Sütten ağzı yananlar...


Aradan 15-20 yıl geçmiş ve artık işleri güvenilir çalışanların eline bırakarak yavaş yavaş kendilerini karar mekanizması olmaktan çıkartmak istemişlerdi. Ama bazı eksiklikleri vardı. Tekstil sektöründe müdür konumunda olan güvendikleri bir kişiyi başa getirmek istediler. Başa geleceği zaman müdür şirketin çok eksikleri olduğundan, yönetimsel açıdan doldurulması gereken çok fazla boşluk olduğundan bahsetti. Toplandılar ve bir karar aldılar. Müdür; işi iyi bilen danışmanlar bulup onların desteğiyle varolan yapıyı daha iyi hale getirebileceğini söylemişti.

Tüm çalışanlar bir dizi eğitim aldı. Yeni organizasyon şemaları oluşturuldu. Yeni bir sistem kuruldu. Herşey başta çok güzel ve işe yarar gibi görünürken, çalışanlar arasında bir mutsuzluk başladı. Bu mutsuzluk ve hoşnutsuzluk zaman içerisinde çalışma performanslarına yansıdı ve verimlilik gittikçe düştü. Senelerce uğraş sonucunda kurulmuş o altyapı birdenbire çöktü. Cirolar 2 - 3 misli düşüşe geçti. Çalışanların bile maaşlarını ödeyebilmek için banka kredisi almak zorunda kaldılar. Ve bunun üzerine çalışanlara kendi hazırladıkları bir anket yaptıklarında gördüler ki yeni düzenden kimse memnun değil, o esnek ahenkli havanın yerini, ast ve üst ilişkileri, kurallar ve standard görevler almış.

Çalışanların bu derece etkilenip, verimliliklerinin bu derece düşmesine daha fazla göz yummak istemiyor; ne yapacaklarını, nerede hata yaptıklarını bulmaya çalışıyorlardı. Çalışanlarının şirket için önemini her zaman bilirken ve dürüst bir ortam yaratmaya çalışırken birdenbire mutsuz ve statik bir ortama geçildiğini fark etmişlerdi. Bunu fark ettikleri an hemen harekete geçip, danışmanların aslında iyileştirme adına yaptıklarının kendi yapılarına ne kadar zarar verdiğini görmüşlerdi.

Mühendisler, bunun üzerine yakın bir dostlarının vasıtasıyla bir danışmanla daha çalışmaya başladı. Ancak bu çalışma da hüsranla sona erdi. Bu durum onları hırslandırdı ve işletme eğitimi almaya itti. Ancak her şeyi kitaplardan ve derslerden öğrenemeyecekleri için şimdi ise doğru danışmana ihtiyaç duyuyor, ama yitirdikleri güven duygularını tekrar kazanacak kişileri seçme konusunda oldukça şüpheci davrandıklarını itiraf ediyorlar.

Ben hikayelerini dinlerken çok etkilendim. Yüzlerinde çalışanlarına mahcup bir ifade var gibiydi. Bu nedenle kendilerinin her aşamasında yanında olan çalışanlarına özel bir uygulama yapıp Turkiye’de çok yaygın olmayan bir metodu pilot çalışma olarak uygulamaya koydular. Çalışanlara hisse senedi vererek şirketlerine ortak edecekler. Az da olsa, onları onurlandırmayı planladıklarını ve teşekkür etmenin bir yolu olarak gördüklerinden bahsettiler. Daha sonra bunu tüm çalışanlara yönelik uygulamaya geçmenin altyapılarını da oluşturmaya başladılar bile.

Tek sorunları var: Kime danışacaklar? Bu konuda sütten ağzı yananlar arasında yer aldıkları için, şimdilerde güvendikleri iki taze kan ile çalışmak için adım atmak üzereler. Daha sonraki deneyimlerini eğer bizimle paylaşmak isterlerse size buradan aktarmayı çok isterim. Onlar bu konuda yalnız değiller; bizlerin bilmediği, şahit olamadığı kim bilir ne kadar çok şirket benzer olaylarla karşılaşıp, danışmanlık sektörüne olan güven duygularını yitirmişlerdir.

Ne yazık ki Türkiye’de “Danışmanlık” adı altında insanları sömürenlerin gerçek danışmanlığı hakkıyla yapanlara verdiği zararın karşılığı veya bir cezası yok. Üstelikte sadece bununla kalmayıp bir şirketin batmasına sebep verecek kadar ileri giden “Danışmancık”lara ödenen paralar da cabası. Ama piyasada uzun süre barınmaları bence mümkün değil. Zamanla eriyip kısa vadeli kazançlarla yetinmek zorunda kalcaklardır. Sizlerin “Sütten Ağzı Yananlar” arasında hiç olmamanız dileğiyle...

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)