21’inci yüzyılda farklı bir odak noktası: “Ruhsal Zeka”
Buradaki en önemli nokta; hiç kimsenin bir başkasının kullanılmayan potansiyelini su yüzüne çıkaramayacağıdır. Bunu yapabilecek tek kişi bireyin kendisidir. Motivasyona dayalı konuşmalar ve etkinlikler bunları ateşleyebilir ancak bunlar genellikle kısa ömürlü olur, pek büyük değişiklikler yaratmaz. Tabii eğer bireyin içindeki bir şeyler değişmezse… Bunu yapmak için onların hayal gücünü yakalamanız ve ruhlarını onlar için anlamlı bir şekilde etkilemeniz gerekir.
İşte bir lider olarak, sizin dikkat çekici değişiklikler yapabileceğiniz nokta da budur.
Liderin görevi
Bir an için, yürümeyi yeni öğrenen bir çocuğu düşünelim. Siz ne onun yürümesini sağlayabilirsiniz, ne de onun adına adım atabilirsiniz. Yapabileceğiniz tek şey onu desteklemek ve denemeye devam edebilmesi için doğru ortamı sağlamaktır.
Aynı kural çalışanlar için de geçerlidir. Bir lider olarak çalışanlarınızın içindeki yeteneği ortaya çıkarmak; onların yenilikçi ve sıra dışı sonuçlar üretmesini istiyorsanız, bunu destekleyen ve teşvik eden bir ortam yaratmanız gerekir.
Peki, bu nasıl bir ortamdır? Bu; kişilerin çalışmaya gelmekten hoşlandığı, kendilerini iyi hissettiren bir ortamdır (bir kültürdür). Kendilerini iyi hissederler çünkü hata yapmalarına ve öğrenmelerine izin verilir; net sınırlarla sorumlu tutulurlar, kendileri olma özgürlükleri vardır, şirkete sağladıkları katma değer nedeniyle takdir görürler. Bu kültürde çalışmak daha çok oyun oynamaya benzer; çünkü onlar için kişisel olarak bir anlam ve amacı vardır.
Bu çok uzun bir emir gibi mi geldi kulağınıza? Neyse ki iyi bir haberimiz var: Bu ortamı yaratmak sizin elinizde. Zihninizin gücüyle şirketinizdeki kişilerinkini nasıl harmanlayabileceğinizi anladığınızda işler hiç de zor olmuyor.
Zihninizin gücü
Hepimizde üç tür zihin vardır: bilinç, bilinçaltı ve süper bilinç. Bu üç zihni ne kadar harmanlayabilirsek, sonuçlarımız o kadar sıra dışı hale gelir.
Bilinçli zihnimizi zaten hepimiz biliyoruz. Zihnimizin mantıksal, analitik olan bu kısmı bizi düşünmeye, kelimelerimizi seçmeye ve karar vermeye yönlendirir. Konuları, yönetilebilir parçalara ayırmamıza yardım eder.
Bilinçli zihnimiz, değerlendirmelerinde eleştirisel davranarak düşüncelerimizi kısıtlar. Çünkü aynı anda ancak beş ile dokuz arasında bilgi parçasının altından kalkabilir. Bu sayede çok fazla fikirle karşı karşıya kalmadan stres düzeyimizin azalmasını sağlar.
Diğer tarafta, bilinçaltımızın kontrol edebileceği bilgi miktarında sınır yoktur. Doğası gereği son derece yaratıcı olan bilinçaltımız yaratıcı fikirlerimizin oluştuğu zihin bölümümüzdür. Ne yazık ki çoğu zaman bilinçaltımızın “bilincine” varamayız.
Eğer bilinçaltımız olmasaydı saçımızın uzamasını, kalbimizin atışını, nefes almayı ya da besinlerimizi sindirmeyi bilinçli olarak düşünmek; araba kullanmayı ve hatta yürümeyi hatırlamak zorunda kalırdık. Tüm bunları her an zihninizin ön cephesinde tutmanız gerektiğini bir düşünün! Bilinçsiz zihnimiz çabasız “düşünmeyi” özetler; bir anlamda düşünmeden düşünmemizi sağlar.
Bilinçaltımız kendi kendine çalışmakla kalmaz, karşı karşıya kaldığımız ya da düşündüğümüz her şeyi depolar. Burası anılarımızın, öğrendiğimiz derslerin, bilgimizin, düşüncelerimizin ve değerlerimizin deposudur. Bilinçli zihnimiz kelimelerle iletişim kurarken, bilinçaltımız imaj ve duygularla iletişim kurar.
Son olarak; bir de süper bilincimiz vardır.
Hiç, söyledikleri ve yaptıkları anlam ve amaç yüklü görünen kişilerle karşı karşıya geldiniz mi? Bu kişiler olumlu anlamda şevk yayar ve bu şevk etraftaki herkes için bulaşıcıdır.
Bunu; Oprah Winfrey, Richard Branson, Howard Shultz, Nelson Mandela, Einstein, Steven Spielberg, Bob Geldof gibi kişilerde görürüz… ve bu bireylerin belli bir kendinden eminlik özelliği taşıdığını görürüz. Bu tutku onlarla bağlantı kuran herkesi etkiler. Onlar yaptıkları işten keyif alır; tutku ve ruh ile doludur. Onlar için sonuçlar, adeta mucize şeklinde gerçekleşir.
Zihnimizin bu kısmı doğası gereği ruhanidir. Fikirlerimize ve yaptıklarımıza enerji ile ruh katar. Amaç ve anlamı burada yaratırız; esinlendirmemizin kaynağı da budur.
Ardından kilit bir nokta gelir. Esinlendiğimizde aksiyona geçmek için hareket etme hissine kapılırız. Enerji kazandığımızda hissettiğimiz her zaman bir tür pozitif duygudur; neşe, coşku, mutluluk, değer, onur ve özgürlük…
Süper bilincimizi güçlendirmek, bilinçaltımızdaki duygular aracılığıyla olabilir. Bu sayede bilinçli düşüncelerimizin, olumlu hislere odaklanmasını sağlarız.
Bu da; çalışanlarınızın esinlendirici fikirler ve aksiyonlarla ortaya çıkmasını sağlamak için bir lider olarak yaratmaya çalıştığınız kültürün bir parçasıdır. Bu ortam kişileri destekleyip teşvik ederek, hem kendileri hem de birlikte çalıştıkları kişilerle ilgili iyi duygular beslemelerini sağlar. Ardından; Oprah Winfrey ve Richard Branson ve bunun gibi kişiler bu ruhu; sonuçları mucizevi biçimde yaratmalarını sağlayan bir şekle dönüştürür. Çalışanlarınızın, açık bir biçimde sonuçlara katma değer sağlayan böyle esinlenmiş bir ruha sahip olmasını siz de istemez miydiniz?
21’inci yüzyılda farklı bir odak noktası
Günümüzde ne toplum ne de eğitim sistemi bu üç zihnin önemini tam olarak kavrayamıyor. Bugün temel olarak bilinçli zihne (zihinsel faktöre) odaklanılıyor; IQ’ya… Son zamanlarda ise Duygusal Zeka’nın (EQ) önemi anlaşılmaya başlandı. Böylece bilinçaltımıza da odaklanılır hale gelindi. Yine de Duygusal Zeka konseptine çok da sıcak bakmayan pek çok lider bulunuyor.
Süper bilinç zihnimize gelinsek… Ruhsal faktör (SQ) daha da az anlaşılan ve sıcak bakılan bir kavramdır. Ancak süper bilincimizi kullanmak ayinsel uygulamalardan çok anlamlı ve bir hedefi olan bağlantılarla ilgilidir; çünkü iyi hissettirir.
İş dünyasının duygusal ve ruhsal özellikleri hızla değişiyor. Giderek daha çok başarılı ve aydınlanmış Başkan’ın üç ruhsal, duygusal ve zihinsel faktörden (ruh, kalp ve zihin) söz ettiğine ilişkin makaleler okuyor ve duyuyoruz. Neden mi? Çünkü onlar tüm bunların iş dünyasına getirdiği gücün farkındalar.
Yahoo’nun eski yöneticilerinden ve “Love is the Killer App” kitabının yazarı Tim Sanders şunları söylüyor: “Geleceğinizi tahmin etmek istiyorsanız, kendinizi tamir etmekle başlayın işe. Savaş ve ekonomik durgunluklarla karşı karşıya kaldığımız şu günlerde, iş dünyası açgözlülüğe daha az; sevgiye daha fazla ihtiyaç duyuyor.”
Bir de şu sözleri söyleyen ANZ Bank’ın CEO’su John McFarlane var: “Kişisel görüşüm bu yüzyılın daha ruhani ve alçak gönüllükle ilgili olacağı… Kurumlarda da biz Başkanların organizasyonun ruhunun koruyucusu olması gerekiyor. Ruhlarımızı zenginleştirmeliyiz. Bunun dünyada pek çok penceresi vardır: müşteriler, çalışanlar, hissedarlar ve liderler.”
Tüm bunlar çok önemlidir. Çünkü “pek çok yöneticinin, metafizik dünyasına nasıl katma değer yaratacaklarına ilişkin bir fikri yoktur. Oysa gelecekte piyasalar bunu isteyecek. Seçim yapılacak ‘fiziksel’ ürünler konusunda hiçbir sıkıntı yok çünkü…” (Unique Now…or Never kitabından, Jespe Kunde)
Bunun nasıl yapılacağını siz bilebilseydiniz keşke… Tom Peters bu konuyu çok iyi yakalıyor: “Şevk Doktoru” olmak…
Bu basit bir konsepttir: Çocuklar, pek çok şeyi biz öğretmesek de nasıl yapacaklarını bilirler. Ve yanıt basit olmasına karşın, başlangıç aşaması pek de kolay olmayabilir. Çünkü eski kökleşmiş alışkanlıklarınızı ve alıştığınız düşünme şekillerini bir yana bırakmanız gerekir. Neyse ki, bu konuda sizin düşündüğünüzden daha fazla bilimsel veri bulunuyor.
Yüksek performansın kalbi
Bu konunun kalbinde, sizin ve çalışanlarınızın hisleri yer alır. Duygular, doğru yolda olup olmadığınızı size söyleyen geri bildirim mekanizmasıdır. Eğer iyi hissettiriyorsa, siz de kendinizi iyi hissedersiniz. Eğer öyle değilse, odak noktanızı değiştirmeniz gerekir. Bu kadar basit.
Eğer siz ve organizasyonunuzun tümü pozitif enerji ile dolup taşsa, çabasız yüksek performansla ödüllendirilseniz yaşamınız ve ürettiğiniz sonuçlar nasıl olurdu, hiç düşündünüz mü?
Peki, organizasyonunuzda böyle bir vizyon yaratabilir misiniz? Bu yaratım süreci önce zihinde başlar ve eğer bu hayal gücünüzü ve ruhunuzu ateşlerse, vizyonunuzu gerçeğe dönüştürmek için gereken 6 elementten yararlanabilirsiniz. Bunlar sistematik olarak birbirinden bağımsızdır:
1. Ruhu Ateşlemek – Tutkuyu Ortaya Çıkarmak
Sizin ruhunuzu ne ateşler? Dayanak noktanız nedir? Vizyonunuz ve öykünüz nedir? Eğer öykünüzün ne olduğunu net biçimde bilirseniz, yaptığınız işe anlam ve amaç katarsınız. Anlam ve amaç son derece kişiseldir ve son derece basit olabilir; “Her bir günü keyifle yaşamak” gibi… Sizin şirketinizin de bir varlık olarak kendi öyküsü vardır (kendi var oluş nedeni ve amacı). Bu nedir? Kendi öykünüzü bulun, ardından diğer kişilerin kendi öykülerini bulmasına yardımcı olun ve bununla şirketiniz arasında bir bağlantı kurun.
2. Güçlü Yönleri, Yetenekleri ve Becerileri Güçlendirmek
Her bir kişinin güçlü yönleri arasındaki farklılıkları anlayın ve bu güçlü yönleri işleri için kullanmalarına yardımcı olun. Onları tek bir kalıba sokmak yerine beraberlerinde getirdikleri rollere göre farklılaştırın. Kişilerin zayıf yönlerine odaklanmak yerine kendilerini olduğu gibi kabul etmelerine izin verin. Siz ve kendileri; onların güçlü yönlerine, yeteneklerine ve yaratıcılıklarına değer verdikçe onlar da çıtayı yükseltecektir. Dahası, kendilerini iyi hissedecekler, işleri ile ilgili olumlu hislerini başkalarına da anlatacaklardır. Ve eğer bunu desteklerseniz, yeni fikirler ve inovasyon ortaya çıkacaktır.
3. Alanı Netleştirmek
Açıklığı teşvik ederseniz, organizasyon kültürü iletişime açılabilir. Konuşulmayan değerler nelerdir? “Burada işlerin işleyişi” hakkındaki konuşulmayan yargılar nelerdir? Bunlar sizin istediğiniz şekilde mi? Güven ve açık iletişimin hayata geçirilmesini mutlaka sağlayın.
4. İç Düşünceleri Dış Sonuçlarla Bağdaştırmak
Eski algılamalar, değerler ve inançlarla dolu olan iç düşünceleriniz, bilinçli olarak hangilerinin kalmasını istediğinizi belirler. Bu nedenle eski istenmeyen algılamalarınızı ve düşüncelerinizi, bilinçli bir düşünce tarzıyla yer değiştirin. Böylece bireysel ve şirket hedeflerini destekleyebilirsiniz.
5. Esinlendiren İlişkiler Yaratmak
Endüstriyel Çağ’dan Bilgi ve Enformasyon Çağı’na doğru ilerledik. Şimdilerde bilgilere parmak uçlarından ulaşılırken, kendimizi İlişkiler Çağı’nda buluyoruz. İlişkiler; sizin, müşterilerinizin, çalışanlarınızın ve tedarikçilerinizin arasındaki yapıştırıcıdır; sadakat faktörüdür. Ağızdan ağza pazarlama bu şekilde gerçekleşir ve asla satın alamayacağınız bir şöhret kazanmanızı sağlar.
6. Başarıyı Kaldıraçlamak
Başarıyı kaldıraçlamak başarıyı yaşamakla ilgilidir; olayın öncesinde, olay sırasında ve olaydan sonra… Bu aşamaya gelme sürecinde, olaydan önce olumlu beklentiler içinde bulunabilir, olay sırasında eğlence ve yüksek enerji performansı sergileyebilir ve olaydan hemen sonra kutlama yapabilirsiniz. Bu ayrıca fırsatlar aramakla, geri bildirimle ilgili olumlu duyguların gücünden yararlanmakla da ilgilidir.
Bilinçli bir seçim yapın
Tüm bu anlattıklarımızın özünde aslında yaşam vardır; yaşam kalitesi… 21’inci yüzyılın bu yeniçağında liderlik konusunda yeni yollar buluyor musunuz? Zihninizin tüm üç elementinin verdiği ödülleri kullanarak yeni yöntemler buluyor musunuz? Pozitif enerji ile dolu, sonuçların mucizevi biçimde ortaya çıktığı bir ortam düşünün…
Bazı liderler çoktan bunu yapmaya başladı bile; Patagonia’nın kurucusu Yvon Chouinard’dan ServiceMaster’ın Başkanı C William Pollard’a kadar… Onlara katılacak mısınız?
Bu çalışmanın hazırlanmasında “How to Tap into Unused Potential for Effortless High Performance” adlı makaleden yararlanılmıştır. (The CEO Refresher)