Silk&Cashmere CEO’su Ayşen Zamanpur: “Şirket ve marka kavramlarını birbirinden ayıran çalışanlardır”

 

Kaşmir yolculuğunuzu dinlemeye geçmeden, daha öncesine dönmek istiyoruz sizinle...
1976 yılında bitirdiğim Robert Koleji’nin ardından, 1980 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldum. Şişecam Fabrikaları Genel Müdürlüğü Planlama ve Ekonomik Araştırmalar Bölümü’nde beş buçuk yıl kadar Planlama Uzmanı olarak görev aldım.

Giyim sektörü ile tanışmam ise 1988 yılında o zamanların en ünlü alışveriş merkezi Galleria’da açtığım ilk Benetton mağazası ile oldu. Arkasından yedi mağaza daha geldi. Fakat aradan geçen yıllar içerisinde kendi markamı yaratma arzusu ağır basmaya başladı.

Kaşmir maceranız da böylece başlamış oldu o halde?

Silk&Cashmere’in fikri ilk olarak 1992 yılında ortaya çıktı. Fikir zihnimde oluşur oluşmaz kaşmirin ana vatanı olan Çin’e gidip araştırma yapmaya başladım. Yaklaşık bir yıl kadar orada kaldım. Daha sonra da buradaki mağazalarımı devredip Çin’in İç Moğolistan bölgesinde yer alan dünyanın en iyi kaşmir entegre tesislerinden birine yüzde 50 oranında ortak olduk.

Tabii burada eşimin sahibi olduğu Fabeks’in Çin’de demir çelik alanında uzun yıllar öncesine dayanan ticari ilişkileri olmasının ve oradaki deneyimlerinden ve iş gücünden kuruluş aşamasında oldukça yararlandığımı da belirtmeliyim.

O yıldan bu yana Silk&Cashmere’in Genel Müdürlüğü görevini yürütüyorum. Bu yıl markamızın on beşinci yılını kutluyoruz. Sizin anlayacağınız on beş yıldır ipekle yatıyor, kaşmir ile kalkıyorum.

İlk nerede karşılaştığınızı hatırlıyor musunuz kaşmirle?

Tabii, hiç unutmuyorum çocukken annemin mavi kaşmir bir kazağı vardı. Modelini hiç sevmiyordum fakat ne zaman dolabı açsam kendimi o kazağa dokunurken buluyordum. O kaşmir kazak yıllarca annemin en sevdiği trikosu oldu. Düşünsenize 1970’li yılların sonlarında bırakın kaşmiri; lambswool, angora gibi hammaddelerden yapılmış kazaklar Kapalıçarşı’da bile zar zor bulunurdu. Sanırım kaşmir tutkusu o yıllarda içimde yer etmiş.

1976 yılında henüz lisedeyken bir Londra seyahatim olmuştu. Bu seyahat sırasında bir alışveriş merkezinde kaşmir bölümü bulduğumu hatırlıyorum. Annemin kazağının yününden fakat daha modern renk ve modelde kaşmirlerin olduğunu ilk defa orada idrak etmiştim sanırım.

Derken her yurt dışı seyahatimde kendime ve arkadaşlarıma bütçemize göre ufak tefek de olsa kaşmir eldivenler, kaşkoller, bereler getirmeye başladım.

İpek ve kaşmir tesadüfen bir araya gelmedi o halde?

“Neden kaşmir?” sorusunu bugüne kadar o kadar çok duydum ki… Aslına bakarsanız ilk başlarda ben de nedenini tam olarak açıklayamıyordum. Karşımdakiler bana aynı soruyu sordukça ben de geriye dönüp hafızamı yoklamaya; aynı soruyu kendime sormaya başladım ve kaşmirin benim için aslında bir çocukluk tutkusu olduğunu fark ettim.

1990’lı yılların başında kaşmirin çok niş bir alan olduğunu fark ettim. Bir yanda dünyanın sayılı zenginlerine hitap eden anlamsız bedelli kaşmirler, diğer yanda da içine az miktarda kaşmir katılmış cashmerella gibi isimlerle satılan fakat aslında kaşmir olmayan ürünler vardı.

Bir süre sonra işin duygusal boyutundan ekonomik boyutuna geçmeye başladım. Ürünler nasıl tasarlanmalı, kaça satılmalı, nasıl ve nerelerde sunulmalı gibi birçok ayrıntının içinde buldum kendimi. Bu sırada kaşmirin ana vatanının eşimin iş yaptığı Çin olduğunu öğrendim. Galiba bir şeyi çok isteyince dünya da size yardım ediyor.

Şunu artık hepimiz çok iyi biliyoruz ki tutkusuz marka yaratılmıyor. Dikkat ederseniz büyük tekstil markalarını çoğu zaman endüstri devleri yaratmaz. Markaları yaratan tutkudur. Evet, sonradan yönetimi profesyonellere devrediliyor olabilir. Fakat tekstil markalarının hepsi yaratıcısının bir tutkusundan çıkar.

Kaşmiri bu kadar değerli yapan nedir peki?

Kaşmir, iklimin sert olduğu yüksek rakımlı yerlerde yaşayan keçilerin göğüslerinde, karınlarında, sırtlarında ve burunlarında, asıl yünlerinin altında çıkan ikinci tabaka yüne verilen addır. Bir tarak yardımı ile toplanan kaşmir; ayrıştırılıyor, temizleniyor ve insan cildine çok uyumlu; sıkmayan, terletmeyen, yakmayan, alerji yapmayan, keyif veren, vücudu istediği sıcaklıkta tutan muhteşem bir yün haline geliyor. Kaşmir keçileri sadece Çin’de yaşıyor.

Kaşmir; teninin keyfine önem veren, davası kendisiyle olan insanların maddesidir. Çünkü kaşmirin gösteriş gibi bir amacı yoktur. Damıtılmış bir zevke hitap eder.

Silk&Cashmere markasından önce yaptığınız mağazacılık çalışmalarının da başarınızda etkisi oldu diyebilir miyiz?

Tabii, mutlaka vardır. Benetton benim çok sevdiğim bir markaydı fakat bir süre sonra “bir üst aşamaya geçmek” istediğimi fark ettim. Benetton’un bana şu anlamda büyük katkısı oldu: Biliyorsunuz Benetton, çok mucizevî tasarımlar ortaya koymamış, sadece ürünlerine renk katmıştır. Marka; müşterilerine bir mağazaya girdiğinde kırmızının beş tonunu, sarının üç tonunu bulma imkânını sağlar.

Benetton, bu anlamda doğru bir fikirle marka yaratabileceğine dair inancımı körükledi. Kendi markamı yaratma konusunda bana cesaret verdi. İşte daha sonrasında “Nasıl bir marka olmalı?” diye düşünürken kaşmir tutkum tekrar ortaya çıktı.

Çok şanslıyım ki bu fikrime inanan, güvenen bana güç veren çok sağlam bir ekip kurabildik. Örneğin on dört yaşımdan Robert Koleji’ndeki yatakhane günlerinden bugüne kadar benimle daima omuz omuza çalışan Genel Müdür Yardımcısı arkadaşım Semlin Korman markayı yaratan kahramanlardan biridir. Semlin şu an tüm üretim ve tasarım ekibini yönetiyor. Böylesine güvenilir çalışma arkadaşlarına sahip olduğum için kendimi gerçekten çok şanslı hissediyorum.

Bugün geldiğiniz noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Silk&Cashmere’i yaratırken asıl arzuladığım; müşterilerime şimdilerde yurt dışında “affordable luxury” diye adlandırılan lüks ama ulaşılabilir ürünler sunabilmekti. Bir bakıma bu trendi on beş yıl öncesinde hissettik diyebilirim. Silk&Cashmere bu anlamda hem bir kaşmir markası yaratmada hem de özgün ve evrensel bir koleksiyonun makul bir fiyatla sunulabileceğini göstermede öncü oldu sanırım.

O günden beri başarımızda hep yükselen bir eğri söz konusu. Hala bu yükselme eğrisinin başında olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü biz iddialı olduğumuz kadar temkinliyiz de. Silk&Cashmere dünyanın en ünlü alışveriş noktalarında kaliteli kaşmiri makul fiyatlarla satmaya devam ediyor. Kışın kaşmir, yazın ipek, baharda kaşmir ipek karışımından oluşan koleksiyonları ile yılın 365 gününü kapsayan bir koleksiyonumuz var.

İlk günlerde böylesine bir başarıyı öngörüyor muydunuz?

Açıkçası başlarken çok doğru bir proje olduğunu biliyordum. Çok içime sinerek başlamıştım. Rasgele bir iş kesinlikle değildi. Fakat şu anda tahminimin çok üzerinde bir noktaya geldiğimizi itiraf etmeliyim.

Zaten bizim başarı hikâyemiz hep ilginç bulundu. Bu açıdan uluslararası üniversiteler de dâhil, on bir kez yüksek lisans tezi olmuş bir markanın yöneticisi olmak benim için tabii ki çok gurur verici. Marka yaratma ile ilgili beş ayrı kitapta vaka çalışması olarak markanın adı geçiyor. Silk&Cashmere yaptığı işle öne çıkan bir marka.

Girişimciler tahmin edildiğinin aksine gözü kara insanlar değildir. Riskleri ölçer biçer hesaplarız. Elbette ki ortada bir risk vardır ama “ya olursa” diye girmeyiz işin içine. Ortaya iyi bir iş çıkacağını öngörüyordum ama bu kadar tanınacağımızı tahmin etmiyordum. Ben herşeyden önce ekibime çok güveniyordum.

Nasıl bir ekip var bu markanın arkasında? Kaç kişilik bir ekibin yöneticiliğini yapıyorsunuz şu anda?

Markasına ve işine gönülden bağlı bir ekiple çalışıyoruz. Bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü “şirket” ve “marka” kavramlarını birbirinden ayıran şey orada çalışanların farkıdır. Gerçek bir marka yaratmak için önce çalışanların ona saygı duymasını ve sahiplenmesini sağlamak gerek.

Genel müdürlük, fabrika ve mağazalarda toplam altı yüz kişiye yaklaşan bir çalışan kadromuz var. Her ne kadar bayilik sistemi ile çalışsak da mağaza çalışanları da Silk&Cashmere çalışanı gibi işe alınır ve eğitimleri gerçekleştirilir.

Biraz da yöneticilik anlayışınızdan bahsedelim dilerseniz. Çalışanların kendilerini bu markaya bu kadar ait hissetmesinde sizin yöneticilik anlayışınızın etkisi büyük olsa gerek…

Dünyanın en iyi yöneticisi değilim tabii ki ama bir konuda kendimden eminim: Çok net konuşurum. Kimse beklentilerim konusunda şüpheye düşmez. Böylece ekibim de bana kendilerini aynı netlikte ifade edebilir. Şeffaflık ve netlik gibi konuların yanı sıra etik değerleri çok önemsiyorum. Karşı taraftan da aynı hassasiyeti bekliyorum.

Ayrıca sorumluluk ve geri bildirim konusunda aşırı bir hassasiyetim var. İşlerin yapılış sürecinde sürekli geri bildirim almayı en az iş sonuçları kadar önemserim. Ekibimden bana bir işin neden olmadığının bahanelerini değil, nasıl başardıklarını anlatmalarını isterim.

Bireysel başarıların altının çok fazla çizilmesinden hoşlanmıyorum. Birini çok ortaya sunduğumuz zaman ekibin diğer üyelerinin yabancılaşabileceği ihtimalini göz önünde bulunduruyorum. Ekip ruhu benim için herşeyden daha önemli.

Bunun yanı sıra, bir yönetici mutlaka konusunda bilgi ve deneyim sahibi olmalı. Dünyada kaşmir konusunu benden daha iyi bilen birkaç CEO vardır herhalde. Bu konuda her gün okurum, nerede ne alınmış kaça satılmış, keçilerimize ne olmuş, hangi keçi nerededir, neresinden ne kadar kaşmir çıkar bilirim... Çünkü bilgi güçtür. Bu güç benim çok işime yaradı. Bizim mağaza elemanlarımız bile kaşmiri çök iyi tanır, anlatır.

Bugüne kadar girişimcilik, inovasyon gibi kategorilerde birçok ödülün sahibi oldunuz. Bu kavramlara bakışınızı da kısaca dinlemek isteriz.

Yaratıcılık ve yenilikçilik her ne kadar günümüzün moda kavramları olsa da insanlar günlük rutinlerin içinde ne yazık ki yeni ve yaratıcı fikirler üretmeye kolay kolay vakit bulamıyorlar. Bir çalışan istediği kadar yaratıcılıkla ilgili konferanslara katılsın, o çalışan sabahtan akşama kadar bambaşka işlerle uğraşıyorsa yaratıcı olmasını bir yere kadar bekleyebilirsiniz.

Bunun yanı sıra demokratik ve katılımcı bir kurum kültürünün yaratıcılık ve yenilikçilik gibi duyguları geliştirdiği bir gerçek. Bu yüzden biz her sene koleksiyonumuzu oluştururken mağaza çalışanlarımızın da fikirlerini alıyoruz. Çünkü müşterilerimizi ne ben, ne de tasarımcılarımız onlar kadar çok görüyor.

Mağaza çalışanlarının bir modeli değiştirme hakkı var. Böylece mağazadaki çalışan hiçbir zaman markaya yabancılaşmamış oluyor. Çalışanlarımız görüşlerinin burada çok dikkate alındığını bilirler. Çünkü yaratıcılık sürecinde etkili ve faydalı olabileceklerine inanıyorlar.

On beş yıldır Silk&Cashmere markasının CEO’luğu görevini yürütüyorsunuz. Aynı zamanda iki çocuk annesisiniz. Zorlandığınız dönemler olmadı mı? İş ve özel yaşam dengenizi nasıl kurdunuz?

Türkiye’de dokuz-altı çalışan annelerin büyük güçlükler çektiğinin farkındayım. Fakat üst düzey yöneticiler çocuklarına vakit ayırma konusunda biraz daha şanslı galiba... Çünkü üst düzey bir yönetici daha esnek iş saatlerine sahip olduğu gibi zaman ayarlamasını da kendisi yapmaya başlıyor.

Şu an çocuklarımdan biri lise, diğeri ise üniversite çağında ve bana bağımlı oldukları dönemi çoktan aştık. Zorluk çektiğim dönemler oldu fakat üstesinden gelmeyi başardım. Çünkü bir kadın kendini bir şekilde eve hapsederse bir süre sonra etrafa mutsuzluk saçmaya başlıyor.

Demek istediğim şu: Bir kadın “saçını süpürge ettiğini” hissetmeye başladığında bunu çevresine çok daha kötü ödetiyor. Bu yüzden ben ailem için yaşamın içinde olan mutlu bir anne olmayı seçtim.

Peki, ilerde markanızı çocuklarınıza mı devredeceksiniz?

Zaman içinde çocuklarım ilgi duyarlarsa buranın bir parçası olacaklardır ama bu konuda kesinlikle bir yaptırımım olmayacak. Çocuklarını küçük yaşlardan itibaren iş ortamına alıştırmaya çalışan yöneticilerden olmadım hiçbir zaman.

Fakat ister istemez evde devamlı iş konuşuyoruz. Oğlum reklâmcılık, kızım da organizasyon alanında çok yetenekli. Belki onlar kendi yetenekleri doğrultusunda bir şeyler katacaklardır bu markaya.

55 yaşına geldiğimde artık yarı emekli olmayı düşünüyorum. Ama 55 yasıma geldiğimi kabul eder miyim onu bilemiyorum. Şirketi benden sonra mutlaka çocuklarım yönetecek diye bir şartım olamaz; gerekirse yerimi profesyonel kadrolara da rahatlıkla devredebilirim.
 

 

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)