Zihinsel Sağlık Girişimleri: Şüpheciliğin Gücü, İyilik Halinin Gölgesinde

David Creelman 

İK alanında uzun yıllar geçirmiş profesyoneller şunu iyi bilir: İK dünyasında heyecanla karşılanan her yeni konuya temkinli yaklaşmak gerekir. Bu, olaylara karamsar bakmakla ilgili değil; daha çok “bu filmi daha önce de görmüştük” hissiyle ilgilidir.

Özellikle konu, sorgulamanın neredeyse ayıplandığı kadar çekici bir biçimde sunuluyorsa… Psikolojik güvenlik, dayanıklılık eğitimi (resilience training), kurumsal farkındalık (corporate mindfulness) gibi “iyi hissettiren” kavramlar sorgulanamaz bir hale gelir. Oysa bu noktada sağlıklı bir şüphecilik devreye girmeli.

Ve tam da bu bağlamda zihinsel sağlık girişimlerinden söz etmek gerekiyor. Elbette bu girişimlerin potansiyel değeri açık; üstelik oldukça popülerler. Ancak moda olan her uygulama gibi, bu alana da eleştirel düşünceyle yaklaşmak şart. Önce durup düşünmeli, ardından hareket etmeliyiz.

Neden Şimdi?
Her İK trendinde sormamız gereken ilk soru şudur: “Bu konu neden tam da şimdi bu kadar gündemde?”


Zihinsel sağlık girişimlerinin bir anda öne çıkmasının nedenleri neler olabilir?

•    Geç kalmış, ama gerekli bir sorunun sonunda görünür hâle gelmesi mi?
•    Yeni bir soruna verilen tepki mi?
•    Sadece bir başka yönetim modası mı?
•    Gerçek etkiden çok imaj kaygısıyla yapılan bir halkla ilişkiler çalışması mı (“İK tiyatrosu”)?
•    İlaç sektörünün etkili bir pazarlama kampanyasının sonucu mu?

(Nitekim JAMA’da yayımlanan bir çalışmaya göre hastalık farkındalığı kampanyalarının %75’i, finansal kazanç sağlayabilecek şirketlerin etkisiyle şekilleniyor. Kaynak: Johansson M, vd. JAMA. 2024;332(7):589–592.)

Elbette bu seçeneklerin birden fazlası aynı anda geçerli olabilir. Ancak motivasyonun temelinde zayıf nedenler varsa, uygulamalara başlamadan önce iki kez düşünmekte fayda var.

İyi Niyet Yetmez, Veriye İhtiyacımız Var

Her zihinsel sağlık girişimi hayata geçirilmeden önce, organizasyondaki mevcut tabloyu ortaya koyacak anlamlı veriler toplanmalı. Gerçekten hangi sorunlarla karşı karşıyayız? Hangi uygulamalar etkili olabilir? Kurumsal ölçekte fark yaratmak istiyorsak, bu sorulara yanıt vermek şart.
Sezgiyle değil, veriyle hareket etmeliyiz. Aksi takdirde iyi niyetli adımlar bile sonuçsuz kalabilir. Daha kötüsü, zarar verebilir.

Beklenmeyen Etkiler: Her İyilik Fayda Getirmez

Bir girişimin iyi niyetle tasarlanmış olması, her zaman olumlu sonuç vereceği anlamına gelmez. Aşağıdaki olası riskler, sizin organizasyonunuz için ne kadar tanıdık geliyor?

•    Çalışanlar özel hayatlarına dair konuları paylaşmaları için baskı altında hissedebilir.
•    Girişim bazı konularda (örneğin rahatlama teknikleri) işe yararken, daha derin meseleleri (örneğin klinik depresyon) göz ardı edebilir.
•    Hipokondriyaya veya yanlış öz tanılara yol açabilir.
•    Çalışanlar, faydalı bulmasalar bile bu tür programlara katılmak zorunda olduklarını hissedebilir.

Pek çok kurum, bu risklerin farkında olduğunu söyler. Ancak asıl mesele bu riskleri nasıl yöneteceğimizdir. Zihinsel sağlık konusunda etkili ve etik bir katkı sunmak istiyorsak, popülerliği değil; uzun vadeli etkileri düşünmeliyiz.

Heyecandan Çok Bilgelik Zamanı

Tecrübeli bir İK profesyoneli bilir: Hiçbir fikir tamamen doğru ya da tamamen yanlış değildir. Her yaklaşımın içinde hem değerli bir yön hem de sınırları vardır. Mesele, trendleri körü körüne takip etmek değil; onları kurumun gerçek ihtiyaçlarına göre ölçülü ve bilinçli biçimde uygulamaktır.
Her girişim; veriyle temellendirilmeli, küçük adımlarla denenmeli ve etkisi dikkatle izlenmelidir. Ancak bundan da önemlisi, organizasyon içinde saygılı şüpheciliğe açık bir kültürün inşa edilmesidir.

Zihinsel sağlık, sadece duygusal değil; aynı zamanda stratejik bir mesele. Bu nedenle, iyi hissettirmek kadar doğru düşünmek de önemlidir.
 

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)