“Neden Türkiye’den de bir Stephen Covey çıkmasın!”
Onun hakkında anlatacak sayısız şey var. Her şeyden önce, sevdiği mesleği erkenden bulduğuna inanan; onu yapma şansına sahip mutlu iş kadınlarından biri olduğunu belirtmek gerekiyor. Severek yaptığı bu meslek onu hem çok tatmin ediyor, hem de ödüllendiriyor: 2006 yılında uluslararası bir organizasyon kendisine “En Başarılı Eğitimci” ödülünü layık gördü. 2007 yılının Haziran ayında, 2 bini uluslararası olmak üzere 9 binden fazla katılımcıyla gerçekleştirilen ASTD Uluslararası Konferansı’nda tek Türk konuşmacıydı. Gelen olumlu geri dönüşler üzerine 2008 yılının konferansına da tekrar davet edildi.
Uluslararası platformlarda edindiği bu deneyimleri, büyük bir sevgiyle çalıştığı Vakko’ya da taşıyan Vakko Grubu’nun Eğitim Birim Yöneticisi Deniz Şenelt; “Vakko, Vakkorama, W ve V2K Designers gibi markalarımıza ve tüm çalışanlarımıza yönelik olarak eğitim programlarının yapılması, organize edilmesi, ihtiyaç ve stratejilere göre eğitimlerin tasarlanması, sunulması gibi sorumluluklarım var. Çok hızla büyüyen perakende sektörünün dinamik, sürekli gelişen bu moda firmasında yer almak gerçekten ayrıcalık. Çünkü en başta o kadar gelişmeye açık bir ortam ki potansiyelinizi ortaya koyabiliyorsunuz” diyor.
Edindiği deneyimleri ve insanlara fayda sağlayacak düşüncelerini bir kitapta toplamak projesini hayata geçirmeyi arzu eden Şenelt’in son derece ilgi çekici bir hedefi daha var: “Eğitimci olarak uluslararası boyutta bilinen bir isim oldum, ancak her zaman ‘aranan’ isim olmayı hedefliyorum. Neden Türkiye’den de bir Stephen Covey çıkmasın! Çok çalışmak gerekse de işte ben bu noktaya ulaşmak için adım adım ilerliyorum”.
Renkli profili, kariyer gelişimi ve hedefleri ile işinden sonsuz heyecan ve keyif duyan bir eğitimcinin portresi ile karşılaşmaya hazır olun…
Öncelikle bize kendinizden, kariyerinizin dünden bugüne gelişiminden söz eder misiniz?
Memnuniyetle. Ben sevdiği mesleği erkenden bulmuş ve onu yapma şansına sahip mutlu işkadınlarından olduğumu düşünüyorum. 2000 yılından bu yana eğitimcilik kariyerinde merdivenleri çıkmaktayım. Vakko Grubu’nun Eğitim Birim Yöneticisi olarak çalışıyorum ve 2006 yılında uluslararası bir organizasyonun bana layık gördüğü “En Başarılı Eğitimci” ödülüne sahibim. Ayrıca 2007 yılında ve tekrar 2008 yılında dünyanın en büyük eğitim zirvesi olan ASTD Uluslararası Konferansı’na konuşmacı olarak davet edildim.
Şu ana kadar yapabilmiş olduklarımın tümünü ailemin beni TED Ankara Koleji’nde okutmasına borçluyum denilebilir. Çünkü bu okul, hem şu anda bilgi kaynaklarına ulaşmamda en çok işime yarayan İngilizce’min ana dilim gibi olmasını, hem de öğrenme, araştırma ve hep daha iyisini yapma kültürüyle büyümemizi sağladı.
Gönül vererek yaptığım eğitim işi kesinlikle canlı, yaşayan bir meslek. Her daim gelişmeleri takip etmeniz, kendi gerçekliklerinizle uyarlamanız ve diğerlerinin kullanımına sunmanız gerekiyor. Örneğin hazırladığınız bir eğitim programını sık sık yeniliyor, gelişmeler doğrultusunda ekleme ve düzeltmelerle büyütüyor, sunacağınız kişilere göre değişiklikler yapıyorsunuz; yani eğitim programınız sizinle beraber yaşıyor. Bu devinimin içinde ayakta kalabilmeniz için ise gelişmelerin yoğun ve hızlı olduğu diğer ülkeleri yakinen takip edebilmeniz önem taşıyor.
İşte ben de bu mücadele içinde çeşitli kaynaklardan yararlanıyorum, bunların en başında örnek alabileceğim diğer eğitmenler geliyor. Bu eğitmenlere ulaşabilmek, nasıl çalıştıklarını takip edebilmek, sorularıma cevap arayabilecek kadar yakın olabilmek için ise çeşitli platformları kullanıyorum.
Kendinizi geliştirmekte yararlandığınız bu platformlardan ve yaptığınız çalışmalardan söz eder misiniz?
Bu platformların başında ASTD ve JCI geliyor. ASTD, iş dünyasında öğrenme ve performans gelişimi profesyonellerinin en büyük organizasyonu olan American Society for Training and Development… ASTD, üyelerine araştırmalar, analizler, yayınlar gibi çok çeşitli kaynaklar ve gelişim olanakları sunmakta ve bu mesleğin sesi olmayı amaçlamakta.
Benim için ise ASTD, başarılı bir web sitesi, çeşitli yayınları, uluslararası konferansları ve sertifika programları ile gerçekten güçlü bir destek. 2003’den beri konferanslarına katılıyorum ve buralarda özellikle Bob Pike ve Ken Blanchard ile sohbet etme olanağını her yıl kullanıyorum, onlardan aldığım yönlendirmelerle kendi tarzıma katkıda bulunuyorum.
Bu yıl Yönetici Koçluğu sertifika programına ve workshoplarına da katıldım. Ayrıca 2007 Haziranında “Bilgiyi Özgür Bırakın” (Unlock the Knowledge) teması altında 2 bini uluslararası olmak üzere 9 binden fazla katılımcıyla Atlanta’da gerçekleştirilen ASTD Uluslararası Konferansında ilk Türk olarak konuşmacıydım. Dünyanın en büyük ‘iş dünyasında öğrenme ve performans gelişimi’ odaklı organizasyonu olan ASTD’nin üyelerini eğitim profesyonelleri oluşturmakta, benim için bu eğitim zirvesinde yer almak büyük tecrübe oldu ve ne mutlu ki değerlendirme raporu da çok iyi gelince 2008 yılının konferansına da tekrar davet edildim.
Eğitimcilikte kendimi geliştirmemde diğer faydalandığım platform ise; dünya çapında genç liderler ve girişimciler fedarasyonu olan Junior Chamber International (JCI). JCI hem sunduğu deneyim fırsatlarıyla, hem de süper eğitimcileriyle tam bir uygulamalı akademi gibidir. Eğitimcilik kariyerimde bana mentörlük eden ve örnek aldığım eğitimcilerin başında Venezüela’dan Fernando Sanchez Arias, Avustralya’dan Karen Smythe, Danimarka’dan Lars Hajslund ve Amerika’dan Bruce Rector’ü ilk anda sayabilirim.
JCI’ın kendi bünyesinde kurumsal üniversite olarak yapılandırdığı JCI University kapsamında yaptığım çalışmalar ve katıldığım eğitimlerle JCI’ın en üst eğitimci seviyesi olan Uluslararası Eğitmen (JCI ITF) sertifikasına sahip oldum. Ayrıca 2006 yılında JCI üyesi 40 Avrupa ülkesinden jürilerin çeşitli kriterlere dayanarak verdiği oylarıyla “En İyi Eğitimci” (Most Outstanding Trainer) ödülüne layık görüldüm.
Bu iki organizasyonun yanı sıra topluluk önünde konuşmayı geliştirmeyi amaçlayan Toastmasters International adlı organizasyonun da İstanbul’daki kurucu üyesi ve sekreteriyim. Toastmasters toplantılarında da çeşitli kriterlere dikkat ederek hazırladığımız ve üyelerin önünde yaptığımız konuşmaların değerlendirilmesi ile yine kendimi geliştirme ve pratik yapma olanağı buluyorum. Ayrıca her toplantıda üyelerin oylarıyla "En İyi Konuşmacı" seçiliyor, ben de bu seçimlerde kendi adım çıktığında daha da motive oluyorum.
Bu deneyimler yaptığınız işe nasıl yansıyor?
Uluslararası platformlarda edindiğim tecrübeleri büyük bir sevgiyle çalıştığım Vakko’ya da taşıyorum. Türkiye’de hızla gelişmekte olan perakende sektöründeki işgücü için eğitime yönelik yapacak çok şey var. Ben de yurtdışındaki başarılarımı kaynak olarak kullanıp, sürekli geliştirdiğim eğitimcilik özelliklerimle eğitim tasarlama ve sunma konusunda fark yaratmaya ve katkı sağlamaya odaklanıyorum.
Vakko Eğitim Birim Yöneticisi olarak, Vakko, Vakkorama, W ve V2K Designers gibi markalarımıza ve tüm çalışanlarımıza yönelik olarak eğitim programlarının yapılması, organize edilmesi, ihtiyaç ve stratejilere göre eğitimlerin tasarlanması, sunulması gibi sorumluluklarım var. Çok hızla büyüyen perakende sektörünün dinamik, sürekli gelişen bu moda firmasında yer almak gerçekten ayrıcalık. Çünkü en başta o kadar gelişmeye açık bir ortam ki potansiyelinizi ortaya koyabiliyorsunuz...
Türkiye’de İnsan Kaynakları ve eğitim uygulamalarının gelişimini, bu alanda çalışmaya başladığınız ilk günle kıyasladığınızda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de uzun vadede başarılı olmak isteyen firmalar çalışanının önemini artık anlamış durumda. Bu gelişme İK uygulamalarının ötesinde eğitim noktasında daha da kendini gösteriyor. Yakın geçmişe kadar lüks ya da motivasyon aracı gibi görülen çalışana eğitim olanakları sağlanması artık geleceğe bir yatırım ve performans artışı aracı gibi kullanılıyor.
Bu alanın daha da değer kazanması ise tabii bizlere potansiyeli açığa çıkartma fırsatları tanıyor. Pek çok firmada sistemli olarak yapılan eğitim programları ve piyasada artan eğitim firmaları ve programları mesleğimiz açısından da sevindirici. Böylece Türkiye’nin işgücü kalitesi artıyor; bu da elbet hepimize yarıyor.
Bu noktada Vakko’ya bakacak olursak, 73 senedir perakende sektörünü geliştiren ve Türkiye’de satışın meslek haline gelmesine büyük katkıları olan Vakko’nun kurum kültüründe eğitim büyük önem taşıyor. Hatta perakende sektöründe Vakko okul olarak kabul edilir. Şu anda iyi noktalarda olan pek çok kişinin yolu bu okuldan geçmiştir ve Vakko okulunda öğrendikleri ile mesleğine çok şeyler katmıştır.
Diğer sektörlerle kıyasladığınızda, şu andaki sektörünüzde karşı karşıya kaldığınız İK ve eğitim uygulamalarını nasıl kıyaslıyorsunuz?
Perakende sektörü şu anda en hızla büyüyen sektör ve kalifiye eleman açısından da buna en hazırlıksız sektör diyebiliriz. Ardı ardına açılan şık ve modern alışveriş merkezleri, bu paralelde ülkemize giren çeşitli markalar, yeni mağaza açan yabancı firmalar hep bu hızlı gelişimin parçaları... İşte bu da sektördeki yetişmiş eleman ihtiyacının kaynağı oluyor.
Bu açığı net bir şekilde görüyoruz ve her kesimden de şikayetleri duyuyoruz. Yine bu durum da eğitimin gerekliliğini ve yerini gözler önüne seriyor. Satış danışmanlığının meslek olarak algılanması ve bu alanda çalışanların da uzun vadeli gelişim/eğitim planlarının olması şart.
Önümüzdeki dönem yeni hedeflerinizden ve yakın dönemde hayata geçirmeyi planladığınız projelerinizden söz eder misiniz?
Hayata geçirmeyi planladığım projelerimin başında kitap yazmak geliyor. Gerçekten güzel tecrübelerim, insanlara fayda sağlayacak düşüncelerim ve keyifli bir tarzım var, bunları daha da çok paylaşmam gerektiğini düşünüyorum.
Eğitimci olarak uluslararası boyutta bilinen bir isim oldum, ancak her zaman ‘aranan’ isim olmayı hedefliyorum. Neden Türkiye’den de bir Stephen Covey çıkmasın! Çok çalışmak gerekse de işte ben bu noktaya ulaşmak için adım adım ilerliyorum.
Eğitim çok tatmin edici bir alan, sonuçları kısa sürede gözlemleyebiliyorsunuz ve yapılacak öyle çok şey var ki... İşte bu noktada da önceliklerin önemi ortaya çıkıyor. Çeşitli dergilerden yazı talepleri geliyor, onları değerlendirmek hoşuma gidiyor. Ama kitaplarımı da insanların hizmetine sunmak istiyorum.
Örneğin 1984’den beri yayınlanan Leadership Excellence dergisinin baş editörü Ken Shelton Amerika’daki konferansta beni dinlemiş, ardından sunumumu dergi için makale haline getirmemi istedi, şimdi yazımın yayınlanmasını bekliyorum.
Bunun dışında geçen sene itibariyle sertifika programlarına katıldığım Yönetici Koçluğu beni heyecanlandırıyor. Bu alanda biraz daha kendimi geliştirmek ve faydalı sağlayacağım uygulamalar yapmak istiyorum.
Kendinizi nasıl bir yönetici olarak tarif edebilirsiniz? Nasıl bir yönetim tarzınız vardır, ast-üst ilişkilerine bakış açınızı paylaşır mısınız?
Sorumluluk almaya hazırlayan, sorumluluğu ve yetkiyi veren, güvenen ama süreci uzaktan kontrol eden ve sonuçları sorgulayan bir tarzım var. Kendi adıma proaktifimdir, hiç yerimde duramam, mutlaka öneriler ve yeni düşüncelerle işi geliştirmeye çalışırım. İnsan yetiştiririm ama benimle çalışanların da potansiyellerini kullanmasını, işini sahiplenmesini isterim. Aslında iyi bir “Koç” olduğum söylenebilir, sorular sorarım, kişinin kendisine buldurmaya çalışırım, desteklerim ve sonucu önemserim.
Sizi iş hayatınızın dışında da biraz tanımak isteriz. Hobileriniz var mıdır, kendinizi nelerle beslersiniz?
Seyahat etmeyi çok seviyorum, yeni yerler yeni insanlar görmek beni gerçekten besliyor. Şu ana kadar 35 ülkede yüzün üzerinde şehir gezdim, 4 kıtadan pek çok milletten insanların bir araya geldiği uluslararası ortamlarda da eğitimler verdim. Şu ana kadar 18 ülkede eğitim vermeye davet edildim. Japonya’dan Amerika’ya, Danimarka’dan Ürdün’e 14 ülkede eğitim verdim, maalesef Lübnan, Ukrayna, Tunus ve Kore’deki eğitim davetlerine gidemedim.
En başta da söylediğim gibi eğitimcilik birikim ve sevgi mesleği, yaşam birikiminiz bilgi ve tecrübe birikiminiz kadar önemli... Özellikle seyahatlerimin, yeri geldiğinde aklıma geliveren örnekler hazinemi sağladığını ve eğitim stilime farklı bir tat kattığını düşünüyorum.
Ayrıca yerli yabancı konferanslar ve seminerlere katılıp hem farklı konuşmacıları gözlemlemeyi, yenilikleri takip etmeyi, hem de yeni insanlarla tanışacağım ortamları seviyorum.
Ben oturup dinlenebilen bir insan değilim. Son zamanlarda Toastmasters’a biraz daha vakit ayırıyorum, çünkü belli bir amacı olan kısa konuşmalar yapmak için, örneğin o konuşma için olan amaca yönelik şekilde, sizin için en uygun konuyu saptayıp, 7 dakika içinde anlatmak için, gerçekten konuşmanızı kendi içinde organize etmeniz gerekiyor, bu da kendimi geliştirmeme yeni bir platform sağlamış oluyor. Sonrasında değerleme aşamasında aldığınız geribildirimler de hem destek hem motivasyon olmuş oluyor. Ortamın keyifli olması ise beni ayrıca dinlendiriyor.
İş – özel yaşam dengenizi nasıl kuruyor, zaman yönetimi konusunda neler yapıyorsunuz?
Gerçekten hedeflerinden güç alan, dinamik bir yapım ver, aklıma bir şey koyduğumda ihtiyacım olan enerji de ortaya çıkıyor. En büyük şansım ise gerçekten sevdiğim işi yapıyor olmam, öyle olunca özel yaşamınızla iş yaşamınız da paralellikler taşıyor zaten. Bu da zamanınızı ve gücünüzü verimli kullanabilmenizi sağlıyor.