Şirkette Dedikodu Var! Sen duyuyor musun?


Bu basit bir yarış değildi. Lafleur, satın almalar yoluyla hızla büyüyen büyük bir uluslararası meşrubat şirketiydi. Küresel rom kategorisinin direktörü Michael yeni açılan pozisyon için beklenen bir adaydı ve şirkete göreceli olarak yeni katılmıştı. Lafleur, New York merkezli Campos Beverage’ı satın aldığında, iki yıl önce şirkete katılmıştı. Michael’a göre, kendisinin en büyük rakibi; votka ve likör grubunun küresel direktörü Danielle Harcout’tu. Harcout, Campos’un satın alınmasından sonra, şirketin merkezinin bulunduğu Paris’ten New York’a katılmıştı. 15 yıldır Lafleur’da olan genç kadın (nereden baktığınıza göre değişebilecek bir şekilde) iyi bir network’cü ya da ofis politikacısıydı.

Ancak ortada başka olası adaylar da vardı. Şirketin hızlı büyüyen spor ve sağlık içecekleri birimi medyanın dikkatini üzerine çekiyordu. Bu kategorinin direktörü de portakal suyu ile işe başlamış, ardından hızla yükselmişti. Alkollü içecekler işi de iyi gidiyordu ama gelirler azalmaya başlamıştı. Lafleur da yeni gelir kaynakları arayışı içindeydi.

Bir başka olasılık da görevin dışarıdan bir kişiye verilmesiydi. Lafleur’un rakiplerinden biri olan Cazares Laird’in Finans Direktörü Charles Brooke, Cazares’in ABD’deki operasyon başkanlığı görevini yeni kaybetmişti. Sektörde çok fazla tanınıyor ve saygı duyuluyordu; görevin kendisine verilmemesinden son derece mutsuzdu. Charles’ın (Lafleur’un göreceli olarak zayıf olduğu) şarap sektöründe çok güçlü bir geçmişi vardı. Öte yandan; eski bir Lafleur çalışanı olan Genevieve Basset de adaylar arasındaydı. ABD’de küçük bir içki şirketini yöneten Basset, Paris ve New York’taki Lafleur yöneticileri ile iyi ilişkilerini sürdürüyordu.

Michael yine de Lucien’in işi konusunda büyük şansı olduğuna inanıyordu. Tek kar / zarar hesabı deneyimini, Lafleur Campos’un ABD operasyonlarını satın almadan önceki birkaç ay önce yaşamıştı ancak son derece zengin bir background’u vardı. Campos’ta satışta başlamış, ardından pazarlamaya geçmiş, belirli bir süre üretimde çalışmış ve finansa dönmüştü. Kariyerinin ilk dönemlerinden itibaren “yüksek potansiyelli” olarak tanımlanıyordu ve Lafleur’da yüksek potansiyel sahibi çalışanlar için resmi bir program olmamasına karşın Campos kendisine pek çok eğitim vermişti. Bunlar hem görev başındaki eğitimleri içeriyor, hem de beceri geliştirmeye odaklanıyordu. Sonuç olarak Michael şirketteki en donanımlı yöneticilerden biriydi ve markaları sürekli olarak bir kâr merkezi haline geliyordu. Aslında Knight Rum, Lafleur’un en iyi performans gösteren markasıydı. Michael bu işi yapabilirdi ama Paris’teki tepe yöneticileri bu konuda ikna edebilecek miydi?

Zihnindeki farklı senaryoları bir yana bırakan Michael bilgisayarına döndü ve çalışmaya başladı. “Üretmeye devam edersem” diye düşündü, “İş için gerekli olan parçalara sahip olduğum açıkça ortaya çıkacak.”

Dedikodu... Dedikodu... Dedikodu...

Michael’in ofisinin dışındaki atmosferde, çalışanlar işlerine daha az odaklanmış durumdaydı. Campos’un satın alınmasından 24 ay sonra sis tüm etrafı kaplamaya başlamış, maliyet kesintileri gündeme gelmişti. Şirket yeniden yapılanma planlarını duyuruyordu; ki bu garantili bir moral ve verimlilik katiliydi. Kişiler kimlerin gidip kimlerin kalacağı hakkında tahminlerde bulunmaya çalışıyordu. Lucien’in gidişi de alevleri körüklemişti. İnsanlar birbirini izliyor, işbirlikleri kuruyordu. Lucien’in görevini kimin devralması gerektiği konusunda bölünmeler yaşanıyordu. Çalışanların çoğu işlerini titizlikle dokümante etmeye başlamıştı.

ABD romlarının kategori müdürü ve Michael’a doğrudan bağlı olan çalışanlardan biri olan Francesca Reynard ofisinde asistanı Nora Ash ile konuşuyordu. Nora işi konusunda endişeliydi ve stres altındaydı: “Söylentilere göre Lafleur çalışanları yeniden yapılanma sırasında daha çok tercih edilecekmiş” dedi, “Dün fotokopi odasında, birilerinin Campos’luların asla gerçekten buraya uyum sağlayamadığını söylediğini duydum. Orada olduğumu bilmiyorlardı ya da belki benim Campos’dan olduğumun farkında değillerdi.”

“Kararlar bu şekilde alınıyorsa şoke olurum” diye yanıtladı Francesca, “Ancak hiçbir vaatte bulunamam. Haklısın: Şu anda burada işler biraz karışık. Tek umut edebileceğim burada kalacağınız. Harika bir iş çıkarıyorsun.”

Nora gittikten sonra Francesca yaptıkları konuşmayı düşündü. Satın alan ile satın alınan arasında kültürel bir ayrımın olduğunu gerçekti. Güvensizlik her tarafa yayılmıştı ve ofisteki tansiyon yüksekti. Michael’a bir mesaj göndermek için e – postasını açtı, yeni bir kampanya ile ilgili olarak fikirlerini almak istiyordu. Dürüst olmak gerekirse yeniden yapılanma konusundaki fikirlerini de araştırmak istiyordu. İkisi eski arkadaştı.

Francesca mesajı yazma fırsatı bulamadan, Danielle Harcout’an bir e – posta geldiğini gördü. Bu bir ilkti. Kesinlikle merak uyandırıcıydı. “Merhaba Francesca” diyordu mesajda, “Yarın öğlen yemeği yemek ister misin? Neler üstünde çalıştığını dinlemeyi çok isterim, neler planladığını öğrenmek istiyorum. Bazı fikirlerim var. D.”

Rakiplerin hırsı

Michael o akşam eve gitmeden önce, piyasaya geçen yıl sürdükleri yeni bir içkinin tanıtım kutlaması için düzenlenen partiye uğradı. Silver Knight isimli ürüne şimdi vanilya White Knight, kızılcık aromalı Red Knight ve düşük kalorili Knight Light ekleniyordu. Michael odaya adımını attığında bardakların tokuşturulduğunu, keyifli sohbetlerin yapıldığını ve kahkahaların havada uçuştuğunu fark etti. Beyaz ve kırmızı tişört giymiş “Baylar” ve “Bayanlar” etrafta dolaşarak içecek örneklerini tattırıyordu. Kendisine bir soda alan Michael kalabalığın içine karıştı.

Çok geçmeden, finans departmanından arkadaşı Albert Joffroy’u fark ederek, onun bulunduğu tarafa yöneldi. Joffroy, Michael’ın isimlerini bilmediği ama tanıdığı Paris ofisinden birkaç kişiyle konuşuyordu. Gruba yaklaştıkça, elinde bir kadeh kırmızı şarap tutan Danielle’nin de grubun arasında olduğunu fark etti. Michael grubu yaklaştığında Fransızlar gruptan ayrılmıştı. Ancak yine de Michael, gruptan bir kadının Danielle’e “Haftaya görüşürüz!” dediğini duydu. Michael sorgulayan bakışlarla Danielle’ye baktı. “Oh, bir ziyaret için anavatanıma gidiyorum” dedi Danielle: “Birkaç toplantılarım var. Bazı eski arkadaşlarımı görecek, bol bol yiyip içeceğim.” Ardından saatine baktı: “Gitmem gerekiyor. Seninle yarın ofiste görüşürüz.” Bunu söyledikten sonra kalabalığın içinde kayboldu.

Michael, Albert’a bakarak, düşünceli bir şekilde: “İlginç bir zamanlama” dedi. Albert, arkadaşına doğru eğildi: “Benden duymuş olma ama sanırım Danielle, yüksek fiyatlı markalarımızı nasıl konumlandırmamız gerektiği konusundaki yeni fikirlerini Pierre ile konuşmak istiyor.” Pierre Hoffman, Lafleur’un CEO’suydu. Michael kaşlarını kaldırdı: “Yüksek fiyatlı votkalar mı?”

“Yüksek fiyatlı markalar.”

“Tüm bunları nasıl biliyorsun?”

Albert omuzlarını silkti. İnsanlardan bilgi toplamak konusunda anlaşılmaz bir becerisi vardı. Ayrıca Danielle’i bir süredir tanıyordu; Paris’te birlikte çalışmışlardı.

Michael bir süre düşündükten sonra, “İlginç bir zamanlama” diye tekrarladı. Elindeki bardağa baktı ve daha sert bir içki seçmeyi arzu etti: “Rom hakkında hiçbir şey bilmiyor. Pierre, benim ne yaptığımı bildiğimi biliyor. Benim rakamlarım kendini açıklıyor zaten. Endişelenmemi gerektirecek bir şey olduğunu sanmıyorum.”

“İşte burada yanılıyorsun benim saf arkadaşım. Evet, rakamlar önemlidir ama onlar konuşmaz. Danielle ise konuşabilir.”

“Eğer politik davranıp Pierre’in ofisine Danielle’den önce varmamı öneriyorsan, yanlış kişiyle konuşuyorsun. Ben bu şekilde çalışmam.”

Albert başını sallıyordu: “Bu politika değil Michael, iş hayatı… Kollarını sıva! Oraya git!”

Aile
Birkaç saat sonra karanlık evine giren Michael, ön kapıda 12 yaşındaki oğlunun trampet kutusuna takıldı. Ayakta durmaya çalışırken bu kez dokuz yaşındaki kızının sırt çantasının üzerinden atladı. Holün ışığını açtığında gördüğü düzensizlik karşısında başını salladı.

Michael’ın karısı Karen yukarıda, kucağında düşmek üzere olan bir şiir kitabıyla yarı uyukluyordu. Bölgesel bir giysi şirketinin danışmanı olan Karen, ailesinin ve Michael’in kariyerinin gerekleri nedeniyle bir hukuk şirketindeki ortaklık görevini bırakmıştı. Michael odaya girdiğinde uyandı.

“Hey sen, parti nasıldı?” diye sordu. “Her zamanki gibi” dedi Michael, “Sayılır…”

“Bu ne demek oluyor?”

“Danielle’in önümüzdeki hafta Paris’e gideceğini öğrendim ve niyetinin iyi olduğundan emin değilim.”

Yavaşta yatakta oturan ve burnunun üstüne düşen gözlüğünü geri iten Karen, “Ne?” diye sordu.

“Albert, onun gözlerinin benim markalarımda; aslında sonuç olarak Lucien’in işinde olduğunu söylüyor. Ofis politikaları konusunda bana vaaz da verdi. Görünüşe bakılırsa oyunu kurallarına göre oynamıyorum. Bunların hepsi o kadar saçma ve önemsiz ki… Pierre beni seviyor, öyleyse neden benim her hareketimi bildiğinden emin olmak için zaman ve enerji harcayayım ki?”

Şimdi tamamen uyanmış olan Karen gerindi: “Politika mı? O her yerde var, Michael. Sana aptalca görünebilir ama senin de neler olduğunu bilmen gerek. Danielle büyük olasılıkla bunu senin markalarını ‘çalmak’ olarak görmüyor, sadece akıllıca davranmaya çalışıyor. Senin de aynısını yapman gerekir. Ama kendin ol – Albert bile kendi gündemine sahip olabilir.”

Fırsat eline geçti mi?

Michael ertesi sabah binaya girdiğinde, Danielle’in kendisine doğru yürüdüğünü gördü. Ardından durdu ve başını öne indirdikten sonra aniden geri döndü. Kısa süre sonra gözden kaybolmuştu.

Danielle’in arkasından bakan Michael, “Acaba benden kaçıyor mu?” diye düşündü. Ardından, “Paranoyaklaşıyorum” diye düşünerek zihnini bu fikirlerden arındırmaya çalıştı. Yine de Danielle ile bağlantı kurmak için daha önce (doğrudan bir tehdit haline gelmeden önce) hiç çaba sarf etmediğinden pişmanlık duyuyordu. Satın alımdan hemen sonra Danielle’in kendisini öğlen yemeğine davet ettiğini anımsıyordu. Michael ise başka bir sözü olduğu için bu daveti geri çevirmişti. Karşılık olarak kendisinin bir davette bulunması gerektiğini biliyordu ama zaman geçmiş ve bir şekilde bunu yapmak hiç aklına gelmemişti.

Michael ofise girdi, ışığı açtı, paltosunu sandalyeye attı ve bilgisayarını açtı. 25 yeni e – postası vardı. İlki, son finansal verileri özetliyordu. Knight ürünlerinin rakamları umut ettiğinden daha iyiydi. İkincisi ise Francesca’dandı.

“Michael, Knight’ın yeni duty – free promosyonu için konuşmak istiyorum. Bunun için vaktin var mı?” diye yazmıştı. “Not: Danielle bugün benimle öğlen yemeği yemek istiyor. Yaptıklarım hakkında konuşmak istiyor. Bilmem gereken bir şey var mı?”

Michael sandalyesine dayandı. Başını bilgisayar ekranından kaldırarak mırıldandı: “Amma da…” derken kendini durdurdu. Albert’ın orada olduğunu fark etmişti. Yüzünde şaşkın bir ifadeyle kapının yanında duruyordu.

“Amma da ne?” diye sordu.

“Senin haklı olduğunu düşünmeye başlıyorum” dedi Michael. “Danielle benim işim üzerinde oynuyor.”

“Bununla ilgili bir kuşku yok. Soru şu: Bu konuda ne yapacaksın?”

Tam bu sırada kapıda Michael’ın asistanı göründü. Pierre Hoffman hattaydı. Albert geri çekilirken Michael hızla telefonu kaldırdı: “Pierre! Merhaba!” dedi.

Lafleur’un gümbürtülü sesi; “Michel! Comment ça va? (Nasıl gidiyor?) Golf oyunlarından ne haber?” Arkasına yaslanan Michael, “Daha iyi olabilirdi” diye yanıt verdi. Bu arada aklından şu düşünceler geçiyordu: “Hey, aslında o kadar da kötü değilim. CEO ile golf oynuyorum.”

“Dinle,” dedi Pierre, “Sana bir teklifim var. Çin’de aldığımız şirketi biliyorsun değil mi? Hani şu Pekin’deki… Marcel Rousseau - onu tanıyor musun? – Çin’i yönetecekti ama yeni bir şirket için Lafleur’dan ayrılıyor. Yeni şirket! Bunu kim tahmin edebilirdi ki? Her neyse, bu görevi alacak zeki ve deneyimli birine ihtiyacımız var. Sanırım bu sensin.”

Birkaç saniyelik sessizlikten sonra Michael, “Çin mi?” diye yanıt verdi.

Elbette Michael’ın kafasındaki diyalog çoktan başlamıştı. Çin mi? Aslında bu övünülecek bir başarı olabilirdi. Özgeçmişinde eksik kalan uluslararası deneyim ayağına gelmişti. Büyük olasılıkla finansal olarak da çok cazip olacaktı. Üstelik politikaların ofisi tükettiği New York’tan uzaklaşmak da vardı. Ancak Danielle’in – ve hatta belki Lucien’in işini de alabilirdi. Bu günlerde New York’taki tepe yöneticiler sürekli ortalıktaydı ama kendisi sonsuza kadar gözlerden uzak kalacaktı. Bir şekilde Paris’e gidebilecek miydi?

Ve elbette Çin’de yapabilecek miydi? Orada son derece güç bir rekabet vardı. Alkolsüz içecek devi Alia iki yıl önce pazara girmiş ve gençlik pazarında bir fırtına yaratmıştı. Lafleur’un pek çok etkileyici rakibi şarap ve içki pazarına dikkat çekici girişler yapıyordu. Ve bir de Michael’ın ailesi vardı. Karen zaten profesyonel yaşamından ödün vermişti. Peki ya çocuklar okullarını ve arkadaşlarını bırakmak konusunda neler hissedecekti?

Ama – Çin! Çocuklar yeni bir dil öğrenebilir ve farklı bir kültürel deneyim yaşayabilirdi. Başı dönüyordu.

Pierre’e, “Bunu bana söylüyor mu yoksa soruyor musun?” diye sordu. “Kulağa heyecan verici geliyor ama eşimin bunu nasıl karşılayacağını bilmiyorum.”

“Sana söylemiyorum” diye yanıt verdi Pierre, “Senin bu görevin adamı olduğunu düşünüyor ve senin de böyle düşünmeni umut ediyorum.”

Hala ikilemde misin?
Kafası bin bir düşünceyle dolu olan Michael, karısını ofisten aradı: “Şu anda oturuyor musun?”

“Aman Tanrım, ne oldu?”

“Pierre aradı. Benim – bizim – Çin’e taşınmamızı istiyor.”

Ölümcül bir sessizlik oldu. “Karen, orada mısın?”

“Çin. Çin mi? Bana şaka yapıyor olmalısın. Lütfen bana şaka yaptığını söyle, Mike.”

“Hayır, şaka yapmıyorum. Ve evet, Çin.” Karen içini çekti: “Çin. Bir toplantıya geç kaldım. Bunu şu anda düşünemiyorum. Bu akşam konuşabilir miyiz?”

Michael ve Karen o akşam oturma odasına oturarak olayları gözden geçirdi. Gerçek şu ki, Karen Çin’e gitmek istemiyordu. Michael gerçekten gitmek istiyorsa kendi çıkarlarını göz ardı etmeye hazırdı ama kariyeri büyük bir darbe yiyecekti. Yine… Karen bu önerinin içeriğini de sorguluyordu: Acaba Pierre sadece Michael konusunda zaman mı kazanıyordu? Karen ve Michael çocukları deniz aşırı götürmenin avantaj ve dezavantajları olacağı konusunda hemfikirdi. Kendi açısından ise Michael arada kalmıştı.

Michael ertesi sabah ofise gittiğinde Danielle’den bir e – posta geldiğini gördü. “Knight markası konusunda bazı fikirlerim var, Michael” yazmıştı. “Önümüzdeki günlerde bunu konuşmak için birkaç dakika ayırabilir misin? Gelecek hafta Paris’e gidiyorum ve eğer vaktin varsa bazı konuların üzerinden geçmek isterim.”

Michael gözünü masasına dikti. Kendisini savaşır gibi hissetmiyordu. Sadece işini yapmak istiyordu; kendisine bunun için para ödeniyordu ve kendisinin de yapmaktan keyif aldığı buydu. Kariyeri New York’ta iyi gidiyordu ama Çin’e taşınmak kendisini bir sonraki aşamaya taşıyabilecek miydi? En sonunda herhangi bir yol onu Paris’e taşıyabilecek miydi?

Tamamen kurgusal olan bu vaka çalışması ortak yönetim ikilemleri sunuyor ve uzmanlardan çözüm önerileri aktarıyor.


MICHAEL ÇİN’E GİTMELİ Mİ?

Nancy Clifford Widmann – Amy Dorn Kopelan

Michael Feldstein Çin’e gitmeli.

Buradaki sorun Michael’ın, Lucien Beaumont’un işini yapıp yapamayacağı ya da yapması gerekip gerekmediği değil. Bu görevi alamayacağı apaçık ortada ve Çin’deki fırsat bu nedenle mükemmel bir seçenek oluşturuyor.

Michael’ın işi alamayacağının en açık belirtisi, CEO’nun kendisi tarafından veriliyor. Pierre Hoffman, Lucien’in görevini kimin alacağını çoktan biliyor gibi ve eğer Michael’ı seçmiş olsaydı Çin önerisi söz konusu olmazdı. Görev için pek çok aday bulunuyor. Hepsi başarılı, hepsi yetenekli; Michael’ın ulaştığı noktada herkes yetenekli… Kazananlar daha iyi bir politika oyunu oynuyor ve Michael bu alanda usta olduğunu asla gösteremedi. Dahası, Michael’ın rakiplerinden bazıları satın alan şirketten geliyor. Ki satın alan şirketler genellikle kilit pozisyonlara “kendilerinden olanları” yerleştirir. Satın alan şirketler genellikle demotive edici olduğu için bunu hemen yapmaz ama bir pozisyon açılır açılmaz burayı kendi kişileri ile doldurmayı tercih eder.

Gerçek şu ki; Michael “satın alınan” tarafta olduğu için ne kadar yetenekli olursa olsun dezavantajlı durumda. Bunun özellikle bir nedeni de yeni iş arkadaşları ile ilişkiler kurmak için pek az çabada bulunması…

Bütün bunlara karşın Michael, şirketteki geleceği konusunda olumlu düşünmek için her türlü nedene sahip. Önemli bir yeni gelir kaynağı olan Çin, Lafleur’un geleceği için stratejik önem taşıyor. Üstelik eğer Pierre, Michael’ın becerilerinden emin ve onu kaybetmek konusunda endişeli olmasaydı kendisine bu işi önermezdi.

Tüm bunları Michael’a mükemmel bir pazarlık şansı veriyor. Paris’te CEO ile karşı karşıya gelmeli ve işi kabul etmeden önce bazı belli koşullar konusunda yazılı bir sözleşmeye imza atmalı.

Öncelikle sözleşmeye bir zaman sınırlaması koymalı. Bunun için iki yıl yeterli olacaktır. Bir noktada sözleşmeyi uzatmak isteyebilir ama ilk olarak Çin’den ayrılma opsiyonuna sahip olması gerekiyor. İkinci olarak; sözleşme dahilinde neyin başarı olarak tanımlanacağına ilişkin net bir tanımlama istemeli. Bu isterse satışlarda belli bir artış, isterse pazar payı ya da marka bilinirliliği olabilir. Öte yandan sadece Pierre’den başarıyı tanımlamasını istememeli, kendi ölçütlerini de önermeli.

Üçüncü olarak Michael’ın her yıl hem New York hem de Paris’e birkaç kez seyahat edebilme pazarlığında bulunması gerekiyor. Bu, Michael’ın gözden kaybolmamasını sağlarken ve tepe yönetici pozisyonları açıldığında akıllara gelebileceğini garanti altına alır.

Dördüncü olarak; Çin’de karısına çok uluslu bir şirkette iş verilmesi için pazarlık etmelidir. Çocukları göreceli olarak değişikliklere daha kolay uyum sağlayabilecek bir yaştalar ama karısı için durum aynı değil. Karen çoktan zaten bazı fedakarlıklarda bulunmuş ve Michael’ın karısını Çin’e götürmeye değer bazı yollar bulması gerekiyor. Ve son olarak, çalışanları arasından en güvendiği birkaç tanesini yanında götürmeyi talep etmesi de yerinde olacaktır.

Michael sözleşmeyi hallettikten sonra Danielle Harcourt ile olan ilişkilerini de tamir etmeli. Daniel, Michael’a daha önce ulaşacak kadar akıllı davranmasına karşın karşılık görememişti. Ama artık tehdit oluşturmadığı için mükemmel bir müttefik olabilirler. Michael’ın New York’ta düzenli olarak bağlantı kurabileceği bir arkadaşa ihtiyacı var. Eğer Danielle, Lucien’in işini alırsa (ki ciddi bir aday gibi görünüyor) Campos’un işleri hakkında Michael’dan pek çok şey öğrenebilir. Michael, Danielle’i kendi tarafına çekmeden önce o uçağa binmemeli.

Michael, Çin’e gider gitmek başarılarının promosyonunu yapmak zorunda. İsterse bunu bir müdür ya da Halka İlişkiler şirketiyle çalışarak yapabilir. Önemli olan sektördeki kişilerin (sadece Lafleur’un değil) neler yaptığı hakkında bilgi sahibi olması… Sektördeki oyuncuların, Michael’ın yeni pazarın öncülerinden biri olduğundan haberdar olabilmesi için ekonomi dergilerinde ve genel medyada görünmesi gerekiyor. Bu durumda hem Lafleur’un rakiplerinin hem de danışmanlık firmalarının dikkatini çekebilir. Michael’ın kariyeri Lafleur’da nasıl geçerse geçsin Çin deneyimi nedeniyle yıldızı daha da parlayacaktır.

Nancy Clifford Widmann, New York’ta çalışan bir yönetim koçudur. Amy Dorn Kopelan ise New York merkezli konferans yönetimi şirketi Bedlam Entertainment’in CEO’sudur. Widmann ve Kopelan, Harvard Business School Pres tarafından yayınlanacak olan “I Didn’t See It Coming” adlı kitabın yazarlarıdır.

*******

MICHAEL ÇİN’E GİTMELİ Mİ?

Fred Hassan

Çok uluslu şirketlerde çalışan pek çok kişi kariyerlerinin bir noktasında kendilerini Michael’ınki gibi bir durumda karşı karşıya bulabilir. Bunu biliyorum çünkü benzer bir durumu ben de yaşadım.

Yabancı şirketler genellikle ABD çalışanlarının denizaşırı ülkelere giderek küçük bir iş alanını yönetmesinde, ardından da geri dönüp ana ABD operasyonlarını yönetmesinde ısrarcı oluyor. ABD’yi yöneten kişinin “kendilerinden biri” olduğundan emin olmak istiyorlar. Eğer Lafleur ABD merkezli olsaydı dinamikler farklı olacaktı ve Michael’in gitmesinin bu kadar cazibesi kalmayacaktı. ABD merkezli çok uluslu şirketler, expat’leri geri getirmek konusunda ve onları yedekleme planlarının içine çekmek konusunda daha fazla zorluk çekiyor. Yabancı şirketler bu konuda daha iyi iş çıkarıyor gibi görünüyor.

Bunları bir yana bırakırsak Michael ve karısının ilk önce her ikisinin de Michael’ın Lafleur’daki kariyerine devam etmesini isteyip istemediklerine karar vermeleri gerekiyor. Eğer Michael şirkette kalmak konusunda emin değilse New York’ta kalıp Lafleur dışında fırsatlar aramaya devam etmeli. Ama eğer şirkette kalmaya devam etmek istiyorsa, şimdi değilse bile başka bir noktada büyük olasılıkla deniz aşırı bir göreve gitmesi gerekecektir.

Karen’in bu hedef belirleme sürecinin bir parçası olması ve gerekli kararlılığı göstermesi önemlidir. Kişiler farklı ortamlara taşındığında partnerlerinin büyük desteği haline gelirler. Eğer Karen bu karardan mutlu değilse görev Michael için daha da riskli hale gelecektir. Özel yaşam ile iş hayatı arasında denge kurmak çok önemlidir. Michael bunlardan biri için diğerinden vazgeçmemeli.

Çin’deki görevi kabul etmenin Michael’ın işle ilgili hırsları ile örtüşeceğini düşünürsek, bunun dikkat çekici avantajları olacağını da söyleyebiliriz. İlk olarak, “mini bir CEO” olma şansı elde edecektir. Michael genel yönetim rollerinin tümünden (satış, pazarlama, üretim, yeni ürün geliştirme ve hükümet ilişkileri) sorumlu olacak.

İkinci olarak Çin’de (CEO’nun isteğiyle) başarılı bir iş yapar yapmaz Lafleur’un içinden bir kişi haline gelecektir. Ve üçüncü olarak Lafleur’da ne olursa olsun kendisinin ve ailesinin hayat görüşünü genişletebilir.

Politika sorunu ise ayrı bir konu. Çin’i bir kaçış fırsatı olarak görmek yerine Michael’ın büyümesi gerekiyor. Herhangi bir büyük organizasyona baktığınızda pek çok karmaşık güç dinamiği görebilirsiniz. Eğer (ve ne zaman) Paris’e giderse (ki asıl istediği buymuş gibi görünüyor) hırslar daha fazla ortaya çıkacaktır. Sonuçta oranın merkez olduğunu unutmamak gerek.

Yönetim bir bilimden çok sanattır ve bir organizasyonun insan kısmıyla uğraşmak yöneticinin kariyer gelişiminin büyük bir bölümünü oluşturur. Empati kurma yeterliliği liderin başarısı için çok önemlidir. Michael, başını eğip sadece işini yaptığı için ödüllendirilmesi gerektiğini düşünüyor. Danille ile başa çıkmak zorunda olmadığına, onun dikkat dağıtıcı biri olduğuna inanıyor. Ancak sadece CEO ile golf oynaması ve güçlü iş sonuçları üretmesi Lafleur’da iyi işler çıkarabileceği anlamına gelmiyor.

Michael gibi ben de çok uluslu bir şirkette çalışırken fırsatları ölçüp biçmek durumunda kalmıştım. Küresel bir İsveç şirketi için çalışıyordum. İlk başlarda New Jersey’deki ABD merkezindeydim. Beni tamamen farklı ortamlara sürükleyen iki farklı adım atmam gerekmişti. Bunlardan ilki ABD içindeydi; New Jersey’den şirketin Nebraska’daki birimlerinden birine gitmiştim. New Jersey’de temel olarak kurumsal planlama ve finans ile ilgilenirken, Nebraska’da operasyonların daha çok içine girmiştim. İkinci hareketim ise sorunlu bir yan kuruluşu yönetmek için bir Asya ülkesine gitmek olmuştu. 35 yaşındaydım ve mini bir CEO olmak zorundaydım. Bu, fark yaratabileceğimi göstermek için bir şanstı. Bu iki görevin ardından şirket beni ABD operasyonlarının başına getirdi. Bu kadar geniş bir deneyime sahip olmamış ve fırsatları değerlendirmemiş olsaydım tüm bunlar asla yaşanamazdı.

Fred Hassan, New Jersey’de merkezi bulunan sağlık şirketi Schering – Plough’un
CEO ve Başkanı'dır.

*******

MICHAEL ÇİN’E GİTMELİ Mİ?

Allan Cohen

Michael yanlış konulara odaklanıyor. Sağlıklı rekabeti kötü olarak nitelemek ve (kendisine birden fazla kereler ulaşmaya çalışan) Danielle gibi bir iş arkadaşını görmezden gelmek yerine öncelikle kariyeri ve yaşamı konusunda gerçekten ne yapmak istediğine karar vermesi gerekiyor. İkinci olarak bir organizasyonun ayakta kalmasını sağlayan sosyal işbirliklerine daha çok önem vermeli. Organizasyonel yaşamın bu özelliklerine “politika” diyebilirsiniz ama bunun her zaman kötü ve ayıp olması gerekmez; kimi zaman son derece verimli de olabilir.

Michael gerçekten Lucien’in görevini istiyor mu? Bu yöndeki bir ilerleme gerçekten kendisi için şu anda önemli mi, yoksa aniden açılan bir pozisyona otomatik bir yanıt mı veriyor? Michael gerçekten satış ve pazarlama deneyiminin dışına çıkarak, ilişki kurmanın daha da önemli olduğu bir pozisyon olan genel müdürlük görevine mi gelmek istiyor? Her ne kadar bir sonraki mantıklı adım gibi görünse de terfi arayışı içine girmeme kararı almakta utanılacak bir şey yoktur.

Michael bu hesaplamaları yaparken ailesinin ihtiyaçlarını dikkate almalı. O ve Karen bireysel ve kolektif ihtiyaç ve arzularını tanımlayarak tartışmalı. Eğer Michael, Lafleur’daki kariyer merdivenlerini tırmanmaya devam ederse doğal olarak çok fazla yolculuk yapması gerekecek. Küçük çocukları olduğunu düşünürsek, bu istediği bir şey mi? Çift, Karen’in Çin’de eğitim ve kariyer bağlantıları konusunda neler yapabileceğini de tartışmalı.

Michael, ofis politikalarının olmamasını umut eden tek müdür değil. Her büyük organizasyonda politika vardır; pek çok farklı birim ve kişi, her biri birbiriyle çelişebilen hedefler… Bu süreç doğaldır ve yıkıcı olmasına gerek yoktur. Ve organizasyonda ileriye gittikçe işiniz daha da politik hale gelir. Bireysel katkılarınızın değerlendirildiği süreler uzar ve performansınız değerlendirilirken devreye başka faktörler girer. (Güvenilirlik, yenilikçilik, belirsizlikle mücadele becerisi ve fonksiyonel çıkarların ilerisine bakabilmek gibi…) Kişiler sıkı birer oyuncu haline gelebilir (bazılarının Lafleur’da olduğu gibi) ancak bilhassa başkalarına kötü görünmeye çalışmadıkları sürece dikkate alınmazlar. Davranışlar şiddetli hale gelirse günışığı yasasını uygulamayı ihmal etmeyin: Dışarıda olabildiği kadar elde etmeye çalışın. Lafleur’da bazıları tarafından hissedilen rahatsızlığa karşın şirket henüz bu noktada değil gibi görünüyor.

Dahası her büyük organizasyonda resmi olmayan spekülasyonlar vardır. Kilit bir oyuncu, beklenmeyen bir yeniden yapılanma ya da satın alma sürecinin ardından açıklama yapmadan ansızın çekildiğinde gerginlik seviyesi artar.

Michael ve diğerleri, (Danielle’in anlaşılabilir hırsı da dahil) olayları ve davranışları uğursuz ve tehdit edici olarak yorumluyor. Hem Danielle hem de Michael ilerlemek için farklı yollar arıyor ama Michael bahaneler bulmaya çalışırken Danielle yeni fikirlerle ortaya zıkıyor ve farklı yollardan farklı kişilerle bağlantı kuruyor.

Michael’ın, rakamların konuştuğuna yönelik inancı sıra dışı değil. Ancak bu inanç, organizasyonun tepe yönetici seçimi konusundaki bakışını kısıtlıyor. İyi bir iş çıkarmak ilerlemenin ödülüdür ancak garantili bir geçiş yolu değildir. Akıllı yöneticiler ilişkiler ağının (destek, bilgi ve kaynak sağlamanın) başarı için kritik olduğunu bilir. Eğer Danielle, Michael’in istediği terfiyi alabilirse onunla iyi ilişkiler içinde olmak daha iyi olmaz mı? Gelecekte desteğe ihtiyacı olacaktır.

Çin’de bir işi yönetmek Michael’ın kariyeri için büyük bir fırsat olmasının yanı sıra becerileri için de gerçek bir test olma özelliğini taşıyor. Açık yönlendirmeler ve kültürel çatışmalar arasında çalışması, başkalarının planlarını beğenmemek yerine kendisinin bir şeyler üretmesi gerekiyor. Eğer Michael doğru bağlantılar kurmazsa başarısız olabilir. Liderlerin beceri ve ünlerini güçlendiren; kanıtlanmış becerilerinin ötesinde işler yapmak ve bunları bir şekilde yerine getirmek gibi bu tür güçlüklerdir aslında…

Allan Cohen merkezi Babson Park, Massachusetts’de bulunan Babson College’da
Edward A. Madden Küresel Liderlik profesörüdür. “Influence Without Authority”
adlı kitabının yenilenmiş versiyonu nisan ayında Wiley tarafından yayınlanacaktır. 

******* 

MICHAEL ÇİN’E GİTMELİ Mİ?

Gary B. Rhodes

Bu kararı vermek için Michael’ın daha çok bilgiye ihtiyacı var. Öncelikle, geleceğini düşünmeden önce Çin işini daha fazla bilmesi gerekiyor. Lafleur’un Çin’deki büyüme konusunda beklentisi ne? Personel, bütçe ve diğer operasyonel kararlar konusunda ne kadar otorite ve kontrolü olacak? Pierre’e şunu sormak isterdim: Çin’deki bu görev Michael’ın bu şirketteki üst düzey görevinde gerekecek yetkinliklerini ne kadar güçlendirecek?

Michael aynı zamanda; şu andaki pozisyonu ile ilgili olarak da sonuç vermeyecek bazı varsayımlar üzerinde çalışıyor. Çin’e gitmesi istendiği için Lucien’in görevi konusunda hiç şansı olmadığına inanıyor. Pierre ile ilişkisi belli bir dereceden samimiyet içerdiği için belli bir karar vermeden önce CEO ile açıkça konuşabilir.

Michael aynı zamanda Danielle’in güdüleri konusunda da bazı varsayımlarda bulunuyor. Danielle’in gerçekten Lucien’in görevinde gözü olup olmadığını bilmiyoruz; Michael da öyle… Michael ile neden buluşmak istediğini bilmiyoruz. Michael bir iş arkadaşından gelen geri bildirimi baz alarak Danielle’in niyetinin iyi olmadığına karar veriyor. Hatta öyle ileri gidiyor ki, bunu eşine bile onaylatıyor.

Uzun sözün kısası eğer Michael, Lafleur’da ilerlemek istiyorsa Çin’e gitmeli. Başarılı bir küresel yönetici olmak için kendi anavatanınız dışında bir yerlerde yaşamış olmanız gerekiyor. Danielle’in ne kadar deneyimli olduğu konusunda bir fikrimiz yok ama en azından iki farklı kültürde yöneticilik yaptığını ve bunun ona bir avantaj sağladığını biliyoruz. Bunun politika ile de ilgisi yok; küresel bir şirkette başarılı olmak için bu tür deneyimler gereklidir. Kültürel farklılıklar son derece ön planda olduğu için Çin, Michael’a benzersiz bir deneyim kazandıracaktır. Üstelik bu bölge neredeyse tüm endüstriler için dikkat çekici büyüme fırsatları sunduğundan dolayı Michael’ın gıpta edilecek bir durumda olduğunu söyleyebiliriz.

Michael’ın durumunda olan kişilerle çalıştım ve bu tür kararları vermekte zorlanan kişiler gördüm. Vakalardan birinde, müşterim Operasyon Direktörlüğü için rekabet ediyordu. Adaylardan birinin küresel deneyimi vardı; yurtdışında yaşamış ve yöneticilik yapmıştı. Müşterim ise yerel organizasyonda daha stratejik bir görevde bulunmuş ama başka ülkelerde çalışmamıştı. Merkezdeki işi alamayınca, denizaşırı bir ülkeye gitti. Arzu ettiği genel yönetim işini alamamıştı ama benzersiz bir deneyim sahibi oldu. Ardından da üretim ve kalite kontrolü konusunda başkan yardımcılığı pozisyonuna getirildi; ki bu kendi içinde bir numaralı bir görevdi. Belki bundan daha da önemlisi, özgeçmişini zenginleştirdiği için potansiyel işverenlerin gözünde daha da çekici hale geldi. Uzun vadeli bakıldığında çok stratejik bir kariyer adımıydı. Şimdi, geçmişte olduğundan daha fazla seçeneğe sahip ve günümüzün ekonomisinde bu tür seçenekler her zaman, varolan pozisyondan daha iyi sonuçlar ortaya çıkarıyor.

Son olarak, Michael’in “politika” diye nitelediği dinamiğin sadece normal bir ilişki türü olduğunu ve her zaman sağlıksız bir durum oluşturmadığını belirtmekte yarar var. Michael insanlarla doğrudan konuşmaya çekiniyor gibi görünüyor ve kararlarını gerçekler yerine duyduklarına göre alıyor. Danielle ile doğrudan konuşmasını öneriyorum çünkü Danielle’in endişelerini bilmesine fırsat vermiyor. Her organizasyonun kendine özel politik özellikleri vardır. Ve eğer Michael ilerlemek istiyorsa bu dünyaya nasıl katılacağını ve kendi gündemini oluşturmayı öğrenmesi gerekiyor.

Günün sonunda Michael’ın olayları politik ya da değil diye nitelemesi önemli değildir. Onun öğrenmesi gereken zor ders (ve elbette bu hepimiz için geçerli) performansın tek başına yeterli olmadığıdır. Performans gereklidir ama tek başına tepe yönetime giden bilet değildir.

Gary B. Rhodes; Greensboro, Kuzey Caroline’da bulunan Center for Creative Leadership’de görev yapmaktadır.

“John Baldoni tarafından yönetilen ekip tarafından yapılan bir vaka çalışması”


Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)