllık süre içerisinde açıkçası bu yapıyı kurduk.

Aclan Acar’ın yönetim anlayışı...

Aclan Acar’ın yönetim anlayışı öncesinde Doğuş Grubu yönetim anlayışından bahsetmekte de fayda var. Tabii şahıs olarak sizin yönetim anlayışınızın grubun genel standartlarına uyması halinde başarılı olabiliyorsunuz. Bu da direkt olarak Yönetim Kurulu Başkanımız Ayhan Şahenk’ten başlayarak aşağıya doğru gidiyor. Grup çok profesyonel bir yönetim anlayışına sahip. Görev dağılımları, iş bölümlerinin gayet açık yapıldığı bu anlayış Garanti Bankası’na, Osmanlı Bankası’na ve diğer finans kurumlarına da yansıyor.

Biz de oyunun kuralları, sınırları çizilir, ondan sonra üst yöneticiler o çizilen sınırlar içinde hareket kabiliyetine sahip olurlar. Dolayısıyla bu gün Osmanlı Bankası’nda profesyonel yönetici olarak icranın baş fonksiyonu genel müdürdür. Grubun tamamında böyledir. Benim yönetim anlayışım olarak açık bir yönetim tarzım var. Kapım her zaman herkese açık olduğu için ekibimin benimle iletişim kurması çok kolaydır. Fikirler sonuna kadar tartışılır, fikirlere saygı gösteririm. Katılımcı bir yönetim anlayışımız, komitelerimiz ve gruplarımız vardır. Çok takipçi ve mükemmeliyetçiyimdir. Hem yaşamda, hem işte kaliteyi sonuna kadar ararım. Arkadaşlarımla olan ilişkilerimizde baştan işin adını koyar, ardından da o işi aynen ister ve takip ederim. Bir iş ters gittiği zaman bağırma çağırma türü davranışlarla stres yaratmam. Alınması gerektiğinde destek veririm. Yoğun tempoda çalışmaya alışığımdır. 17 18 saat, hafta sonları da dahil çalışabilirim. Bankamız büyük bir değişim yaşıyor, ondan dolayı da bazı işlerimizi çabuk yapmaya çalışıyoruz. Banka olarak çok planlıyızdır, gelişen olaylar pek sürpriz olmaz; önceden ekip hazırdır.

Arkadaşlarımın hem kişiliklerine sonuna kadar saygı gösterir, hem de katılımcı olmaları için ne teşvik gerekirse yaparım. Şu anda çok uyumlu bir ekibimiz var. Delege etmeyi severim, üzerine yetki almak isteyen kişiye yetki vermekten hiç korkmam. Soyut kavramlar üzerine tartışmam, dedikodulara itibar etmem. Ölçülü değerler üzerine insanları değerlendiririm. Sonuçlar da ölçülebilir olmalıdır.

Sonuca ulaşamadıysanız çok çalışmış ve çabalamış olmanızın hiçbir değeri yoktur. Olaylara matematiksel bakarım. Bu düzeyde bir yöneticide olmaması gerektiği kadar da yufka yürekliyimdir. İnsancıl tarafım ağırdır. Hiçbir arkadaşımın güç durumda kalmasını istemem. Ama kuruma dönük olarak devam edemeyeceksek de yürümeyecektir. Bu şekilde yollarımızın ayrıldığı arkadaşlar da oldu.

Ekibi Aclan Acar’ı nasıl tanımlıyor?

Benim yakın çalıştığım, bire bir bana bağlı olarak çalışan geniş bir kadro var. Onun dışında bankada her arkadaşımla gider konuşurum. O kadar ilginç ki ben bir sene dört ay içerisinde tüm şubeleri ikişer kez gezdim. Buraları gezdiğim zaman şube yöneticisi arkadaşlarımla da oturup sohbet ediyorum, gişede çalışan arkadaşımın da yanına gidiyorum, hatırını soruyorum, ne yapıyorlar diye bakıyorum, onlarla konuşuyorum. Bir kısmı rahat açılabiliyor, fikirlerini söylüyor, bir kısmı genel müdür kadrosunun vermiş olduğu ürkeklikle ilk görüşte yeteri kadar rahatlık gösteremiyor. Ama ikinci, üçüncü görüşte ısınma oluyor. Genel olarak hissettiğim, ekibimizdeki arkadaşların Genel Müdürlerine güven duyduğu yönündedir. Ölçer, biçer yapabileceğime emin olduğum zaman söz veririm. Bu nedenle çalışanların üzerinde bir güven oluşturduğumu hissediyorum.

Bu güne kadar arkadaşlarımızdan ve eğitimcilerden aldığım bilgilerle ekibimin beni bir lider olarak kabul ettiğini hissediyorum. Çünkü sizin ben liderim demenizle olmuyor, ekibin bunu kabul etmiş olması gerekiyor. Başarı hep beraber gösteriliyor. Dolayısıyla şu ana kadar, bana gelen mesajlar pozitif olduğu yönünde. Bir üst yöneticinin en büyük problemlerinden bir tanesi de algı yanılmasına uğrayabilmesidir. Bunu anlamak da çok güçtür. Uzun yıllar etrafınızdaki insanlar hep sizin ne kadar iyi ve ulvi bir insan olduğunuz konusunda yeteri kadar bilgi aktarmakla görevlendirilmiştir. Hele katı bir yöneticiyseniz bunun aksini kimse söyleyemez. En büyük sizsiniz, sizden daha büyük kimse yok, yönetici batma noktasına gelmiştir, hala kendisini çok büyük zannediyordur. Açık bir yönetici olduğunuz takdirde etrafınızdaki ekip size doğruları daha net söyleyebiliyor. Benim amacım da burada ekibin sadece tek kişiye değil daha geniş bir yönetim ekibine dayalı çalışır hale gelmesi. Bu da ciddi bir kültür değişimidir.

Bankayı aldığımızda 1400 kişilik bir ekiptik, şu anda 1950 kişiyiz. 550 kişilik bir kadro artışı yapmışız. Bunların büyük çoğunluğu genç kuşak bankacıları, yani üniversitelerden yeni mezun olmuş, management traineeler, mali analiz uzman yardımcıları gibi kadrolarımızda bulunan arkadaşlar var. Ara kademe yönetim ekibinde büyük bir değişme yaşamadık. Tabii bazı arkadaşlarımız kendi istekleriyle ayrıldılar.

Ekip iyi yetişmiş, dürüst, iyi ahlaklı ve çalışkan olmalı. Bunun dışında süper güçler ve yüksek orandaki IQ’lara ihtiyaç yok. Çünkü bizler hizmet sektöründeyiz. Hizmet sektöründe de tek hedef müşteri tatminidir. Müşteri tatmini derken biz misyonumuzu bu şekilde ortaya koyduk. Çalışanlarımız, müşterilerimiz ve hissedarlarımızın dengeli bir şekilde tatmin edildiği bir yapının kurulup, korunması bankanın temel misyonudur. Olayı böyle ortaya koyduğunuz zaman çalışanlar çok önemli hale geliyor.

Osmanlı Bankası Doğuş Grubuna geçtikten sonra hızlı bir yapılanma dönemine girdi. Bu dönemde gerçekleştirdiğiniz uygulamalar...

Öncelikle bir stratejik planlama departmanı oluşturduk. Yoğun bir alan araştırması yaptık. Şubelere gittik, birimleri gezdik, arkadaşlarımızla konuştuk ve fikir alışverişinde bulunduk. Osmanlı Bankası’nda neler aksıyor ve bunlar nasıl daha iyi hale getirilebilir. Bununla ilgili üç yüz sayfalık bir makro plan ortaya çıktı. Bankanın kuvvetli, zayıf yönleri net olarak belirlenmiş oldu. 12 Ağustos 1996’da Yönetim Kurulumuza sunduğumuz rapordan ana hatlarıyla Yönetim Kurulu’ndan onay aldık. Uygulanması için de 12 Eylül’de bir yöneticiler toplantısı yaptık. Bankamızdaki tüm yönetim ekibini % 7’yi temsil eden grubun şube müdürleri, birim müdürlerini çağırdık ve bu plan burada detaylı olarak tartışıldı. Öneri grupları oluşturuldu. Öneri gruplarının önerileri ile planın birbirine uyduğunu görünce raporu Eylül ayının sonunda uygulamaya aldık.

Burada yapısal bir iki öncelik vardı. Bunlardan birincisi; Osmanlı Bankası’nın çok köklü tarihi bir kuruluş olmasıydı. Ancak pazar payı olması gereken seviyede değildi. 1980’li yılların sonlarından itibaren banka iyice sessizleşmiş, pazar payı binde altıya kadar düşmüştü. Aktif büyüklüğü itibariyle Türk bankacılık sistemi içinde % 1’in altına düşmüştü. Osmanlı Bankası gibi bir banka için çok küçük bir rakam. Öncelikli olarak Osmanlı Bankası stratejisinde verimliliğini koruyarak büyümelidir. İnsan kaynakları politikasının nasıl olması gerektiğini detaylandırdık. İlk olarak management trainee gruplarının işe alınması ve çok yoğun bir eğitim bütçesiyle bu işe başladık. Geçtiğimiz yıl 1997’de bu güne kadar her arkadaşın muhtelif dönemler itibariyle birer haftalık kurslar da dahil olmak üzere en az 5 eğitim programına katılmasını sağladık.

Osmanlı Bankası’nda değişim döneminin en önemli başarısı insan kaynaklarımız. İnsan kaynaklarında başarıya ulaşamazsanız, belirlemiş olduğunuz misyonun gerçekleşmesi mümkün değil. Çünkü mutsuz, iyi yetişmemiş bir kadronun müşteriye iyi hizmet vermesini bekleyemezsiniz.

İkinci önemli faktör; Osmanlı Bankası’nın fiyatlarıydı. Pazar şartlarına uygun ürün çeşitliliği ve fiyatlama. Hemen sonrasında bu konuya ağırlık verdik. Daha doğru, daha iyi fiyatlama yapabilir hale geldik. İşi yapabileceğiniz doğru fiyatlar olması gerekiyor. Eğer sizin bankacılık hizmeti olarak sunduğunuz hizmet ile fiyatlarınız piyasanın dışında kalan fiyatlarsa müşteriler sizi çok sevseler de işlem yapamıyorsunuz.

Osmanlı Bankası’nda çok önemli konulardan bir tanesi, büyüme sırasındaki insan kaynaklarının doğru planlanmasıdır. Burada bir merkezi operasyon çalışmasını tamamladık. Ve daha önce şubelerimizde operasyonlarda çalışan pek çok arkadaşımızı eğitimden geçirerek pazarlama kadrolarına kaydırdık. Operasyonu merkezileştirdiğimiz zaman daha önce 160 kişinin çalıştığı bir işi 40 45 kişi yapar hale geldi. 120 kişi dediğiniz zaman 1400 kişide % 8’lik bir orandır. Bu arkadaşlarımızı eğitmek suretiyle şubelerimizde müşteriye dönük hizmet verir hale geldiler. Daha foksiyonel çalışmaya başladık.

Bir diğer önemli alan Osmanlı Bankası’nın şube ağı idi. Biz başladığımızda 58 şubemiz vardı. Bugün 68 şubemiz oldu. Hedeflediğimiz 2000 yılında en fazla 100 şubeye ulaşmak. Üç yıl içinde 30 şube açacağız. İstanbul ölçeğinde bakarsanız şehrin daha eski büyük merkezlerinde varız.

Şehir çok hızlı büyüyor ve değişiyor. Yeniden yapılanan yerlerde de şubelerimizi açacağız. Hem işletmelerin, hem de fabrikaların bu merkezlere kaydığını görüyoruz. İstanbul şartlarında yakın mesafelerde müşterilere hizmet vermek avantaj yaratıyor. Kıyı şeridindeki yörelerde Osmanlı Bankası’nın şubelerini açtık. Tabii şubeleri yeni bir konsept, yeni bir dekorasyon tarzı ile açıyoruz. Sadece tasarım değil, müşterilere sunulan hizmetin rahat verilmesi, iş akışının kolay sağlanacağı mekanlar yaratılması amaçlandı. Bu yaklaşımla tüm şubelerimizin hem müşteriler, hem de çalışanlar açısından modern ortamlar haline getirdik.

Bu arada müşteri ile olan temasların rahat yapılabilmesi için müşteri hizmetlerini öne aldık. Müşteri ile temasta olan pazarlama ekibini, operasyon, üretim yapan arkadaşlarımızı da daha geri plana, ayrı bir çalışma alanına aldık. Böyle bir iş akışı gerekiyordu.

Değişimde teknoloji de önem taşıyor. Gerek makine, techizat gerekse yazılım açısından biraz yatırım eksiğimizin olduğu göze çarpıyordu. Bilgisayar kapasitelerini ciddi şekilde yükselttik. ATM teknolojisini biraz geç olmakla beraber bu sene içinde bankamızda hizmete sunduk. ATM’ler tüm Osmanlı Bankası şubelerinde faaliyete geçmiş durumda. Dolayısıyla müşterilerimize hizmeti daha çeşitlendirmek anlamında bu hizmete başladık.
Bu temel alanlardaki değişimler, beraberinde bize çok önemli pazar payı artışları da getirdi. Şu anda bankanın bilançosu 1 milyar 300 milyon dolara ulaşmış durumda. Biz bankayı aldığımız zaman Haziran 1996 sonu itibariyle 430 milyon dolardı. Osmanlı Bankası 14 15 aylık süre zarfında dolar bazında üç buçuk kat karlı ve verimli büyüdü.

Osmanlı Bankası’nı bu dönem sonunda başarıya götüren önemli kriterler neler oldu? Özellikle bir yönetici olarak sizin ve ekibinizin rolü...

Osmanlı Bankası’nda mevcut olan çok iyi yetişmiş, iyi bankacılardan oluşan bir kadro vardı. Bazı alanlarda yetişmiş insan gücümüz yoktu. Örneğin; hazine alanlarında bankamız içinde yetişmiş ekip yoktu. Yabancı bankalarla ilişkiler, daha önceki ortağımız bir Fransız banka olduğu için Fransa’dan yönetiliyordu. Bu nedenle içeride yeteri kadar yetişmiş elemanımız yoktu. İçeride iyi bankacıların olduğu bir ekip düşünün, onlara bu yoğunluğa destek verecek teknik kapasitesi kuvvetli dışarıdan katılanlar olmaya başladı ve kurum içerisinde özellikle biz bilincinin çalışması ile beraber güzel bir entegrasyon sağladık. Yani arkadaşların birbirlerine uyumları çok iyi oldu. Böyle olunca bankada çok ciddi bir başarı yakalamak imkanı oldu. Bu gerçekten inanılmaz büyük bir proje. 134 yıldır varolan bir kurum, kurumun kendi içinde paradigmaları ve yetişmiş kadroları, ama eksik tarafları da var.

Burada Aclan Acar’ın rolü ne oldu?

Benim bu değişim programlarını yönetme konusunda ciddi tecrübelerim oldu. Garanti Bankası’ndaki değişim programında ben Genel Müdürün dört sene yardımcılığını yaptım. Dolayısıyla orada ciddi bir deneyim kazandım. Tabii o dönemde biz yerli yabancı pek çok danışman kuruluşla çalıştık. O danışman kuruluşlarla olan çalışmalar içerisinde ben de bulundum. Osmanlı Bankası’nda planlı, örgütlü danışmanlık hizmeti şu ana kadar almadık. Bundan sonra belki bazı alanlarda ihtiyacımız olabilir. Fakat şu ana kadar ben ve ekibim bu işi bilen insanlardan oluştuğu için bu noktaya kadar çalışmaları biz yürütebildik.

İnsan Kaynakları Koordinatörü direkt bana bağlı, diğer banklardan farklı iki alt bölümümüz var. Bizde Personel Müdürlüğü yoktur, İnsan Kaynakları Yönetimi ve İnsan Kaynakları Gelişimi Birimleri vardır. İnsan Kaynakları Gelişimi Birimi’nde eğitim fonksiyonları ve kariyer planlaması var. İnsan Kaynaklarının yönlendirici rolü olmalı.
Osmanlı Bankası olarak değişim içinde benim rolüm, Garanti Bankası ve Bank Ekspres’deki deneyimim oldu. Bank Ekspres tamamen kendi iradesi dışındaki gelişmelerle tasfiyeye aday banka konumuna gelmişti. Biz orada bir kurtarma operasyonu yaptık. Ben o dönemde de Bank Ekspres’in Genel Müdürlüğü görevini üstlendim. Orada çok ciddi deneyimlerimiz oldu. Hem kalite bilincinin yerleştirilmesi, hem de sistemlerin kurulması açısından benim ve yanımda Osmanlı Bankası’nda bulunan birkaç arkadaşımın rolü oldu. Katılımcı bir yönetim ile bunu birleştirdiğiniz zaman başarı beraberinde geliyor. Bütün arkadaşlarım, yönetim ekibi ve yönetimin diğer tarafındaki arkadaşlarım özveriyle canla başla bu değişimi hem benimsediler, hem de bu değişim için ellerinden geleni yaptılar. Çok ciddi, tempolu bir çalışma oldu.

Kariyer planlamanızda Bankacılık mesleği yer almış mıydı? Bankacılık alanında kariyer yapmak isteyen gençlere önerileriniz..

Lisede okurken bankacılığı bir meslek olarak seçmem gerektiğine karar verdim. Ankara Koleji’nde köycülük kol faaliyetlerinde bulunuyordum. Kolun yönetim kurulunda öğrenci başkanıydım. Köycülük kolunun faaliyetleri arasında köylerdeki eğitime destek vermek yer alıyordu. Eğitime lafla veya icraatla destek verebilirsiniz. İcraatta destek vermeye karar verdik. Çok aktif bir tarih hocamız vardı. Kendisiyle nasıl aktif bir hizmet verebileceğim üzerinde konuştuk. Bir köy okuma odası oluşturarak, bu okuma odasına bir televizyon almaya karar verdik. O dönemlerde TRT televizyonlarında eğitim ağırlıklı programlar oluyordu. Bir bütçe yaptık. 18 televizyon alalım, kütüphane kuralım, orada ihtiyacı olan bazı öğrencilerin okumasını sağlayalım. Kermesler, sergiler, dergi yayınları gibi faaliyetlere başladık. Tüm bunlarla televizyon almak mümkün değil. Bir arkadaşımın babası bir bankada üst yönetici olarak çalışıyor. Arkadaşımın vasıtasıyla babasından randevu aldım. Neler yapmak istediğimizi anlattım. Projelerimizi çok beğendi ve faydalı buldu. Bizim aylarca uğraşıp biriktirdiğimiz paranın 8 10 katı parayı dergilerimizde yayınlanan bir reklam karşılığında aldık.

Daha sonra bu köy projelerimiz çok başarılı oldu. Biz köylere birşey yaptıkça tabii köylülerde işe katıldılar. Köylülerin ürettiklerini de biz sattık. Tüm bu faaliyetler sonrasında 18 köy okuma odasını ve televizyonlarını bir yıl içerisinde hazır hale getirdik. Sonra bazı çocukların eğitimlerine katkıda bulunduk. Kendi kendime çok huzur duyduğum işlerin bir tanesidir. Eğitim olduğu takdirde herşey olabilir. Bir ülkenin eğitimi zayıfsa başka hiçbir şeyini düzeltemezsiniz.

Kendi kendime bu bankacılık iyi birşey ben bankacı olmalıyım dedim. Bankacı olmaya daha uzun yıllar önce karar vermiştim. Sadece bankacılar için değil gençlerin hepsine tavsiye ediyorum, bir kere Türkiye’de yaşayan insanlar için şu gerçek vardır ki biz herkesten daha fazla çalışmak durumdayız. İçinde bulunduğumuz ülke geriden başlıyor. 1920’li yıllarda kurulmuş bir Cumhuriyet olduğunu, o yıllarda 18 milyon insanın yaşadığını, sadece köylü ve çiftçinin olduğu, sanayi üretiminin olmadığı bir ülkeden 70 yıllık bir süreç içerisinde dünyaya mal satabilir, 25 milyar dolar ihracata ulaşmış bir ülke haline geldi. Bizim babalarımız, dedelerimiz çok çalıştılar. Fakat hala bir fark var, dünya durmuyor. Dolayısıyla da bu dönemin gençleri de bayrağı teslim aldıkları yerden teslim edecekleri yere kadar tempolu bir çalışma içinde olmalılar. Bizim çok da fazla dinlenme şansımız yok. Biz herkesten daha fazla çalışmak durumundayız.

İkincisi; bizim mesleğimizde sabır çok önemli. Birçok şey eğitimle öğrenilebiliyor. Eğitimin yanısıra tecrübe de çok önem taşıyor. Özellikle genç kuşak bankacıların biraz daha sabırsız bir davranış içerisinde olduklarını görüyorum. 2000’li yıllara gelen dünyada bankacılığın ana prensiplerinde çok fazla değişikliğin olmadığını görüyoruz. Bir bankacı prototipi vardır. Bu dürüstlük üzerine kurulmuştur. Yani siz bir başkasının tasarrufunu emaneten alıp bir başkasına veriyorsunuz. Çok ciddi bir iş bu. Böyle olduğu zaman bir bankacının uymak zorunda olduğu bir yaşantı tarzı var. İşin doğası tasarruf üzerine kurulmuştur. Bir bankacı savurgan olamaz, mesleğinin ciddiyetiyle bağdaşmayan işleri yapamaz. Dolayısıyla özveri isteyen bir meslek.

Tecrübenin önemli olduğu, sabır ve çalışma isteyen bir meslek. Son yıllarda genç kuşakta özellikle gördüğüm çok süratli bir iş değiştirme merakı ve hevesi var. Sektörümüzde yeni bankalar açılıyor. Çok doğaldır ki zaman zaman eski oturmuş bankalardan bu yeni bankalara doğru bir insan kaynağı akışı var.

Şunu insanlar hiç bir zaman unutmamalıdır ki her cazip teklifin beraberinde birtakım riskler de vardır. Bir teklif durduk yerde çok cazip hale geliyorsa biliniz ki bunun arkasında büyüyen bir takım riskler vardır.

Dolayısıyla sabır derken biraz bunu kastediyorum.

Örneğin; bizim en son çıkarttığımız bir izci reklamımız var. Birlik, beraberlik, yardımseverlik, iyi ahlak ve dürüstlük izciliğin taşıması gereken değerler. Ve o reklamda diyoruz ki biz çalışanlarımızdan diplomadan fazlasını bekleriz. Bir insan bankacılığı meslek olarak seçecekse yalnızca diploması yeterli olmuyor, beraberinde de çok başka özelliklere de sahip olmalı. Bir banka yöneticisi gerçekten ekonomide söz sahibi, sözü dinlenen bir kişidir.

O yüzden gençlere bankacılık mesleğini, finans sektörünü tavsiye ediyorum. Türkiye’de önü çok açık, gelecek vaat eden bir meslektir. Buna ilaveten bu meslek kolu seçildiği takdirde eğer gençler başarılı olup üst düzey görevlere gelmeyi hedefliyorsa planlı ve sabırlı çalışmalı. Genç yaşlarda çok da fazla daldan dala atlamak yıpratıyor ve uzun vadeli hedeflere ulaşmayı güçleştiriyor.

Türkiye’nin en eski bankasını genç kuşaklara tanıtacağız diyorsunuz. Bu anlamda ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Bu anlamda çalışmalarımızı başlattık. Türkiye’de gençler Osmanlı Bankası’nın nasıl bir banka olduğu konusunda fazla fikir sahibi değiller.

Ürünlerimiz yönünden de çok fazla genç nesile yönelik ürünümüz yok. Genç kuşaklar niçin önemli? Tabii bankanın geleceğine baktığımızda Örneğin; 20 30 yaş grubunda olan gençler 10 sene sonra 40 yaş grubuna gelecekler ve birçok yerde yönetici, şirket sahibi konumunda olacaklar. Bankacılık uzun vadeli bir ilişkidir. Dolayısıyla bugünden geleceğe dönük faaliyetlerimizin olması lazım.

Bir tanesi çeşitli üniversitelerde, okullarda yaptığımız kampanyalar var.

İkincisi; bu sene yeni başlattığımız üniversitelerde düzenleyeceğimiz kariyer günleri. Osmanlı Bankası’nda çalışmayı düşünen gençler için yaptığımız bu çalışma ile Osmanlı Bankası hakkında bir fikir sahibi olabilecekler.

Bizim bugüne kadar Osmanlı Bankası’na çağdaş bankacılık hizmetlerini sunacak teknik imkanlarımız yoktu. Geçtiğimiz yıl bu konuda ciddi bir yatırım yaptık. Şube bankacılığı dışında bankacılık yapabilen örneğin; internetteki sayfamız ile hizmet almak isteyen genç kuşağa buradan hizmet verebilecek duruma geldik.

Ancak tabii genç yaşlı ayrımı daha fazla yapmamak lazım. Fakat çağdaş teknolojileri genç kuşak daha fazla kullanıyor. Belli bir yaşın üzerinde örneğin; 40 45 yaş üzerinde bunların kullanımının sayısı azalıyor. Böyle bir ürün çeşitlemesini de başlattık.

Bunun dışında bir diğer çalışmamız daha var, o da Osmanlı Bankası’nın gerçekten tanıtılması ile ilgili bir tarih projesi. Osmanlı Bankası Tarih Araştırma Merkezi diye bir merkez oluşturduk. Osmanlı Bankası’nın tarihi aslında Türk finans tarihi ile çok paralel.
İkinci bir proje; Osmanlı Bankası tarihi ile ilgili iki kitap hazırlanacak. Bu projenin bir uzantısı da Aralık ayında açacağımız sergi. Ve son aşamada da gençlere dönük ödüllü yarışmalar düzenleyeceğiz. Çeşitli meslek gruplarında çalışan gençlerin ödüllendirilmesi suretiyle Türk Finans Tarihi ve Osmanlı Bankası Tarihi ile ilgili yaptıkları çalışmaları teşvik etmek ve bu çalışmaları gerekirse yayınlamak ve bunun karşılığında da maddi ve manevi ödül koymak. Bankacılık Türkiye’de nerede başladı, nereye gidiyor konularında bilgi ve birikim sahibi olmalarını sağlamak.

Aclan Acar’ın özel yaşamından da bir kesit okurlarımıza vermek istiyoruz. Aclan Acar’ın hayata bakışı...

Ben yaşantımda hayatın pozitif yönlerini görerek yaşamayı tercih ettim.
Bulunduğum ortamdan zevk almasını bilmeye çalıştım. Herkese de tavsiye ettim.
Mutsuz olmak veya insanın kendisini mutsuz hissetmesi çok kolay, herşeyden mutsuz olabilirsiniz. Ben o mutsuzluklar ortamından nasıl mutluluklar çıkartabileceğimi denedim.
Bu iş yaşantısına da yansıyor, iş yaşantısında da arkadaşlarla görüşmelerimizde, konuşmalarımızda olumsuzluklardan mutsuz olmak çok kolay. Zaten dünyada yeteri kadar olumsuzluk var. Bunun için iyi şeyleri yakalayıp, daha mutlu bir ortamı yaratmak lazım. Bulunduğum ortamdan zevk almasını, yaptığım her işten acaba bunun bana ve arkadaşlarıma katkısı neler olabilir diye düşünürüm. Bir işi önce düşün, planla, uygulamaya geç ve sonuçları değerlendir. Eğer bu sıraya göre yaparsanız hedeflerinize çok kolay ulaşabiliyorsunuz. Zaten başarılı olan ekiplerle başarısız olan ekipler arasındaki fark da bu planlama süreci.

Bir işi yapıyorsunuz, yaptığınız işten zevk alırsanız çok daha mutlu olursunuz. Böyle baktığınız zaman mutlaka başarılı oluyorsunuz. Herkesin işinin zevkli ve zor tarafları var. Onun zevkli taraflarını işinizi öğrenerek yaparsanız o zaman zaten hayattan da zevk almaya başlıyorsunuz. Benim hayat felsefem bu. Türkiye’de herkes yaptığı işi yaparsa bu ülke çok iyi bir ülke olur. Büyük işlerle uğraşmak yerine kendi hedeflerinizle uğraşırsanız, sonuca daha çabuk ulaşıyorsunuz.

Hazırlayan: Figen TAHİROĞLU

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)