“Modern yönetim” babasız kaldı
Eğer her ay tüm dünyada yayınlanan yeni kitap sayısını dikkate alırsanız, iş dünyasına yönelik kitaplar yayınlamanın çok karlı bir faaliyet alanı olduğunu düşünebilirsiniz. Bunların çoğunu şöyle bir gözden geçirdiğinizde, hepsinin yönetime yeni ve benzersiz bir bakış açısı sunuyor gibi göründüğünü hissedersiniz. Bu kitapların yazarlarının iyi niyetli olduğundan kuşku yok, ama pek azının okumaya değer olduğu da bir gerçek. Çünkü genellikle anlattıkları çok az şey var!
Dünyanın en başarılı yöneticilerine, hangi yönetim kitabını başuçlarından eksik etmediğini sorarsanız hemen hepsi aynı yanıtı verecektir: Peter F. Drucker tarafından kaleme alınanlar… Üstelik bunların en popüler olanı; “The Practice of Management” 1954 yılında yazılmış olmasına karşın hala rehber olma özelliğini korumaktadır.
11 Kasım 2005 tarihinde, bir Cuma günü 95 yaşındayken Kaliforniya’da “yaşlılık”tan ölen Peter Drucker “modern yönetimin babası” olarak niteleniyordu. Son 60 yıldır, aralarında Winston Churcill, Bill Clinton ve Jack Welch’in de aralarında bulunduğu nesillerce yönetici onun çalışmalarından yararlanmıştı.
Personel yönetimi iflas mı etti?
Drucker’ın yönetim dünyasına katkılarını, etkilediği başarılı yöneticilerin sayısına göre pekala değerlendirebilirsiniz. Ama bunu yaparsanız önemli bir noktayı gözden kaçırmış olursunuz: Drucker’ın yönetim dünyasına (özellikle işgücü yönetimine) yaptığı asıl katkılar; dünyanın dört bir yanındaki orta kademe yönetici nesillerine sunduğu bakış açıları, gözlemler ve rehberlik aracılığıyla olmuştu. New York Times’ın dediği gibi: “Bay Drucker şirketlerin karlı olması gerektiğini sadakatle savunuyordu. Ama bu arada çalışanların bir maliyet kalemi değil, kaynak olduğu konusunda da ısrarcıydı. Yönetim kararlarının insanlar üzerindeki etkisine odaklanan bakış açısı her zaman yöneticiler için cazip olmasa da, hiçbir yönetici iş dünyası ve politika alanındaki önemli trendleri öngörmek konusunda Drucker’ın kendilerine ne kadar yardımcı olduğunu yadsıyamıyordu.”
Örnek mi? Drucker, bugünlerde İnsan Kaynakları alanında çok gündemde olan bir konuyu “The Practice of Management” kitabındaki “Personel Yönetimi iflas mı etti?” bölümünde öngörebilmişti. 1954 yılında kaleme aldığı bu kitapta, personel yönetimi (şimdilerde İK) çalışanlarının sürekli olarak statü yoksunluğundan ve organizasyona yaptıkları katkıları kanıtlayamamaktan şikayet ettiğinden dem vuruyordu.
Drucker ayrıca, kimse daha bilgi işinin ne olduğunu tam olarak bilmezken “bilgi işçiliği” kavramını ortaya atmıştı. “Bilgi işçiliği miktarla tanımlanamaz” diyordu, “Bilgi işçiliği maliyetle de tanımlanamaz. Onu tanımlayan sonuçlardır.”
Drucker’ın ne kadar insan odaklı olduğunu ve yönetimin çalışanlara işleri ile iş ortamlarının kontrolünü vermesi gerektiğindeki ısrarcılığını görmek şaşırtıcıdır. Bu nedenle Wall Street Journal’ın, Drucker’ın ardından “Modern CEO kültürüne çok fazla katkıda bulundu” diye yazması biraz şaşırtıcıdır. Bu bir noktada doğru olabilir ama Drucker’ın 1997’deki şu sözlerini de unutmamak gerekir: “Bir sonraki ekonomik darboğazda, kendi kendilerine milyonlar ödeyen süper-kurumsal başkanların ayıp ve acılıklarında patlama yaşanacak.”
Peter Drucker’ın en popüler çalışmalarından bir diğeri, geçtiğimiz aylarda HRdergi’de de yayınladığımız (Eylül 2005), 1999 tarihli Harvard Business Review makalesi “Managing Oneself”dir. Drucker bu makalede; günümüzün bilgi ekonomisinde kendini bilen, iyi noktalarının farkında olan ve özellikle etraflarındakilerle ortak hareket ederek nasıl en iyi performans gösterdiklerinin bilincindeki kişilerin başarılı olabileceğini belirtir.
“Organizasyonlar artık güç değil güven üzerine kuruluyor” yazar, “Kişiler arasında güvenin var olması, onların birbirini sevdiği anlamına gelmez. Birbirlerini anladıkları anlamına gelir. Bu nedenle ilişkilerin sorumluluğunu almak kesinlikle bir gerekliliktir. Bu bir görevdir. İster organizasyonun bir parçası, ister bir danışman, ister tedarikçi ya da distribütör olsun kişinin çalışma arkadaşlarına bir sorumluluk borcu vardır: Kişilerin kendi işleri, diğerlerine bağlıdır…”
Peter Drucker ölmüş olsa da, geriye bizler için derslerle dolu bir yaşam bıraktı. Herhangi bir seviyede insanları yönetiyorsanız, bu derslere kulak vermeniz yararlı olacaktır.
“GÖZLÜKLERİNDE BİLLUR KÜRE VARDI SANKİ…”
Peter F. Drucker (1909-2005) dünyanın en büyük şirketleri, kar amacı gütmeyen organizasyonları ve ABD hükümetine danışmanlık yaptı. Yirmiden fazla dile çevrilen 31 kitap yazdı. Kitaplarının on üçü toplum, ekonomi ve politika; on beşi yönetim konularındaydı. Ayrıca Japon resim yapma sanatı konusundaki bir kitabın da yazarlarındandı. Yönetim kitaplarını baz alan eğitim filmlerine de imza attı. Wall Street Journal ve Harvard Business Review için yazılar kaleme aldı.
Viyana doğumlu olan Drucker, burada ve İngiltere’de eğitim görmüştü. Frankfurt’ta bir gazetede muhabir olarak çalışırken, kamu ve uluslararası hukuk alanında doktora yaptı. Ardından Londra’da uluslararası bir bankada ekonomist olarak çalıştı. “Managing Oneself” adlı makalesinde, o günleri kısaca şöyle anlatır: “Bir dönem, benim de değerlerim ile başarıyla yaptığım iş arasında bir karar vermem gerekmişti. 1930’ların ortasında Londra’da genç bir yatırım bankacısı olarak iyi işler çıkarıyordum. İş de güçlü yönlerime açık bir biçimde uyuyordu. Ancak yine de kendimi işe bir katkı sağlıyor gibi hissetmiyordum. Asıl değer verdiğimin insanlar olduğunu fark etmiştim ve mezarlıktaki en zengin adam olmakta bir anlam göremiyordum. Param ve başka iş olasılığım yoktu. Devam eden ekonomik durgunluğa rağmen istifa ettim.”
ABD’ye 1937 yılında geldi. Öğretmenlik kariyerine Bennington College’da politika ve felsefe profesörü olarak adım attı. Yirmi yıldan uzun süre New York Üniversitesi Graduate Business School’da yönetim profesörü olarak çalıştı. Tüm dünyada çağdaş organizasyon konusunda fikirleri gelecekteki gelişmelere temel oluşturan bir düşünür, yazar ve konuşmacı haline geldi.
Forbes Dergisi, 1997 yılında Drucker’ı kapağına taşırken “Hala En Genç Zihin” ifadesini kullandı. BusinessWeek ise onu “günümüzün en kalıcı yönetim düşünürü” diye tanımlıyordu.
Ünlü fikir lideri Rosabeth Moss Kanter, Drucker’ın ardından “Gözlükleri sanki billur küreler içeriyordu. O kadar trendi önceden yorumlayabilmişti ki…” ifadesini kullandı. Bir başka ünlü yönetim otoritesi olan Philip Kotler ise şunları söylüyordu: “Peter Drucker, Yönetimin Babası’dır. Pek çoğumuz için o, yeni fikirler gündeme getiren ve eskileri güncelleyen bir rol modelidir. Bazı kişiler beni ‘Pazarlamanın Babası’ olarak nitelediğinde bunu bir kompliman olarak algılıyorum. Onlara, ‘Eğer durum buysa, Peter Drucker da pazarlamanın büyükbabasıdır’ diyorum.”