New York ve Parkları


Nilay Karagülmez Abamor 

Daha önce 3 kere ziyaret ettiğim ve her ziyaretimde keşfetmediğim birçok yerini bulduğum ve hayran olduğum, asla uyumayan, 24 saat yaşayan, dünyanın en çok turist çeken şehri olan New York’ta Nisan ayının ilk 8 gününü geçirdim. New York eskiden de çok hızlı bir şehirdi ancak koronadan sonra 2 senenin verdiği dinginliği üstünden atmak için daha da hızlanmış. New York’ta her şey olağanüstü bir şekilde büyük, hızlı, renkli, enerji dolu, lezzetli, merak uyandıran, heyecanlı ve aklınızı başınızdan alacak şekilde güzel. Daha uçaktan indiğiniz an itibariyle çeşitliliğin inanılmaz derecede çokluğunu görüyorsunuz ve elbette bu durum aklınızı başınızdan alıyor ve heyecan dalgası tüm vücudunuzu sarıyor.

Son 20 yıldır Amerika’nın birçok eyaletini, birçok şehrini görme ve gitme şansına sahip oldum ama New York’un beni en heyecanlandıran şehir olduğunu bir kere daha söylemek istiyorum. 

New York denince akla her zaman dünyanın en büyük, en ikonik ve en farklı gökdelenleri geliyor akla ancak şehir aynı zamanda yüzlerce kilometrelik yeşil alana da ev sahipliği yapıyor. New York’ta 5 farklı bölgeye dağılmış irili ufaklı 1.700 tane park var. Bu parkları ziyaret etmek, piknik yapmak, bisiklete binmek, güneşin batışını seyretmek, konserleri ve gösterileri izleme, New York’ta ister turist isterse orada yaşayan sakinler için en büyük eğlencelerden biri. 

Yaz ayında bir Cumartesi öğleden sonrasını düşünün. Central Park’ın 5. Caddedeki ana girişinden girdiğiniz anda muhtemelen yüzlerce kişinin ahenk içinde piknik yaptığını, frizbi fırlattığını veya sadece güneşin o nefis ışığına kendini teslim ettiğini görebilirsiniz. New Yorklular parklarına çok değer veriyor ve öyle ki korumacı bir tavır sergiliyorlar, bunu her an görebiliyorsunuz. Bu özellik benim çok hoşuma gidiyor. 

New York’a gittiğinizde vaktinizde kısıtlıysa elbette bu kadar park arasından seçim yapmak çok zor olacaktır ancak ben bu yazımda size biraz yardımcı olmak ve fikir vermek amacıyla benim de çok sevdiğim birkaç park hakkında bilgi vermek istiyorum. 

Tüm bu muhteşem parklara bir liste olarak bakmak gerekirse, aşağıdaki gibi bir liste yapabilirim. 

1.    Central Park
2.    Bryant Park 
3.    Washington Square Park 
4.    The High Line
5.    Riverside Park
6.    Inwood Tepesi Parkı
7.    Tompkins Meydanı Parkı
8.    Prospect Park
9.    Brooklyn Köprüsü Park
10.    Flushing Meadows – Corona Park 
11.    McCarren Park 
12.    Hudson Nehri Parkı
13.    Fort Greene Park
14.    Astoria Park
15.    Pelham Bay Park
16.    Morning Side Park
17.    Snug Harbour Kültür Merkezi Parkı


Haydi gelin parkları keşfe çıkalım…

Keşke sayfalar dolusu yerim olsaydı, bu parkların hepsini tek tek anlatmak ve sizlere bilgi vermek isterdim ancak kısıtlı bir alanım olmasından dolayı, benim çok sevdiğim birkaç park hakkında sizlere detaylı bilgi vereceğim. İlk olarak ünü dünyaya yayılmış Central Park ile başlamak istiyorum. 

Central Park

New York’a gidip de Central Park’a gitmediyseniz ya da gezi planınıza almadıysanız New York’u gezmiş sayılmazsınız.  Muhtemelen şehrin, hatta belki de dünyanın en tanınmış parkı olan Central Park, Manhattan'ın tam kalbinde 840 dönümlük bir alanı kaplıyor. Peyzaj mimarisi kullanılarak tasarlanan ilk Amerikan parklarından biri olan bu park tam olarak “insan yapımı” bir park ve iyi ki de yapmışlar. Central Park, New York'un arka bahçesi, birçok filme, diziye, klibe ve şova ev sahipliği yapmış bir cennet. 

Park o kadar büyük ki tamamını tek bir günde gezmeniz mümkün değil. Bence parka gezmeye gitmeden önce Ziyaretçi Merkezi’ne uğrayıp eski usul bir harita almanızı şiddetle tavsiye ederim. Bu harita size yol – yön belirlemenizde ve dahası görmeniz gereken birçok yeri bir bütün olarak görmenizde ve rota çıkartmanızda çok yardımcı olacaktır.

Yürümek istemiyorum diyenlerdenseniz, bisiklet kiralayıp kendiniz sürebilirsiniz ya da bisikletin arkasına oturup keyifle etrafı seyrederek park yorulmadan gezebilirsiniz. Top oynayabileceğiniz birçok alan, Strawberry Fields, Belvedere Kalesi, Hayvanat Bahçesi, Bow Köprüsü ve çevresi, Kleopatra’nın Dikilitaşı, Bethesda Terası ve Bethesta Çeşmesi görülmesi gereken yerlerin bana göre başında geliyor. 

Belvedere Kalesi, Vista Rock'ın tepesinde, çatı katındaki gözetleme yerinden parkın ve şehrin muhteşem manzarasını sunan nefis bir kale, kuzeye baktığınızda, büyük açık yeşil alanını ve her yaz bazı ünlü isimlerin ücretsiz Shakespeare yapımlarının düzenlendiği Delacorte Tiyatrosu'nu görebilirsiniz. Belvedere Kalesi aslında gerçek bir kale değil. 1869'da özellikle park içinde bir gözetleme görevi görmesi için inşa edilmiş minyatür bir kale olduğu belirtilmek isterim. 

Central Park'ın içinde yer alan Strawberry Fields ise parkın batı tarafındaki Dakota dairelerinin önünde trajik bir şekilde öldürülen John Lennon'un anısına yapılmış bir anıttır. Yolda, adını Lennon'un 1971 tarihli şarkısından alan "Imagine" kelimesinin yazılı olduğu bir mozaik görebilirsiniz. Peyzaj Vaux ve Olmstead tarafından tasarlanmış ve 161 bitki türünü (dünyanın her ülkesinden bir tane) içeren alan Barış Bahçesi olarak adlandırılmış. Parkın bu alanı aynı zamanda belirlenmiş bir sessiz bölgedir. Burası sessizlik içinde görülen bir bölgedir ve parkın ana cazibe merkezlerinden biridir ve ziyaretçiler genellikle anıtla birlikte fotoğraf çektirmek için buraya gelirler.

Ekim ayından Nisan ayına kadar herhangi bir zaman diliminde New York’a yolunuz düşerse, Central Park'ta paten yapmanızı harika bir aktivite olarak tavsiye ederim.  Özellikle kışın New York'u ziyaret ediyorsanız, güneşli bir günde Central Park'ta paten yapmanın unutulmaz bir olay olduğunu söyleyebilirim. 

Central Park’ı anlatmak ve neler yapabileceğinize dair size önerilerde bulunmak için benim bir kitap yazmam gerekir sanırım  Yapacak o kadar çok şey var ki asla bıkmayacağınızı söyleyebilirim. 

Bryant Park 

Bryant Park, Manhattan'ın tam ortasında 5. ve 6. Caddesi arasında kalan, ikonik Grand Central Station ve mimarisiyle nefes kesen New York Halk Kütüphanesi'nden sadece birkaç adım ötede olan, çevresinde bolca ofis binası ile çevrilmiş olmasına rağmen, şehrin kültürel açıdan kalbinin attığı nefis bir park. Park, sabahın erken saatinden akşamın çok geç bir vaktine kadar New Yorklular için bir buluşma yeri olarak biliniyor. Park’ta yaz aylarının tamamında her Pazartesi akşamı Açık Hava Sineması etkinlikleri oluyor. 

Bryant Park her yıl 1.000'den fazla etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Daha soğuk aylarda Winter Village'da buz pateni yapmaktan, çimenlerde ücretsiz yaz filmlerine, sonsuz eğlenceye, pop-up performanslarına ve açık havada yemek için çok sayıda masaya kadar Bryant Park, New Yorkluların şehrin en değerli alanlarından biri. 

Parkın içinde bulunan Bryant Park Çeşmesi, gerçek adı Josephine Shaw Lowell Memorial Fountain olmasına rağmen, 1912'de kadınların çalışma koşullarını iyileştirmek için mücadele eden bir sosyal hizmet görevlisinin onuruna yapılmış ve bir kadına adanan ilk halka açık anıt olarak tarihteki yerini almış. Özellikle çeşmenin yanında oturduğunuzda güzelliğine hayran olmanın yanında, suyun muhteşem bir ahenkle akan sesinin de sizi sakinleştireceğinden emin olabilirsiniz. 

Park’ın içinde birçok yeme – içme olanağı bulabiliyorsunuz, ayrıca New York Halk Kütüphanesi’ne bitişik çok güzel ve menüsü oldukça zengin bir kafe de mevcut. Gün boyunca rahatlıkla oturup, kitabınızı okuyabilir, kuş sesleri eşliğinde sakin bir gün geçirebilirsiniz. Benim kaldığım otel Bryant Park’ın hemen köşesinde olduğu için, her gün gitme şansım oldu ve daha şimdiden çok özledim.

Bu parka kadar gelmişken, parkın komşusu olan ve bünyesinde 3 milyondan fazla kitap barındıran, neoklasik bir mimariyle yapılmış bir mermer merdivenle erişilen New York Halk Kütüphanesini de mutlaka ziyaret etmenizi öneririm. Kütüphane Kristof Kolomb'un yazdığı bir mektubu, Amerika Birleşik Devletleri Bağımsızlık Bildirgesi'nin bir taslağını, Gutenberg İncili'nin bir kopyası ve William Shakespeare'in bazı el yazmaları gibi edebiyat ve tarih hazinelerini içeriyor, gitmeye ve görmeye değer. 

Washington Square Park 

Manhattan'ın Greenwich Köyü'ndeki bu yaklaşık 10 dönümlük park çok uzun yıllardır karşı kültür, karşı fikir ve yaratıcılığın merkez üssü haline gelmiş durumda. Parkın kuzey girişinde yer alan, merkezi çeşmeye bakan ve George Washington'u onurlandıran ikonik yekpare beyaz mermer kemerle tanınan Washington Square Park, New York City tarihiyle iç içe olan sağlam yerini her zaman koruyor. 

18. yüzyılın sonlarında, Washington Square Park alanı, fakirler, suçlular ve hastalık kurbanları için bir mezarlık olan bir çömlekçi alanıymış, daha sonra yapılan çalışmalarla parka dönüştürülmüş ve biraz da aslında bu nedenle de Beatnik hareketinin ve daha sonra hippilerin merkezi haline gelmiş. Parkta takım elbiseli iş kadınlarından rahat üniversite öğrencilerine, yetenekli müzisyenlerden, gösteri yapan dansçılara ve dünyanın her yerinden turistlere kadar çok çeşitli insan görebilirsiniz. 

Bugün hala kültürel olarak önemli olmaya devam ediyor ve özellikle New York Üniversitesi için merkezi buluşma noktası olarak önemli bir yere sahip. Satranç meraklılarının sıklıkla buluştuğu ve uzun saatler boyunca büyük rekabetlere de ev sahipliği yaptığı New Yorklular tarafından da iyi biliniyor, bu nedenle eğer bir satranç meraklısıysanız mutlaka Washington Square Park’a uğrayın derim. 

The High Line

High Line’ın çok ilginç bir öyküsü var ve çok eskilere kadar dayanıyor. 1920'lerde New York’ta şehir içinde 10. Caddeye kadar, yük teslimatı yapan trenler için bir demiryolu hattı bulunuyordu ancak bu hattın yayalara zarar vermemesi ve yayalarında kolaylıkla geçiş yapabilmesi için yükseltilmesine karar verildi ve The High Line aslında böylece ortaya çıkmış oldu. 1980'li yıllara gelindiğinde kamyon taşımacılığındaki artıştan sonra, High Line demiryolu hattı kullanılmaz hale geldi. 2000’li yılların başına kadar kullanılmaz bir durumda kaldı ancak o dönemin Belediye Başkanı Michael Bloomberg'in fikri ve inisiyatifiyle yükseltilmiş demiryolu hattının bir yaya parkına dönüştürülmesine karar verildi ve park bugünkü halini aldı. 

High Line bugün bana göre New York şehrinin en eşsiz parklarından biri, küllerinden doğan bir Anka Kuşu gibi. Yenilenen parkurları, yeşillenen alanları, her mevsim bulunan lezzetli yemek tezgâhları ve sayısı bolca bulunan şezlonglarla çevrili bir yürüyüş yolu. Yılda yaklaşık 8 milyon ziyaretçi alan park, Meatpacking Bölgesi'ndeki Gansevoort St.'den West 34th Street'e kadar, yaklaşık bir buçuk mil uzunluğunda ve New York şehrinin en tarihi mahallelerinden bazılarından geçiyor.

The High Line’a gittiğinizde hemen birkaç adım ötesinde bulunan, her yıl 6 milyondan fazla turiste ev sahipliği yapan, bugün dünyanın en büyük kapalı gıda ve perakende pazarlarından biri olarak kabul edilen, 1890’dan beri hizmet veren, ikonik mutfak destinasyonu Chelsea Market’a da mutlaka uğramanızı tavsiye ederim. New York City'nin Meatpacking Bölgesi'nin kalbinde yer alan pazarın kendine özgü ve çeşitliliği bol restoranları, yemek beklentinizi çok üst seviyeye çıkartacak kadar kaliteli ve nezih. Chelsea Market, New York’un en iyi balığını satın alabileceğiniz, evinize en iyi et parçalarını götürebileceğiniz canlı bir pazar yeri. Bölgenin en iyi kasapları, el yapımı peynirler, taze ürünler ve ithal İtalyan kuru malları üzerine yüzlerce çeşit bulabileceğiniz nefis bir destinasyon. Satın alabileceğiniz her şeyi aynı zamanda sıcak sıcak yeme şansınız da var ve mutlaka birkaç kere gidip bu lezzetleri tatmanızı tavsiye ederim. 

Brooklyn Bridge Park 

New York’un simgelerinden biri olan 1883 yılından beri hizmet veren Brooklyn Köprüsü, Manhattan ve Brooklyn arasında Doğu Nehri'ni kapsayan hibrit bir kablolu/asma köprüdür. Hizmete girdiği dönemde Doğu Nehri'nin ilk sabit geçişi olarak kayıtlara geçmiştir. Birçok filme, diziye ev sahipliği yapmış bu ikonik köprüden ister yürüyerek isterseniz de aracınızla geçiş yapabilirsiniz. 

80 dönümlük Brooklyn Bridge Park ise muhteşem bir Manhattan ve Brooklyn Bridge Park manzarası seyretmek için oldukça ideal bir seyir noktası. Brooklyn Bridge Park, deniz kıyısına karşı sakin bir gün geçirmek, sevdiklerinizle piknik yapmak, ücretsiz film ve showları seyretmek, kano ve açık hava fitness dersleri, plaj voleybolu ve arkadaşlarınızla basketbol oynamak için pastoral bir mekân. 

Yakın zamanda içinde açılmış Time Out Market bölümünde ise New York’a özel ne kadar lezzet varsa hepsini yeme – içme – tatma şansına sahip olabilirsiniz. Ayrıca Time Out Market’ın roof-top’ında güneşli havalarda kendinizi güneşe teslim edebilir ve nefis müziğin eşliğinde arkadaşlarınızla gönlünüzce vakit geçirebilirsiniz. 

New York’u anlatmaya sayfalar yetmez, ben bu ay sizlere sadece birkaç parkını yazabildim. Gelecek aylarda başka yazılarımla yeniden sizlerle birlikte olacağım, o güne kadar kalın sağlıcakla.

#ÇokSevdiğinizŞeyiYapın
#TutkunuzunPeşindenKoşun
 

DERGİ

HRdergi Nisan sayısı çıktı! İyi okumalar

SATIN AL Nisan 2024