2000’e 2 Kala: Tehditi Fırsata Dönüştürmek Ya da Yok Olmak !...


Mitler ve Gerçekler

Belki de 2000 Yılı Problemi ile ilgili en tehlikeli mit, aslında problemin sadece “teknik” bir problem olduğu önyargısıdır. “Problemin sadece teknik yönleri mi var?” sorusuna cevabımız “Kesinlikle, Hayır !...” olacaktır. Teşhis edilmiş olması kaydıyla, teknik yönleri problemin en kolay kısmıdır diyebiliriz. Organizasyonlar için esas aşılması gereken zorluk, problemin yaratabileceği stratejik, finansal, operasyonel, ticari ve hukuksal risklerin farkında olmak, onları tanımlayabilmek ve yönetebilmektir.

“Farkında olmak” kendi başına yeterli değil tabii ki. Zaman giderek azalırken, bizler 2000 yılı probleminin neden olacağı riskleri başarılı şekilde yönetebilecek “acil durum” planlarımızı hazırlamış ve harekete geçirmiş olmak durumundayız. Problem yalnız teknik bir problem değildir demiştik. Evet, şirketiniz yönetimini bir çok yönüyle ilgilendiren ve kaygı duyulması gereken bu problemi öngörü, sağduyu, planlama ve yönetim yeteneklerinizle alt ederek, şirketinizi mali bir yıkımdan kurtarma şansına sahipsiniz. 2000’e 2 kala, her şey sizin elinizde !...

Günümüzde organizasyonların artık kendilerini tecrit ederek başarılı olamayacakları bir gerçektir. Şirketlerimizin 2000 yılı problemini kendi içimizde çözmüş olmak bizleri mali ve ticari kayıplardan kurtaramayabilir. Beraber çalıştığımız iş ortaklarımız, taşeron firmalar, satıcı ve müşterilerimizi de işin içinde düşünmek ve birlikte hareket etmek zorundayız. Eğer bizler 1 Ocak 2000’e dek “2000 Yılı Uyumlu” olamıyorsak bile, en azından işimizin en çok hangi fonksiyon ve birimlerinin etkileneceğini bilmek, oluşabilecek ekonomik zararları analiz etmiş olmak ve buna bağlı olan yükümlülüklerimizi belirlemiş olmak zorundayız.

Gömülmüş Sistemler

Belki farkında değiliz ama gömülmüş sistemlerle (embedded systems/chips) yaşamımızın hemen hemen her noktasında karşı karşıyayız. Gömülmüş sistemler, içinde programlanmış mikro işlemciler bulunan tüm elektronik cihazlardır. Bugün, değişik kapasite ve yeteneklerdeki bilgisayarları günlük yaşamımızda kullandığımız bir çok cihazın içinde bulabiliriz.

Gömülmüş ticari sistemlerin, ofislerimizde ışıkları, asansörleri, güvenlik, zaman kontrol, ısıtma ve soğutma sistemlerini kontrol ettiklerini biliyoruz. Bu sistemler üretim ortamlarında kesici, kalıp dökücü ve pres cihazlarını kontrol ederler. Bir çok yerde ışıkları otomatik zamanlama ile açıp kapatırlar. Hastane ameliyat salonlarındaki izleme ve gözlem sistemlerinin içindedirler. Rafinerilerde, deniz altındaki petrol boru hatlarında, savunma sistemlerinde, telekomünikasyon sistemlerinde, endüstriyel ve çevre kontrol ve koruma sistemlerine kadar bir çok sistemin içinde bir kere programlanıp gömülmüş durumdadırlar. Kısacası, şöyle durup düşündüğümüzde gömülmüş sistemlerin işimizi ve yaşamımızı tahmin edemeyeceğimiz boyutlarda kontrol ettiğini görmemiz hiç de zor olmayacaktır.

Gömülmüş sistemlerdeki en büyük problem, şu anda çoğu müdahale edilmesi zor demode ekipman ve cihazların içinde izole durumda olmaları ve arka planda çalışmalarıdır. Yani, bu sistemlerin çok az bir kısmını yeniden programlayabilirsiniz. İçlerindeki mikro işlemcileri, elektronik devreleri ve bazılarında da tüm üniteyi değiştirmek zorunda kalabilirsiniz. Ayrıca, test edilmeleri de çok ama çok zordur. Belirtmeye belki hiç gerek yok ama, bu işlem bütçelerimizde başlı başına büyük bir harcama kalemi yaratacaktır. Bazı bankalar, otomatik para çekme makinalarını (ATM) değiştirmek ve hatta yeni ATM’lerin boyutlarının daha farklı olmaları nedeniyle bu makinaların içinde bulunduğu kulübeleri de yeniden düzenlemek durumunda kalacaklarını belirlemişlerdir.

Gömülmüş sistemlere bir örnek de petrol endüstrisinden vermek isterim. Reuters’ın 29 Ekim tarihli, Hans de Jongh’un kaleme aldığı “Bin Yıl Problemi Kuzey Denizi Petrol Platformlarını Kapatabilir” başlıklı haberinde, BP ve Shell gibi büyük petrol şirketlerinin bir zaman bombası üzerinde oturduklarını, milyonlarca mikro işlemciyi kontrol ve test etmek için zamana karşı yarıştıklarını itiraf ettiklerini belirtiyor. Aberdeen, İskoçya’da Ekim’in son haftası içinde yapılan “Petrol ve Gaz Sektöründe 2000 Projesi” konferansında sektördeki tüm şirketler, zamanın tükenmekte olduğu ve büyük bir kargaşa yaşanmaması için bir an önce harekete geçmeleri konusunda uyarıldı. Sadece Kuzey Denizi’nde, her birinde en azından 10 bin mikro işlemci bulunan 100’ün üzerinde petrol platformu olduğunu ve sözkonusu işlemcilerin çoğunun da deniz altında bulunduğunu düşünecek olursak, bu şirketleri nasıl dev bir görev beklediğini tahmin etmek güç olmaz diye düşünüyorum. Konferansta kabul edilen gerçek, en kötü durumda, bu platformların üretimlerini durdurmak zorunda kalacaklarıdır. Reuters’e göre, konferansta Shell’in 2000 Yılı Projesinden David Trim, “ticari erime” ve “ekonomik sıkıntı”nın gerçek riskler olduğunu belirterek şöyle diyor: “Unutmayalım ki savaş sonrasına benzer bir durumu yaratabilecek ciddi bir problemle karşı karşıyayız”
(Bkz: https://www.pathfinder.com).

2000’in Bedeli

İngiltere’deki 313 şirketle yaptığı bir anketten sonra Fransız yazılım ve danışmanlık şirketi Cap Gemini Sogeti, 2000 yılı probleminin İngiltere’ye faturasını 23 milyar Pound (yaklaşık 40 milyar USD) olarak tahmin ettiklerini belirtti (Bkz: BBC Prime Teletext, 28 Ekim 1997, sayfa 148). Problemin tüm dünya ülkelerine toplam maliyeti konusunda 400 milyar USD ile 3.6 triyon USD arasında değişen tahminlerin olduğu bir gerçek. Yatırım Bankası J.P. Morgan 400 milyar USD, Gartner Group 600 milyar USD, Kaliforniya pazar araştırma şirketi Technology Business Reports ise 2 trilyon USD tahmininde bulunuyorlar. Ortak görüş ise, tahmin edilen bu rakamların, eğer problemin üzerine gidilmezse dünya ekonomilerini yeniden canlandırmak için gerekecek olanın yanında devede kulak kalacağı (Bkz: The Economist, 4 10 Ekim 1997, sayfa 23 27).

Peter de Jager, “Managing 00: Surviving the Year 2000 Computing Crisis” adlı kitabında problemin maliyetini kontrol edilebilen ve edilemeyenler olarak iki sınıfa ayırıyor. Kontrol edilebilen maliyetlerin büyük bir kısmını kendi geliştirdiğimiz yazılım sistemlerinin gözden geçirilip düzeltilmesi veya değiştirilmesi ile ilgili maliyetler oluşturuyor. Bu maliyetin hesaplanmasında uygulama sistemlerini oluşturan programların toplam kaç satırdan oluştuğu baz alınıyor. Savunma ve Havacılık Kontrol sektörlerine çözümler sunan Amerikan Mitre Corporation’ın çalışmaları, satır başına maliyeti uygulama sistemleri için 0.75 1.70 USD, komuta kontrol sistemlerinde ise 1.00 ile 8.52 USD arasında tahmin ediyor. Yapılan çalışmalar ise program kodunun %10 ile 15 arasında değişen kısmının 2000 yılı probleminden etkilendiğini ve değiştirilmesi gerektiğini gösteriyor. Orta boy bir şirketin bilgi sistemleri uygulama yazılımlarının herbiri ortalama 1,000 satırdan oluşan binlerce programı içerdiğini düşünürsek, toplam satır sayısının milyonları bulduğunu görebiliriz. Problemin sadece Amerika Savunma Bakanlığı’na 30 milyar USD’a malolacağı belirtiliyor

(Bkz: https://www.mitre.org/research/y2k; IEEE Computer Magazine, Mart 1997, sayfa 44 63).

Kontrol edilemeyen maliyetler ise maalesef çok boyutlu ve karmaşıklık arzediyor. “Bir şekilde birlikte çalıştığınız satıcı firmalar, iş ortaklarınız, servis sağlayıcı ve taşeron firmaların sistemleri sizi nasıl etkileyebilir?” sorusu bile ürpertici. Ya onların ilişkide oldukları şirket ve kurumların sistemleri!... Hazır paket çözümlerini kullandığınız bilgisayar yazılımı firmalarının sistemleri ne derece sağlıklı? Yukarıda bahsettiğim gömülmüş sistemlerin şirketinize etkisi ve mali boyutu!... Petrol Şirketi Shell, gömülmüş sistemlerdeki problemi çözme maliyetinin bilgi sistemleri yazılımlarındakinin 4 katı olduğunu itiraf etmektedir. Üstüne üstlük, bunlardan herhangi birinin sebep olabileceği kargaşanın hukuki, sosyal ve halkla ilişkiler boyutlarını ve bedelini de hesaplamanın zor olacağını takdir edersiniz. Amerika’da bankalar artık kredi başvuruları yapan şirketlerin 2000 yılı uyumluluğunu değerlendirmelerinde önemli bir kriter olarak göz önünde bulunduruyorlar. Bankalar da iki ucu keskin bir bıçak üzerindeler diyebiliriz. Hem kendi sistemlerini revize etmelerinin etkisi ve maliyeti, hem de 2000 yılı problemi altında boğularak yok olabilecek karlı müşterilerini kaybetme riski!...

2000 Yılı Projesi ve Kritik Başarı Faktörleri

Yaptığım araştırma ve incelemeler, tipik bir 2000 Yılı Projesinin şu safhalardan oluştuğunu gösteriyor: * Planlama, * Bilgilendirme ve Bilinçlendirme, * Envanter Hazırlama, *Değerlendirme ve Yeniden Planlama, * Renovasyon (Değişiklik, Değiştirme) * Test ve Validasyon (Doğrulama), * Sahaya Yayma ve Hayata Geçirme.
Herşeyden önce, hayatımızın belki de en kritik ve önemli projesi olarak nitelendirebileceğimiz bu çalışmada metodik fakat çabuk hareket etmeli, ve iyi bir planla işe başlamalıyız. Projeyi başarıya ulaştırmamız aşağıdaki kritik başarı faktörlerine bağlıdır diyebiliriz:

* Problemin kapsamının sadece teknoloji ve bilgisayarlar olmadığını idrak etmek.

* Projenin maliyetini tahmin etmek ve bu maliyeti karşılayacak kaynak bulmak.

* Bir şekilde birlikte çalıştığınız, ürünlerini ve hizmetlerini kullandığınız satıcı firmalar, iş ortaklarınız, servis sağlayıcı ve taşeron firmaların bu konuda ne yaptıklarını, kendilerinin “2000 Yılı Uyumlu” olup olmadıklarını belirlemek. Değillerse, belki de yapıcı yaptırımlar uygulayarak uyumlu hale gelmelerine yardımcı olmak.

* Proje yöneticiliğini tercihen Bilgi Sistemleri ve Teknolojisi (BST) Departmanının dışında bir kişinin yaptığı; BST uzmanlarının yanısıra, İnsan Kaynakları, Halkla İlişkiler, Hukuki İşler, Mali Denetim, Risk Yönetimi, Kalite Kontrol, Satın Alma, Üretim, Çevre ve Endüstriyel Sistemler Yönetimi Elemanları ve hatta anahtar kullanıcı, satıcı firma ve müşteri temsilcileri tarafından oluşturulan bir proje ekibi kurmak.

* İşbirliği sağlamak için üst yönetimden operatöre kadar ilgili herkesi bilgilendirerek problemin ciddiyetinin farkına varılmasını sağlamak. Özellikle, üst yönetimi ve tüm yöneticileri problemin büyüklüğü ve ciddiyeti konusunda ikna ederek gerekli kaynakların (mali, zaman, insan, ekipman) tahsis edilmesini sağlamak.

* Tüm bilgisayarlarınızın, gömülmüş sistemlerinizin, bilgi sistemleri yazılımlarınızın detaylı bir envanterini çıkararak, nasıl etkilendiklerini ve hangilerinin ne derecede kritik olduğunu belirlemek.

* Tüm mevcut sözleşme ve kontratlarınızı, sigorta poliçelerinizi gözden geçirerek, problem sizi ve müşterilerinizi etkilemeye başladığında karşı karşıya kalacağınız yükümlülükleri belirleyip, ekleyeceğiniz maddelerle bu yükümlülükleri minimize etmeye çalışmak.

* Problemin ihmal edilmesi veya başarılı olarak çözülememesinin şirketinizin ticari, mali, operasyonel ve hukuki işlemleri üzerindeki etkilerini belirleyip, hareket planları hazırlamak.

* Projenizin son teslim tarihinin ertelenemez olduğunu, problemin 1 Ocak 2000 saat 00:00’a ayarlı saatli bir bombaya benzediğini ve zamanın gittikçe azaldığını hiç ama hiç unutmamak.

Gömülmüş Sistemler için 6 adımdan oluşan şu metodolojiyi izleyebiliriz:

1.
Herhangi bir şeyi kontrol eden ve içinde işlemci bulunan sensör, detektör, sayaç gibi tüm cihaz ve sistemleri belirleyin,

2. Sizi kaygılandıranları ve öncelik derecelerini tanımlayın,

3. Arıza durumunda neler olabileceğini, şirketinizin nasıl etkilenebileceğini belirlemeye çalışın,

4. Arızalanma ve devreden çıkma olasılığını belirleyin,

5. “Eğer arızalanırsa sonuçlarına katlanabilir miyim?” sorusunu cevaplayın,

6. Cevap “Hayır” ise, 2000 yılından önce değiştirilip test edilmesi için harekete geçin.

Fırsat mı? Tehdit mi?

Lütfen karamsarlığa kapılmadan kendimize şu soruyu soralım: “Peki, bu tehdit olarak görülen problemi kendimiz, organizasyonumuz için bir fırsata dönüştürebilir miyiz?”. Problemi kabul edip üzerine gidersek, tabii ki evet. 2000 Yılı Projesi:

* Belki de ilk defa bizlere organizasyonlarımızı destekleyen teknoloji ve bilgisayar sistemleri kaynaklarımızı çok kapsamlı olarak ele alıp incelememize olanak sağlayabilir.

* Çalışma boyunca edindiğimiz deneyimler ile teknolojiye ne derecede ve hangi şekillerde bağımlı olduğumuzu anlamamızı sağlayabilir. Bu da bizi teknolojiyi bir masraf kapısı olarak görmek yerine, vizyon ve hedeflerimize ulaşmamıza ve stratejik avantaj kazanmamıza yardımcı olabilecek bir araç, bir sermaye yatırımı olarak görmemize yardımcı olabilir.

* Yaptığımız düzenlemeler ile, organizasyonlarımızda sanki bir ‘bahar temizliği’ gibi atıl sistemlerin belirlenip bertaraf edilmesini sağlayabilir.

* Teknolojinin kullanımında daha bilinçli ve verimli olmamıza yardımcı olabilir.

* Organizasyonumuzda teknolojinin işimiz üzerindeki rolü hakkında teknoloji uzmanları ile yönetim arasındaki iletişim probleminin giderilmesine katkıda bulunabilir.

* İşimizi başarılı ve verimli şekilde yapabilmek için nelerin gerekli olup olmadığı konusunda ciddi olarak düşünüp karar almamıza olanak sağlayabilir.

Sonsöz

2000 Yılı Problemi hakkında ‘felaket tellallığı’ yaptığımı düşünenleriniz olabilir. Böyle düşünüp konu ile ilgili hiç bir şey yapmamayı tercih edenlere lütfen bir kere daha düşünün, danışın, araştırın, sonra oturup tekrar düşünün derim.

Uzmanların teknoloji tarihinin en büyük baş belası olarak nitelendirdikleri bu problem dünyanın sonu olmayabilir. Fakat, Economist Dergisinin “Bin Yıl Virüsü Karmaşası: Büyük Teknolojiler Niçin Büyük Problemlere Neden Olurlar” başlığı ile problemi kapak konusu yaptığı 4 Ekim 1997 sayısındaki makale şu soru ile başlıyor:

“Yılın son iki hanesini oluşturan şu zavallı iki rakam gerçekten bir kaosun yaşanmasına, küresel ekonominin durgunlaşmasına neden olur, kısacası yaşadığımız uygarlığı etkileyebilir mi?”.

Verilen cevap ise şöyle: “Evet, Evet 2000 Kere Evet !..”.

2000 yılı projelerinizde “Kolay Gelsin” der, başarılar dilerim.

Sadık BAYDERE
İPRAGAZ A.Ş.

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)