Sözleşmeler Hukuku / 2007 Beşinci Bölüm

Başlarken…
Daha önceki makalelerimizde sözleşmeler hukukunun genel esasları üzerinde durmuş ve sözleşmelerde dikkat edilmesi gereken hususları ele almıştık. Bu sayımızda ise sözleşmeler hukukunun bir parçası olan bayi sözleşmelerini ya da kısaca acentelik ilişkisini ele alacağız.

Gün geçtikçe gelişen ticaret ve piyasa şartları sebebiyle gerçek ve tüzel kişi tacirler iş hayatında yürüttükleri işlere yalnız başlarına yetişemez duruma gelmişler ve bunun sonucunda da hukuk sisteminde tacirlere işlerini yürütürken yardımcı olmak üzere tacir yardımcısı adı verilen başka kişi -ya da kurumlar- ortaya çıkmıştır. Hukuk sisteminde tacir yardımcısı adı verilen kişilerden bir kısmına sözleşmelerin kurulması anında temsil yetkisi tanınmış iken diğer bir kısmına ise böyle bir yetki verilmemiştir. Bu sebeple zaman içerisinde tacir yardımcıları, “bağımlı tacir yardımcıları” ve “bağımsız tacir yardımcıları” olmak üzere iki bölüme ayrılmıştır.

Borçlar Kanunu anlamında bağımlı tacir yardımcıları grubunu; ticari mümessil, ticari vekil ve seyyar tüccar memuru oluşturur. Bağımsız tacir yardımcıları grubunu oluşturanlar ise tellâl, komisyoncu ve acentedir.

Türk Ticaret Kanunu’nda tacirin bağımsız yardımcılarından olan acente sürekli bir biçimde tacirin gireceği sözleşme ilişkilerinde rol alır. Acente dışında iş hayatında çok fazla yer alan bayi, yetkili satıcı ve distribütör gibi kavramlar kanunlarımızda düzenlenmemiştir.

Bu sebeple bayilik söz konusu olduğunda tacir ile tacir yardımcısı arasındaki temel hukuki ilişki kanun gereğince ancak acentelik ilişkisi olabilir. Bu açıdan öncelikle bayiliğe daha yakın bir kavram olan acentelik kavramına değineceğiz.

Ticaret Kanunumuzun 116. maddesinde acente; ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi tâbi bir sıfatı olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak belli bir yer veya bölge içinde sürekli şekilde ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı meslek edinen kimse olarak tanımlanmıştır.

Kanun maddesinden de anlaşılacağı gibi “aracı acente” ve “sözleşme yapmaya yetkili acente” olmak üzere iki tip acente vardır. Sözleşme yapmaya yetkili acentelik için sözleşmenin mutlak olarak yazılı bir biçimde yapılması gereklidir, zira bu ticaret siciline tescil ve ilan olunmak zorundadır. Belli bir bölgede tekel hakkının tanınması için de taraflar arasındaki sözleşmenin mutlaka yazılı olarak yapılması gereklidir. Kanun koyucu bu hususu açıkça düzenlemiştir.

Uygulamada aracı veya sözleşme yapmaya yetkili acentelik sözleşmelerinde acentenin borçları detaylı olarak düzenlenir. Tüm sözleşmelerde olduğu gibi tarafların yürütecekleri ilişki bakımından sözleşmelerde tarafların yükümlülüklerini düzenlemek son derece önemlidir.

Acentenin Türk Ticaret Kanunu madde 123’te düzenlenen yükümlülüklerinden ilki müvekkilin işlerini görmek ve menfaatlerini korumaktır. Acente kendisine bırakılan bölge ve ticaret dalı içerisinde müvekkilinin işlerini görmek ve menfaatlerini korumak zorundadır. Bu çerçevede acente sözleşme yapacağı kişileri özenle seçmelidir. Bunun yanı sıra acente müvekkili hesabına saklamakta bulunduğu mallara gelen zarardan da kendi kusursuzluğunu ispat etmedikçe sorumludur ki, bu hüküm müvekkil lehine bir hükümdür.

Haber ve bilgi verme yükümü acentenin Türk Ticaret Kanunda düzenlenmiş diğer bir yükümlülüğüdür. Acente, müvekkilini bölgesindeki piyasa şartlarından ve bunların değişmesinden, müşterilerin mali durumundan ve yaptığı işlemlerden haberdar etmeli, bu hususlara ilişkin müvekkilini bilgilendirmelidir. Bu noktada diğer önemli bir husus ise acentenin aracılıkta bulunduğu veya akdettiği sözleşmeler ile ilgili her türlü ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyan beyanları müvekkili adına yapmaya veya bunları kabul etmeye yetkili olmasıdır. Kanun koyucu Türk Ticaret Kanunu madde 119/3 uyarınca bunların aksine düzenlemeyi de geçersiz saymıştır.

Keza acente sözleşmeyi yaparken bir teminat aldı ise bunun şartları, kapsamı ve niteliğini müvekkiline bildirmelidir. Bunun yanı sıra acente müvekkilinin verdiği talimatlara uymak zorundadır. Nitekim müvekkil belli teminatları almasını veya almamasını istemişse acente bunların dışına çıkamaz.

Kanundaki öngörülmüş diğer bir borç ise acentenin müvekkili hesabına önleyici tedbirleri almasıdır. Buna en tipik örneği bozulma riski taşıyan malların izin almadan satışı oluşturur. Acente Türk Ticaret Kanunu madde 125 uyarınca ‘müvekkili hesabına teslim aldığı eşyanın taşınma sırasında hasara uğradığına dair emareler görecek olursa, müvekkilinin taşıyıcıya karşı dava hakkını emniyet altına almak üzere hasarı keşfettirmek ve gereken diğer tedbirleri almak, malları mümkün olduğu kadar muhafaza etmek veya büsbütün telef olması tehlikesi varsa yetkili mahkemenin izni ile sattırmak ve gecikmeksizin durumu müvekkiline haber vermekle yükümlüdür. Aksi takdirde ihmali yüzünden doğacak zararı tazmine mecbur olur.’

Son olarak değinilmesi gereken acentenin çok önemli bir yükümlülüğü ise rekabet etmeme yükümüdür. Aksi yazılı olarak kararlaştırılmış olmadıkça acente aynı yer veya bölge içinde birbirleriyle rekabette bulunan müteaddit ticari işletmeler için aracılık yapamaz. Aynı şekilde müvekkil de aynı bölge içerisinde ve aynı ticaret dalında birden fazla acente ile çalışamaz.

Acentenin kanuni haklarına değinecek olursak; acentenin borçları için söz konusu olan değişkenlik burada da geçerlidir.

Acentenin en önemli hakkı ücret talep etme hakkıdır. Türk Ticaret Kanunu madde 128 uyarınca ‘acente fiilen aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerden ve aracılıkta bulunmamakla beraber bölgesi içindeki şahıslarla müvekkili arasında doğrudan doğruya yapılan ve inhisar dalı içine giren muamelelerden dolayı bir ücret istemek hakkına sahiptir.’ Bu ücret uygulamada sözleşme ile kararlaştırılan bir yüzde şeklinde olmaktadır.

Bunun yanı sıra uygulamada görülen diğer bir ücret türünü tahsil ücreti oluşturmaktadır. Kural olarak acente tahsil yükümü altında değildir, ancak bu yönde bir yardımı söz konusu ise bunun için de ayrıca bir ücret alabilmelidir ki, bunun da ayrıca sözleşmede kararlaştırılması gerekir.

Kural olarak acente tekel bölgesi içerisinde üçüncü kişilerce veya müvekkilce yapılmış olan işlemlerden de ücret alacaktır, ancak kanundaki bu düzenlemenin aksi kararlaştırılabilir.

Kanundaki düzenlemeye göre acenteye ücreti 3 ayda bir veya takvim yılının sonunda ödenir, ancak bu durum sözleşmelerde öncelikle düzenlenen bir hüküm olacağından kanuni düzenlemeye seyrek ihtiyaç duyulacaktır.

Acente bu ilişkiden meydana gelen alacaklarının ödenmemesi sebebiyle kanuni hapis hakkını haizdir. Buna göre zilyetliğinde bulunan menkul mallar ve kıymetli eşyayı bunlar ödenene kadar geri vermeyebilir.

Kanunumuzdaki düzenleme temelde aracı acente baz alınarak yapılmıştır. Eğer sözleşme yapma yetkisi verilmek isteniyorsa bunun ayrıca sözleşmede düzenlenmesi gereklidir. Buna ilişkin her türlü sınırlamanın sözleşmede getirilmesi mümkündür, ancak bu tip sınırlamaların geçerli olması için ticaret siciline tescil edilmiş olmalıdır. Ancak acente yetkisi aşmak suretiyle müvekkili hesabına sözleşme akdettiyse, müvekkil bunu haber alır almaz 3. kişiye bu sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmezse anılan işlem müvekkil için bağlayıcı olacaktır.

Türk Ticaret Kanunu madde 122 uyarınca ‘acente yetkisi olmaksızın veya yetki sınırlarını aşarak müvekkili namına bir sözleşme yaparsa müvekkili sözleşmenin yapıldığını haber alır almaz üçüncü şahsa, sözleşmeye icazet vermediğini derhal bildirmediği takdirde icazet vermiş sayılır. İcazet verilmediği halde acente sözleşmeden bizzat sorumlu olur.’ Bu hüküm acentelik ilişkisindeki müvekkil bakımından en tehlikeli hükümlerden birisidir.

Tüm bunların yanı sıra müvekkile izafeten acenteye dava açılması ve acentenin müvekkilini mahkemede temsil etme yetkisi de vardır. Keza bu hükmün de aksi kararlaştırılamaz. Ancak acenteye müvekkile izafeten bir dava açılabilmesi için işleme acentenin aracılık etmiş olması gereklidir. Bu noktada değinilmesi gereken önemli diğer bir husus müvekkilin işlediği bir haksız fiil sebebiyle acentenin onu mahkemede temsil edemeyeceğidir.

Acentelik ilişkisi öncelikle sürenin sona ermesi ile biter. Ancak sözleşmelerdeki düzenlemelere aksine bir davranışta bulunulmadığı takdirde sözleşmenin uzayacağı yönünde hükümlerle bu aşılabilmektedir. Bu durumda sözleşme ilişkisinin devamı istenmiyorsa sürenin bitmesinden önce bildirimde bulunulmak gerekecektir. Diğer bir sona erme sebebi belirsiz süreli yapılmış olan acentelik sözleşmelerinde üç ay öncesinden feshi ihbarda bulunmaktır.

Bitirirken…
Bu ayki sayımızda da sizlerin ticaret hayatta sıklıkla karşılaşacağı bayi hukukuna değindik. Değişen ticaret ve piyasa şartları iş hayatının kolaylaşması zorunluluğunu doğurmuş ve bunun sonucunda da gerçek ve tüzel kişi tacirlerin ticari hayatta işlerini yürütürken yardımcı olmak üzere tacir yardımları ortaya çıkmıştır.

Yukarıda bayi hukuku ile ilgili olarak verilen bilgiler, genel mahiyette olmakla birlikte, sözleşmeler hukukunun da bir parçasını teşkil etmektedir. Sözleşmelerin; hukukun her alanında olduğu gibi bu alandaki önemini de bu ayki makalemizle bir kez daha görmüş olduk.

Unutmayın; daha önceki makalelerimizde de belirttiğimiz gibi hukukun sözleşme yapacak bireye yüklediği görev; sözleşmeyi, emredici kurallara aykırı olmamak kaydı ile iyi niyetli, dürüst ve gerçek iradelerini açıklar biçimde meydana getirmektir.

Seda Akar
a-h.lawfirm@sim.net.tr

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)