“Önemli Olan Yıldızlar Değil, Takım Oyuncuları…”


Exel Lojistik Hizmetleri Genel Müdürü Ziya Atilla, ilk kez 35 yaşında Genel Müdürlük koltuğuna oturan bir isim. Üniversite eğitimini elektronik alanında tamamlamış olmasına karşın hiçbir zaman mühendislik yapmayı düşünmediği için kendisine farklı bir kariyer çizen Atilla, daha master yaptığı dönemlerde hedeflerini belirlediğini söyleyerek “Ben 35 yaşında Genel Müdür olacağım” dediğini belirtiyor. Atilla’nın şimdiki kariyer hedefleri arasında ise uluslararası bir görev yapmak yer alıyor. İşte Ziya Atilla’nın kariyeri ve hedeflerine ilişkin bizlerle paylaştıkları…

2000 yılından bu yana Exel Lojistik’in Genel Müdürü olarak görev yapıyorsunuz. Peki ya öncesi?

1986 yılında ODTÜ Elektronik bölümünden mezun oldum. 1988’de ise ODTÜ İşletme bölümünde master’ımı bitirdim. Master yaparken özel bir telekomünikasyon şirketinde part time danışman olarak çalışıyordum. 1989 yılında Sezginler Gıda Sanayi Tic. A.Ş.’ye girdim ve burada çeşitli görevlerde bulundum. İlginç bir şekilde ilk işim lojistik bölümündeydi. Daha sonra IT’de çalıştım, ardından finansmana geçtim.

1994 yılında Gilette’e girdim ve 1,5 sene boyunca burada Kredi Müdürlüğü yaptım. 1996 yılında ise tekrar Sezginler’e döndüm. Önce, iki sene Finans Direktörlüğü yaptım. Daha sonra 1998 – 1999 yılında iki yıl süreyle Genel Müdürlük görevinde bulundum. Sezginler’in başında bulunduğum dönemde ekibimle birlikte Sezginler’i halka açtık. Bundan önce bazı başarılı ortaklıklar gerçekleştirdik. Exel Lojistik ile Sezginler’in ilk joint venture ilişkisini yine ben ve ekibim başlattı. 1999 yılında Sezginler ve Exel ortak oldu. 2000 yılının ocak ayından itibaren de Exel’in Genel Müdürlüğünü yapıyorum.

Elektronik bölümünden mezun olmanıza karşın bu alanın dışında gelişen bir kariyer öykünüz var. Bu bilinçli bir tercih miydi?

Evet, hiçbir zaman mühendislik yapmayı düşünmemiştim. İşletme master’ı yapmamın da nedeni buydu. Master sırasında özellikle finans ve pazarlamaya ağırlık verdim, öylece de devam etti zaten. Master yaptığım dönemdeki part time danışmanlık işini saymazsanız hep finansman, lojistik, satış ve genel yönetim konularının içinde oldum. Sonuçta 98 yılından beri de Genel Müdürlük deneyimi yaşıyorum. Genel Müdür olduğumda 35 yaşındaydım, şimdi 40’ıma geldim.

Geriye dönüp baktığınızda başarılarınızı neye bağlıyorsunuz?

Açıkçası bu benim de zaman zaman gülerek kendime sorduğum ve yanıtını aradığım bir soru… Hatta kimi zaman eski arkadaşlarımla da bunu konuştuğumuzda, bana “Sende şeytan tüyü var” diye takılırlar. Şaka bir yana etrafta benimle benzer nitelikte bir çok insan olduğunu biliyorum. 35 yaşında genel müdür olduğumda, bana göre benden daha zeki, nitelikli arkadaşlarımı geride bırakmıştım. Evet, ben de iyi ekipler oluşturdum, iyi insanlarla çalıştım. Ama bunu herkes yapıyor zaten, aklın yolu bir. Bazı önemli liderlik özelliklerim var, insan ilişkilerinde rahatım. Bunlar başarımda önemli olabilir.

Ama bana göre en önemlisi; başarısızlığa asla tahammül edememem… Bu konuda neredeyse fobi derecesine varan muazzam bir korkum var. Herhangi bir konuda başarısız olmaya tahammül edemediğim için bu beni olaylara anormal derecede konsantre ve motive ediyor. Bunun da beni başarıya sürüklediğine inanıyorum. Çok rekabetçi biriyimdir. Ancak her şeyi rekabet olarak algılayıp insanları rahatsız etmem. Zaten başarısızlıktan bu kadar korkmak para ve güç gibi unsurları geri plana itiyor.

Bunu ekip arkadaşlarınıza nasıl yansıtıyorsunuz?

Bir defa kendinize benzeyen insanları seçiyorsunuz. Bunu söylerken şunu kastediyorum: Biz Fenerbahçe değil Beşiktaş gibiyiz; bizde fazla star yoktur. Buna ben de dahilim, kendimi de star olarak görmüyorum. Arkadaşlarımın hepsini de bireysel olarak birer star olarak görmüyorum. Ama biz bir takımız elbette. Bir ekip olarak işi hep birlikte yukarıya doğru çekmeye çalışıyoruz. Egolarını ikinci planda tutabilen, bir ekip içinde çalışabilecek, bu işi yukarıya çekebilecek insanları arayıp buluyoruz. Bu tür insanlarla çalışıyoruz. Bunun nedeni yıldızlara karşı olmam değil. Ben kişisel olarak ekip ruhunun önde olması gerektiğini düşünüyorum ve arkadaşlarımıza da bunu o şekilde yansıtıyoruz. Açık şekilde bize uyum sağlayabilecek, belli bir özveri ile çalışacak, yıldızdan çok takım oyuncusu olabilecek yönetici adayları arıyoruz.

Benim başarısızlıktan bu kadar derecede korkuyor olmamın ekibime nasıl yansıdığına gelince… Bu tür kişilerle çalışınca zaten başarı, güç, statü beraberinde geliyor. Bana göre önemli olan bu işi başarmak isteyen, “Bu işi yapacağız” diyen insanlarla çalışmak. Vizyonumuzu, stratejimizi ortaya koyuyoruz. Beş yıl, üç yıl, daha kısa vadeli planlarımızı yapıyor ve oraya doğru koşuyoruz. Bu bakış açısına sahip insanlar seçiyor, onlarla birlikte çalışmak istiyoruz. Bu ideal bir söylem gibi görünebilir, ancak bu gerçekten böyle…

Peki bir yönetici olarak tahammül edemediğiniz konular neler?

Egosunu ön plana koyan insanlara gerçekten tahammül edemiyorum. Takım oyununu bu nedenle destekliyorum. Çünkü biz Exel olarak iki konuya çok inanıyoruz: Birincisi, çok kaliteli insanlar çalıştırıyoruz. Bu da bizim maliyetlerimizin belli bir yerde olması anlamına geliyor. Bu nedenle rekabet ettiğimiz lokal firmalardan belki maliyetlerimiz açısından ayrılıyoruz. Bu maliyet dezavantajını yenebilmek için bize son derece uyumlu bir ekip gerekiyor. Bu uyumlu ekipten; bizlerin her dediğine evet diyecek kişiler anlamının çıkarılmasını istemem. Elbette kimi zaman fikir çatışmaları oluyor. Ancak ben bu uyumu bozabilecek insanları reddediyorum. Bu uyumu en öncelikle bozabilecek hususun da egonun ön planda olması olduğuna inanıyorum. Profesyonel egosunu bir yana bırakıp işe odaklanan insanlarla çalışmak başarıya büyük katkılar sağlıyor. Onun için de bu ego meselesi ön plana gelince çok sert tepki verebiliyorum.

Öte yandan bizi rekabette ön plana çıkardığına inandığımız ikinci konu; müşteri odaklı olmamız. Yani ticari düşünmeyen, müşteri odaklı olmayan bir finans direktörüne bile tahammülüm yok.

Zaman planlamanızı nasıl yapıyorsunuz?

Zamanı iyi planlamaya çalışıyorum, bu kesin… Mutlaka bir aylık, bir haftalık, hatta günlük planlar yapıyorum. Önümdeki bir, iki, üç ayı nasıl geçireceğimi mutlaka planlıyorum. Daha sonra bunları küçük dilimlere bölüp detayına giriyorum. Her günün sabahında bile o gün ne yapacağımı gözden geçirip, ona göre hareket etmeye çalışıyorum. Bunun da müthiş yararını görüyorum.

Zamanı iyi planladığınız zaman, beklenmeyen acil konuların adedinin de azaldığını görüyorsunuz. Ben planlama sayesinde özellikle son üç – dört yıldır günümü mahveden, acil olaylarla çok seyrek olarak karşılaştım. Daha öncesinde çok daha fazlaydı. Ama bu işlerin üzerine gitmeye başladıkça; “Ben zaman planlamasına dikkat edeceğim, eğer bu işleri daha önceden planlar ve hareket edersem düzeltebilirim” inancımın yararını gördüğümü söyleyebilirim. Özellikle son üç senedir artık kontrol bende gibi görünüyor.

Bu arada, bizim gibi üst düzey yöneticiler için çok kritik olan bir konu daha var. Çünkü bizlerin gündelik iş akışı dışında müşteri ilişkilerine, stratejimize, vizyonumuza katkı sağlayacak işleri yapmamız için mutlaka ve mutlaka zaman ayırması gerekiyor. Bu da benim planlamamın bir parçasını oluşturuyor.

Kısacası ben son üç – dört senedir hayatımı koşturmaca içinde geçirmiyorum diyebilirim. Bilirsiniz üst düzey yöneticiler kimi zaman elinde bir hortumla sürekli yangın söndürmek durumunda kalabiliyor. Gün bir yangını söndürüp diğerine koşmakla geçip gidiyor. Ama artık biz elimizde hortumla sürekli yangın söndürmüyoruz.

Bunda delegasyonun rolü nedir?

Delegasyonun çok önemli bir yeri var. Exel’de çok iyi bir kadroyla çalışıyoruz. Ve ben sevmediğim işleri değil, gerçekten delege etmem gereken işleri delege ettiğime inanıyorum. Direktörler, müdürler ciddi şekilde yetkilendirilmiş durumda. Ve işleri bana gelmeden yürütebiliyorlar. Bana da işin risk tarafına bakmak ve insanların önünü açmak düşüyor. Ben delegasyon konusunda başarılı olduğuma inanıyorum. Üç dört sene önce yöneticilik yaptığım şirketlerden hala bu tür geri bildirimler alabiliyorsam doğru yolda gidiyorum demektir. Zaten bana göre tüm yöneticiler de böyle olmalıdır.

Sosyal hayatınızda zaman ayırdığınız hobileriniz var mı?

Üç tane çok kuvvetli hobim var. 22 senedir lisanslı olarak briç oynuyorum. Çeşitli briç kulüplerinde turnuvalara katılıyorum. Her pazartesi akşamı ve cumartesi öğleden sonraları briçte olduğumu herkes bilir. Bunun yanı sıra haftada üç gün mutlaka spor yapıyorum. Sabah altı, altı buçukta kalkıp koşuyorum. Son olarak da artık azalmakla birlikte davul çalışıyorum. Lise ve üniversitede profesyonel olarak davul çalardım. Evde hala davulum var. Kendi kendime hala çalıyorum. Bunların yanı sıra eşimle birlikte son 15 yıldır mutlaka yılda on gün Avrupa’ya gidiyoruz. Bu da biraz tazelenmeyi sağlıyor.

Evin en alt katına inip kulaklıkları takıp davul çalmanın, briç turnuvasında rekabetçi bir biçimde briç oynamanın beni hayata bağladığına inanıyorum. Hobileri olmasını herkese de tavsiye ediyorum. Bu sayede üzerlerindeki gerginliği atıp pozitif düşünebilirler.

Mesleki açıdan kendinizi nasıl besliyorsunuz?

Exel’in Avrupa Yönetim Kurulu’nda olduğum için yoğun olarak yurtdışındaki toplantılara katılıyorum. Bunun yanı sıra ayda üç kere İspanya, Fransa, İngiltere, Portekiz ve Belçika’ya gitmek durumunda kalıyorum. Mesleğimle ilgili seminer, konferans ve fuarlara katılıyorum. Bu hem mesleki açıdan hem de vizyon geliştirmek açısından çok büyük katkılar sağlıyor.

Bundan sonraki kariyer hedefleriniz arasında neler var?

Master yapmaya başladığımda kariyer hedeflerimi belirlemiş, 35 yaşında genel müdür olacağımı söylemiştim. Bunu başardım da… Şimdi ise bundan sonraki kariyer hedefimi uluslararası bir görev alabilmek oluşturuyor. Bu iki türlü olabilir: İstanbul’un merkez, Türkiye’nin büyük bir hub olması durumunda birkaç ülkeden sorumlu bir görev alabilirim. Ya da genel yönetim konusuna yurtdışında devam edebilirim. Kısacası gidebileceğim en üst noktaya kadar gitmek istiyorum. Bununla ilgili kafamdaki süre de üç sene…

Üst düzey bir yönetici olarak İnsan Kaynakları Yönetimi’ne, uygulamalara nasıl bakıyorsunuz?

Ben müşteri odaklı yönetime katkı sağlayabilecek, çalışanları buna hazırlayan, eğitimlerin önünü açabilen, çalışanların kariyer planlarını hayata geçirebilen bir İnsan Kaynakları Yönetimi hayal ediyorum. Bana göre İnsan Kaynakları Yönetimi içinde kariyer planlama çok önemli. Çünkü özellikle hizmet sektöründe insan çok önemli. Exel’de de yaptığının sonuçlarını görmek isteyen, çok iyi eğitim almış mükemmel bir kadro var. Bu kadroyu en doğru şekilde motive edip, doğru şekilde yönetip başarıya yönlendirmemiz için kariyer planlamasının çok önemli bir araç olduğuna inanıyorum.

Ancak Türkiye’de bunun üzerinde çok konuşulduğunu biliyorum ama bana göre daha atılması gereken çok adım var. Burada bizim gibi yönetici konumunda olan kişilerin de altyapıyı sağlamasının önemli olduğunu biliyorum. Biz de Exel olarak İnsan Kaynakları uygulamaları konusunda büyük bir çaba içerisindeyiz. Hedeflere göre yönetim uyguluyoruz; herkesin hedefleri belli, sene sonunda herkes değerlendiriliyor. Ancak bana göre atılması gereken çok adım var. Yine de biz Exel olarak İnsan Kaynakları’nın rekabete ne kadar büyük katkıları olduğunu biliyor ve yatırım yapıyoruz.

İlk işinizin lojistik olduğunu söylemiştiniz. O günden bu yana lojistik sektöründeki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Lojistik sektörü özellikle son üç yıldır büyük bir gelişme gösteriyor. İş prensibi nakliyecilik ya da depoculuktan, lojistiğe kaydı. Hatta şimdi yavaş yavaş tedarik zinciri yönetimine doğru gidiyor. Ancak sonuç olarak yine de batının yirmi yıl gerisindeyiz. Yine de bizim avantajımız her konuda olduğu gibi bu konuda da farkı çabuk kapatacak olmamız… Çünkü her şey çok hızlı gelişiyor. Bana göre üç beş sene içinde bu farkı kapatabiliriz. Aslında lojistik sektörünün şu andaki hali, perakende sektörünün 13 – 14 sene önceki durumuna benziyor. Perakende nasıl son 10 yılda çok büyük bir hızla değiştiyse lojistikte de son üç sene içinde müthiş hızlı bir değişim oldu. Önümüzdeki üç beş sene içinde de ciddi gelişimler yaşanacağını görüyorum. Yani tedarik zinciri konseptine geçilecek.

Bu sektörde başarılı olmak için neler öneriyorsunuz?

Esnek olmak çok önemli. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi lojistik bir hizmet sektörü olduğu için müşteriye has, terzi dikimi çözümlere ihtiyaç var. Öyle olunca da analitik düşünmek ve esnek olmak gerekiyor. Çünkü dışarıdan birinin aynı diyebileceği iki şirkete çok kendine has farklı iki çözüm sunuyorsunuz.

Son olarak eklemek istediğiniz bir nokta var mı?

Exel Türkiye olarak elimizi bir taşın altına koyduk. Bunun hem şu andaki ve potansiyel müşterilerimiz, hem de sektör için önemli olduğunu düşünüyorum. Bu aynı zamanda, Exel’de kariyer yapmayı düşünebilecek genç arkadaşlarımız için de önemli bir nokta. Biz uzun vade için buradayız. Geçtiğimiz 1,5 sene içinde pek çok alanda çok ciddi yatırımlar yaptık. Bu yatırımlar devam edecek.


Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)