“Yaşamımız bireyselleştikçe, insan ilişkileri ve iletişime yönelik eğitim ihtiyacı artıyor”
Masters Training International Genel Müdürü Kezban Eren Özbek, gülümseyerek bu anekdotu anlatırken; “Bizim de geleceğin eğitim ihtiyaçlarını öngörürken, aslında temel olarak neye ihtiyacımız olduğuna bakmak gerek” diyor: “Evet, her alanda küreselleşme söz konusu, ama bunun içinde ağırlıklı olarak bireyselleşme de var. Evet, yeni nesil teknoloji kullanımına çok yatkın, ama asıl ihtiyaçları farklı bir boyutta. Bireyselleşmeden kaynaklanan bu ihtiyacın teknolojiyle değil de; insan ilişkilerine ve iletişime dayalı eğitimlerle karşılanabileceğine inanıyorum.”
Özbek ile yaptığımız keyifli söyleşide hem kendi kariyerinden ipuçlarını, hem de eğitim sektöründe yaşanan değişimleri bulabileceksiniz.
Sizin eğitim sektörü ile tanışmanızın üzerinden on yıl geçti. Geriye baktığınızda, o günden bugüne kadar sektörde neler değiştiğini görüyorsunuz?
Bence olumlu anlamda; çok şey değişti. Bu süre içinde eğitimin sürekliliğine olan inanç arttı, bu inanç daha net ortaya konmaya başlandıkça da eğitimler daha çok kabul görür oldu. Elbette yenilenen bu bakış açısında, değişen neslin de büyük etkisi var. Eğitime daha farklı bakan, daha çok inanan bir nesil var artık.
Elbette bakış açısını hala bazı baskılar nedeniyle değiştiremeyen, eğitim konusunda belli bir bilinç seviyesine gelmeye çalışan kurumlar hala var. Ancak ben onların da kültürünün bir gün değişeceğine inanıyorum. Çünkü orada da nesiller değişecek!
Sonuç olarak sadece kendi gözlemlerime değil; eğitim alanında çok daha uzun süredir faaliyet gösteren şirketlerin deneyimlerine de baktığımızda eğitim/hizmet satın alan firmaların geçmişe oranla çok farklı bir yaklaşıma sahip olduğunu görmek mümkün. Ben her şeyden önce zihniyetin değiştiğini düşünüyorum.
Peki, bir adım ilerisine geçersek; gelecek konusundaki öngörüleriniz neler? Hangi tür eğitimlere daha çok ihtiyaç duyulacak sizce?
Bu soruya yanıt ararken, aslında temel olarak “Neye ihtiyacımız var?” diye düşünmek gerekiyor. Bunu düşünürken de aklıma hemen bir anekdot geliyor: İspanya Kralı, yenildikten sonra Napolyon’un karşısına geçerek “Biz namusumuz, şerefimiz için; siz ise para için savaşıyorsunuz” der. Napolyon’un buna verdiği yanıt ilginçtir: “Kimin neye ihtiyacı varsa, onun için savaşıyor…”
Bana sorarsanız küreselleşmenin beraberinde getirdiği bireyselleşme, insanların tam da bu noktada yalnız kalmasına neden olarak; iyi ilişkiler ve iletişime duyulan eğitimlere yönelik ihtiyacı artırıyor. Bu yüzden diler öngörü deyin, ister arzu; ben teknolojiye dayalı eğitimlerin yerine gelecekte insan ilişkilerine ve iletişime dayalı eğitim düzeneklerinin ağırlık kazanacağına inanıyorum. Hatta bunu görüyoruz bile. Teknik, teorik, matematiksel ya da işin özelliklerine yönelik eğitimler teknolojiyle elbette sağlanabiliyor, hatta daha yoğunluk da kazanacaktır ama hangi teknolojik araçla bir insan ilişkisini ortaya koyabilmek mümkün ki? Bana sorarsanız bunları da ileride sınıf eğitimleri ile değil; daha birebir, daha yaşayan ve yaşatan eğitimlerle sağlayacağız.
Bir eğitim şirketi, aktardıklarının aynası olmalıdır diye düşünülür. Siz Masters Training International olarak bu konuda nasıl bir yaklaşım izliyorsunuz?
Buna kesinlikle inanıyorum. Kariyerimin başında masanın diğer yanında oturduğum dönemde ben de eğitim şirketlerinden bunu bekliyordum. Şimdi bu alanda çalışan arkadaşlarımın da böyle bir beklentisi olduğunu görüyorum. Sonuçta bir eğitim şirketi olarak sürekli aktarımda bulunduğumuz noktaları biz kendimiz yapmazsak; bir rol model olmazsak “Masters Training bir marka olmuştur” demenin çok büyük bir anlamı kalmaz. Aktardıklarımızı yapabiliyor olmamız bizim için önemli. O yüzden de kendimize her gün bir ayna tutmakta fayda var.
Ben Masters Training olarak bu konuda başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Sonuçta 8 yıldır hem cirosal anlamda, hem marka olarak ilerledik; piyasadaki referanslarımız açısından geniş bir kitleye ulaştık. Bu konuda hedeflerimiz doğrultusunda ilerliyoruz. Mevcut yapımızdan daha ileride de olacağız. Bu yolda ilerlerken ekip olarak bir rol model olmak önemli. Çünkü sunduğumuz hizmeti satın alan kurumlarda her şey eğitim birimi ya da İK ile kotarılmıyor. Daha farklı birimlerle de yürütülmesi gereken çalışmalar var. Bu süreçleri bilmek gerek; bu süreçlerden ne şekilde geçildiğinin, onların yaklaşımının nasıl olduğunun bilinmesi çok önemli.
Ben hepimizin; bu sektörde bulunan herkesin bundan yarar sağlayacağına inanıyorum. Bu durumun hepimizi geliştirdiği kesin. Sektörün kendine göre böyle zorlayıcı bir yanı var. Canlı bir organizma; sürekli çalışıyor. Kendime adıma bu yönden de çok şanslı olduğumu düşünüyorum; çünkü kendimi geliştiremediğim bir işin çok büyük bir artısı olduğuna inanmıyorum. Önemli olan gelişme potansiyelini görebilmek…
Bu noktada kendinizi nasıl bir yönetici olarak gördüğünüzü soralım hemen…
Herhalde dünya üzerinde iyi yönetici diye bir şey yoktur! Bu realiteden yola çıkarsak mümkündür ekibimden de benden memnun olmayanlar olabilir.
Şaka bir yana, aslında bir yönetici olarak kendimi net biçimde değerlendirmek bana düşmeyebilir ama kendime dışarıdan baktığımda, belli kriterlere göre değerlendirdiğimde
ideal bir yönetici olduğumu düşünüyorum. Zaten kalabalık bir yapıya sahip değiliz ama burada her biriyle çalışmaktan çok zevk aldığım, birlikte olmanın bana keyif verdiği birbirinden renkli 25 kişilik bir ekip var. Böyle baktığımda kendi adıma her gün onlardan yeni bir şeyler öğreniyorum. Aslında hepimiz öğreniyoruz. Zaten işimizin doğası böyle. Bana sorarsanız, bu sektörde de her işte olduğu gibi ancak bu bakış açısıyla, gerçekten zevk alıyorsanız başarılı olabiliyorsunuz.
Siz kendinizi nelerle besliyorsunuz?
İşim gereği elimden geldiğince konferansları takip ediyorum. Her ne kadar bunları temel olarak aktarılan konuları ya da nasıl aktarım yapıldığını incelemek için işim nedeniyle izlesem de; kendime çok şey katıyorum. Öte yandan okumayı çok seviyorum ve bu konuda kendime asla sınır koymuyorum. Örneğin ilişkilerin ele alındığı bir aşk romanını da en az bir biyografi kadar keyifle okuyorum; çünkü oradaki duygular benim için çok önemli.
Öte yandan benim için gezmek, görmek, gözlemlemek, insanların birbirine yaklaşımlarını, mimiklerini izlemek çok büyük zevk. Hatta gözlem yaparken; bir kitap okumuş kadar bilgi edindiğime inanıyorum.
Kısacası kendimi beslediğimi düşünüyorum; iş - yaşam dengesi açısından oldukça doyumlu biriyim. Sonuç olarak iş – yaşam dengesi ne yazık ki yüzde 50-yüzde 50 sağlanamıyor. Oradaki dengeyi kabul etmek en önemlisi. Yaratabildiğim yüzde ne kadarsa, onu en iyi biçimde değerlendirmem benim açımda doyum adına yeterli.
MASANIN “DİĞER YANI”NDA BAŞLAYAN BİR KARİYER
• Kezban Eren Özbek, Marmara Üniversite’ sinde İşletme eğitimi aldı; ardından İstanbul Üniversitesi’nde işletme ağırlıklı yönetim ve organizasyon üzerine yüksek lisans yaptı.
• Profesyonel kariyerine 1993 yılında eğitim uzmanı olarak başladı. Ancak o dönemde eğitime yeterince önem verilmediği için ilk krizde kendini bir anda satışın içinde buldu. Geriye dönüp baktığında bunun kendisi için aslında büyük bir fırsat olduğunu söylüyor: “İki yönden şanslıydım: Birincisi çok kısa süre de olsa masanın diğer tarafında da oturarak eğitime nasıl bakılması gerektiğini, bu konumdaki birinin eğitim şirketlerinden neler beklediğini öğrendim. İkincisi; satışı çok sevdiğimi anladım. Zaten şu anda yaptığım işin (zaman bazında baktığımızda) yüzde 70’ini de satış oluşturuyor.”
• 1.5 yıl sonra Freeshop’un İşletme Müdürlüğü’nü üstlendi. Tüm limanların, antrepo ve depoların her türlü yönetimsel faaliyetlerini yürüttü. Bu “farklı” görevin de kendisine büyük katkıları olduğuna inanıyor. Söz kendisinde: “Bu dönemde çok farklı kitlelerden, çok farklı insanlarla bir araya geldim. Bir tarafta sadece ticaret için gelenler, bir tarafta gemiyle yolculuk yapan yaşlı, pek de enerjik olmayan hayata bakışı farklılaşan bir kitle vardı. Yönetsel açıdan bakıldığında nitelikli kişilerle bir aradaydım; ama limanlar ve depo yönetimi kısmında farklı, muhafaza ve gümrükte farklı bir kitle vardı benimle çalışan. Bu kadar farklı yapıda kişiyle bir arada çalışmak kolay yakalanabilecek bir fırsat değil bana göre. Bu dönemde her bakımdan, bakış açısı ve yaklaşım açısından çok değişik insanlar tanıdım.”
• Bu görevi 3 yıl sürdüren Özbek, daha sonra eğitim sektörüne adım atarak önce FED Training’e, ardından da Masters Training International’a geç